Getting your Trinity Audio player ready... |
Solmedya yazarı Sayın Mustafa Torun hocam, “BİR OF ÇEKSEK KARŞIKİ DAĞLAR YIKILIR MI? DOKTOR ADAYI BİR ÖĞRENCİNİN HAZİN SONU BİZLERİ HALA UYANDIRMADI MI EY HALKIM?” başlıklı yazısıyla tarikat yurdunda intihar eden Enes Kara’nın içler acısı dramını kaleme almış.
Bu düzen bu şekilde devam ettikçe bu olay ne ilk, ne de son değil… Cemaat ve tarikatların kucağına atılan gençlerimizin hazin sonunu zaman zaman yaşamış olacağız…
Bu olayın sorumlusu cemaat ve tarikatlar değil, onu besleyen, filizlenmesine ve büyümesine neden olan vurdun duymaz siyaset anlayışıdır…
Zaman zaman ecdat edebiyatı yapan siyasilerin, Gazi Mareşal Fevzi Çakmak paşamızın ” Bütün tarikat, cemaat ve tekkeler ve bunlara bağlı evleri hepsi kapatılmalıdır! Bu ihanet yuvaları Emperyalist ve Yahudilerin Anadolu insanını dininden çalmak ve Dinine düşman etmek için ileri karakollardır!” sözünü dikkate almalıdırlar.
AKP iktidarları döneminde cemaat ve tarikatlara sivil toplum örgütleri muamelesi görülerek, bu güruhun zıvanadan çıktıklarını yaşayarak görüyoruz.
İktidarların ve askerlerin simgeler yerine sistemsel mücadele etmemeleri; Türkiye’de din istismarcılarının sonraki dönemlerde güç kazanmasını sağlamıştır.
Bu konuda önemli bir saptama;
TARİKAT VE CEMAATLAR SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR.
Sivil toplum örgütlerinde :
1-Üye kayıt defteri vardır. Üyelerini bilirsin
2-Seçim vardır. Örgüt yöneticileri belli aralıklarla seçimle gelir seçimle giderler.
3-Bütçesi vardır Genel kurullarında oylanır ibra edilir veya edilmez.
4-Gelir gider defteri vardır. Bağışlar paralar makbuz karşılığı alınır verilir.
5-Denetime tabidir ilgili kurumlar tarafından denetlenir.
6-Sivil toplum kuruluşlarının hangi alanda faaliyet göstereceği bellidir tüzüklerinde yazar.
7-Tarikat ve cemaatlerin tüzükleri yoktur ne yapacakları belli değildir.
8-Tarikat ve cemaatlerde seçim yoktur biat vardır.
TARİKAT VE CEMAATLER
ÖNEMLİ BIR ORANDA, TARIHTE DE GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ, EMPERYALİZMİNİN ACANTALARIDIR, SIVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ OLARAK KABUL EDİLEMEZ, KURULUŞLARI VE FAALİYETLERİNİ SÜRDÜRMELERİ YASAL DEĞİLDİR.
……
Bu olguyu tüm devlet adamlarının ve devleti yönetme amacındaki siyasilerin kavraması ve devletin istikametinde tatbik etmeleri, vazifelerinin gereğidir.
Avrupa tarihi ve Rönesans’ını iki yüz yıl ara ile takip eden Türkiye sosyolojisi, Türkiye devleti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bu yöndeki reformunu, tekke ve zaviyelerin kapanmasını, toplumsal hayattan çıkarılmasını yeterli ölçüde anlayamadı, koruyamadı.
Devleti yöneten birçok siyasi, sivil toplum lideri olarak kabul ettikleri; emperyalizm uşağı ya da ilkel selefi din anlayışında olan din bezirgânları karşısında sıraya girdiler; kimisi ” ne istese de verdi”, kimisi bu odaklar üzerinden oy devşirmeyi marifet bildi.
Bir kısım halk ise, oluşan bu güç odakları vasıtasıyla geçim temin etti, kimileri de onlarla birlikte güç kazandı.
Siyaset-din tüccarı blok ve kendi ahalisi beraber güç oldular.
Reform karşıtı güç devri böyle gerçekleşti.
Güneydoğu politikalarında nasıl, bölge insanı ile terör tatbikçilerini ayırıcı politikalar ile Türkiye bütünlüğünün sağlanması politikası tatbik edildi ve oldukça önemi oranda başarı kazanıldıysa, bu konuda da başarı ancak böyle sağlanabilir.
Din olgusu ile cemaatler ayrılarak…
Mevcut toplum yapısı incelendiğinde realite budur.
Seküler, laik anlayış içinde olan tüm fikir insanlarının göz önünde bulundurması çok yerinde olur.
28 şubat sürecinde laikliği koruma yönünde acemi işler yapan siyasilerin ve askerlerin de bilmediği, tatbik edemediği buydu zaten.
Simgeler yerine organizasyon üzerine gitmedeki beceri noksanlarıydı.
Pahalıya patladı tabi…
Şimdi, nerede ne eksik yaptık deme için gecikmiş muhasebeler yapıyorlardır muhtemelen…
Oy peşindeki siyaset tavizci ligi ile karargah duvarları içinde yapılan güncel toplum hayatını kavramaktan uzak stratejinin sonucudur olagelenler…
“Hatalardan ders alınana kadar, başa gelenler devam eder”….