Getting your Trinity Audio player ready... |
AYSEL YENİDOĞANAY
“Keşke diyorum keşke
Hiç bir şey bilmeseydim
Suya bakıp dursaydım ömrüm boyunca
Bir ırmak kenarında
Bir deniz ortasında
Ya da kalbim
Sınırsızlığın müziğini bulmuş
Varlığın şarkısına kendini bırakmış
Bir okyanusa kansaydı keşke” *
“Bilmek yanmaktır” demiş Fuzuli.
Ben ve benim gibiler her gün ama her gün yanıyoruz.
Herkesten akıllı olduğumuz için değil, her şeyin farkında olduğumuz ve hiçbir şey yapamadığımız için yanıyoruz.
Ve sonra “keşke”leri çoğaltıyoruz yaşamımızda.
Özellikle cinayete kurban giden kadınlar için kullanıyoruz “keşke”lerimizi.
Keşke Pınar Gültekin, Cemal Metin Avcı’yla hiç tanışmamış olsaydı.
Keşke İpek Er, Musa Orhan’a sığınmasaydı.
Keşke, Kadir Şeker tutuklanmasaydı ve onun gibiler çoğalsaydı.
Keşke, sevgiye en çok ihtiyaç duydukları dönemde kızlarını öldüren babalar olmasaydı.
Keşke, çocuğunun gözü önünde öldürülen anneler olmasa.
Keşke, boşanma aşamasında olan kadınlar, eski kocalarıyla son buluşmaya gitmese.
Keşke erkek çocuklar anne katili olmasa…
Bu keşke’ler uzayıp gider daha.
Yalnızca Türkiye’de değil dünyanın her yerinde yüzlerce, binlerce, milyonlarca kadın şiddet görüyor, taciz ve tecavüze uğruyor ve sonunda öldürülüyor.
“Keşke hiç yaşanmasa bu tür olaylar” diyoruz değil mi?
Diyoruz demesine de bireysel olarak avazımız çıktığı kadar bağırmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden.
Güçlerimizi birleştirsek de egemen güçler set çekiyor önümüze.
Katilimiz her defasında, zeytinyağı gibi üste çıkıyor.
Erkek egemen güç her nasılsa hep onu haklı buluyor.
Ve neredeyse öldürülen kadın mezardan çıkartılıp yargılanacak konuma geliyor.
Katil kendinden emin bir şekilde çıkıyor mahkemeye:
İyi halden indirim alıyor.
Pişmanım diyor, indirim alıyor.
Beni kışkırttı diyor, indirim alıyor.
Kravat takıyor, indirim alıyor.
Kasten, tasarlayarak öldüren bile indirimden yararlanıyor.
First lady’nin kızına hakaret suçu işleyen hapiste, bir başka annenin kızına tecavüz edip öldüren kişi serbestçe dolaşıyor aramızda.
Biz adalete nasıl güveneceğiz?
Hangi yasa koruyacak bizi?
“Keşke” dedikçe önümüzü göremiyoruz. İleriye doğru adım atamıyoruz. Karanlığın içinde debelenip duruyoruz. Eksilmekten bıktık.
Keşke dememek için İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz.
Pınar Gültekin’in annesi: “Benim çocuğum kül oldu. Kül. Kül. Kül. Kızımın yanık kokusu burnumdan gitmiyor. Bu ne demek biliyor musun sen?”
İşte bunun için SUSMUYORUZ!
Tecavüze, erkek şiddetine karşı birlikte güçlüyüz.
*Edgar Allan Poe