Getting your Trinity Audio player ready...
|
Pandemi sürecinde Türkiye’deki Romanların durumunu değerlendirmek amacıyla yürütülen “COVID – 19’un Türkiye’deki Roman Toplulukları Üzerindeki Sosyo-ekonomik Etki Araştırması” nın sonuçları, dün İstanbul’da düzenlenen basın toplantısıyla, kamuoyuyla paylaşıldı.
Basın toplantısı, Roman Diyalog Ağı (RODA) Koordinatörü Elmas Arus’un RODA ile ilgili bilgi vermesiyle başladı. RODA’nın Türkiye’deki dört Roman grubu olan Rom, Lom, Dom ve Abdalları temsil eden 2 federasyon ve 22 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu esnek yapıda enformel bir ağ olduğunu kaydeden Arus, Roman içermesi konusunda farkındalığı artırdıklarını ve hak savunuculuğu yaptıklarını söyledi. RODA’nın Romanların sorunlarının çözümünde öncü bir rol üstlendiğini aktaran Arus, araştırma raporlarıyla da toplumun sorunlarını analiz ederek sorunlara çözüm önerileri geliştirdiklerini ifade etti.
Roman Diyalog Ağı’nın Güçlendirilmesi Projesi kapsamında, Prof. Dr. Fikret Adaman, Baran Alp Uncu, Gökçe Yeniev ve İsa Ali Demir tarafından yapılan araştırma, çarpıcı veriler ortaya koymanın yanı sıra politika önerileri de sunuyor.
Araştırmayla ilgili sunum yapan Fikret Adaman, Türkiye bağlamında “Romanlar” olarak bilinen Rom, Dom, Lom ve Abdal gruplarının pandemi nedeniyle karşılaştıkları sorunları tespit ettiklerini, sunulan yardımlara erişim imkanlarını ve kapasitelerini incelediklerini dile getirdi.
İstihdam, eğitim, barınma, sağlık ve sosyal dışlanmaya ilişkin mevcut durumu değerlendirdiklerini ifade eden Adaman, benzer krizlerde Romanların kırılganlıklarının artmamasına yönelik bir dizi politika önerisi sundu.
Toplantı araştırmada öne çıkan şu başlıklarla devam etti.
Yoksulluk Sarmalı Sürüyor
Roman kesimin ağırlıklı çoğunluğu güvencesiz, niteliksiz ve düşük gelirli işlerde çalışmalarını sürdürüyor. Bu da beraberinde gelecek nesli de kuşatan bir yoksulluk sarmalı yaratıyor. Böylesi bir ortamda çalışan bir ebeveynin çocuklarının iyi eğitim almaları ihtimali çok düşük. Ayrıca çocukların hane gelirine katkı sağlamak için çalışma hayatına sokulması yolunda da bir baskı doğuyor. Dolayısıyla yeni kuşak düşük beşerî sermaye ile hayata başlayıp onlar da kendilerine ebeveynleri gibi güvencesiz, niteliksiz ve düşük gelirli işlerde yer bulabiliyor. Bu sarmalın yapısal reformlar yapılmadan kırılabilmesi pek mümkün görünmüyor.
“İhtiyaç” Sahibi Olarak Nitelendirilmiyorlar
Ağustos-Aralık 2021 tarihleri arasında, Artvin, İzmir, Edirne, Gaziantep ve Şanlıurfa’da 178 Romanla yapılan görüşmelerin sonucunda, görüşülen ailelerin neredeyse tamamının sosyal destek programı dahilinde ilk 1.000 TL’lik sosyal yardımı alabildiği, ama arkasından gelen 1.000’er TL’lik yardımlara ve “Biz Bize Yeteriz Türkiye’m” Kampanyası kapsamında verilen yardımlara ulaşamadığı bilgisi aktarıldı. Romanlar, yardımlara başvuru esnasında zorluklarla karşılaştıklarını ve “ihtiyaç sahibi” olarak görülmediklerini kaydetti. Yoksulluğun tespiti sırasında bir kere daha sosyal dışlanmaya maruz kaldıklarını anlatırlarken, evde buzdolabı, LCD ekran TV sahibi olmanın ya da hurda toplama işi için kullanılan döküntü bir aracın sosyal yardımlara ulaşma sırasında bir engel teşkil ettiğini belirtti.
Kötü Beslenme Sonucu Büyüme Geriliği Görülebiliyor
Roman mahallelerinde aile hekimliği uygulamasında ortalamanın altında bir hizmet sunulduğuna dair eleştiriler yer alıyor. Ayrıca, kötü barınma koşulları, ısınma problemi, sağlıksız iş ortamı, beslenme yetersizliği gibi faktörler, Romanların sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Roman çocuklarda, kötü beslenme sonucu büyüme geriliği görülebiliyor. Ek olarak, yoğun bir uyuşturucu bağımlılığı var. Erken yaş evliliklerinin yaygın olduğu, buna bağlı olarak psikolojik sıkıntıların beraberinde geldiği de biliniyor. Birçok Roman kadın, doğum bakımına erişimde engellerle karşılaşabiliyor. Sağlık hizmetlerine erişebildikleri zaman dahi etnik kökenleri, ekonomik durumları, ikamet ettikleri yer veya dilleri temelinde ayrımcı kötü muameleye maruz kalabiliyorlar.
