Getting your Trinity Audio player ready... |
EN MUTLU TÜRKLER…
EN MUTSUZ TÜRKLER…
“EN mesut Türkler Atatürk ölmeden ölen Türklerdir” diyen üstat Falih Rıfkı Atay Atatürk’ün sonsuzluğa göçünden dolayı duyduğu elemi sıcağı sıcağına 11Kasım 1938 günkü Ulus Gazetesi’ndeki yazısında şöyle ifade ediyordu:
”Atatürk’ün ölümünü görmüş olanlar; Bir daha kime ağlayacaksınız?
En mesut Türkler, Atatürk yaşarken ölmüş olanlardır. Ömrümüzün ve Türk tarihinin en acı yasını tutmak talihsizliği bize düştü.
Bırakınız, son kanlı damlasına kadar, gözyaşlarınızı onun yasında tüketiniz.
Atatürk’ün ölümünü görmüş olanlar; Bir daha kime ağlayacaksınız?
Halk, en büyük Türk kahramanını, ordu, en büyük Türk başbuğunu, tarih, en büyük Türk’ü ve asrımızın en büyük insanını kaybetti. Acının derinliğini sıcak ruh yaramız soğumaya ve uyuşan beynimiz işlemeye başladığı zaman anlayacağız.”
En mutsuz Türkler kimlerdir diye akla bir soru gelse “Tayyibist Rejimin çöküşünü görmeden ölen Türklerdir” seslerini duyar gibi oluyorum…
***
ATAY’IN “En mesut Türkler Atatürk ölmeden ölen Türklerdir” sözü baştan aşağı doğru da güncelleştirildiğinde bir eksikliği var o ifadenin…
Günümüzde “En mesut” bir başka çeşit Türkler var…
Parmağındaki yüzüğü göstererek, “Bütün servetim bu, zengin olursam bilin ki yolsuzluk yapmışımdır” diyerek hesabı yapılamaz bir servete ulaşan…
Açlık sınır altında yaşayanlardan toplanan vergilerle itibardan tasarruf olmaz diyerek ulus itibarı için değil kendi keyfi için saraylar yaptıran, emrinde katar katar makam arabaları, uçak filoları olan bir şatafat düşkünü…
Milyarlarca liralık vergi borcu silinip, “Milletin a…..koyduk” diyen holding patronu…
Yetimin, nafakasını gasbederek zengin olan Türkler…
Çöplerden evinin nafakasını çıkarmaya çalışan milyonlarca insan aç ve işsiz gezerken…
Devlet borçlarının faizini ödemek için yeni borç ararken…
Durmadan üreyen, her türlü ihtiyaçları Devlet Hazinesinden sağlanan, milyonlarca ulaşan asalak Suriyeli sahillerde nargile keyfi yaşarken…
İş ve işçi Bulma Kurumunun kapılarına doluşan milyonlarca çaresiz insan,
Atama bekleyen öğretmeler, iş bulamayan üniversite mezunları çöpçülük, bulaşıkçılık, inşaat işçiliği yaparken…
Dört beş yerden maaş alan rejimin itibarlı adamları hepsi en mutlu Türkler…
Tarımsal girdi maliyetini karşılayamayıp, borç yüzünden ekip biçememekten şikâyet eden Atatürk’ün milletin efendisi diye nitelediği köylü “ananı da al git lann…” diyerek…
Evine ekmek götüremediği için iş bulma desteği isteyen, olmazsa böbreğini satacağını söyleyen işsiz “Burası sakatatçı dükkanı değil” diye huzurdan kovulurlarken…
Kuş sütünün eksik olduğu ejder meyveli smoothie dâhil menülü saray sofrasında ağırlanan eş dost…
Bir iğde ağacının kesildiğini gördüğünde gözyaşlarını tutamayan Atatürk Türkiyesinin orman ve tarım alanlarının, sahillerin yağmalanmasından zengin olan milletin yeni efendileri…
Hasta sayısı garantili hastahane patronları, paralı yol ve köprüler için devletten araç sayısı garantisi alan saray müteahhitleri…
Kazandıkları paraları koyacak yer bulamayıp ayakkabı kutularında saklayan rüşvetçiler…
Koltuk, makam arabası beğenmeyen din istismarcılığından zengin olan din baronları…
Terör mücadelesinde, emperyalizmin yarattığı kanlı çatışmalarda kara toprağın altına düşen şehit anaları “Askerlik yan gelip yatma yeri değil” denilerek…
Gerekli önlemler alınmadığı için çöken maden ocağında ölen madenci yakınları “Böyle kazalar madencinin fıtratında var” denilerek susturulmaya çalışılırken…
Çürük raporu alarak askerlikten kaçan, vergi cenneti ülkelerde şirketler kuran, gemicik filoları(!) sahibi olan kara para aklama ustaları zadelerin de fıtratlarında düzenbazlık, sahtekârlık mı var yoksa?
