Getting your Trinity Audio player ready... |
Zeynep Yaş / Fotoğraf: Bianet
Kürt sanatçıların seslerinin taş plaklara kaydedildiği 19’uncu yüzyıldaki bilgi, belge ve müzik koleksiyonlarını derleyip toplayan Zeynep Yaş‘ın faaliyetlerinden yıllar sonra haberdar olabildim. Doğrusu kendi adıma hayıflandım.
Meğer araştırmacı Zeynep Hanım, idealist bir ruh haliyle aradığını bulmuş. Bu mutlu bulgusunu da medya aracılığıyla beş yıl önce kamuoyuna duyurmuş.
30 Nisan 2017 tarihli bazı yayın organları, şu başlıkla haber bile geçmişler:
Mezopotamya şarkılarının ilk kayıtları ABD’de bulundu.
(Cumhuriyet, Birgün, Sabah, BBC News Türkçe)
ANF haber ajansı, 22 Mayıs 2017’de “Bilinen ilk Kürtçe ses kayıtlarına ulaşıldı” başlığını atarken; Bianet haber sitesinde “Zeynep Yaş, Kürtçe müzik kayıtlarının peşinde” başlığıyla 29 Temmuz 2017’de yayımlanmış.
Konuya ilgi ve merakımın nedeni, halkımla birlikte yaşadıklarımdır. Dili yasaklanmış bir halkın evlatları olan bizler; yani Serhat Kürtleri 1960’lardan itibaren Bağdat ve Tahran radyolarından Kürt sanatçılarını dinliyorduk.
Coğrafi yakınlığımızdan ötürü daha çok Erivan Radyosu‘ndaki Kürtçe şarkıları tercih ediyorduk.
Erivan’daki Kürt sanatçıların aileleri, gerek 93′ Harbi (1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı) gerekse Birinci Dünya Savaşı sırasında Kars, Ağrı, Iğdır ve Van yöresinden tehcir edilmişlerdi.
Bir kısmı da katliam ve savaş paniğiyle Rus Çarlığı denetimindeki Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’a kaçmışlardı. Bu yüzdendir ki halk arasında bu olaya Türkçe “Kaç(h)a Kaç!”, Kürtçe “Reva Fıllan” (Ermenilerle Ezdîlerin kaçışı) deniliyordu.
Kuşkusuz, araştırmacı Zeynep Yaş’ın kültürel çalışmalarının dikkatimden kaçması, benim açımdan büyük eksikliktir. Bu eksiği telafi edebilmek için, bir özdeyişten güç aldım:
Geç olsun da güç olmasın!
(‘Dereng ji qet çetire’ veya ‘Bila baş be, bila derengî be!’)
Ben de “Geç oldu ama güç olmasın” (Derengî bû, bila zehmetî nebe) diyerek Zeynep Hanım’a birkaç saat içinde ulaştım.
Doğrusu, gönlümde yatan Zeynep Yaş ile yüz yüze bir röportaj yapmaktı. Gelgelelim, kendisi hem Diyarbakır’da yaşıyordu hem de pek yoğundu.
Röportaj yerine geçebilecek bilgilendirici bir yazı göndermesini istedim. İlettiği bilgiler ışığında bir derleme yaptım.
Makaleye başlamadan önce biri Bianet internet gazetesi Kürtçe editörü Ferid Demirel’in, diğeri BBC News Türkçe muhabiri Hatice Kamer’in imzasıyla yayımlanan iki tanıtım yazısındaki bazı paragraflarla sözbaşı yapalım.
Her iki haber-yorumdan yapılan alıntılar, konunun anlaşılması için ön bilgi yerine geçecektir.
Ferid Demirel ile başlayalım:
“Bugün Kürt müziği ile ilgili çalışan araştırmacılar, koleksiyonerler ve tarih çalışması yapanlar sayesinde biliyoruz ki Kürtçenin bilinen ilk kayıtları 1900’lü yılların başında Süryani bir müzisyen olan Kosrof (Xosro) Malool tarafından yapılmış. Aynı tür çalışmalar sonucunda Ali Asghar Kurdistanî, Elmas Muhammed, Mela Kerîm Efendî gibi başka isimlerin de o tarihlerde Kürtçe şarkı söyledikleri bundan birkaç yıl önce ortaya çıkmıştı.
