Getting your Trinity Audio player ready... |
SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER
“Her tarafı yakıp yıkıp
sonra buna barış diyorlar!”[1]
Lucius Seneca’nın ifadesiyle, “Hayat, geriye doğru anlaşılır ama ileriye doğru yaşanır”ken; Afganistan gerçeği insan(lık) için trajik ders(ler) içeren bir deneyim özelliği taşıyor; hem de içinden debelenerek “geçtiğimiz” uzatmalı “Uygarlık Krizi” koşullarında…
Margaret Drabble’ın, “Hiçbir şey kesin değil, her şey mümkündür,” notunu düştüğü “Uygarlık Krizi”nin bir yanı Erich Maria Remarque’ın, “Mezarlarımıza oturmuş da üstümüze toprak atılmasını bekliyormuş gibiyiz”!
Fyodor Mihalyoviç Dostoyevski’nin, “Her yanda ölçüsüz bir kibir, kendini beğenmişlik ve canavarca bir iştah”![2]
Émile Zola’nın, “Yer yarılmış da, sanki dürüst insanlar toprağın altına girmişti, evrensel aptallık ve uyuşuklukların gölgesinde cehalet yüce saltanatını sürdürüyordu”!
Eduardo Galeano’nun, “Aptallığa oldukça benzeyen bir suskunluk içindeydik”![3]
Ludwig Wittgenstein’ın, “Dünya, olduğu gibi olan her şeydir”!
Jürgen Habermas’ın, “Adaletsiz dünya hâlinin normalleştirilerek sinik biçimde kabul edilişi, bilgi eksikliğini değil, irade yozlaşmasını yansıtmaktadır”!
Vergilius’un, “Ne yana baksan acı, üzüntü, yıkım, ölüm görüntüleri,” diye tanımladıkları şeyin de ötesidir.
Ancak bu, madalyonun bir yüzüdür; ötekine gelince o da: Antoine de Saint-Exupery’nin, “Varoluşun koşulları budur. Bahar olmak, kış riskini kabul etmek demektir. Varlık hâline gelmek, yokluk olma riskini kabul etmek demektir” ya da Paulo Coelho’nun, “Aydınlık bir yarın için, karanlık bir gecenin içinden geçmen gerekir,” diye tarif ettikleridir…
Şimdi acının, en iyi öğretmen olduğunu unutmadan; şaşkınlığı yeniden öğrenip; hiçbir şeyin istemekle olmadığını hatırlayarak; “Bilmek, ‘yapmak’tan ziyade ‘görmek’tir; doğru bizim dışımızdadır, kendi içinde ve kendisi için vardır, bizim tarafımızdan yaratılmamıştır,”[4] uyarısının bilincinde eylemli farkındalığımızın kurtuluşumuzun ilk adımı olduğunu hatırlamalıyız…
ÖNCELİYLE SORU(N)
ABD kuklası Afgan rejiminin çöküşü hızlanırken; Afganistan’ın yüzde 85’ini kontrolünde tutan Taliban’ın süratle ilerlediğinden söz ediliyordu.
“Son perde” hızla kapanırken; orta yerde şaşırtıcı bir şey yoktu. Derler ya, “görünen köyün kılavuz istemez.” Defalarca yazmış, söylemiştik:
Yıl 2006: “11 Eylül’ün ardından (ve bu vesileyle), dünyaya ‘nizam verip, demokrasi ihraç etmeye’ kalkışan ABD İmparatorluğu’nun Afganistan sergüzeştinde, ‘son perde’ye doğru ilerleniyor”du![5]
Yıl 2009: “Görünen köy -bir kez daha- kılavuz istemiyor: Afganistan imparatora diz çöktürüyor”du![6]
“Kimileri, yaşananları Afganistan’da Sovyetler’in hatalarını tekrarlamak olarak görüyor. Rusya 10 yıllık işgalin ardından 1989’da 15 bin kayıpla hezimet içinde Afganistan’ı terk ettiğinde, Sovyetler’in çöküşü hızlanmıştı. ABD’nin işgal gerçeğinde değişen hiçbir şey olmadı; her şeyin daha da ağırlaşması dışında tabii… İşgal açısından yenilgi kaçınılmaz ya da ‘mukadder’di!”[7]
Yıl 2011: “Aslı sorulursa, Afganistan diye bir “soru(n)” yok, işgalcilerin Afganistan ile sorunu var ki, bu da eski(meyen) bir sömürgecilik meselesinden başka bir şey değildir… Güçlü direnişlerle işgalciler için hep bir mezarlık olan Afganistan’da, Büyük İskender’den beri hikâyenin sonu daima, işgalcilerin pılısını pırtısını dahi toplamadan, arkasına bakmadan kaçtığı bozgunlarla noktalanmıştır… Bu kez de, ABD (ve NATO) için böyle olmaktadır”dı![8]
Herkes, neyi ne olduğunun farkındaydı.
