Getting your Trinity Audio player ready... |
Kemal Kılıçdaroğlu, özellikle seçime yol alan zamanlarda Türkiye’de faaliyet gösteren, hükümete yakınlık uzaklık, CHP’ye yakınlık uzaklık diye ayırt etmeden, her türlü, görüşe sahip bütün kanallara çıkmıştır. Hatta kendisini nezaket sınırlarını aşarak eleştirmiş pek çok programcının da karşısına güvenle oturmuş, kendine çok yakışan nazik üslubuyla sorularına tek tek yanıt vermiştir. Ama 100’lere ulaşan bu yayınlarda, bir kez bile AKP’li siyasetçi ya da bürokratı, iş insanı, akademisyeni, yazarı vs. bağlanıp da soru sormamıştır. Yayında adı geçti ise (ki Kılıçdaroğlu hiç çekinmeden her zaman kişi belirtir, belge gösterir, cevap hakkı doğurur) “bana da cevap hakkı doğdu” deyip telefona sarılmamış, adeta ölü taklidi yapmıştır. Kılıçdaroğlu’nun sözlerine daha sonra kürsülere çıkarak kimi zaman hakarete varan üsluplarla yanıt veren AKP’liler, Kılıçdaroğlu ile yüz yüze gelmekten hep uzak durmuşlardır. Cumhurbaşkanı’na defalarca yaptığı çağrılar da “sen benim muhatabım değilsin” tavrı ile karşılaşmıştır.
İletişimde paradigma değişikliği mi?
AKP’nin muhalif partilerle ilgili genel yaklaşımı hiçbir yayın ortamında bir arada görünmemektir. Milletvekillerinin muhalif milletvekilleriyle aynı yayında görünmesi yasaktır. Bırakın aynı yayını aynı panel, konferans gibi ortamlarda bile bulunmazlar. Eser miktarda kadın vekiller olur, o da kadın konularında. Dikkat ederseniz programlarda muhalif milletvekillerinin karşısına çıkan genelde AKP’li akademisyen ya da yazarlar olur.
Bunun birbirini tamamlayan 2 nedeni var: Öncelikle kadroların kendine mevkidaş muhalif kişisine yanıt verecek kapasiteye, özgürlüğe ve şeffaflığa sahip olamamasıdır. Bu nedenle de kendilerini eşleştirmeme, aynı ortamda olmama ve muhalefeti küçümseyerek konuyu savuşturmayı benimserler.
Teke Tek’te izlediğimizden, AKP’de bir iletişim paradigma değişikliği olduğu hissiyatına kapıldım. Ben siyasal iletişim uzmanı değilim. Belki bunu farklı değerlendirirler, ama “Kılıçdaroğlu yayınları için bir ilk ve bir öncü gösterge” olabilecek değişikliği de yorumlamak istedim.
Peki bu nasıl ve neden oldu?
Öncelikle bu iki siyasetçinin, kendi hür iradeleri ile, AKP’li Cumhurbaşkanı’ndan bağımsız ve izinsiz olarak bu yayına bağlanamayacakları konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz. Tersi bir durum varsa o da apayrı bir yazı konusu olur, ya da AKP içerisinde bambaşka bir evreye girildiğini gösterir ki, sanmam. Cumhurbaşkanı oturup bu yayınları seyretmeyeceğine göre kendisine haber gitmiştir.
Kılıçdaroğlu’nun Milli Eğitim Bakanlığı’na alınmamasıyla ilgili olarak “TBMM Başkanı” diye andığı kişi Mustafa Şentop hemen yayına bağlanma talebinde bulunmuştur. Her ne kadar bir cümlesinde makamı gereği tarafsızlığına vurgu yapsa da diğer cümlesi baştan aşağı siyasete batırılmış, suçlayan -çok tanıdık- bir dildedir.
Apar topar bir devir teslimle, 2020’de Ulaştırma Bakanı olan Adil Karaismailoğlu, yap-işlet-devret modeli ile ilgili olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun her yayına çıktığında yaptığı eleştirileri onlarca kez duymuş olmalı. Ama ilk kez yayına bağlanmıştır. Kendi imzası olduğu belirtilen belgeyi külliyen reddeden, Kılıçdaroğlu’nun anlatırken tutanak tutmuş, onaylamış cümlesinden yalnızca “tutanak tutmuşu” alarak, Genel Sekreter “tutanak tutmaz” diye lafı dolandırmış, konuyu izah etmek yerine icraatlarını anlatmış, Kılıçdaroğlu’na İBB’de gördüğü eksikleri denetlemesi gibi mantıksız bir öneride bulunmuştur. Bizi siyasetinize karıştırmayın diyerek dibine kadar siyaset yapmış ve sürekli olarak kendisinin öğretmen evladı Anadolu çocuğu olarak söz etmiştir.
Ancak benim dikkatimi çeken vurgu birkaç kez tekrarladığı “demek ki bundan sonra böyle yapacaksınız” sözüdür. Oysa Kılıçdaroğlu’nu bu tür belgeli yolsuzluk iddiaları ile hep ilgilenmiş, hatta böyle tanınmıştır.
Aslında bundan sonra olacak olan şudur:
Ulaştırma ve alt yapı projelerindeki müteahhitlere akıtılan paraları artık ülkede duymayan kalmamış sağır sultan bile haberdar olmuştur ve vatandaş öfkelidir. AKP ile ilgili yolsuzluk, usulsüzlük konuları, bakanlıkların ve kurumların yönetilmemesi ve iki dudak arasında olması artık sokak röportajlarına kadar düşmüştü. AKP kendisini kendi medyasında ve kendi ekosistemindeki (meslekleri her ne ise) yazan, çizen, konuşan ekiple savunamamaktadır. A Haber, CNN Türk vs yetmemektedir. Geçtiğimiz günlerde AKP’nin en agresif kalemlerinden Cem Küçük AKP vekillerine “Halk TV’ye çıkın, FOX TV’ye çıkın, en uç kanal hangisiyse ona bile gidin; AK Parti medyası etkisi eskisi gibi değil” diyerek tehlikeyi işaret etmişti.
Aynı şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurmaylarıyla bakanlık ve kamu kurumu ziyaretleri ve kapıdan döndürülmesi hiç de hoş karşılanmamakta ve bir şeylerin yanlış gitti algısını artırmaktadır. Bu noktada “herkes gidiyor ama sizin niyetiniz kötü” minvalinde bir ifade ile TBMM Başkanı Mustafa Şentop devreye girmiştir.
Yani bundan sonra Kılıçdaroğlu’nun her yayınında bunları görebiliriz. Ama bağlanan kişi sakin ve açıklayıcı, kendini anlatıcı bir üslupta olmayacaktır. Biraz icraatın içinden, biraz içinde vatan-din-hizmet-Anadolu olan cümlelerle Kılıçdaroğlu’nun karşısına geçmeden propaganda yapacaktır. Benim tahminim buna dönük bir hazırlık vardır ve deneme yapılmıştır.
Peki ne yapmalı
Önceki akşamdan sonra pekçok kişi Kılıçdaroğlu’nun makam seviyesinde olmayan kişilerin bağlanmasını yanlış buldu. Olabilir, ama Kemal Bey’i biraz tanıyor isek her arayana bağlanacaktır. Buna iletişimcileri karar versin. Ama eğer bağlanacaklar ise, her türlü agresif tavra hazır olmalıdır. Bu aslında iyi bir şeydir de. Kılıçdaroğlu hakim olduğu alana, iktidarı temsil eden kişiyi çeker, siyaset sahnesinden siler. Tecrübeyle sabit.