Getting your Trinity Audio player ready...
|
Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” ve “savaş, zorunlu olmadıkça cinayettir” ifadeleri, ne olursa olsun barışı ve savaş karşıtlığını değil, diplomasinin sonuç vermemesi üzerine vatan savunması için savaşın zorunluluğuna yorumlanmalıdır.
Atatürk, gereğinde savaşı başlatan taraf olabileceğini vurgulamıştır
Atatürk için vatan savunması, sadece vatanın sınırları ile sınırlı değildir. Tehdidi sınırın ötesinden de önleme yöneliktir. 1937’de Suriye Başbakanı Cemil Mardam ile yaptığı görüşmede Atatürk, Hatay meselesini Fransızları dışlayarak Suriye ile Türkiye’nin arasında çözmeyi ve Suriye’nin tam bağımsızlığını istediğini belirtir. Eğer Fransızlar engel olursa Suriyelilerin ordusu olmasa bile Türkiye’nin ordusuyla Fransızlara engel olacağını ve ordunun geri çıkacağını şu sözleriyle vurgular:
“Biz Türkler, sizi seven dostlarınızız. Tabii bu meseleleri diplomatik kanalla takip edeceğiz. Fakat onlar bize galebe çalamazlar. Hatay nedir? Küçük bir şey. Ben, onu bize verin demiyorum. Bu mesele benim için bir namus meselesidir…Bunun için en büyük tehlikeyi bile göze aldım. Mesele, Suriye ile aramızda kalınca bin bir dostluk yolları ile uyuşuruz. Hatta Suriye Başvekili ile benim aramda kalsa daha çabuk olur. Bunu yapacağım. Fransızlara veremem. Açık söylüyorum. Eğer Ekselans yarın Suriye’ye ve Şam’a dönerlerse lütfen benim bütün Suriyelilere ve bütün dostlarımıza selamımı söylesinler ve açık olarak desinler ki, ben ve hükümetim sizin tam bağımsızlığınızı istiyoruz. Eğer Fransızlar mani olursa Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. Ona da kefilim. Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kafi. Söz veriyorum: İcap ederse girerim ve sonra yine çıkarım.” [1]
Görüldüğü gibi Atatürk, diplomasi sonuç vermezse Suriye’ye gireceğini belirterek savaşı fiilen başlatan taraf olabileceğini ve vatan savunmasını ileri hatlardan yapabileceğini ortaya koymaktadır.
Haklı Savaş- Haksız Savaş
ABD’nin Suriye’de üsler ve PYD ordusu kurması, silahlandırması, eğitmesi, devlet kurmaya çalışması nedenleriyle güvenliğimize yönelik tehdit içermektedir. PYD’nin (esasında PKK) hedeflerinden biri de İran, Irak, Suriye, Türkiye’den toprak koparıp Büyük Kürdistan’ı kurmaktır. Dolayısıyla ordumuz Suriye’ye girdi. Vatanımızı ileri hatlardan savunmayıp savaş karşıtı mı olmalıydık?
Gerçi “ne işimiz var Suriye’de!” diyenler oldu ama bu kişiler “ABD’nin Suriye’de ne işi var!” demedikleri için Amerika’ya hizmet etmiş oldular.
Dış politika bugünün tehditleri üzerinden şekillenir. Gelecek elbette hesaplanır ama bugün, geleceğe feda edilmemeli. Rusya sıcak denizlere yayılabilir, Çin, pasifiği aşabilir, öbürü şunu bunu düşünebilir diye etrafımızı çevreleyen ABD üslerini, AB, ABD’nin ABD’nin PKK/PYD, FETÖ’ye desteğini, Mavi Vatan ve Ege’den yönelen emperyalist tehditleri, yani yakın tehditleri unutur da “ama Rusya, Çin, …” dersek, AB, ABD tehditlerine karşı ittifak kuramayız. İttifaksız yapılmaz. Bugünün tehdidi bertaraf edildikten sonra yeni tehditler oluşursa, tahlil değerlendirilir ve ona göre konumlanılır. Zaten bugünü, geleceği kurmak, olumsuz olasılıkları engellemek için önemsemeliyiz.