Oysa 10-15 yıl öncesine kadar Kürt Müziği denince, dengbêjlik geleneğini saymazsak, neredeyse herkesin aklına ilk olarak Kawîs Axa, daha sonra M. Arif Cizrawî, Hesen Cizrawî, Îsa Berwarî, Tahsîn Taha, Ayşe Şan, Meryem Xan gibileri gelirdi. Biraz daha zorlansa belki bunlara, Hesen Zîrek, Seîd Axayê Cizîrî ve bir iki isim daha eklenebilirdi…
Son yıllara kadar bu konuda yeterli bilgiye sahip değildik. Ancak artık 1900’lü yılların hemen başından itibaren Kürtçe müzikle uğraşmış başka isimlerin de olduğunu biliyor, duyuyor ve onların sesinden Kürtçe müzikler dinleyebiliyoruz.
Bu konuda uzun yıllardır çalışma yürüten ve 1900’lü yılların başında yapılmış ilk kayıtları ortaya çıkaran araştırmacı Zeynep Yaş, hem kendi çalışmalarını hem de şimdiye kadar Kürt müziğiyle ilgili ortaya çıkan bilgi ve belgeleri BİA.net için değerlendirdi.
Zeynep Yaş, yıllardır Kürt müziğinin tarihi ile ilgili çalışmalar yapıyor. Bunun için Kürtlerin yaşadığı Türkiye, Irak, İran ve Suriye’nin yanı sıra Afganistan’dan Cezayir’e, Lübnan’dan Ermenistan’a, Rusya’ya, Avrupa ve Amerika’ya kadar pek çok ülkedeki insanlarla irtibat kurup Kürt müziği hakkında ilgili belgeler, kayıtları topluyor.
Yine, yıllarca Irak Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde bulunan Kürt Kültür Enstitüsü’nde Kürt müziğiyle ilgili çalışmalar yürüttü…”
Dönemin BBC Türkçe muhabiri Hatice Kamer’in Zeynep Yaş ile söyleşisinin özeti, konunun muhtevasını vermektedir:
“Kürt folkloru ve müziği üzerine uzun yıllardır araştırmalar yapan ve bu alanda birçok esere imza atan araştırmacı Zeynep Yaş, Osmanlının makam müziklerinin Amerika’daki ilk kayıtlı örneklerine ulaştı. Yaş’ın araştırmalarına göre bu eserler, 1893’te Osmanlı topraklarından Amerika’ya giden öncü Ermeni ve Süryaniler tarafından kaydedilen müzikler. Bu yönüyle de kayıtlar, Osmanlının diasporadaki ilk müzik kayıtları sayılır.
Kayıtların bir diğer özelliği de aynı zamanda Mezopotamya dillerinin ilk makam kayıtları sayılabilmeleridir. Kökleri Anadolu ve Mezopotamya’ya dayanan Kürtçe, Türkçe ve Ermenice 100’den fazla kayıt, şu an Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) bir arşivde bulunuyor.
Kayıtların ortaya çıkması, ABD’de Süryani tarihi üzerine çalışmalar yapan tarihçi Mehmet Şimşek’in araştırması sayesinde oluyor. Şimşek, Diyarbakır Keldanilerini araştırırken, ABD’de yaşamış olan Diyarbakır Süryanilerden Kosrof Malool’un kültürel izine rastlıyor. İz sürmek suretiyle onun aynı zamanda ses sanatçısı olduğunu öğreniyor.
Yaş’ın müzik incelemelerinden haberdar olan Şimşek, onunla Süryani sanatçı Malool’un ABD’de ses kayıtları olduğu bilgisini paylaşıyor. Zeynep Yaş da bunun üzerine, sanatçı Kosrof Malool ve Diyarbakır’dan ABD’ye giden birinci dalga Ermeni ve Süryanilerle ilgili araştırmalarını sürdürürken, taş plaklara yapılan bu ilk kayıtlara dair önemli bilgilere ulaşıyor.
Araştırmaları sonucunda, hem Malool’un başka kayıtlarına, hem de farklı sanatçılar tarafından 1909-1929 yılları arasında yapılmış Kürtçe, Türkçe, Ermenice, Asurice, Arapça eserlerin olduğu farklı ses kayıtlarına ulaşıyor.
Yaş, ses kayıtlarının 1900’lerin başında Colombia, Polyphon, Baidaphon, Odeon, Sodwa, His Master’s Voice gibi Amerikan, İngiliz ve Fransız plak şirketleri tarafından İstanbul, Bağdat, Musul, Halep, Kahire, Tahran gibi şehirlerde yapılmaya başlandığını belirtiyor.
