Getting your Trinity Audio player ready... |
•SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ MÜ?
•DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ MÜ?
•KÜLTÜRLERİN HARMANLANMASI MI?
Dr. Mustafa Torun
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı, TTB Kurultay Delegesi
mtorun3@gmail.com
Eğer sevgi üretmiyorsa yüreğiniz
başarılı bir üretici değilsiniz(K.Marx)
Geçenlerde sevdiğim bir arkadaşım ve hemşehrim ile, ilçemiz olan Besni’nin, daha önce kurulup sonra çeşitli nedenler ile kapanmak zorunda kalan “İzmir Derneğinin” tekrar açılması etkinliğine katılmak üzere beraber olduk.. Sohbetimizde nasıl bir dernek olmalı? Ağırlık kültür mu olmalı? Hemşehriler arasında da dayanışma nasıl olmalı? Kurulurken geçmiş dönemdeki yanlışlardan nasıl kurtulabiliriz? Sorularını tartıştık.
*
Dilimize “Hükümet (veya Devlet) Dışı Organizasyon” olarak tercüme edilen “Non Government Organizasyon (NGO)” olarak bilinen ;”Sivil Toplum Örgütleri” özünde ve sınıf temelinde burjuva kalıplardan birisidir. Emekten ve ezilenden yana olan bir örgütlenme bana göre DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ’dür. Bu temel ilkeden hareket edersek HEMŞEHRİ DERNEKLERİ hangi gruba giriyor? Diye aklımıza bir soru takılabilir. Pratikte bu dernekler genellikle hemşehri çıkarlarını savunup, varsıllarla yoksulları ortak tavada eritmeye çalışsa da pek başarılı olamamıştır. Olması da mümkün değildir.Olaya diyalektik ve nesnel bakabilirsek, kurumların üst yapısını üretim ve mülkiyet ilişkisi belirler. Dolayısıyla bu tür örgütlenmeler de egemen varsılın inisiyatifi ön plana geçerek, onun insafına geçmiştir. Yada tamamen dolaylı olarak yine onun gözetiminde devlet destekli olmuştur. Yoksulların kurdukları hemşehri dernekleri ya ekonomik nedenler ile uzun soluklu olamamış,yada gündelik olarak, sınıf temeline dayanmayan politik eksene kayarak, kendini var etmeye çalışmıştır.
*
O zaman hemşehri dernekleri veya DKÖ’leri, nasıl bir yol izleyip uzun soluklu olup, insan haklarına dayalı demokrasi paydasında bir örgütlenme modeli oluşturabilirler?
Bu sorunun bana göre yanıtı; Ağırlıklı emekçilerden oluşan, yerel kültürü ulusal ve evrensel kültürle yoğuracak bir eksende buluşabilirlerse başarılarının önündeki engelleri kaldırabilirler. Bu olmaz ise amiyane tabirle alkol ve sigara içilen, oyun oynanan bir lokal veya cemiyet durumuna düşerler. Buda sonları olur. Gelelim kültürlerden ne anladığımıza?
*
Kültürler, toplumların uzun yıllar boyunca ortak düşünce ve duygularının birikimi olarak ortaya çıkar. Onları anlamak, hele saygı duymak kolay değildir. İnsanlar, psikolojik yansıtma mekanizmalarını sadece diğer insanlara yönlendirmez, toplumlar ve kültürler de bu yansıtmalardan sık sık nasibini alır. Bu sebepledir ki çoğu insan içinde yaşadığı kültürü anlamaya çalışmak yerine, onu körü körüne ve cahilce yermeye veya övmeye yeltenir. Aynı sebeple “diğerleri”ni düşman olarak görmek veya onlara özenmek de sık görülen davranışlardır. Unutmamamız gerekir ki gruplaşmak, düşmanlık yapmak, komşuda pişene özenmek, kendini beğenmek, halinden hoşnut olmamak gibi insanların çeşit çeşit eski alışkanlığı vardır.Bu alışkanlıkların hepsinin bir zamanlar farklı işlevlere sahip olduğunu biliyoruz. Bazısı hâla işlevselliğini koruyor. Biz insanlığı yüz binlerce yıl önceki korkmuş, ertesi günü belirsiz, bir ağaç kovuğunda titreyen o canlı olmaktan kurtaran, yaşama bağlayan,insan yapan yukarıda saydığımız eski alışkanlıklarıdır.
Alışkanlıklarımız yüzünden hem kendi kültürümüze hem de başka kültürlere yaklaşımımız sıklıkla yukarıda belirtildiği gibi kibarca belirtirsek”hatalı”dır. Hatalı yaklaşımlarımız, kültürleri anlamamızı engeller. Kendimiz ki dâhil, günlük konuşmalarımızın çok önemli bir kısmı, yanlış veya eksik bilgilere dayanan, hatta sıklıkla bir bilgiye değil, bize öğretilmiş duygulara dayanan yergi veya övgülerdir. Farkında olmasak da hayatımızın önemli bir bölümünde kültürlerden bahsederiz. Kürsüdeki politikacı, yemek masasındaki aile, sokakta veya bilgisayar başında oynayan çocuk, evde, kahvede, akademide, meyhanede, camide, otobüste velhasıl her yerde. “Bizi kıskanıyorlar” diyen de, “Bizden Bir Halt Olmaz” diyen de, “Çinliler Yarasa Yiyor” diyen de, “Japonlar Disiplinli” diyen de, “Adana’nın Kebabı” diyen de, “Kaynımın Düğürü” diyen de özünde kültür hakkında konuşuyordur.
