Getting your Trinity Audio player ready... |
AYSEL YENİDOĞANAY
Kırık Bir Aşk Hikayesi filminde, kasabanın delisi “ölüm de var, ölüm de var” diye bağırarak dolaşır sokaklarda…
Biz ölüm gerçeğini sevdiklerimizi kaybettiğimizde kavrıyoruz ancak. Kasabanın delisi gibi kaybediyoruz kendimizi. Kabullenemiyoruz.
Buna rağmen, ellerimizle toprağa verdiğimizin kırkı çıkmadan kaldığımız yerden devam ediyoruz yaşamımıza; ölüm sırası bize gelmeyecekmiş gibi…
Evet, bu dünyada ölüm var! Sonu gelmeyen kıskançlıklar, bitmeyen kavgalar; kin, nefret, düşmanlıklar, tavan yapmış egolar, küçük çıkarlar, büyük hesaplar/hesaplaşmalar, gereksiz küsmeler, kırmalar, didişmeler; sevgisiz, inceliksiz bir yaşama tutsak olmuş ruhlar…
Gelip geçici olan bu dünya için değer mi hiç?
Değmez! Emin olun değmez. Malvarlığınızla değil, yaptıklarınızla/yapıtlarınızla anılırsınız. Siz öldükten sonra servetinizin hesabını varisleriniz yapacak ve başka hiç kimseye faydası olmayacak. O servet tükendiğinde de unutulup gidersiniz.
Ama iyi bir insansanız, sevgiyi sınırsız sunmuşsanız, merhamet duygunuz baskın gelmişse, sayılıp sevilen biriyseniz ve geleceğe de bir eser bırakmışsanız sizi daima anacak birileri olacaktır.
Şimdi durup dururken neden yazdım bunları?
Ölümlü olduğumuzu anımsatıyor bize hayat.
Ölüm adın kalleş olsun” demiş ustam Enver Gökçe. Şimdi ölümün adı “corona”.
Her gün eksiliyoruz.
Her gün; “bugün sıra kimde” diyerek bekliyoruz.
Şair ve yazar dostlar yıldızlaşıyor birer birer…
Aydın İleri, Güngör Tekçe, Salih Bolat…
Ben şimdi nasıl inanayım dostların öldüğüne?
Ölüm acımasız bir şekilde hissettirse de kendini, ben dostların mevsimsiz ülkelerin konuğu olduklarını düşünüyorum. Öykülerini, yazılarını okuyorum. Şiirlerini okuyorum… Anılarımda kalan yüzlerini çoğaltıyorum…
Olmuyor, ne yapsam olmuyor! Dostların zamansız gidişi kocaman bir boşluk oluşturuyor yürekte. Ve o boşluk asla dolmuyor…
“Bugünde ölmedim anne” sevinci yok yüreğimde. Hırsına yenik düşmüş, yüreklerini sevgiye, hoşgörüye, paylaşıma, merhamete kapatmış insanların arasında her gün bir parçam ölüyor zaten. Keşke herkes bu gerçeği kabullense: Kimse ölümsüz değildir!
Salih Bolat’ı sonsuzluğa uğurlayacaklar bugün.
Şiirgüller serpecekler toprağına…
Ve ben orada olmasam da kendi şiiriyle el sallayacağım ona:
“bir gün ölürüm ben
milad benim adımla başlar
alnımda at koşturur kanlı çocuklar
bilemem, nereye yağar
sokak ortasında bıraktığım yağmur
hangi hayatı savurur içimde büyüttüğüm fırtına
yüzümden bir kuş sürüsü havalanır
birden bir şarkıyı susar
kitaplarımda altını çizdiğim yerler.
bir gün ölürüm ben
belki bir gece treninin camına düşer başım
dışarda bir telgraf teli çizip gider karanlığı
içerde yolcular uyuduğumu sanır
yalnızca bir kız düşürdüğüm gülücükten anlar öldüğümü
yakama bir gözyaşı iliştirir.”