Plak şirketlerinin bu kentlere gidişi, Mezopotamya müziğinin kayıt altına alınması ve dönemin toplumsal yapısının anlaşılması anlamında önemlidir. Kürtçe, Türkçe, Ermenice, Arapça, Rumca eserler çoğunlukla keman, kanun, piyano ve darbuka gibi enstrümanlar eşliğinde kaydedilmiştir.”
Gerekli bilgi ve belgeleri bana ulaştıran Zeynep Hanım, madem “destur senindir, bildiğin gibi yazabilirsin” dedi. Bu durumda onun çalışmalarından yola çıkarak röportaj yerine geçecek soru-cevap yöntemini kullanmak suretiyle kendisinin Kürt müziğini araştırıp belgelemesinin hikâyesini kaleme alacağım.
– Zeynep Yaş kimdir?
Zeynep Yaş Salam, Marmara Üniversitesi Fransız Dili ve Eğitimi bölümünü bitirdi. 1994’ten beri Kürt Kültür Mirası üzerinde araştırma, derleme ve arşiv çalışması yürütmektedir.
2003 yılında Norveç Bergen Üniversitesi Kültürel Araştırmalar bölümünün işbirliğiyle “Kadınların Kürt Kültüründeki Rolü” isimli alan çalışmasında kültürel mirasta feminen pedagojiyle araştırma ve derleme üzerine yoğunlaştı.
2003 yılında Süleymaniye’de kurulan Kürt Kültür Mirası Enstitüsü (Enstîtûya Kelepûrê Kurdî) ile gönüllü olarak çalıştı. 2007 yılında ise enstitünün Duhok şubesinde Sözlü Kültürü Araştırma ve Derleme bölümünü kurdu. Çalışmalarını 2011 yılına kadar sürdürdü.
1900’lü yıllardan itibaren plak ve radyolarda sesleri kayıtlara alınan dengbêj ve müzisyenleri araştırıp derledi.
Özelde Kürt kadın müzisyenleri arşivleme çalışmasını sürdürdü. Bu çalışmalar kapsamında Elmas Muhamed, Meyrem Xan, Gulbihar, Nesrîn Şêrwan, Ayşe Şan gibi sanatçıların koleksiyonlarını, Mehmûd Hesen Kirorî, Seîd Axayê Cizîrî, Tehsîn Taha, Îsa Berwarî, Erdewan Zaxoyî, Eyaz Yûsif, Mihemed Şêxo gibi sanatçıların “Yadgarî/Memorable Songs” (Unutulmaz Şarkılar veya Yadigâr Şarkılar) koleksiyonlarını hazırladı. Bu koleksiyonlar, enstitü tarafından yayımlandı.
2008 yılında ünlü Kürt ses sanatçısı Ayşe Şan‘a dair, halk bilimcisi Hilmi Akyol ile birlikte yapmış olduğu araştırma ve derleme “Ez Eyşe Şan im” (Ben Ayşe Şan’ım) adıyla, bilgi-belge kitap çalışması olarak yayın hayatını girdi.
1803-2013 yılları içerisinde yaşamış ve şu an hayatta olmayan 110 dengbêj ile müzik sanatçısına dair yapmış olduğu araştırma ve derleme çalışması, Şakarên Muzîka Kurdî (Kürt Müziğinin Şaheserleri) adıyla 2 cilt halinde 2015 ve 2016 yıllarında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi tarafından basıldı.
“Kürt Müziğinin Kayıp Sesleri”, “Plaklarla Kürt Müziği, 1900-2000”, “Şakarên Muzîka Kurd, Jin”, “Diyarbakır Müziği” çalışmalarının yanısıra, Kürt müziği eserleri ve sanatçıların belgelenmesi, kayıt altına alınması ve arşivlemesi çalışmaları devam etmektedir.
2012 yılında Diyarbakır Kent Müzesi’nde kurucu ve müze araştırmacısı olarak çalışmaya başladı. Müzede kentin hafızasına dair araştırma, derleme ve arşivleme çalışmasına devam etmektedir.
– Sizi, Kürt müziği alanında araştırma yaparak 19 ve 20’nci yüzyıldaki klasik sanatçıların sesleriyle eserlerini kayıt altına almaya yönlendiren esas sebep neydi?
Kayıp sesler üzerine olan çalışmalarım, çocukluğumda yasaklı olduğunu söyledikleri kasetlerin gözlerimin önünde çukurlara gömülmesi, yıllar sonra o çukurları açtırıp içinden bir sesi kurtarabilir miyim düşüncesiyle başladı.
