Bu da Atatürkçülere Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği

Getting your Trinity Audio player ready...

Bilginin sınırı olmadığı için insan evreninde hata riski hiç eksik olmaz.

 

İnsana yakışan; İyi niyetle mücadele eden akla, etiğe, bilime saygılı çağdaş zihniyetteki kişilerin kötü bir niyeti olmaksızın bilgi yanlışlığından ötürü bir takım karalayıcı sıfatlar katarak bilgiççe yerden yere vurulması değil, uygarca uyarılmasıdır.

 

Hatanın özvericilik psikolojisiyle, sosyal sorumluluk bilinciyle ve ortaklaşa bir zihniyetle tashih edilmesidir. .

 

Bilgiçlik “Ben her şeyi bilirim” saplantısıyla bilinçaltında kalmış bir aşağılık kompleksinin telafi mekanizması olarak dışa yansımasıdır.

 

Bilgiç kendi sınırlarını, neyi ne kadar bildiğini bilmez ama başkalarını suçlayıcı, küçümseyici söylemlerden kaçınmaz.

 

Sözgelişi Atatürk ilkelerinin savunucusu bir yazarın Atatürk’ün üstün değerlerini anlatan bir ifadesinde bilgi noksanlığa ya da yanlış bilgi kusuru varsa yanlışı düzeltmekle yetinmeyip onu yerden yere vurup rencide etmek bir hatanın üstüne eklenen bir başka hatadır.

 

Tamam, eleştiri elbette yapılacak ama onurlara saldırılmadan…

 

Ülkemizin özel koşullarında bu bir tür aydın çatışması, ya da tek yönlü bir aydın ukalalığıdır.

 

Hata olarak düşünülen kimi olgular vardır ki, hata diye anılan şeyin oluşumunun kökenine inmeden, empati yapmadan kusur avcılığı yapmak bilgiçlik taslamaktır, bencilliktir.

 

Bilgiçlik taslamak “Ben her şeyi bilirim” saplantısıyla kendini, kendi sınırlarını tanımamaktır.

 

Bilgiç kendini yüceltmek için pohpohlanacağı “evet efendimci” eş-dost referanslarına gereksinim duyar.

 

Bilgelik ise hoş görüşlülüktür.

 

Sokrates felsefesi, yani “Ben bir şey bilirim o da hiçbir şey bilmediğimdir” tevazuluğu ile bilginin sınırsızlığına, bir anlamda da dolaylı olarak hem kendine hem başkalarına saygı duyma sanatıdır.

 

Bilge kişi kendini yüceltmeye gereksinim duymaz onun referansı bilgi yoluyla ulaştığı yaşamın gerçekleridir.

 

Öte yandan Alternatif tarih zırvalığıyla Atatürk’e, eserlerine, laik cumhuriyete saldıran kanı bozukları ve dindarlık kisvesi altında Atatürk’e, laikliğe düşman kesilmiş, İslamiyetle ilgisiz fetvalar yayınlayan yobazları görmezden gelip, bilgi yanlışlığı var diye Atatürk ilkelerine gönülden bağlı bilim ve düşünce insanlarını, yazarları yerden yere vurmak en hafif deyimiyle abesle iştigaldir, tutuculuktur.

 

Hele alışkanlık haline gelmişse Atatürk ve laik cumhuriyet düşmanlarının, sahte Atatürkçülerin ekmeğine yağ sürmektir bu… .

 

Çalıştığı gazetedeki köşesinde hemen hemen her gün Atatürk düşmanlarına karşı yazdığı yazılarla mücadele veren ve bu yüzden aleyhinde çok sayıda davalar açılan bir yazara savaş açmak Atatürkçülükle ne kadar bağdaşır?

 

Aslında uygarca diyalog kurmak, doğruları paylaşıp yanlışı düzeltmek varken kavgayı, aşağılamayı yeğlemek Atatürkçülüğü bile doğru dürüst tanıyamamaktır…

 

Din ticareti ile bir farkı olmayan Atatürkçülük ticaretidir.

 

Ruhsal bağla değil, materyalist bir anlayışla Atatürkçülük yapmak demektir

 

Kendi kendinin reklamını yapma zayıflığıdır…

 

Eğer Atatürk ilkelerine bağlı insanlar tarafından eksik, yanlış kelam ediliyorsa onları aşağılamadan, rencide etmeden yanlışı düzeltmek, eksik bilgiyi tamamlamak kahramanlık değil erdemliliktir.

 

Zaten eşsiz önderimize ilişkin söylenmemiş, hala söylenecek daha çok şey var.

Atatürk’ün enginliği anlatılmakla bitmez.

 

Atatürk insanlık için, Türk ulusu için bir tür ideadır ve onun üstün vasıflarını yalnız duyularla değil ruhsal olarak da görmek, anlamak gerekir.

 

“Demokrat diktatör Atatürk” kitabının Bulgar asıllı yazarı Paraşkev Paruşev “İnsan Atatürk’ün hayat ve davasına daldıkça, derinleştikçe bu büyük adamın yeni yeni yanlarını keşfetmiş oluyor. Zannımca Atatürk bütün yönleri ile tam araştırılmış değerlendirilmiş değildir” der.

 

Alman tarihçi Prof. Dr. Herbert Melzig ise “Atatürk’ün reformları ve sözleri göklerde bayrak gibi dalgalanıyor. Bu bayrak dünyaya barışı getirecektir ve bizler, bu büyük insanın düşüncelerini bile takip edebilecek güçte değiliz ” yorumunu yapar.

 

Bu nedenle eşsiz önderimiz hakkında sayıları giderek artan araştırma, anı, biyografi, çocuk kitabı hatta roman türünde yerli ve yabancılar tarafından yazılmış sayılamayacak kadar çok kitap yayımlandı.

 

Daha da yayımlanacak çok kitap var.

 

Bu daha da bilgi yanlışlığı olacak demek…

 

Yazılacak o kitaplarda da ister istemez Atatürk’ü keşfetmek yolunda yetersiz kaynaklarından istem dışı aktarılan yanlış bilgiler, yanlış anlamalar elbette olabilir, olacaktır da… .

 

Eşsiz önderimizi öğrenmek tanımak isteyenlerin zihinlerine bu kitapları okuduklarında farkında olmadan eksik yanlış bilgileri yerleşiyor olabilir.

 

Atatürk’ü ruhsal olarak da algılayanlar eksik yanlarını öğrenme yolu ile kolayca giderirler..

 

Yaygın bir görüşe göre bu güne kadar Atatürk hakkında yazılmış en değerli kitap Şevket Süreyya Aydemir’in “Tek Adam” adlı üç ciltlik dev eser…

 

Ben o kitapları farklı farklı zamanlarda iki kez okudum ve ikinci kez okuyuşumda belki yanılıyorum bir mantık hatası olduğunu düşünmüştüm.

 

Atatürk ve devrim düşmanlığının ayyuka çıktığı bütün Atatürkçülerin kenetlenmesi gerektiği şu dönemde Atatürk ilkelerine yürekten bağlı insanları şu veya bu şekilde aşağılamak Atatürk’e de saygısızlık demektir.

 

Bu da Atatürkçülere saldırmanın dayanılmaz hafifliğidir

Exit mobile version