Savaşta haklılığı belirleyen, kimin başlattığı değil vatan savunmasıdır. Biz nasıl ki Suriye’de ABD’den rahatsızsak Rusya da, dibinde NATO üsleri, silahları istemiyor. Yılardır bunun diplomasi mücadelesini verdi. Şimdi ordusunu Ukrayna’ya soktu diye haksız değildir, ön almakta ve tehlikeyi ileri hatlardan önlemeye çalışmaktadır. İşgalci olmadığını vurgulamaktadır.
Atatürk’ü sahte barışa ortak etmeyin
Atatürk’ün barışla ilgili sözlerini paylaşmak aslında savaşta tarafsız olmak değil Rus ordusu Ukrayna’ya girdiğine göre Rusya’yı suçlamaktır. Oysaki Ukrayna, Batı piyonu olarak yıllardır soğuk savaş yürütüyordu. Ülkesini ABD üsleriyle doldurdu. Barış diyenler o zaman bunları eleştirmiyordu. AB, ABD’yi eleştirseler bugün savaş olmazdı belki ama şimdi “barış” diyerek güya insancıl olmuş oluyorlar. Sığ bilgiyle savaş karşıtlığı, aslında savaş isteğidir. Savaşın nedenlerine yıllar öncesinden kafa yormazsanız savaşı istemiş olursunuz. Tembeller istedi diye savaş, çıkmamazlık yapmaz. Barış, çalışkan işidir.
Bizim PYD’yi izlememiz gibi Rusya’nın da Ukrayna’yı izlemesi isteniyor. Rusya kaybederse Türkiye’ye savaş, rahat açılır. Ukrayna lideri, Batı’nın piyonudur. ABD, Ukrayna’da seçilmiş lidere darbe yapıp şimdikini seçtirdi ve Rusya ve Çin’e doğru NATO’yu genişletmeye çalıştı. Rusya, ülkesi parçalanmak istenen bir konumda, yayılmacı değil. Asya, Rusya üzerinden kendini savunuyor. Atatürk’ün barışla ilgili sözlerini paylaşılarak bilerek veya bilmeyerek vatanı parçalanmak istenen ülkelerin savunma kararlığı zayıflatılmak isteniyor. Barış çağrısında bulunanlar buna dikkat etmelidir.
Türk cumhuriyetleri, Çin, Suriye, Küba, Venezuella gibi ABD’nin hedefindeki ülkeler Rusya’nın yanında. Ezilen ülkeler ABD, NATO tehdidine karşı Rusya’yı destekliyor. Venezuella lideri Maduro “Rusya’nın güvenliği, dünyanın güvenliğidir” diyor. Haklı, Türkiye’nin güvenliği olduğunu da belirteyim. Küba “Tarih, ABD hükümetini, uluslararası barışı, güvenliği ve istikrarı tehdit eden NATO sınırları dışında giderek artan saldırgan bir askeri doktrinin sonuçlarından sorumlu tutacaktır. Rusya’nın kendini savunma hakkı vardır. Devletleri kuşatarak veya köşeye sıkıştırarak barışı sağlamak mümkün değildir” diyerek NATO tehdidine karşı Rusya ile dayanışma halinde.
Etrafımız ABD üs ve silahlarıyla dolu. Sahte barıştan, insancıllıktan vazgeçelim, olaylara antiemperyalist ve Türkiye’den bakalım. “Amerika Ege adalarındaki, Yunanistan’daki, Karadeniz’deki üsleriyle etrafımızı sarıyor” diyenlerin, bugün “savaşa hayır” demesi insaniyet değil, tehlikeyi unutmaktır. Dahası AB, ABD emperyalizmi ne kadar geriletilirse sadece bizim için değil dünyanın huzuru, barışı için de önemlidir. Türkiye Libya, Azerbaycan-Ermenistan, Suriye, Mavi Vatan gibi konularda Rusya ile beraber.
Türkiye müttefiklerini doğru seçmez de NATO sevdasından vazgeçmezse o zaman AB, ABD tehditlerini önlemede zafiyet içinde oluruz. Rusya’yı veya herhangi bir Asya ülkesini AB, ABD ile eşitlemek veya “ama…” demek, “bağımsız olma” çabası değil aksine ülkemizi müttefiksiz bırakarak bağımsız olmama çabasıdır.
[1] ATABE, c.30, 2011, Kaynak Yayınları, İstanbul, s.122; Atatürk, Emperyalizm ve Tam Bağımsızlık, Der: Musa Sarıkaya, Kaynak Yayınları, İstanbul, s.252.