Ardından tanınmış Kürt müziği sanatçısı Ayşe Şan‘ın eserlerini ve hayat hikâyesini derlerken bilgi karmaşıklığı, bilgi eksikliği, arşivsizlik, özensizlik, kayıtsızlık, sahipsizlikle karşılaştım.
Daha sonra araştırma ve derleme çalışmasını yaptığım Şakarên Muzîka Kurdî (Kürt Müziği Şaheserleri) kitabımla yüzlerce sanatçının seslerinde ve belgelerinde bu konulardaki arayışım ve çalışmalarım devam etti.
Bazen bulduğum bir eser ile çok değerli bir sanatçıyı, koskoca bir arşivi keşfettim, bazen bir sanatçıya dair bilgiyle bir sese, bir sanatçıya ulaştım.
Bazen de bilgiler, belgeler, sesler, fotoğraflar, kapaklar, broşürler, plaklar, kasetler yan yana geldiğinde Elmas Muhamed, Kosrof Malool, Şimon Arslan, Cemil Horo, Mişo Bekabur ve daha ismini sayamayacağım onlarca kayıp ve nefessiz bırakılmış sesin kahramanlarının hikâyesine ve miraslarına ulaştım.
Bunların her biri geçmişle bağ kurmamızı sağlayan, sahip olduğumuz mirasın değerini zamanında önemsemiş ve değer katmış sanatçılardır. Bulduğum her yeni kayıt bende büyük bir heyecan yarattı. Çünkü sesin kayıt tarihi geriye gittikçe, sesin sahibi, eserin sözleri, ritim, melodi ve anlatısının orijinalliği arttıkça, geçmişin sesleri günümüze biraz daha yakınlaşır, dolayısıyla bizi kendimize biraz daha yakınlaştırır.
Yukarıda da bahsettiğim üzere, arşivsizlik, bilgi dağınıklığı ve karmaşasından ve hatta bilgi yokluğundan dolayı çalışmamın tamamı, kolektif ve sahada bulabildiğimiz küçük ipuçlarını araştırarak gerçekleşti.
Değerli arşivci, koleksiyoncu ve kaynak kişilerin verdiği bilgilerle çalışma başlıyor, toplanılan ve derlenen materyallerin yan yana gelmesiyle bilgiler oluşuyor.
Yaptığım araştırmada ana kaynaklarım insanlar, saha çalışmam seslerde gizlenmiş şifreler, arşiv kaynaklarım zarbêjler, dengbêjler ve stranbêjlerin benimle paylaştıkları bilgiler ve temel kaynaklarım ise; plaklar, bantlar, kasetler, afişler, broşürler ve dipnot düşülen yazılar oldu.
Bu araştırma ve derleme çalışmasını yaptığımda, kaynak kişilerin anlatımları, bilgi ve belgeler, bazen bir plak kapağı, bazen bir kitapta geçen bir kelime bir cümle, bazen bir sesin tınısı çalışmama yön verdi.
Kürt müziğini araştırmak ve derlemek, iğne ucuyla kuyu kazmaktan daha fazla işçilik isteyen, Hz. Eyüp’ten daha fazla sabırlı olmayı gerektiren, çalışma özverisiyle hep daha fazla çalışma icap ettiren bir alandır.
Bu alanın verileri ve kaynakları dünyanın dört bir yanına saçılmış, düzenli bir arşivi ve kaydı olmamış, başkaları tarafından kayıtlar yapılmış, yazılmış, derlenmiş ve zekât malı gibi her gelen gidenin kendine sermaye yaptığı bir alandır. Onun için bu mirasın kayıp sesleri çoktur. Bu mirası aktaranların teknikleri inanılmaz, hafızaları muazzam güçlü ve seslerin derinliği şifrelidir.
– Mezopotamya ve bilhassa Kürt, Ermeni ve Süryani müziğine neden yoğunlaştınız?
Kürt müziği binlerce yıllık sözlü aktarım geleneğiyle müzik kültürü mirasını 19’uncu yüzyıla taşıdı. Bu yüzyıl sadece Kürt müziği için değil, sesin kaydedilme tarihi açısından da insanlık tarihinin en önemli dönemlerinden biridir. 1887’de Thomas Edison’un keşfi sayesinde sesler ilk kez insan hafızasının dışında kaydedilebildi…
Coğrafya, dil, din ve toplumsal yaşayış, adeta müziğin yapısını şekillendirerek ona ulusal bir kimlik kazandırır. Mezopotamya coğrafyasında yaşayan diğer halklarla ortak geçmişe sahip bir kültürün taşıyıcılığını yapan Kürt müziği, özgün ve ulusal kriterlerle şekillenmiş bir kimlik kazanmıştır.
