Sivas’taki Alevilerin Robin Hood’u: Kızılbaşoğlu Yadigar

Getting your Trinity Audio player ready...

Kolaj: Independent Türkçe

Sivas merkezindeki Alevi yoğunluklu iki mahalle olarak bilinen Alibaba ve Gökçebostan gözünde efsaneleşmiş bir kabadayıdan bahsedeceğiz.

Bu bilgiyi, Yazar Kelime Ata’nın kaleme aldığı “Kızıldan Yeşil’e Alibaba Mahallesi” isimli kitabından edindim.

Namlı adıyla Kızılbaş Yadigar…

Kızılbaşoğlu Yadigar / Fotoğraf: Kelime Ata Arşivi

 

Kelime Ata’nın kitabından bu kabadayının portresini aktarıyoruz.

“Yarı efsaneleşmiş bu karakter, 1959 yılından beri inceden inceye yaşatılan bir kederin adı ve mahallenin saklı hatırasıdır.

Yaşasaydı belki Türkiye çapında şöhretli bir kabadayı olabilirdi. Ancak genç yaşta öldürülen ve daha çok yerel bir karakter olan bu kabadayı ‘Kızılbaşoğlu Yadigar’ şeklinde bilinir, anılır.

Böylece dini kimliği, gerçek isminin önüne geçmiştir. Zira asıl adı Yadigar Aykut olup kendisi Gökçebostan mahallesi doğumludur. Daha küçükken babasını kaybedince, annesi ikinci evliliğini yapmış ve rivayetlere bakılırsa mutsuz bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Erken yaşta evlilik, geçimsizlik ve aile içi kavga sonrası cezaevine düşmüştür. Burada ünlü kabadayıların arasında çizgi dışı bir dünyanın kapısını aralayıp hayata oradan devam etmiştir.

Hikaye, bu yönüyle ele alındığında çok klasiktir; nihayetinde bir kabadayı hikâyesidir. Ancak onu farklılaştıran arka plandaki toplumsal dinamiklerdir.

Dönem, Alevilerin şehir hayatıyla tanıştığı yıllardır. ‘Bayırın Kızılbaşları’ şehirde tutunma çabası içindedir. Ne vaki başta demiryolu olmak üzere diğer kamu yatırımlarıyla gerçekleşen canlanmanın bir parçası olmak isteyen yoksul Alevilerin, geleneksel ekonomik ilişkilere dahil olmasının güçlüğü ortadadır. Sistematik bir ayrımcılığa tabi tutulan bir toplum için dükkan açabilmek, bir ticari faaliyeti istikrarlı biçimde sürdürebilmek, kurtlar sofrasında olmakla eşdeğerdir…

Alevi toplumun siyasi önderlerinden Mustafa Timisi’nin de belirttiği gibi, ‘Bir Alevi, köyden gelecek de tapu müdürünün veya herhangi bir yöneticinin huzuruna çıkacak, ne mümkün?… Çünkü Aleviler ezik olurlardı.’

Yadigar, kendini garip ve kimsesiz hisseden Alevilere kol kanat gerdi. Ağası, marabası, haksızlığa uğrayanı onun kapısını çalardı. Rivayet odur ki Aleviler Kepçeli’de (Sivas’ta bir yer- F. B.)  bir yer tutmuşsa o koruyup kolladığı içindir.”

Yadigar’ın Gökçebostan Mahallesi’ndeki evi / Fotoğraf: Kelime Ata Arşivi

 

Yadigar’ın evinin diğer cepheden görünümü / Fotoğraf: Kelime Ata Arşivi

 

Şimdi de akademisyen ve yazar Prof. Fuat Bozkurt’un bu konuyu işleyen görüşüne yer verelim:

“Sivas mal pazarı acımasız bir yerdir. Kasap yamakları, mal cambazları gözüne kestirdikleri köylülerin yanına yaklaşırlar; bir ikisi köylü ile pazarlığa tutuşur, öbürleri köylülerin satacağı malları yürütürdü.

Ya da cambazlar, köylünün ellerini pazarlık için elleri arasına kıstırır, bağırta bağırta düşük ücretle mal alırlardı. Alevi köylüler için her Pazar alşverişi acı bir deneyim olurdu. Ya heybesi çalınır veya malı elinden alınırdı. Güven içinde oturacakları bir kahve bulmak sorun olurdu.

Artık kent korkusundan yılgın Alevileri köylüleri bir tür güvence yeri konumundaki kahvesini çalıştırıyordu Kızılbaşoğlu Yadigar. Onun kahvesi, Alevi köylüleri için bir güvence ortamı olmuştu. Başına taş değen köylü Yadigar’a geliyordu.”

Prof. Dr. Fuat Bozkurt’un “Sivas Kabadayıları” isimli kitabı

Kızılbaşoğlu Yadigar’ın farklı bir portresini de Alevi çevrelerde dede olarak bilinen Ali Hadar Celasun’un kaleminden okuyabiliriz:

“Yadigar, altı yaşından itibaren Alevi olduğunu sokakta akranlarından yediği dayaklarla öğreniyor. Söğüt dalından atı, söğütten yapılan düdüğü, çatal sapanı, misketleri ve oyuncak adına nesi varsa elinden alınıyor; kafası, burnu, parmakları dahi kırılıyor. Ve o, on bir yaşında yılan dilli Sivas bıçağını dişleriyle istediği noktaya atmayı beceriyor. Silaha on üçünde kavuşuyor.