*
İnsanın konuşma yeteneğinin gelişmesinin belki de biricik sebebi yaşam koşullarını güvence altına almak ve iyileştirmektir. Kültürler hakkında çok konuşuyor olmamızın sebebi de yaşam koşullarımız denen şeyin aslında tam olarak kültürün kendisi olmasıdır. İnsanların kültürlerin zaman içindeki değişimlerini hızlandırmak, yavaşlatmak veya yönlendirmek için, yoğun çaba sarf etmesine şaşırmamak gerekir.
*
Kültürde Yaşanan Dönüşümler nelerdir?
Bir kültür üstünde istenen değişimi gerçekleştirebilmenin ve kimisinin diğerinden daha etkili pek çok yolu vardır. Ama amacınız bir kültürü geliştirmek de olsa, yok etmek de olsa, iş zordur. Kültürler gibi çok değişkene sahip ve dinamik olguları etkilemek için çok çaba gerekir. Sıklıkla istenmeyen sonuçlara yol açar. İstenen değişimi sağlamak için öncelikli olarak yeterli ve doğru bilgi şarttır. Yani kültürleri değiştirmek için önce onları anlamak ve gerçek halini görmek gereklidir.
Modern Batı’nın, hem kendi kültürünü, hem yabancı kültürleri anlamak için, sosyal bilimlerde gösterdiği çaba boşa değildir. O çabaların sonucunda Batı toplumunun kendisinde de, Ortadoğu dâhil, Dünya´nın kalanında da, belli kişilerin çıkarları için çekilen acılar aşikârdır. Bu acılara karşı çıkan iyi niyetli pek çok düşünce akımının, siyasi hareketin, sırf bilgi eksikliği sebebiyle kendi toplumlarına ne kadar zarar verdikleri, nasıl kolayca istediklerinin tersine yönlendirilebildikleri de ortadadır. Ama Dünya´daki acılara karşı üretilen, uygulanan,i şe yarayan çözümlerin varlığı da, gene kültürleri anlamak ve değiştirmek için gösterilen başka çabaların sonucudur. Yani kültürleri gerçekten öğrenmeden, anlamadan onları iyi ya da kötü bir yönde değiştirmek mümkün değildir.Ama kültürler hakkında elde ettiğiniz bilgiyi ne yönde kullanacağınız da sizin onlara, yani insanlığa verdiğiniz değere ve anlama bağlıdır.O yüzden erdemli olan kültürlere saygı duymaktır.
Elbette bir kültürü anlamak ve ona saygı duymak demek,onu koşulsuz kabullenmek anlamına gelmez. Hatta içinde yaşadığı toplumda hiçbir kusur olmadığını sanan bir insanın; akıl, bilgi veya duygu konusunda sorunları olduğuna şüphe yoktur.Bir insanın, içinde yaşadığı kültürde bazı eksik ve yanlışlar bulması çok doğaldır. Kişinin bunları gidererek toplumunu geliştirmek istemesi de takdir edilesi bir tavırdır.Ancak bir toplumu geliştirmenin yolu, onu olamayacağı bir şey haline getirmeye çalışmak değildir.Bir kültürü tamamen başka bir coğrafyanın ve geçmişin yarattığı bir başka kültüre dönüştürmek olanaksızdır.Her kültürün kendi geçmişi, kendi koşulları, kendi dinamikleri, kendi olanakları, kendi sorunları, kendi ihtiyaçları vardır.Kendine has bir kültüre sahip Ortadoğu´nun da üstüne bazı kıyafetler giydirmek olası değildir.Başkasının bedenine göre biçilmiş kıyafetleri zorla giydirirseniz, elbiseler üstünden düşer veya dikişleri atar. Ancak o kıyafetler olmuyor diye eski çağlardaki çocukluğundan kalmış ve artık küçülmüş, eprimiş kıyafetleri giydirmeniz de olumlu sonuç vermeyecektir. Kültürün bedenini düzgün ölçmek, ihtiyaçlarını ve isteklerini de dikkate alıp ona göre elbise dikmek gerekir.Yaşına, çağına, bedenine ve ihtiyacına göre, şık ve rahat bir kıyafet giymek her toplumun hakkıdır. Sonuçta kültür, insanın kendine yakışanı giymesidir diyebiliriz.
*
Sivil toplum mü? Demokratik Kitle örgütü mü? Kültürlerin HARMANLANMASI MI? Derken, konunun içinden çıkamadık.Hemşehri dernekleri(Besni özelinde yemek,giyinme,deyimler,düğün törenleri v.b…) yerel kültürleri çok iyi yoğurup bunu gelecek kuşaklara taşımak gibi önemli bir işlevleri vardır.Yazımızı “Ragıp Binzat Ağabeyimizden” alınan” Emin Aldemir Hocamızın” derlediği güzel bir Gölbaşı(eskiden Besniye bağlı köy idi) türkümüz ile bitirelim.
Altın Yüzüğüm Kırıldı(Hey)
Suya Düştü Su Duruldu (Hey)
Dediler Yarin Geliyor(Hey)
İnce Bellerim Kırıldı
Ülkemizdeki antidemokratik iklimden kurtulmak istiyorsak,biran önce demokratik kitle örgütlerimizde buluşalım!
Sevgilerimle…