1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Siyaset Şeceresi Bozukların İşi Değil…

Siyaset Şeceresi Bozukların İşi Değil…

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

Önce şu iki kavramı irdeleyelim;

Siyaset: Amatörce ya da profesyonelce olsun akıl, ahlak, vicdan, yetenek, birikim, sorumluluk duygusu, erdemlilik, insana saygı, sevgi ve naiflik gerektiren bir meşguliyet alanıdır.

Şecere: Bireylerin içinde yaşadığı topluma zarar vermedikçe, ırkının dininin, dilinin, soyunun sorgulanmayıp, saygı duyulması gereken kişilik özelliğidir. Masum bir insanı “cibilliyetsiz” gibi sözlerle aşağılamak insanlık suçudur.

Tepkiyi haklı kılacak tek şey başkalarına zarar vermek, saygısızlık etmek gibi kişilik bozukluğudur.

Ülkemizin, devletimizin cumhuriyet tarihinin en karanlık ve ulus bireylerinin büyük çoğunluğunun yaşam koşullarının en zor olduğu döneminden geçtiği bir gerçek olduğuna göre devlete egemen siyaset anlayışı ve bu anlayışın yaratıcısı siyasetçi şeceresinin, farklı algı gruplarının tepkilerinin analizini yapmak gerekir.

Böylece sorunun kökenine inilip, çözümün önündeki engellerin aşılması kolaylaşır.

Toplum olarak yaşadığımız her olumsuzluğun bir başlatanı, müsebbibi olduğuna göre siyasetçi şeceresinden başlayalım.

Ulusun devletin başına gelebilecek tehlikeler açık seçik ortada iken bunu görmezden gelip kendini Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmak hayaline kaptırıp…

Her şeyimizi borçlu olduğumuz yüce önderimiz Atatürk için “yolumuzun üstünde ölü bir inek var. İneği yolumuzdan evvel Allah sizlerin yardımıyla, artık nasıl olursa, nasıl denk gelirse kaldıracağız” şeklinde akıl, ahlak, vicdan dışı laflar eden kişiyi…

Demokrasi tramvaya benzer gittiği yere kadar gider kendi yoluna devam edersin” diyerek demokrasi ve “Kemal paşa zamanında çıkan dinsiz kanunlarla Türkiye dinsiz bir devlet olmuştur. En kısa zamanda Türkiye’yi din ve şeriat devletine döndüreceğime yemin kasem ederim diyerek laiklik düşmanlığın ilan eden kişiyi…

Hakkında tam bir düzine yolsuzluk davası açılmış olan “Amaçlarıma ulaşmak için papaz elbisesi bile giyerim” diyerek ilkesiz, erdemsiz, her şeyi kendisine mubah gören siyaset yasaklı fenomen yaratığı “Herkesin siyaset yapmaya hakkı vardır” diye yasaları çiğneyerek hülle yoluyla ulusun başına saran kişidir bugünün sorunlarının kıvılcımını yakan…

Tekerlekli sandalyede yarı bitkisel hayat yaşarken hak etmediği halde yoksulun nafakasından kesilen vergilerle ödenen maaşa tenezzül eden kişi…

Ya onun ulusun başına sardığı bela Gürcistan göçmeni ana tarafı Musevi, baba tarafı Rum Türklük düşmanı Potamyalı…

Okullarda Andımızın okunmasını yasaklayan kişi…

Resmi kurumların adından T.C. ibaresini kaldıran kişi…

Ulusal bayramların kutlanmasını yasaklayan kişi…

Adını unutturmak için Atatürk’ün bütün eserlerini yok etmek için savaş açan kişi…

Sözü fazla uzatmaya gerek yok.

Fransızların yıkıcı, yok edici anlamında tam biçilmiş kaftan olarak “L’Éradicateur” adını verdikleri devleti soyup soğana çevirip yolsuzluk soygun ve talanlarla ülkeyi harabeye çeviren kişi…

Ya kankası, seks sapıklığı kaseti şantajına boyun eğip namertliğini kendi ilan eden, ulustan, temsil ettiği ülkücü seçmen tabanından hiç utanmadan “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına attım” diyene fedailik yapan onursuz kişi…

…ve şeceresi bozuk, aynı tipolojiden bir başka örnek…

Paçalarından yolsuzluk akıyor, akşam evine gittiğinde karısının çocuklarının yüzüne nasıl bakıyor… At üstünde durmayı nasıl beceremediyse, ülke yönetmeyi de aynı şekilde beceremedi” diyordu.

