Getting your Trinity Audio player ready... |
Ekim rüzgâr ve yağmurla gelen bir çingene gülüşüdür,
Şimdi,
Artık
İstanbul’ da.
Sıcak, Yaz’dan sarkan güneşli havaların kapısı birazcık kapanır,
Bu fasılayla
Sonbaharınki bir ay gecikmeli aralanır.
Çatısı olmayan yaşamlar, yalnızlıkla adlandırılır.
Dünden fazlaca yatıya kalmış gibidir,
Dünden beslenen bulutların arkasına saklanmış aydınlıklar.
Beyaz sadık dostluklar gibi göz kırpmakta.
Yaprakları ağaçların kâh turuncu
Kâh kehribar sarısı gibi parıldamakta.,
Hayatı tatmak bize geç görünse de, hatta geçmiş gibi.
Şarap olacak halimiz yok, yürekler mahzen artık.
Cırcır böcekleri hâlâ bu sabah şarkı söylüyor,
Bulutlu geceler sıcak bir okşamadır, artık tenimizde
Yağmursa yaşanılan acı hatıraları temizler,
Kimi zaman bakmadan yaşımıza, yolun sonuna geldik demem,
Benden- bizden geçti demem
Hayal kurarım hâlâ
Dalgalar kaynar, kimi zaman başucumda
Kum yürüyüşlerine, ayakkabı fırlatırım.
Kumrular böyle havalarda konar, camlarımın pervazlarına.
Kahvaltı ederken gözüm takılır onlara.
Ve bu sabah serin bir hava, dünkü yağmurlardan kalma artık İstanbul’da
Gözlerim cesur ve yaramaz, iki ayna
Uzaklara dalarak bir kader çiziyorlar,
Sen de ki; Bir sisli vuslat.
Ben diyeyim ki egolar bir duvar;
Kamyon toslasa, parçalanır kamyon.
Kimileri hâlâ çelikten bir yürek-bilek
En güzel mevsim ne dört mevsimden biri;
Mutlu olduğun an
Kayıp giden boşuna geçen zamandır.
Ayla Gürel