Kadim bir geçmişe ve zenginliğe sahip Kürt müziğinin taşıyıcılığı hâlen aktif olarak halk tarafından devam ettirilmektedir. Bu müziğin misyonerliğini gönüllü olarak yapan Zarbêj, Dengbêj, Stranbêj, Makambêj, Derviş (sıfatlı sanatçılar), enstrüman çalan virtüözler ve halk oyunları aracılığıyla bu rollerini hâlen devam ettirmektirler.
– Sözlü müzik kayıtlarının özgünlüğünden bahseder misiniz? Ne umdunuz, ne buldunuz?
Bu sözlü kültürün alanı ve mirası geniş bir coğrafyaya yayılmış olduğundan, dört farklı devlet sisteminin hâkim olduğu, kendi merkezi yönetimi olmadan (2003 yılından beri Kürdistan Federal Bölgesinin hükümet destekli kurumsal çalışmalarının dışında kalan) her bir parçada yapılabildiği kadarıyla, gönüllü folklorist, derlemeci ve araştırmacılar ile yabancı misyoner ve araştırmacılar tarafından halk arasında yaygınlaşmış müzikler derlendi ve kayıt altına alındı.
Bununla beraber Kürt müziği kayıtları, esas olarak 19’uncu yüzyılda ses kaydedebilen cihazların keşfedilmesiyle plakların ve radyo yayınları için hazırlanmış arşivlerin kayıtlarından oluşur.
Hakkında araştırma ve derleme çalışması yaptığım esas çalışmam, 19’uncu yüzyıl itibariyle kayıt altına alınmış Mezopotamya müziğinin sesleridir. Bu çalışma bir nevi sesi, sesin bilgilerini ve sahiplerini, kaydedilme hikâyelerini bir bütün olarak envanterleme ve belgeleme çalışmasıdır.
Bu çalışma esnasında derlediğim sesler; Kürt müziğine ait olan ancak başka halkların adıyla arşivlenen kayıtların kayıp sesler, başka halklar tarafından kayıtları yapılmış, ancak Kürtlerin bilmediği ve ulaşamadığı kayıp Kürtçe arşivler, yasaklı dönemlerde kayıtları başka isimlerle yapılan kayıp sesler, kopyalanarak çoğaltılan ve üzerinde sanatçı ve eser bilgisi olmayan kayıp sesler, lokal bölgelerde değerli eserler veren sanatçılar ve eserlerin arşivlerinden oluşur.
– Müziğin mirasına önem veriyorsunuz. Bundan bahseder misiniz?
Kişinin geçmişteki nesillerden devrini aldığı ve kendi yaşam katkılarıyla donatarak gelecek nesillere bıraktığı her şey mirasın çerçevesinde değerlendirilir. Mirasın en temel ve soyut değerlerinden olan bölümü, kültürel mirastır.
Kültürel miras, bir topluluğa aitliği ifade ettiği gibi, en önemli özelliği kolektif yaşam içerisinde toplumsal olarak deneyimlenmiş ve kabul görmüş değerlerin ortak bir hafıza ile paylaşılan bir bağdan oluşmasıdır. Bu ortak değerlerin hafızası ise, geçmişten bugüne, bugünden geleceğe bırakılmak istenilen işlenmiş değerlerdir.
Doğanın, insanlık tarihinin, kültürel mirasın ve dünya döngüsünün hikâyesini kesintisiz bir şekilde estetik ve sanatsal formla sese, ritme ve ahenge yükleyerek, sözle süsleyerek günümüze kadar taşıyıcılığını yapan yegâne evrensel metodlardan biridir müzik. Dolayısıyla müzik kültürel mirasın en temel öğesi olarak kesintisiz bir şekilde günümüze kadar gelebilmiş en önemli taşıyıcı miras materyalidir.
Müzik; farklı coğrafya, etnik, dil, din ve kültürlerin ortak dili olabildiği gibi, bütün dünyanın da biricik ortak dilidir aynı zamanda. Müziğin varlık ilişkisi, direkt olarak hafıza ve insan olma durumuyla ilişkili ve evrenseldir.
Müzik, iki insan yan yana gelip aile kurduğunda mutluluğa şahitlik durumunun umut haykırışı, bir annenin çocuğunu büyütürken söylediği ninni, şarkı, melodi ve ezgisidir. Sevdiğini kaybettiğinde insanın acısını hafifleten ahı, yakarışı, çaresizliğe isyanıdır. İnsanlar çalışırken işin ritmi ve motivasyonudur. Dinsel inancı yerine getirirken, tanrıya olan bağlılığı yüreğinden akıtarak mabetlerden çınlayan ilahilerin sesidir.
Hikâyeler, aşk, sevgi, savaşlar, talan, göç, çaresizlik, yaşam direnişi, güç ve hüzünle dile gelen ‘zar’ (sözlü müziğin kaynağı) ile ilk öğretide öncelikle insanın “doğal sesi”dir. Akabinde lir, santur, düdük, ud, def, tambur, kanun, kaval, ney, mey, kemençe, darbuka, davul, zurna, zilli maşalar, piyano ve daha birçok müzik enstrümanı ile melodiden ezgiye dönüşen evrenin ortak sanatıdır müzik. Bu sanat, tarihin kökeni kadar eski ve kendisini her yeni nesilde deneyimleyen bir varlıktır.
– Kürt müziğinin tarihe iz bıraktığını söylüyorsunuz. Gerekçeniz ve kanıtlarınız nedir?
Halklar, somut ve somut olmayan kültürel mirasını müziğe yükleyerek günümüze kadar en güçlü şekilde taşıyabildiler. Geçmişlerini, sözlü kültür ve sözlü tarihlerini günümüze kadar en orijinal hâliyle aktarım yöntemiyle taşıyabilen kadim halklardan biri de Mezopotamya coğrafyası üzerinde yaşayan Kürtlerdir.
Kürt müzik mirasını oluşturan ilk ezginin, yazılı kaynaklarda Hititler döneminde bir kil tablet üzerine işlendiği yapılan araştırmalarda ortaya çıkarıldı. Bu tablet üzerine işlenilen ezginin Kürtçe olduğuna dair çalışmalar yapıldı ve hatta Hititlerin Kürtlük ile ilişkisi bu ezgi üzerinden ispatlanmaya çalışıldı. Ezginin sözleri Kürtçe olarak sadeleştirildi. Gerçekten de sözler, Kürtçeye inanılmaz derecede yakındı.
Yine, MÖ 228’de yaşamış Avger adlı bir Kürt sanatçının Mezopotamya’da yaşayan halkların müziklerini derleyerek sistematize ettiği belirtilir.
İbrahim Musulî, Bağdat’taki halife Harun el-Reşid’e, sanatsal hünerini kanıtlamış ve ilk Müslüman müzik okulunu açmıştır. Daha sonra Musul’da yaşayan oğlu İshak Musulî, Avger’in sistemini daha da güçlendirmiş; melodik yapı, ezgisel biçim, form, ses sistemi açısından birçok konuyu sistematize ederek kendi öğrencilerine aktarmıştır.
Bu öğrencilerden biri Yahya Ali, diğeri ise (Bilgi Babası) Diyarbakırlı Çocuk Ebu Feyz Bin Amedi’dir. Onun öğrencisi Farabi ise Risale fi’l-Musiki adlı Kürt müziği kitabını genişleterek Musika’l-Kebir adlı müzik eserini tarihe kazandırmıştır.
8’nci yüzyılın başlarında müzik ve kültürün dehası Ziryab (tam adı Abu al-Hasan ‘Ali ibn Nafi olup 789’de Musul’da doğup 857’de Cordoba-İspanya’da vefat etmiştir) özellikle Endülüs’ün Cordoba kentine yerleştikten sonra Kürt müzik ezgilerini dünya kültür mirası arenasına taşımıştır.
Kürt dili kültürel ve edebi zenginliğini, saraylardaki bu kültürel gelişimden ve gücünü sözlü aktarım geleneğini yaratan, sürdüren ve geliştiren zarbêj, dengbêj, stranbêj ve çîrokbêj’lerden alır.
Ancak 1260’lar itibariyle Moğolların Mezopotamya coğrafyasında gerçekleştirdiği talan, yağma ve yıkımlarla kültürel doku büyük bir zarar görür. Kürtler, kültürel ve toplumsal yaşamı sözlü kültür ve sözlü tarihi bu geleneksel aktarım metoduyla sürdürürler.
Kürtlerin kültürel yaşantısında müziğin ayrıcalıklı bir role sahip olduğu ve hatta biricik araç olduğu söylenebilir. Müzik mutlak ve temel bir toplumsal işlevi yerine getirir. Vakayinamelerden lirik şiirlere, destanlardan edebi eserlere kadar her şey şarkı olarak söylenir, her şey müziklendirilir ki daha iyi ve kolay hatırlanabilsin, gelecek kuşaklara aktarılabilsin.
19’uncu yüzyıla kadar Kürt müziğinin sözlü aktarım geleneğiyle sonraki kuşaklara aktarıldığını, bazı yazılı kaynaklarda, özellikle Avrupalı misyoner, seyyah, araştırmacı ve devlet adamlarının yazdıkları kitaplarda ve onların anılarında görebiliyoruz.
– Sizce sözlü hafıza ve müziğin gücü nereden kaynaklanmaktadır?
Kürtler, tarihleri boyunca geleneksel sözlü aktarım kültürüyle yaşayışlarını, toplumsal hafızalarını, dillerini ve kültürlerini; devletsiz, yazısız ve kayıtsız bir şekilde günümüze kadar getirebilmiş dünyanın nadir halklarından biridir.
Kürtlerde esas alınan hafızanın kaynağı insan, insanın belleğiyle taşıyıp getirdiği hafızası da ortak mirastır. Mirasla aktarılan değerleri; söze, sese, ritim ve melodiye yükleyerek kolektif ve anonim bir bellek oluşturmuşlardır.
Herkes devraldığı kolektif belleği kendi yaşadıklarıyla yeniden donatır, anlamlandırarak toplumun arşivi olmasını sağlar. Bu sözel geleneğin devamlılığı esastır. Bu hafızayı kayda alan, yeniden üreten, yaygınlaştıran ve ortaklaştıran bazı kişiler gönüllü olarak sorumluluk alırlar. Toplumun bu gönüllü ve sorumlu kişileri aynı zamanda kaynak kişiler olarak değer görürler.
– Kürt müziğinin icracıları (dengbêj, stranbêj, kilambêj gibi) arasındaki farklar nelerdir?
Kürtlerin, binlerce yıldır bu aktarım geleneğini ustalıkla üreten, icra eden ve sürdüren kişiler; Zarbêj, Xowbêj (jiberxwebêj), Dengbêj, Lawikbêj, Heyranbêj, Baxşî, Maqambêj, Stranbêj, Derwêş ve Çîrokbêj’lerdir.
Sözlü kültürel mirasın kaynağını; her iş, işleyiş, yaşayışa ve inanışa şekil veren söz belirler. Çocuğunu büyütürken, gündelik işini yaparken, sevinci, hüznü, aşkı, hüsranı, ölümü, inanışı, halkının başına gelen musibetleri sanatsal ve estetiksel süslemelerle söze dökme kabiliyetini melodiyle dönüştürebilen kişilere ‘zarbêj’ denir.
Zarbêjlerden derlenen eserleri profesyonel metotlarla sanatsal boyuta taşıyan ve divan geleneğiyle halka aktaran kişilere ise dengbêj, kilambêj, lawikbêj, heyranbêj, baxşî ve meqambêj denir.
Eğlence ve düğünleri coşturan, oyun ve danslara ahenk katan kişilere ‘stranbêj’, dini ve tasavvuf methiyeleri söyleyenlere ‘derwêş’, efsane, destan, hikâye masal anlatı gibi edebi metinleri anlatanlara ise ‘çîrokbêj’ denir.
Dengbêj, eserini icra etme formunu divan kurulduğunda, divanın başına geçen dengbêj veya dengbêjleri dinleyerek, zaman zaman onlardan destur alıp arada bir söyleyerek, eğitimini dinleyicilerin motivasyon ve coşkusuyla usta-çırak ilişkisi sonucunda elde eder.
Dengbêjliği belirleyen form, eserini söylemeden önce eserin kaynak kişisinin adını, eserin hikâyesini ve hatta tarihçesini dillendirerek, kendi ustalık estetiğini esere ve sese yükleyerek dengbêjlik misyonunu hakkıyla yerine getirir.
Bu yönleriyle dengbêjler, hafızanın usta ve profesyonel taşıyıcıları olarak insanları sıkmadan, müziğin sanatsal ve estetik yüklü formu ile seslerini bir orkestranın ritmi gibi kullanarak, söze güçlü bir anlam katarak toplumsal hafızayı yeni nesillere aktararak kaydetme görevlerini yerine getirirler.
Zarbêjler, dengbêjler, stranbêjler, derwêşler ve çîrokbêjler kültürel mirasın kaynak kişileri, müzik sanatının belirleyicileri, arşivcileri ve hatta kütüphanecileri görevini görürler. Bunlardan dengbêj ve stranbêjlerin sanatsal, edebi ve estetik becerileri gelişkin olduğu için kendi yeteneklerine göre bir eseri saatlerce ve hatta günlerce söyleyebilecek kabiliyete sahiptirler.