Aslan pençesini andıran ellerini tokat atmakta ustalaştırıyor, yüreğinde güçlüyü ezme, yoksulu tutma çeliğini döküyor. On sekizinde Kızılbaşoğlu Yadigar olup çıkıyor. Karakol basıp komiser tokatlamak, zenginden alıp fukaraya dağıtmak, hapisten tahliye, askerden terhis, sürgünde olanlara yardım, dul, yetim, kimsesiz, dargelirlilerin kışlık odun, kömür, kavurma, pekmez, örtünme ve giyinme gibi gereksinimlerinin karşılanması, Kızılbaşoğlu Yadigar’ın yaşam biçimi oluyor. Aleviliğin Sivas’ta Hz. Hüseyin’i kesiliyor. Bir tek zayıfı var, genelevde bir dostunun oluşu.”

Yazar Kelime Ata’ya göre o dost, Yıldız adlı bir çingene kadındır.

Yadigar ve dostu Yıldız / Fotoğraf: Kelime Ata Arşivi

 

Kelime Ata ile Fuat Bozkurt’un konu hakkında yazdıklarıyla Yadigar’ın hayat serüvenine devam edelim.

“Kızılbaşoğlu Yadigar, şehirdeki üç kabadayı grubundan birinin başıydı. Çevresindekilerle beraber Gökçebostan Mahallesindeki Etem Bey Parkı’ından dolayı ‘Etemin Kabadayıları’ olarak bilinmekteydi. Diğer iki kabadayı grubu ise Pulurlular ve Çavuşbaşılı Pisik Ömer’in çocuklarıydı. Kavga büyüktü. Zira bunca yıllık Sivas’ta görülmüş, iştilmiş bir şey değil. Bir kızılbaş çıkacakö Sivas’ın bütün kabadayılarını alt edecek.

Yadigar, 29 Nisan 1959 da henüz 29 yaşındayken Pisik Ömer’in oğulları tarafından pusuya düşürülerek öldürüldü. Pisik Ömer’in çocukları, kabadayı âleminde güçlü bir rakibi bertaraf etmenin sevinciyle Pulurlu Hafız’a muştuyu verdi: Kızılbaşoğlunu vurduk, işini bitirdik.

Bundan sonrasını birkaç cümleyle toparlayıp sonlandıralım:

Olay yerindeki Faytoncu İsmail’in tanıklığına göre  öldürücü darbeler alan Yadigar’ı kanlar içinde kendisi hastahaneye görtürmüş.

Ne varki doktor Kızıldeli, bu dal gibi delikanlıyı kurtaramamış ve onun bir daha açılmayacak gözlerini kapatırken hıçkırıklara boğulmuştur.

Ülke gazatesinin 30 Nisan 1959 tarihli sayısında “şehrimizde dün gece işlenen feci cinayet” başlıklı haber Alevi mahallelerini yasa boğmuştur; Sivaslı aydınlar ile Alevi, Sünni namuslu demokratları derinden üzmüştür.

Buna karşılık yukarıda bahsi geçen rakip iki kabadayı grubun da mensup olduğu bağnaz Sünni kesimler adeta zil takıp oynamışlardır.

Sivas Alibaba mahallesindeki bir kahvehane duvarında asılı olan Yadigar görüntüsü / Fotoğraf: Kelime Ata Arşivi

 

Kızılbaşoğlu Yadigar’ın öldürülmesinden sonra sahipsiz ve başsız kalmış bir dizi delikanlı intikam alma gayretine düşmüştür.

Yadigar’ın yiğitlik, mertlik ve eli açıklığına hayran kalan birçok Sünni kökenli genç de arada bir toplanarak Kızılbaşoğlu’nun intikamını alma yemini etmişlerdir.

Bu çaba ve yeminlere rağmen Yadigar’ın öcü alınamamıştır. Bir tek şey olmuştur: Sivas tarihinde ilk kez Kızılbaşlar arasında kabadayılığa özenme dönemi başlamıştır. Buna ilaveten Yadigar adına pek çok şiir ve destan yazılmıştır.

Naaşı Höllüklük yöresindeki mezarlığa defnedilmiştir. Sonradan bu mezarlığın yeri değiştirilince kemikleri Abdulvahabi Gazi Tekkesi mezarlığına nakledilmiştir.

Bu tarihten sonra Yadigar’ın kısa ama iz bırakan hayatı zamanla yarı efsaneye dönüşmüştür. Sıradan bir kabadayı değil, bir Alevi toplumunun kahramanı haline gelmiştir.

Zira o Alevi kimliğinden dolayı katledilmiştir. Böylece Alevilerin kaderi, Yadigar’ın kaderiyle iç içe geçmiştir.

Alevi toplumu sonradan gelip yerleştiği Sivas şehri için “Yadigara yar olmamış Sivas, bize mi gülecek?” ibaresini özdeyiş haline getirmişler.

Kaynaklar:

Kelime Ata, Kızıldan Yeşile: Sol, Aleviler, Alibaba Mahallesi ve Sivas’ta dönüşen siyaset.
Sayfa 231 – 238, Tekin Yayinevi, İstanbul, Yıl 2021

© The Independentturkish

Exit mobile version