Dönüp dolaşıp, makam arabasının, koltuğun sihirli gücünden mayışarak kafasındaki eğreti takkeyi atıp, kelini sergilemeye başladı:

Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin ilelebet ve ebedi başkanıdır… Bir daha Tayyip Erdoğan gibi bir lider gelmez. Böyle liderler 100 yılda, 150 yılda bir gelir. Biz fırsatı yakalamışız.

Bunlar sadece birkaç örnek…

Binlerce yıllık devlet kültürü olan koskoca Türkiye cumhuriyetinin yönetimi böyle şeceresi bozuklara tutsak düşmüş durumda…

**

İŞİN en acı yanı toplumumuzda farklı algı grupları arasında bu doğal bir halmiş gibi alışıp kanıksayanlar, biat edip gaflet, dalalet içinde yaşayanlar, her dönemin kapı kulları…

Bütün bu gruplarla mücadele etmek en zor mücadele olan cehaletle savaşmak demek…

İmam-ı Gazali’nin “Cahillerle yaptığım bütün tartışmaları kaybettim” dediği gibi bilmediğini bilmeyen cahillerle mücadele zordur. Onlara “Böyle gelmiş böyle gitmeyeceği” kabul ettirilemez.

Ancak bilmediğini bilenler öğrenmeye açıktırlar.

Böyleleri daha çok var olanı artık kanıksamak zorunluluğu hissine kapılıp, tepki göstermeyi yararsız görenler arasından çıkar.

Bu gibilerin bilinçlerinde kişiliklilerine, düşüncelerine saygı gösterilip kendilerine değer verildiği algısı yaratmak suretiyle güven duygusu aşılayarak, merakları kışkırtılarak “Böyle gelmiş böyle gitmeyeceği” bilinci zihinlerine yerleştirilebilir.

Bu cehalete karşı verilecek ve çoğu zaman kazanılmaya en yakın psikolojik bir savaştır.

Bu da cehaletle savaşta önemli bir mevzi kazanmak demektir.

Cehalete boyun eğip mücadele edilmezse eğer şeceresi bozuk biri gider bir başkası gelir.

***

ATATÜRK’ÜN ırk, din, mezhep dil ayrımı yapmaksızın “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk milleti denir” şeklindeki sözlerine vurgu yaparak ve Türk ulusunun bir parçası olmaktan gurur duyan, Atatürk ilkelerine yürekten bağlı gayrimüslim vatandaşlarımıza saygı göstererek son söz olarak söyleyeceklerimden kimse ırkçılık anlamı çıkarmasın.

Osmanlı İmparatorluğu çöküp parçalanırken Doğu Karadeniz bölgesindeki Pontus çetelerinin Pontus devletini hortlatmak için Türk köylerine saldırırken bir yandan da Rum nüfus çoğunluğunu sağlamak için Gürcistan’daki Rumlara çağrı yaptığı günlerde çağrıya uyanlar Rum köyü Potamya’ya gelip yerleştiler.

Bugün Türk ulusu Türkiye cumhuriyeti tarihinin en zor günlerini yaşıyorsa eğer…

İşte o yeni Potamyalıların soyundan gelen, kanında Türk kanının zerresi olmayan “Ne mutlu Türküm” sözünden rahatsızlık duyan, ağzı “biz Türkler” demeye varmayıp, “biz Türkiyeliler” diyen…

Emperyalist/Siyonist tertibin Türk ulusunun üstüne saldığı sahte diplomalının ülkeye göz göre göre yaptığı tahribattır bunun en büyük nedeni…

Bu nedenin besleyicisi de sayısız kanıta karşın yıllardır uyanamayıp, sahte diplomalıyı “Tanrının bütün hususiyetlerini taşıyan önder” diye niteleyen, “onun için günde üç rekât namaz kılmak farzdır” diye tapan acınacak durumdaki gözü görmez, kulağı işitmez akıl ve düşünce özürlüsü zavallı insancıklarımızdır.

Siyaset Şeceresi Bozukların İşi Değil…
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin