Getting your Trinity Audio player ready...
|
SELMA MAKAL
Kars’ta 60’lı yıllar siyasal mücadele açısından çok çekişmeli ve zorlukların yaşanması ile geçmişti. Türkiye İşçi Partisi (TİP) Kars’ta örgütlü mücadeleye sayılı kişilerle başlamıştı. Ancak sayısal azlık, onların kararlı bir mücadele yürütmesini engelleyememiştir. Gerek sivil gerekse resmi güçlerin yoğun baskı ve saldırıları karşısında yılmadan çalışmalarını Kars’ın her ilçe ve köyünde devam ettirmişlerdir. Bu çalışmalarında çeşitli fiili saldırılara uğramış, yaralanmış ve hırpalanmış lardı. Ancak onlar bu yoldaki çalışmalarından bir adım geri durmamışlardı. Ve bu çalışmalar sayesinde ki TİP 1965 yılı seçimlerinde Kars’ta bir Milletvekili çıkarmıştı. İşte bu çalışmaları ve kazanımı hazmedemeyen resmi odaklar, baskılarının dozunu dahada artırarak, bu çalışmanın neferlerini yıldırmaya çalışıyordu. Bu baskılarına sivil faşistlerde destek veriyordu.
Bu çabalarla belli bir potansiyel yakalayan devrimciler, daha görünür olmuşlardı. Ancak bunu sindiremeyen resmi odaklar, 12 Mart askeri darbesini fırsat bilerek, Karstaki mücadelenin önderliğini yapan devrimcilerin evlerini basarak, arama adı altında evlerinin altını üstüne getirerek ve evde bulunan eş ve çocuklarına da gözdağı vermeyi amaçlayan baskılarını açıktan sergiliyorlardı. Bu baskınlar sonrasında hemen göz altına almaya başlanmıştı. Bu gözaltı furyasında Kars ve ilçelerinde, başta Kemal Akbulut olmak üzere Hayati Tuncer, Ayhan Soysal, Musa Birdal, Adil Kurtel, Nurettin Kurtel, Emin Azeri, Kemal Kaya, Mustafa Gemici, Faik Kavan ve Oruç Ekinci’yi gözaltına alınmışlar. Buradaki işkence, sorgu ve ifadelerinden sonra Oruç Ekinci Kars’ta serbest bırakılmış. Geri kalan bu devrimcileri Diyarbakır’a sevk etmişlerdi. Yani Karslı devrimcileri Diyarbakır zindanlarına göndermişlerdi. Orada da TİP üyesi olmalarından dolayı işkence ve sorgulamalara başlanmıştı. Yasal bir parti olan TİP üyesi olmalarını suç sayarak, onlara işkence ve çeşitli baskılara orada da devam edilmiştir. Ve yargılama sürecini orada devam ettirmişlerdir.
Diyarbakır’da yargılanırlarken, yine Karslı avukatlar, Vedat Altun ve Abdurahman Alaca tarafından savunmalarını üstlenmişlerdir. Bu avukatlar arkadaşlarını ve dostlarını Kars’tan Diyarbakır’a giderek savunmuşlardır. Her tür baskıya rağmen Karslı devrimciler birbirlerine sahip çıkmaya devam etmişlerdir. Buradaki yargılama sırasında, kendi savunmasını yapan Kemal Akbulut’a, sorgu yargıcı, “hangi Üniversite mezunusun” diye sorar. Kemal Akbulut ise hakime, “Halk üniversitesi mezunuyum” der. Hakim kızarak, “Mahkemeyle dalga mı geçiyorsun?” diye azarlamaya çalışır. O da derki; “ben okur yazarım, ancak diplomam yok.” der. İşte Kemal Akbulut üniversite okumasada, kendisini geliştirmiş, bolca okuyarak, konuşarak, tartışarak politik bir kimlik kazanmıştır. Ve kendini devrime ve halkına adamıştı.
Yine Diyarbakır Cezaevindeki koğuşlarında Melle diye anılan ve Türkçe konuşamayan, ancak içerde İngilizce öğrenmek için çaba gösteren birde koğuş arkadaşları var. Onun okur-yazar olması ve kendini geliştirmesi için her tür yardımı sağlamışlar. Melle ise inanç ve yüksek azimle öğrenmesi gereken ve kendi yaşamı için gerekli olan her şeyi koğuş arkadaşlarından öğreniyor. Bir gece koğuşta yatarlarken, Melle içerde bir Ok yılanı görür ve onu yakalamaya çalışıyor. Bu esnada koğuştakiler uyanır ve bu ok yılanını yakalayıp, öldürmeyi başarıyorlar. Sabah olunca da onu havalandırma bahçesinde törenle defnetmeyi planlıyorlar. Birde bu yılana Erim diye isim takarlar. Yılanı sabah bahçede bir törenle erim, erim diye diye gömerler. İşte cezaevinde birde yaşamı böyle mizahi olaylarla renklendirmekten de geri kalmıyorlar. Yılana Erim ismini koymalarının nedeni ise, o dönem Başbakan olan Nihat Erim’in, devrimcilerin başına “balyoz gibi inip, onları ezeceğim” mealindeki söylemi ve Üç Fidanın idamları yolunda hükümetin ısrarı, içerde bulunan devrimcilerde bu tarz gösterilerle tepkilerini sergilemeye çalıyorlardı.
Uzun bir süre Diyarbakır zindanlarında kalan bu devrimciler, sonradan tahliye oluyorlar. Kaldıkları yerden yine mücadele saflarına katılarak,faaliyetlerine devam etmişlerdi. Tabii bu tahliyeler sonrası devam eden yargılamalar sonrası, yine hapis cezalarının çıkması sonucu, birçoğu aranır durumuna düşmüşlerdir. Kısaca dışarı çıkmak çözüm olmuyor. Yine takipler, yine ev baskınları, yine aramalar ve ailelere baskılar devam edegelmiştir. Üç fidanın idamlarından sonrası, bu yola baş koyan devrimcilerin inançları ve kararlılıkları artarak devam etmiştir. Kaybettikleri yoldaşlarının eksikliğini hissettirmemek için daha çok çalışmışlardır. Ancak “74 genel affı” sonrası yasal zeminde çalışabilme şansı yakala mışlardır. Bu inançlı insanlara yürekten binlerce selam olsun. Mücadele azimleri önünde saygıyla eğiliyorum.