Getting your Trinity Audio player ready... |
Cezmi Doğaner
Günümüzde Türk insanın özellikle biz köyden gelenlerin ve göç eden insanların yaşamı, aslında bir dramdır. Ömrü boyunca ekmeğe, suya muhtaç edilen, karanlıkta bırakılan, dikkati başka yönlere çekilip boyuna aldatılan, sömürülen insan yığınlarını, gerçekci bir gözle anlatın, ortaya kendiliğinden “dramatik ortam” çıkar.
Göç bir çeşit savaştır. İç göç ve dış göç… Göçü yaşamamış insan, göçün insanın ruhsal yaşamında açtığı “travma”yı anlaması mümkün değil.
Sorunlarımızın karşısında olumlu bir görüş ve düşünce sahibi olmadan, çağdaş bir insan tavrı takınmadan bu ilkel durumdan kurtulma olanağı yok. Siyaset, insanı değiştirmeli, daha iyiye, yüceye, güzele yönetmeli. İnsana kendi çıkarlarını duyurmalı. Yaptıklarımızda, çalışmalarımızda bu nitelik olsun isterim.
Toplumumuz kendi çıkarlarına karşı yabancılaştırılmıştır. Yüzyıllar süren kulluk eğitimi, insanımızda kendine güvenme duygusunu zayıflatmıştır. …..
Her şeyi başkalarından bekleyen, baştaki ne derse doğru sanan, eldekine razı olan, daha iyiyi araştırmayan, hakkını istemeyen durgun bir doğu toplumu görüşündeyiz. Bu kişilikte insan yetiştiren eğitimi hala sürdürüyoruz. Oysa çağdaş insan “başkaldıran” insandır. Ömrü boyunca, “evet, peki, başüstüne” diyen, beyni buna alıştırılan insan feci şekilde sömrülür. Kendi sorunlarından uzaklaştırılır. Ağır zorbalık baskıları bir yandan, kul etme eğitimi bir yandan…halkımızı yerinden kımıldamaz, yekinemez, gelişemez bir toplum haline getirmiştir.
İnsanımızı yeniden işlemek, kendi gücüne kavuşturmak, sorunlarını duyurmak ve devrimci bir tavır takınmasına yardım etmek gerekir. Bunu eğitim yapar, bilim ve sanat yapar. Bilimsel ve laik eğitim politikasını uygulayacak olanlar Sosyal Demokratlar olacaklardır.
Bu kadar insanın mutsuz olduğu bir düzende, -yine bir o kadar insanın- Sosyal Demokratlar, başını kuma sokan devekuşu örneği, anlamsız ve yararsız bir tartışma, güzellik peşinde olamaz. Olursa bir gün sönecek köpük gibi havada kalır.
Sosyal Demokrasi insan sevgisini geliştiren, insanı insana yaklaştıran, insancıl*-hümanist- görüşünü taşıyıp yayan düşüncedir. Her sosyal Demokrat kendi yetenek ve yöntemleriyle yapar, anlatır. Siyasette kişilik önemlidir. Her Sosyal Demokrat mücadelesini kendi insancıl kişiliğinin doğrultusunda, kendi içinde geldiği gibi ortaya koymalıdır.
Atatürkçü ve Sosyal Demokrasi anlayışımız emekçi, barışçı, insancı, bağımsızlıkçı, antiemperyalisttir.
İnsanlığı bugünkü bunalımdan ve çıkmazdan yeni bir hümanaizma kurtarabilir.
İnsanlık bugün bunalım içinde ama, bence çıkmazda değil. Dünyanın iyi bir geleceğe yöneldiğine inanıyorum. İnsanın kaderinin zafere ulaşacağına güvenebilirz, çünkü tarihin büyük hatalarına ve hainliklerine ragmen insanın yaratıclığı bugünleri daima dünlerden çok iyiye ve çok ileriye götürmüştür. Karşımıza dikilen tehlikeler ne olursa olsun, insanın zorlukları yenip yüksek bir uygarlık ve refah düzeyine yükseleceği bakımdan emin olabiliriz. Yeter ki sağlam bir hümanizma-insancı- ideali insanlarda hakim olsun. Bu hakimiyetin gerçekleşmesinde demokrasiye inanan herkesin, Atatürkçü Sosyal Demokratların, sanatçıların, bilim adamlarının, devlet adamlarının büyük bir etken olması gerektiğine inancım var, olacağına da güvenim.