“Roman Okulları” Birlikte Yaşama Kültürünün Önünde Engel
Roman çocuklarının ekonomik sıkıntılar, beraberinde gelen barınma-ısınma-beslenme sorunları, okulda karşılaşılan ayrımcılıklar ve kimi durumlarda evlerinden edilme ya da kimlik belgesine sahip olmama gibi çoklu nedenlerle eğitime erişimde ciddi sıkıntılar yaşıyor. Bu durum da çocukların eğitim başarısını düşürmenin yanı sıra eğitime devam etme imkân ve istekliliğinin olumsuz etkilenmesine sebep oluyor. Kimi durumlarda Roman çocukların “Roman okulları” olarak bilinen salt Roman çocukların kayıt olabileceği okullara gitmeleri Roman olmayan çocukların birlikte yaşama kültürü geliştirebilmelerinin ön yargılardan bağımsız Roman çocuklarla temas etmelerinin önünde engel teşkil ediyor.
İhtiyaca Cevap Vermeyen Sosyal Konutlar Sorun Oluşturuyor
Romanlar, içinde bulunduğu ekonomik imkansızlıkların altlığını oluşturan güvencesizlik ve fiziki ayrıştırma nedenleriyle son derece kötü koşullarda barınmaya mecbur. Roman grupların yaşadığı yerleşkeler yıkımlara ve kentsel dönüşüme en açık alanlar. Roman mahallelerindeki evlerin çoğunun imar çapı olduğu, ancak hanede oturanların arazi tapusunun kendisinde olmadığı da biliniyor. Kentsel dönüşüm ise ilave bir sıkıntı katmanı oluşturuyor: Romanların genelde ihtiyaçları dikkate alınmaksızın şehir merkezlerinden uzakta yapılan sosyal konutlara yerleştirilmelerinin beraberinde ilave sıkıntılar doğurması da kaçınılmaz.
Gelir Dağılımının Bozukluğu Bir Kez Daha Ortaya Çıktı
Nisan 2020’den itibaren hükümet bir dizi ekonomik tedbirle pandemiden ve pandemiye karşı alınan önlemlerden etkilenen kesimlere yönelik sosyal politika uygulamaları başlattı ve bu tedbirler 2021 yazına kadar sürdürüldü.
İşten çıkartma yasağı, kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izinlilere destek, yoksul kesime para transferi dikkat çeken önlemlerin başında geliyor. Burada bu önlemlerin Romanlara ne kadar yansıdığını da tartışmak gerekiyor.
Pandeminin ekonomik anlamda alt kesimleri daha kuvvetli vurduğu gerçeği Romanlarla bir kez daha karşımıza çıkıyor. Genelde Romanların kayıt dışı alanlarda istihdam imkânı bulabildikleri bilindiğinden, pandemiden son derece olumsuz etkilenmiş olmalarını öngörmek şaşırtıcı değil. ‘Türkiye’de Roman Toplulukları ve Yoksulluk Araştırması’nda görüşülen ve anket çalışması yapılan 600 Roman vatandaştan pandemi sürecinde en az 1 kere işsiz kaldığını belirten kişilerin oranı yüzde 65,9’dur. Aynı çalışmada, pandemi döneminde kişisel gelirinde azalma yaşandığını ve gelirinin sıfırlandığını belirten kişilerin toplam oranı ise yüzde 88,9.
Politika Önerileri Neler?
Araştırma, Romanların toplumun en dezavantajlı topluluklarından biri olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Sosyal ve kültürel alanda ayrımcılık ve dışlanma; ekonomik alanda kayıtdışılık, işsizlik ve yoksulluk; siyasi alanda da temsiliyet sorunu gibi birçok sorun ile karşı karşıyalar. Bu da Romanların sağlık, barınma, eğitim, çalışma ve benzeri temel haklarından yeterince faydalanamadıklarını, bölüşüm, tanınma ve katılım adaletsizlikleri yaşadıklarını gösteriyor. Tüm bu mevcut adaletsizlikler, Romanların kriz anlarında ortaya çıkan sosyal ve ekonomik hasarlardan kendilerini sakınma ve uğranılan hasarları onarma kapasitelerini düşük kılıyor. Bu araştırmanın bulguları, COVID-19 pandemisinin ekonomik ve sosyal etkileri hâlihazırda kırılganlığı yüksek olan Romanların yaşamlarında yıkıcı etkiler yarattığını, yaşadıkları eşitliksiz ve adaletsizlikleri derinleştirdiğini doğruluyor.
Araştırmanın bulgularına dayanarak, Romanların pandeminin uğradığı hasarların iyileştirilmesi ve gelecekteki benzer krizler karşısında dayanıklılığının artırılması için uygulanması gereken politikaların başlıkları şöyle sıralanıyor:
Kayıt dışı ekonominin kayıtlı hale dönüştürülmesi, eğitim ve sağlıkta hak-temelli yaklaşımın gerçek anlamda uygulanması, vatandaşlık geliri uygulamasının başlatılması, hanelerde gider düşürücü önlemlerin alınması, mahallelerde öğrenci etüt merkezlerinin kurulması, yetişkin eğitimi programlarının yaygınlaştırılması, mahalle topluluk merkezlerinin kurulması, eğitim teşvik mekanizmalarının oluşturulması, kreş/okul öncesi eğitime önem verilmesi, krizlere yönelik direncin arttırılması, STK’lar ve yerel yönetimlerle iş birliklerinin tesis edilmesi, yerelde katılımcılık mekanizmalarının güçlendirilmesi…