Getting your Trinity Audio player ready... |
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Barış Pehlivan, “İtiraf dosyası” dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Pehlivan bugünkü yazısında, TSK’den ihraç edilmiş bir asker ile gazeteci olduğu iddiasındaki Süleyman Özışık’ın yazışmalarını köşesine taşıdı.
Pehlivan yazısında, Özışık’ın, “Perşembe günü Ankara’ya gideceğim. Bakan Canikli’ye masum olduğuna inandığım isimlerin listesini vereceğim. Sizin isminizi de aktaracağım. İnşallah suçsuzluğunuz tescillenir ve gereken yapılır” dediğini aktardı.
Pehlivan Özışık’ın bakanlarla görüştükten sonra KHK ile ihraç edilmiş kişiye şu şekilde geri dönüş yaptığını belirtiyor:
“İsminizi İçişleri Bakanı’na ve Canikli’ye verdim. İnşallah güzel bir haber çıkar.”
İşte o yazı:
“Bir yazışma okuyorum…
2017 yılında yapılmış:
“Bana bilgilerinizi gönderin lütfen. İsim ve TC kimlik No…”
Karşıdaki kişi TSK’den ihraç edilmiş bir asker. Umut bağladığı kişi ise gazeteci olduğu iddiasındaki Süleyman Özışık.
Devam ediyor Özışık:
“Perşembe günü Ankara’ya gideceğim. Bakan Canikli’ye masum olduğuna inandığım isimlerin listesini vereceğim. Sizin isminizi de aktaracağım. İnşallah suçsuzluğunuz tescillenir ve gereken yapılır.”
Yardım bekleyen kişi haliyle çok mutlu. “Allah sizden razı olsun Süleyman Bey” diyor…
Özışık özenli çalışıyor. Bakanlarla görüştükten sonra dönüş de yapıyor KHK ile ihraç edilmiş kişiye:
“İsminizi İçişleri Bakanı’na ve Canikli’ye verdim. İnşallah güzel bir haber çıkar.”
Hatırlayın, Süleyman Özışık 15 Temmuz’dan sonra ihraç edilenler için aracılık yaptığını şöyle itiraf etmişti:
“Ben gerek Süleyman Soylu’ya, gerek OHAL Komisyonu’na, gerek diğer mercilere masum olduğuna inandığım binlerce insanın dosyasını götürdüm. Dedim ki ‘Bu insanlar eğer masum çıkmazsa hesabını benden sorun.’ Araştırmalar yapıldı, hepsinin bir iftiraya kurban gittiği ortaya çıktı ve hepsi görevlerine iade edildi.”
İşte bir bölümünü aktardığım, ilk kez okuduğunuz bu yazışma, o itirafın delilerinden sadece biriydi.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Özışık’ın ifşasından yola çıkarak geçen yıl Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. OHAL Komisyonu üyeleri Salih Tanrıkulu, Esat Işık, Mehmet Karagöz, Abdullah Çiftçi, Mustafa İkbal, Murat Aytaç ve Mustafa Cihat Feslihan hakkında “görevini kötüye kullanmak” suçundan şikâyetçi oldu.
Sonuç ne mi oldu?
Savcının dosyayı geçen ocak ayında şöyle diyerek kapattığı ortaya çıktı:
“OHAL Komisyonu üyelerinin resmi sıfatı olmayan bazı kişilerin kefilliğinde iş yaptıklarına dair internette yayımlanan haberden başka somut ve güvenilir bir delil bulunmadığı, müştekilerin iddialarının internette yayımlanan bir habere dayandığı, bu haberin doğruluğuyla ilgili somut ve güvenilir bir delil de bulunmadığı anlaşıldı. Bu nedenle şikâyet edilenler hakkındaki suçlamaya dair dilekçenin işleme konulmamasına karar verildi.”
Şimdi…
Cumhuriyet savcısı, Özışık’a “Nedir bu itirafının içyüzü” diye bir soru sormuş mu? Ya da adı geçen bakanlara, şüpheli olan OHAL üyelerine göstermelik de olsa sormuş gibi yapmış mı?
Verdiği karara bakılırsa, hayır!
KESK umutlu değil ama asli görevini yapmayan savcının yerine işin peşini bırakmıyor. Özışık’ın itiraf dosyası şimdi Anayasa Mahkemesi’nin önünde duruyor.
ANİ TOPLANTIDA ALINAN KARAR
Biliyorsunuz; Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üniversiteye girişte baraj puanının kaldırıldığını duyurdu. YÖK Başkanı Erol Özvar kararı, “Temel amacımız daha fazla adayın tercih yapması. Bu sistem aslında öğrenciler arasında rekabeti getirecek” diyerek savundu.
Sahi, birdenbire nereden çıktı bu karar?
Eğitim kulislerinde söylenti üstüne söylenti…
En çok konuşulan ise şu:
“Karar kamuoyuna açıklanmadan önce YÖK Başkanı ani bir genel kurul kararı almış. Ve kurul üyeleri ile Zoom programı üzerinden toplantı yapılmış. Gündem konusu toplantı başlamadan sadece 15 dakika önce kurul üyelerine iletilmiş. YÖK Başkanı baraj puanının kaldırılmasıyla ilgili müzakere etmek isteyen kurul üyelerine müsaade dahi etmemiş. 20 dakika içerisinde de tartışmayı bitirmiş. Hatta bu tarihi kararla ilgili çalışma yapılıp yapılmadığını soran üyelere hiçbir rapor dahi sunulmamış.”
Yani yüz binlerce gencin hayatını etkileyecek sistem değişikliğinin, baskın bir toplantıyla hayata geçirildiği ileri sürülüyor.
Şunu da yazarak bitireyim: Bu iddiaları dillendirenler, YÖK Başkanı’nın arkasındaki beyne, danışman Bekir Gür’e işaret ediyor. Gür’ün Milli Eğitim Bakanlığı ile ilişkilerine de dikkat çekiliyor. Eğitim camiasında etkisi yükselen Gür’den rahatsız olanların sayısının da gün geçtikçe arttığı öne sürülüyor. “