**
Dünya geniş ve güzel!.. Yeter ki, onun üzerinde iyi niyetle anlayışla yaşamasını bilelim! Kimse kimsenin dünyasını karartmasın! Onu çekilmez ve yaşanmaz bir hale getirmesin!..
Bu güzel dünya üzerinde mutlu yaşamak herkesin hakkıdır. Ancak mutluluğun temeli SEVGİ dir. Sevginin olmadığı yerde mutsuzluk doğar.
Bu nedenle insanlar, önce birbirlerini sevmeli, birbirlerine saygı göstermeli ve birbirlerininin haklarını tanımalıdırlar!..
Bir toplumda insanın insana saygısı esastır. Bu saygının olmadığı yerde, anlaşılmazlıklar geçimsizlikler başlar.
Hele bir çıkarımıza dokunulmasın, hemen aslan kesilir, bir başka kişiliğe bürünürüz. Artık eski bilinen kişi ortada yoktur. Bir başka insan olup çıkmışızdır.
Eger bir yolunu bulup anlaşma sağlanamamışsa, bunun sonu kavga-gürültü ve ölüme kadar gidebilir. Gazetelerde okuduğumuz, kavgalar, cinayetler, hep bu anlaşmazlıklardan çıkmıyor mu? Devlet bile kendi çıkarları uğruna, en öldürücü silahlarla, birbirlerine saldırarak milyonlarca insanı bir anda harcamıyorlar mı?
Yine de bana öyle geliyor ki, tüm insanlar iyi. Ama, onların –haklı ya da haksız, iyi ya da kötü- çıkarlarına dokunmayınız!. Eger dokunulursa, o zaman iş değişir, sizi seven –sayan hatta baş tacı eden kimse, size en kötü sözlerle saldırabiliyor, onurunuzu bir paralık etmekten çekinmiyor. O sizin bildiğiniz kimse olmaktan çıkmıştır artık…
Bu durumda ne yapmalıdır? En iyisi işi bu kritik noktaya getirmemektir. Yani sonu kötüye varacak bir problem çıkarmamaktır. Eğer toplum içinde rahat ve mutlu yaşamak istiyorsak, yapılacak iş budur. Ama, denilebilir ki, bu ilkeyi uygulamaya kalkan kimse, hep kendisi özveride bulunmuş ve bu ilke uğruna bazı haksızlık ve kötülüklere de göz yummuş olur.
Haklısınız, atalar ne demiş, “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” Bu sözde abartma olsa bile –ne yazıktır ki, zamanımızda, haklıyı, iyiyi ve doğruyu savunanın toplumda adeta yeri yok gibidir.
İnsanlar, iyilikten ziyade kötülükte daha kolay birleşiyorlar gibi geliyor bana… Yapalım denince zor, yıkalım denince kolay.
Çok kez, hakkı ve doğruyu savunanların karşısında büyük kitleler oluşmuşsa da, utku, her zaman hak ve doğrunun olmuştue “Hakkın bükülmez kolu/ Dönmez yüzü vardır.”
Bazen öyle utanç dolu sahnelerle karşılaşılıyor ki, “Besbelli insanın özü bozuldu, özü bozulmayan insan az” diyorsunuz.
Özü ve soyluluğu bozulan insanı yeniden yapıp yaratmak olanaksız olduğuna göre, yapılacak iş, yeni nesli, bu küçücük yavrularımızı, bu soyluluk ve bu öz bütünlüğü içinde, gerektiği şekilde eğitip, onları biribirlerini içtenlikle seven, hoşgörülü, iyi, doğru yurttaşlar olarak yetiştirmektir.
Bu durumda, sorumluluğunun bilincinde olan öğretmenlerimize ve ana babalara çok büyük görevler düşmektedir.
Avrupa Sosyal Demokrat Hareketi Başkanı