Dengbêjler, dengbêjlik geleneğinin profesyonel icracıları oldukları için genelde gezicidirler. Gezici oldukları için de sosyolojik, siyasi, ekonomik ve psikolojik yaşamla ilgili bilgelikleri gelişmiştir. Ses tekniklerinin olmadığı binlerce yıllık zamanda farklı coğrafyalarda yaşayan topluluklar arasında yegâne kültür taşıyıcıları rolünü gönüllü olarak üstlenirler. Toplumsal olayların eleştirmeni ve cesur analizci rolündedirler.
Bu profesyonel sanat, topluluğun saygınlık duyduğu divan mecrasında, usta-çırak ilişkisiyle aktarılarak süregelmiştir. Dengbêjlik sanatı, günümüze kadar her ne kadar erkekler tarafından icra edilen bir meslek olarak gelmiş olsa da, sözlü kültür geleneğinin temel taşlarını oluşturan zarbêj kadınların feminen pedagojiyle ürettikleri fazla sayıda eserleriyle divanları sürdürebildiklerini mevcut eserlerden görebiliyoruz.
Sayıları fazla olmayan, yetenekli ve cesur Kürt kadın dengbêj ile müzisyeni Ortadoğu’nun feodal ve dinsel gericiliğini aşarak sanatsal mecrada kendilerine yer açmış, sanatlarını ve kadın kimliğinin öncülüğünü divanların başına geçerek gerçekleştirmişlerdir.
Onlar mir, bey veya ağaların değil, halkın divanlarında dengbêjlik yapmışlardır. Elmas Muhammed, Meyrem Xan, Nesrin Şêrwan, Fatima İsa, Edla Cizîrî, Îran Xan ve daha birçok kadın dengbêjlerin eserlerine bakıldığında ne kadar özgün, duygulu ve yürekli oldukları görülebilir.
Muazzam güçlü bir hafıza kabiliyeti ve aktarım teknikleriyle donatılmış bir toplumdan, yaşamı sanatla icra etme metotlarından bahsediyoruz ki bu topluluk hayatın her alanını kayıt altına alarak, unutmanın önüne geçebilmek için bu kayıtlarda seçici ve anlamlı sanatsal teknikler kullanmışlar. Bu kültürel mirası sanat estetiğiyle tamamlayan, form veren, eser haline getiren, taşıma ve yaygınlaştırma görevini yapan kişiler bu mirası günümüze kadar aktarabilmişlerdir.
Kürt müziğinin kültürel mirasının Mezopotamya coğrafyasında yaşayan Ermeni, Süryani, Arap, Fars, Türk, Azeri, Dom/Çingene (Roman) ve daha birçok halk tarafından da eğlence, yaş ve yaşayışlarının birçok alanında icra edildiğini, ortak moral değerler düzeyinde sahiplenildiğini, kendi kültürlerinin tamamlayıcısı olarak önemsendiğini ve hatta iktidarların görmezden gelemeyeceği kadar büyük bir etkiye sahip kültür kodu olduğunu günümüzde bile görebiliyoruz.
– Teşekkürler Zeynep Hanım… Hizanlıların Kürtçe ağzıyla söylersek: De xebatên te za dan yani: “Arı, artık oğul vermiştir.”
Kaynakça:
1. Zeynep Yaş, “Kayıp Sesler ve Hafıza: Sözlü Gelenekten Günümüze Kürt Müziğinin Kayıt Öyküsü”, 2018.
2. Ortaçağ’da yaşamış ünlü Kürt sanatçısı Ziryab hakkındaki makale için bakınız; Faik Bulut, independent türkçe gazetesi, 15 Kasım 2020. https://www.indyturk.com/node/272196/
3. Ferid Demirel, https://m.bianet.org/biamag/sanat/188671-zeynep-yas-kurtce-muzik-kayitlarinin-pesinde)
4. Hatice Kamer, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-39759610.
5. Bircan Değirmenic, https://www.kulturservisi.com/p/kayip-ezgilerin-pesinde-osmanlidan-gocen-ermenilerin-asirlik-sesleri/ 118 Nisan 2018.
6. Şenay Kumuz, https://ekmekvegul.net/kultur-sanat/arastirmaci-zeynep-yas-dengbejlik-kulturunun-tarihi-kadinlardan-geliyor, 9 Şubat 2021.
© The Independentturkish