Şimdi onlar günümüzün en mutlu Türkleri…
****
FALİH Rıfkı Atay Atatürk’ün ölümünü görmüş olan Türklere, “Bir daha kime ağlayacaksınız?” diyordu.
Tayyibist rejimin kurbanı olarak yaşayan en mutsuz Türklerin ağlayacakları neleri yok ki?
Ama kimin umurunda?
Birleşmiş Milletler “Sürdürülebilir Kalkınma Ağı” tarafından açıklanan “Dünya Mutluluk Raporu”na göre Türkiye mutluluk sıralamasında giderek geriliyor.
2016 yılında Türkiye 78. Sırada iken 2019’da 79. sıraya 2020’de 14 sıra gerileyerek 156 ülke arasında 93.’üncü sıraya düştü.
Değerlendirmede puanlamalar ülkenin kişi başı GSMH’sı sağlık, sosyal güvence, iyi yönetim, , önemli yaşam kararlarını verme özgürlüğü, çevre ilgisi yolsuzluk faktörleri üzerinden yapılıyor.
Depresyon ve kaygının yanısıra işsizlik de mutsuzluğun 0,7 artmasına yol açan etkenlerden biri…
2022’nin değerlendirmesi yapılıp açıklandığında ülkemizi belki de son sıraları paylaşan ülkeler arasında göreceğiz.
BM Danışmanı Jayme Illien’e göre mutluluk, sosyo/ekonomik bir hedef, kültürel bir öncelik ve bilimsel araştırmaların temel materyali konumuna geldi.
Raporu yazan araştırmacılardan Prof. Richard Layard’a göre bu bulgular devletin vatandaşlarının mutluluğu üzerinde oynaması gereken rol üzerine yeni bir açılım sağlıyor.
Layard’a göre devlet vatandaşlarının zenginliğini değil esenliğini artırmaya odaklanmalı.
Yani siyasetin temel görevi ulusun mutluluğunu sağlamak olmalı.
Oysa siyaset ülkemizde amacından çok saptırıldı.
***
MUTLULUĞUN ana öğesi insan olduğuna göre mutluluğu engelleyen faktörleri tanımak için insan- Siyaset -Toplum Psikolojisi ilişkisini tanımak gerekir. “Siyaset Sanatı”, “Siyasetçi Psikolojisi”, “Toplum Tepkisi” düzleminin insan manzaraları ulusumuzun mutsuzluğunun başlıca kaynağının paranoya ve şizofreni salgını olduğunu gösteriyor.
Şizofreni, bireyin gerçek ve hayalin ayırdını yapabilmesini engelleyen, gerçekdışı inançlarına körü körüne bağlandığı psikolojik bir hastalık.
Şizofreni toplumsal alanımızda psiko/sosyal bir sendrom olarak “Sürü güdüsü” şeklinde egemenliğin sürdürüyor.
Ülkemizin yönetimine egemen olan siyasetçi psikolojisi tablosuna da bakalım…
En tepede paranoya fırtınası esip gürlüyor…
Paranoid şizofren kişiler kendilerini oldukları gibi kabul etmedikleri için önce kendilerini sonra çevresindekileri yanıltırlar.
Kendisi gibi yaşamayan insanları potansiyel tehlike olarak düşman kategorisine koyar, her olayı “sizinkiler- bizimkiler” diye değerlendirerek insanları sınıflandırırlar.
