Getting your Trinity Audio player ready... |
İnsan insan dedikleri
İnsan nedir şimdi bildim
Can, can deyü söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim
Muhyiddin der hak kadir
Görünür herşeyde hazır
Ayan nedir pinhan nedir
Nişan nedir şimdi bildim
Kendisinde buldu bulan
Bulmadı taşrada kalan
Canların kalbinde olan
İnanç nedir şimdi bildim
Muhyiddin Arabi…
Bu aralar bu ezgiye takıldım kaldım. Sürekli dinliyorum ve düşünüyorum. Acaba Muhyiddin Arabi’nin bildikleri neydi? Nasıl bildi? Bilince hayatın da ne değişti? Bilmek mi iyiydi, bilmemek mi?
İnsanı bilmek müthiş bir şeydir bence. Ama o kadar insan var ki herkes ayrı dünya, farklı alem. Hepsini bilmek mümkün müdür ki? O zaman bu işte bir espri, bir sır var. İnsanı bilmek belki de onları tanımak ya da çözmek değildir. Peki ama ne olabilir! Şiirin devamında kendisinde buldu bulan diyor. Bu bir ipucu olabilir mi?kendimizi bilmek yeterli belki de. Kendimiz de ne bulabiliriz? Şu anda kendine sorar mısın, “Ben kendimde ne bulabilirim?” İş, eş, okul, evlat, aile, dost, manevi değerler, milli değerler…bunlardan hangisi çıktı karşımıza? Bende hiçbiri çıkmadı. Daha farklı ve ilham verici bir şey olmalı. Bu olayı çözmek için Muhiddin Arabi’nin hayatına baksak belki cevaba da ulaşabiliriz.
Muhyiddin İbn Arabi 28 Temmuz 1165 yılında günümüzün İspanya sınırları içerisinde yer alan Murciaşehrinde doğmuştur. İbn Arabi 8 yaşında iken ailesi ile birlikte Sevilla şehrine göç etti. Çok fazla seyahat etti. Şam, Bağdat ve Mekke’ye gitti ve orada bulunan tanınmış alimlerle görüştü. 1196 yılında Fas’a, 1200 yılında ilk defa hac için Mekke’ye gitti. Mekke’den sonra Ruhu’l- Kuds ve Tacu’r-Rasul isimli eserlerini yazdı. 1204 yılında Medine, Musul, Bağdat’ta bulundu. Musul’da iken et-Tenezzülatu’l Musuliyye’yi yazdı. Musul’dan sonra Konya’ya geldi. Daha sonra Mısır’a geçti. Orada Futuhat-ı Mekkiye’deki sözlerinden dolayı hakkında idam fetvası verildi. Oradan kaçtı ve Mekke’ye geldi. 617 yılında Şam’a yerleşti. Ara sıra civar şehirlere Seyahatetti. Şam’da kendisinin Fütuhat’tan sonra en büyük eseri olarak Fusus’u kaleme aldı.(https://kidega.com/yazar/muhyiddin-ibn-arabi-144263/)
Hakkında idam kararı verilmesine sebep olan “fütuhat-ı mekkiye” de ne yazıyordu acaba? hemen bu konuya bakalım.
Fütuhât-ı Mekkiye, bilim, sanat, düşünce, kısaca insanın salt gerçeğe ulaşmadaki zihinsel ve pratik eylem ve ürünlerinin kendini gösterdiği alanların, varlığın birliği (vahdeti vücud) ilkesi perspektifiyle yeniden yorumlanması ve kurulması, bir anlamda bilimlerin canlandırılması teşebbüsüdür. (litera yayınları)
Kitabın içeriğinde vahdeti vücud kelimesi çok fazla kullanılmış. (‘La mevcuda illa hu, Allah’tan başka varlık yoktur’ diğer her şey onun tecellisinden ibaret olan mecaz varlık (mahlûk) tır). Bu eserde birçok İslam alimini ve felsefecileri eleştirmiş. Felsefenin ve ilmin tıkandığı noktalarda Allah ile nasıl iletişim kurulur, anlatmıştır. Muhittin Arabi Vadeti-i Vücud anlatımı ile “Ol” emri ile tecellisinin sürekliliği vurgulayarak, her an her yerde Yaratanın, olduğunu belirtir. Bütün alemde Onun tecellisinin olduğunu anlatır. Yani “hiç”lik kavramını anlatıyor.
İnsanların inançlarındaki samimiyetsizliği dile getiriyor.
Ehlibeyt neslinden olan Hz. Muhyiddin Arabi rivayet odur ki, Şam’da büyük bir caminin önünde halka “Sizin taptığınız benim ayaklarımın altında” der. Orada bulunanlar bu sözü anlayamadılar. Rabbimize hâşâ hakaret etti sandılar. Epey kimse aleyhinde konuşmaya başladı. Vefat ettiğinde de Şam halkı, kabrinin üzerine çöp döktüler. Daha sonra Muhyiddin-i Arabi’nin vefatından önce ayağını yere vurarak, “Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır” buyurduğu yeri tespit ettirilip, kazdırılır. Orada küp içinde altın çıkınca. Bundan, “Siz, Allahü teâlâya değil de paraya tapıyorsunuz” demek istediği anlaşıldı. (eksi sözlük)
Bir dakika biz buraya nerden geldik!
“İnsan nedir şimdi bildim” diyordu. O zaman taşları yerine koyalım elimizde; 1- vahdet-i vücut, 2- Allahıntecellisinin sonsuz olduğu ve her şeyin bu tecelliyle oluştuğu, 3-bu bağlamda onun haricindeki her şeyin” Hiç!” olduğu 4- insanların Allaha taptığını zannedip,aslında paraya öncelik verdiği gibi ipucu var.
Demek ki bunlardan yola çıkarak insanı bildi.
Yani insan davranış ve söylemlerinden, çok gönlünde ne barındırdığıyla ilişkilendiriliyor. “Ameller niyetler üzerinedir” hadisi de burada belki bize yardımcı olabilir.yani niyetin ve gönlün neyse sen o’sun.
O zaman diyebilir miyiz? insan gönüldür gönül…
Betül DEMİR