Getting your Trinity Audio player ready... |
TÜRKİYE bugün yolunu, yönünü, rotasını şaşırmış, gaflet, dalalet ve ihanet çamuruna bulanmış bir sürücünün, otobanın ters şeridinde önüne çıkan ne varsa yıkarak, yok ederek, yağmalayarak, yağmalatarak, geri viteste sürdüğü, ona baktıkça giderek sayıları artan ahmaklar sürüsünün peşine takıldığı bir arabaya benziyor.
Sürücü, peşini izleyen gafiller alayının sürü içgüdüsü yanında hissiyle aldığı güven, destek ve motivasyonla ne rotasını düzeltiyor ne de dalalet ve ihanetinden vazgeçmek gereğini duymayıp yolunun üzerine ne çıkarsa ezip geçerek aynı rotada yola devam ediyor.
Sürü içgüdüsü düşünme, karar verme yeteneği gelişmemiş olanların hep birlikte düşünmeden bilinçsizce yarattıkları sosyal hastalıktır.
Ülkemiz yıllardır bu akımın yıkıcı etkisi altında yaşıyor.
Sürücü, peşinden giden gafiller sürüsünü ihanetine hem ortak ederek hem payanda yaparak dalalet ve ihanet oligarşisi yarattı.
***
SON günlerin ekonomik çöküş ve insanların açlığı kadar konuşulan konusu malum;
Diyanet İşleri kurumsal düzeni ve bu düzeni yöneten, dalalet ve ihanetin ortağı gafil…
Eşsiz önderimiz Atatürk “Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldü” diyordu.
“Türk milleti daha dindar olmalıdır. Bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat hakikate nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum çünkü bizim dinimizde akla aykırı gelişmeye ve ilerlemeye engel hiçbir şey yoktur” diyordu…
Büyük önderimiz bütün İslam dünyasında bozulan, ihmale uğrayan yapıyı eski saf, kirlenmemiş haline dönüştürerek dökülen harçların yerine konduğu din reformunu yapan ilk ve tek reformcuydu.
Her alanda olduğu gibi bu konuda da dünyada bir eşi gelmedi…
Ya bugün…
Diyanet İşleri eliyle gelişmeye ve ilerlemeye engel, akla, ahlaka aykırı saldırılarla din özünden, amacından saptırılarak, varlığını gerekli kılan niteliklerinden ayrıştırılarak saflığı, temeli, çatısı, duvarları yıkılıyor.
Atatürk neden din lüzumlu bir kurumdur demiştir?
Aynı temel üzerine kurulu bütün semavi dinlerin mesaj ve öğretileri ile oluşan inanç sistemi, kişilerin ruh huzurunu sağladığı için…
Din yaratılmış her varlığın yaşama hakkına, yaratıcı güce saygılı olduğu için…
Evrensel etik ve akla verdiği değerle insanlık âleminin içinde yaşadığı ortamın huzurlu bir mekân olmasına araç olduğu için…
Saf haliyle insanı akla, bilime güzel ahlaka yönlendirdiği için…
***
GAFLET ve dalalet mahkûmu sürünün beyinlerinde bir Tanrı fikri vardır ama Tanrının ne olduğunu bilmezler…
Tanrı evrenin düzenini kuran yöneten yaratıcı akıldır.
Tanrı canlıları yaratırken hayvanları içgüdüyle, insanları da farklı olarak kendi özelliği olan akıl ile donattı.
Sürü içgüdüsü ile gaflet ve dalalet çamurunda yaşayanlar Tanrının kendilerine verdiği aklı kullanmayı beceremediklerinden bunu bilemezler.
“Allah Hata yapar, Tayyip yapmaz”, “Tanrının bütün vasıflarını taşıyan önder” diyecek kadar fantastik yaratıklarla aynı sürünün malları oldukları için Tanrının ne olduğunu bilemezler…
***
ANTİK Yunanda mitolojinin “Tanrı”, “Evren” ve “İnsan” tanımını reddeden ve felsefenin öncü kurucuları olan Herakleitos, Parmenides, Sokrates, Platon gibi düşünürler mitsel düşünce tarzını iteleyerek akla ve deneyime dayanan tanrıyı, evreni insanı anlama, tanıma yöntemi geliştirdiler.
Onlar evrendeki bütün değişimlerde bir bütünlüğe ve her şeyin yapı taşı olan bir güce inanıyorlardı. Buna basit bir örnek vermek gerekirse, ahşap malzeme ağaçtan, o ağaç topraktaki fosil ve organik, inorganik kalıntılardan, onlar da başka fosil ve organik inorganik yapıdan oluşmuşlardır.
Zincirin en son noktasında var olmak için başka bir şeye ihtiyacı olmayan bir mutlak varlık vardır ve o bütün evreni kapsar. Antik düşünürler ona akıl anlamında Logos, Tanrı adını verdiler.
Diyalektik düşünce tarzının da yaratıcısı olan Herakleitos’a göre evrendeki tüm değişimler ve karşıtlıklar arasında bir tür bütünlük vardır. Tanrı hem gece hem gündüzdür, hem kış hem yazdır, hem açlık hem de tokluktur. Tanrısallık bütün evreni kapsayan şeydir.
İslami Tasavvufun Vahdet-i vücud düşüncesine göre ise “Evren” mutlak varlığın yansımalarından ibarettir. Hem kâinat insanın içindedir, hem de insan kâinatın içindedir. Bütünün her parçası bütünün bilgisini taşır.
Vahdet-i Vücud kavramının ortaya çıkmasına yol açan Tasavvufun ve divan edebiyatında öncü isimlerinden Hallâc-ı Mansûr’un “Allah’ta eriyip yok olmak” anlamında söylediği “En-el Hak” sözü bilimin geldiği en tepe noktalardan olan ve deneylerle teori olmaktan çıkıp ispatlanmış bir gerçek olan Kuantum fiziğinin de doğuşu sayılır.
.***
DİNİN Atatürk’ün sözünü ettiği lüzumluluk hali ülke için, toplum için gelişmeye engel, akla düşman bir muzurat haline dönüştürüldü.
İhanet ortağı bir politikacının niteliğini “devleti soymak dinin emridir” diye tanımladığı adeta yeni icat edilmiş bir dine dönüştü.
Dini vakıflardaki üstü örtülü soygunlar, çocuk tecavüzleri başı örtülü mütedeyyin(!) bir kadın bakanın bu tecavüz olaylarına “Bir defadan bir şey olmaz” yorumu sürücünün rotasının yol rehberi sanki…
***
YIKILIP yok edilen yalnız din mi?
Sürücünün, gaflet sürüsünün içinden özenle seçtiği, imtiyazlı gafiller eliyle hukuk, insan hakları, eğitim, siyaset ve ekonomi bilimi ve yönetimi ülkenin savunma düzeni ne varsa hepsi evrenselliklerinden, akıldan, çağdaşlık, insanlık değerlerinden koparılıp uzaklaştırıldılar.
Akla, bilime dayanan özgür düşünceye kilit vurulurken din gerçeği ile ilgisi olmayan hurafecilik itibar aracı oldu.
Gaflet dalalet ve ihanetin kaynağı olan sürü içgüdüsü din kardeşliği diye Arap hayranlığı ile Türk’ü Türk yapan ulus niteliklerinin üstünü karartıyor.
Ulusun birlik ve beraberliğine darbe üstüne darbe vurulup, Türklüğün geçmişinden gelen zafer ve onurlarını, zaferi yaratan kahramanlarını tarihten silme aymazlığı yaşanıyor.
***
SOKRATES’i Atina’nın mitolojik kökenli dinine uymadığı için dinsizlikle suçlayarak idamına karar veren yasa adamları…
“En-el Hak” dediği için, Allaha şirk koşmakla suçlanarak önce kırbaçlanıp, burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra idam edilen Hallâc-ı Mansûr’un katilleri…
Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri yapılırken Madımak Oteli’ni yakarak büyük kısmı alevi olan 33 yazar, ozan, düşünür ile iki otel çalışanının yanarak ölümüne neden olanlar…
Kelle avcısı Taliban hepsi sürü içgüdüsü ile hareket eden gaflet dalalet ve ihanet sürüsünün tarih boyunca rastlanan rol modellerindirler.
Gafiller sürüsü gaflet ve dalaletten kurtarılmadıkça ne yolunu yönünü rotasını şaşırıp gırtlağına kadar gaflet dalalet ve ihanet bataklığına gömülmüş sürücüden kurtulmak mümkün olur ne de kapımızın önünde bekleyen büyük bir çöküşten…
Toplumun büyük bir kitlesini etkileyen sürü içgüdüsünün akla, ahlaka aykırılığı temizlenmedikçe, bütün toplum töhmet altında demektir.
Eski Amerikan başkanlarından Thomas Jefferson “Korkaklar köleliğin sükûnetini, özgürlüğün fırtınalı denizlerine tercih ederler” der.
Platon “Gerçeği bilip de susanlar gerçeği bilmeden konuşanlar kadar tehlikelidir.” der.
Son olarak eşsiz önderimiz Atatürk’ü dinleyelim:
“Milletin hükümetin gözcüsü olması gerekir çünkü hükümetlerin yaptığı işler olumsuz olup da millet itiraz etmez ve değiştirmezse bütün kusur ve suçlara katılmış demektir”