Böylesi yabancılaştırma ortamında doğal olarak komple teorileri oluşur.
Bu da toplum düzenine zarar verir
Paranoyak kişi kendisini sürekli tehdit altında hisseder.
Herkesin ona zarar vermek istediği düşüncesiyle büyük korkuya sürüklenebilir.
Bilinçaltındaki aşağılık duygusu kendini herkesten üstün görmek ve olağanüstü güçlere sahip olduğuna inanmak saplantısıyla herkesi küçük görme, “Her şeyi ben bilirim, her şey benden sorulur” kibiri ile kompanse edilir.
Eleştiriyi kaldırmaz, affetmeyi bilmez, öç almayı hak gibi görür
Öfke kontrolü düşük olup, kendi görüşlerini yok sayanlara karşı öfkeli ve saldırgan olur.
Önemsenmemeye veya görmezlikten gelinmesine öfke ve kin beslerler
Öç aldıkça acılarının dineceğini zanneder.
Paranoid şizofren her şeyi kendisine mubah gördüğü için vicdani ve etik duygulardan da yoksundur
Kararlı ve inandırıcıdırlar…
Muhataplarını narkozlanmış gibi söylediklerine gönülden inandırırlar.
Zekâ ve kişilik dağılması olmadığı için sistemli düşünemeyenleri kolayca etki altına alırlar.
İnanç istismarı ve rejime sadakate dayalı tarikat, mezhep, aile, iş, siyasi parti gibi alanlarda şeref ve sadakat gibi kavramları hep öne koyarlar.
Bir paranoid şizofren eğer ülke yöneticisi ise kitlesel iç ve dış düşmanlar yaratır.
Yasalara saygılı vatandaşları potansiyel tehlike olarak algılarlar.
Siyasi dedikodular, komplo teorileri, yandaş gazetelerdeki köşe yazıları paranoid kişilerin hayal dünyalarının besleyicisidir. .
Kuvvet elinde iken her şeyi abartmaya yatkın oldukları için kavgacıdırlar.
Güç ellerinden gittiğinde kendilerini çok kötü hissederler
****
ÜLKEMİZDE bugün geçerli olan siyaset sanatı ve siyasetçi psikolojisi aynen böyle değil mi?
Hitler’ler, Mussolini’ler, Saddam’lar ve kendi ulusuna, insanlığa zarar veren bütün diktatörler böyle ortamlarda doğdular.
Bunların ortak noktaları devlet adamı niteliği taşımaktan uzak, psikiyatrik vaka olarak paranoid şizofreni örneği olmaları…
Diktatörlerin en etkili silahı sadece cahil yığınlar değilş şizofreninin ileri aşaması olan katatonik şizofreni hastalarıdır.
Damadın “Cumhurbaşkanımız Ay’a 4 şeritli yol yapacağım dese inanacak seçmenimiz var” diye kastettiği…
Egemen bağış’ın “Her Cuma bir ayet sallıyorum, bakara makara” ironisinin hedefi katatonik şizofrenler duyarlılıklarını, toplumsal sorumluluk bilincini kaybetmiş, gerçeklere yabancılaşmış sürü güdüsüyle yaşayan sosyal bağı zayıf kişilerdir.
****
ULUSUMUZUN bu yaşananlardan ders çıkarıp gelecek nesillerin mesut Türklerinin artması için bu aşamadan geçmesi gerekiyordu belki de…
Tayyibist rejim tarihe gömülürken tarih yaşananların kaydını tutacaktır mutlaka…
Tarih hiçbir kusuru görmezden gelmez
Tarih alınacak derslerle doludur.
Amerikalı dünya barışı savunucusu Prof. Norman causins’in sözleriyle “Tarih, muazzam bir erken uyarı sistemidir.”
Amerikalı tarihçi siyaset adamı George Bancroft da “Geçmişin yıkıntıları, bugünün uyarılarıdır”der.
Dileyelim ki eşsiz önderimiz Atatürkün mutlu insanlar Türkiyesini yeniden kurmak için gelecek nesiller tarihten ve bugünün mutsuz Türkleri yaşayıp gördüklerinden ders almayı bilsinler.