Getting your Trinity Audio player ready... |
Birbirinin;
ekinini biçen,
harmanını döven,
patos atan.
Akşam yorgunluğunu düğünlerde/ nişanlarda başı tülbentli olan/olmayan kadınlı erkekli halay tutarak birlikte atan.
Tarlasını süren,
bağını/bahçesini çiçeğini sulayan komşuluktan,
kapitalizmin kent yaşamında;
Birbirinin suçunu,
günahını didikleyip ortaya döken.
Açığını arayarak ihbar eden.
Üç kuruşluk çıkar için kuyusunu kazan kuru bir o kadar da ruhsuz kalabalıklara evrildik.
Niye mi?..
Çocukluğum,
Kars’da ve Çıldır ilçesinde,
gençliğim,
Ege ve Marmara bölgesi illerinde geçti.
Ve ben geleneksel Türkiye taşrasının nispeten az bozulmuş hallerini tatmış,
yaşamış bahtiyar bir insan olarak görmekteyim kendimi.
Metris dahil uzun cezaevleri öğrenciliğim döneminde ve sonrasında Osmanlı “Yüksek” zümresinin son kalıntılarını/pisliklerini,
İhanetlerini,
birbirlerini öz evlatlarını nasıl boğazladıklarını okuyarak/araştırarak da olsa biraz ögrenme/tanıma fırsatı buldum.
İzmir İktisat kongresinde;
Kapitalist ekonomik politika yürütüleceği ve adınında Cumhuriyet olacağı ilan edilmesinden sonra ne o geleneksel,
taşrada olsa bile ince feodal ruhu koruyabildik;
Ne de burjuva demokrasisinin modern/çağdaş hayatının rafine tarzlarını edinmemize izin verildi.
Ortalıkta anafor olup esen şey,
gelenekselliğin (sınırları çizen inceliklerinden kurtulmuş) en kalın kafasızlıkları ile modernliğin ekonomik,
siyasi ya da kültürel yozlaşmanın,
kapitalizme ara elaman yetiştirme adına göçe zorlanan insanlar üzerinde ki;
Kanırtıcılıklarının berbat bir fırtınası…
Özellikle de:
Ermeniler,
Aleviler,
Sosyalistler,
Genç devrimciler ve de Kürd’ler üzerinde…
Geçenlerde;
Yunanistan’ı vuran orman yangınları yıkımı hakkındaki açıklamalar çok öğreticiydi.
Başka meteorolojik afetlere bakarak bu tropik fırtına denen şey cephesel bir karakteri,
kestirilebilir bir yıkım güzergahı olmayan şeytan rüzgarı denebilecek çılgın bir fırtına türüymüş.
Ülkemizin dönüşümüne ne kadar benziyor!
Kuruluşundan beri bitmeyen kin ve nefret
90 yıldır Dini kullanarak egemen olan bir zulümü yok saymanın üstüne;
Azgın bir kudret ihtirasının ayartamadığı kesim,
ayaklar altına almadığı değer,
el sürmediği bir mahremiyet kalmadı gibi…
Açıkçası;
Entellektül birikimi ve derinliği olmayan,
devşirme bilgiler ve arkadaki gizli akıl ile yönetim görüntüsü vermek aczi canlandırıyor olabilir ancak…
Bir zamanlar;
Oy kullanmaya dahi tenezzül etmeyen
sözde militarist ”Kemalist Cumhuriyet” dönemi otoritaryen devlet kanırtıcılıklarıyle ”Orantısız mağduriyet”e uğramış halk katmanlarının bugünkü hali,
Lale devrini aratmayacak;
Mağduriyetlerini diline dolamış bir nobranlıkla sınır tanımaz bir servet,
Korpecik çocuklar dahil şehvet ve kudret ihtirası ile fırtına olup esiyor yoksul ve mazlum halklar için…
Deyin hele;
Bunun antisemitizmden beslenen Siyonist tahrip siyasetinden ne farkı var?
”Eski acı zamanlar”a aynı hastalıklı atıflar,
bir yerlerde yaşanmış derin travmaların öcünü nereye tırmansa dindiremeyen aynı doymak bilmez kin ve gözü karalık…
Düşünce bütünlüğü ve us’u dağılmış,
bir gün önce dediğini ertesi gün inkar eden,
yok sayan;
Hiç kimseye ”Kendinize gelin” denilemiyor.
Akıbeti hayrolmayacak bir kafasızlıkla gemi azıya almış çılgın Muaviye/Yezit torunları!..
Şiir Sevdanın Militanıdır!
#AşkÖrgütlenmektir!
Atilla Yüceak