Getting your Trinity Audio player ready...
|
Bakanlığın yayınlamış olduğu genelge, imzalanmış ve taraf olunmuş Paris İklim Anlaşmasının ruhuna aykırı ve verilen sözün tam zıt yönünde bir işlem yapılıyor. Paris İklim Anlaşması, taraf devletlerin Karbon emisyon oranlarını azaltması yönünde adım atmalarını istiyordu. Ve Türkiye bu konuda bir sorumluluk üstlenmişti. Bu sorumluluğun gereği olarak “Türkiye, emisyon artışını 2030 yılı itibarıyla yüzde 18 ile yüzde 21 oranında azaltma taahhüdünde bulunuyor.” Yine TÜİK verilerine göre; Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonu 2019 yılında 506,1 Mt CO2 eşdeğeri olarak hesaplanmış durumda. Bunun %72’sini enerji sektörü oluşturuyor. EPİAŞ tarafından paylaşılan güncel üretim istatistiklerine göre ise, Ağustos 2021 itibariyle enerji üretiminin yüzde 30’u kömürden elde ediliyor.” Bu veriler ise, Türkiye üstlendiği sorumluluk ve yerine getirmesi gereken sera gazı emisyon seviyesini bulması veya asgari oranda da olsa bir azalma sağlaması, bu yeni yönetmelikle mümkün görünmemektedir.
Ama Zeytinlik ve Ormanlık alanlarla ilgili yayınlanan yönetmelik değişikliği, karbon emisyonunu azaltan Zeytinlikler ve Ormanlık alanların imhasını sağlarken, Karbon emisyonunu dahada artıracak kömür çıkarılmasının önünün açılması anlamına geliyor. Zaten ülkemizde üretilen enerjinin yüzde 69.25’ fosil yakıt kökenli santrallerden üretilmektedir. Daha fazla kömür çıkarmak demek, fosil kaynaklı enerji oranını dahada artırmak anlamına gelirken. Karbon emisyonunu azaltmak yerine, onu artıracak bir girişim anlamına geliyor. Hani nerede kaldı Paris İklim Anlaşmasının ruhuna uygun davranış.
Enerji Portalı sitesinin TEİAŞ verilerinden faydalanarak yayınladığı rakamlar aynen şöyledir:
2021 yılına ait Hidroelektrik santrallerden üretilen enerji oranı % 17.2’dir, Rüzgar Enerji Santrallerinin oranı % 9.22’dir, Güneş Enerji Santrallerinin oranı % 4.33’tür. Toplamdaki payı % 30.75’dir. 2020 yılında ise oran % 38.29’du. Yani karbon emisyonu salgılamayan santrallerin üretim payı 2020’de daha fazlaydı. Bu 2021 yılında azalarak karşımıza çıkmıştır.
2021 yılına ait Karbon emisyonu salgılayan ve fosil yakıt kökenli enerji üreten kaynaklar ise şöyledir:
Doğalgaz Çevrim santrallerinin enerji üretim oranı % 32.85’dir, İthal kömürle çalışan Termik santrallerin üretim oranı % 16.09’dur. yerli linyit kömürle çalışan Termik santrallerin oranı % 13’ dür. Jeotermal santrallerin payı % 3.03’dür. Alsfaltit, Taşkömürü, atık çöp ve sıvı yakıtla çalışan santrallerin payı ise % 4.28’dir. yani toplamda ülkemizde karbon emisyonu salgılayan ve iklim krizine neden olan enerji üretim santrallerinin 2021 yılı payı % 69.25’dir. 2020’de ise bu pay %61.71 oranındaydı. Fosil yakıt payı 2021 yılından daha az bir paya sahipti. Nerede kaldı karbon emisyonunu azaltıcı çalışmalar? Yada bu tarz bir üretim mantığıyla imzalanan Anlaşmanın ruhuna nasıl uyulmuş olacak?
Yeni yayınlanan ve zeytinlikleri ve orman örtüsünü yok edecek bu yönetmelik ile oksijen kaynağımız olan orman varlığımız dahada azalırken, karbonu emen ormanın azalmasının yanında, karbon salınımını dahada artıracak olan yeni kömür ve maden ocakları ile birlikte Termik santrallerde kullanılacak bu kömürler, havaya daha fazla karbon yayacak ve iklim krizini önlemek için atılmış olan imzalarında hiçbir anlamı kalmamış olacaktır. Üstelik yukarıdaki veriler 2021 yılına ait. 2021 yılındaki fosil yakıt kaynaklı santrallerin payı 2020 yılına göre artmıştır. Yani bir önceki yıla göre fosil yakıtların payı artırılmış. Bu yeni yönetmelikle bu pay dahada artacaktır. Üstelik Bölgemizdeki Zeytinliklerin, Fıstık çamlarının, İncir bahçelerinin, Kestane ağaçlarının yarattığı ekonomik katma değer, hem kömüre hemde enerjiye göre çok daha fazladır. Bu kaynakların yok edilmesi, ülkemizin ve halkımızın hem ekonomik kaybına neden olduğu gibi, zeytinde ve zeytinyağında daha çok dışa bağımlı hale getirecektir..
Hükümet ve bakanlık zeytinlik ve ormanları yandaş şirketlere kurban etmekte bir sakınca görmüyor. Ancak imzalayıp taraf olduğu uluslararası sözleşmelere de uymamakta ısrarına devam etmektedir. İklim krizini önlemek için uluslararası çabalara bu girişimi ile darbe vurmaktadır. 50’li yıllarda DP Hükümeti zamanında yabani Deliceleri ( yabani zeytin) kökleyip kömür yapıp İspanyaya satarlarken, İspanya ise tam tersine ülkelerindeki deliceleri aşılayarak, zeytin üretiminde en çok üreten ülke durumuna gelmiştir. Bizde ise aşılanarak zeytinliğe çevrilecek ne kadar zeytin varlığımızın yok edildiğinin hesabı bile belli değildir. Aynı mantık bu kez farklı bir şekilde zeytin ve orman varlığımıza zarar vermeye eğilim göstermiştir. Zeytini yerinden söküp başka yere taşımakla, delicelerin köklenmesi arasında hiçbir fark yoktur. Bu çaba halkımızın doğal zenginliğini baltalamaktır. Ülkenin milli varlığının üçbeş yandaşa feda edilmesi anlamına gelmektedir.