NATO’nun Afganistan’daki üst düzey sivil temsilcisi Büyükelçi Sir Simon Gass, Afganistan operasyonlarında ve ülkeye demokrasi götürme hedefinde pek de başarılı olamadığını itiraf ederken;[9] James Petras daha açık ifade ediyordu: “ABD siyaseti hem ülke içinde kaybetmiş, hem de Afganistan’da askeri olarak yenilmiştir. Son olarak da halkın desteğini alan işgal karşıtı güçlerin her zaman kazanacağı ortaya çıkmıştır. Ulusal destek ile birlikte mücadele eden halklar, en ileri teknolojiye sahip tüm orduları yıkmaya muktedir olup hiç uçakları olmasa bile kazanan taraf olacaklardır.”[10]
‘Uluslararası Kriz Grubu’nun (ICG), ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından hükümetin çökebileceğini belirttiği[11] tabloda çok önceden Müfit Yılmaz Gökmen, “ABD’nin 11 Eylül saldırılarının ardından başlattığı ‘teröre karşı savaş’ Afganistan’da batağa saplandı”;[12] Fikret Ertan, “ABD tamamen çekilmesi hâlinde ülkenin yeniden Taliban’ın eline geçebileceği kanısında”;[13] Süleyman Gündüz, “Kâhin olmaya gerek yok, işgalci güçler çekildikten sonra… işbirlikçi yönetim gidecek ve Taliban kısa surede ülkeye tekrar hâkim olacak”;[14] Tony Karon, “ABD ve müttefikleri Afganistan’da bir karmaşa bırakacaklar… Ve burası muhtemelen, ABD’nin arkada bırakmak istediği Afganistan’a pek benzemeyecek,”[15] derlerken ekliyordu Kays Abbas da:
“Emperyalistler girdikleri ülkelerin felaketi hâline geldiler. Bunun son örneği Afganistan. Yıkım ülkeden kaçışı beraberinde getirdi”![16]
Bu tablonun doğrudan sorumlusu işgalciler, emperyalistledir!
ABD ve NATO, 20 yıl aranın ardından Afganistan’dan çekilirken verdiği “sözlerin” tamamını yerine getirdi. Ardında yüz binlerce ölü, evini terk etmek zorunda kalan milyonlarca insan, binlerce sakat ve bombalarla yıkılmış bir ülke bıraktı.
20 YILLIK İŞGALİN DÖNÜM NOKTALARI[17]
11 Eylül 2001 El Kaide, İkiz Kuleler’e saldırı düzenledi.
7 Ekim 2001 ABD, Afganistan’a girerek “Sürekli Özgürlük Operasyonu” adını verdiği işgali başlattı.
2011-2012- 2013 Obama, Taliban ve Afgan hükümetleri arasında görüşmeler için girişimler oldu. Çabalar sonuçsuz kaldı.
2018 Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani, Taliban ile ön koşulsuz müzakere için masaya oturmaya hazır olduklarını açıkladı. Taliban barış için muhatabının Afgan hükümeti değil ABD olduğunu söyleyerek Gani’nin teklifine olumsuz yanıt verdi.
25 Şubat 2019 ABD ile Taliban temsilcileri barış görüşmeleri için Katar’ın başkenti Doha’da ilk kez bir araya geldi.
12 Ağustos 2019 ABD ve Taliban arasındaki 8’inci tur görüşmelerin ardından anlaşmaya yaklaşıldığı duyuruldu.
1 Mayıs 2021 ABD askerleri çekilmeye başladı. Başkan Joe Biden, 11 Eylül 2021’e kadar tüm askerlerin ülkeden çekilmiş olacağını duyurdu.
20 yıllık savaş sırasında 150 bin kişi hayatını kaybetti. Bunların 47 bini sivildi. 2 milyonu aşkın Afgan göç etti. Yüz binlerce kişi sakat kaldı.
ABD’nin dünyada en uzun süren savaş rekoru Vietnam’ı da geçerek Afganistan’da kırıldı. 11 Eylül 2001’deki “İkiz Kuleler” olayının ardından 7 Ekim’de ABD Hava Kuvvetleri’nin “Kalıcı Özgürlük Harekâtı” adıyla Afganistan’a başlattığı savaş yirmi yıl sürdü.
2009-2010 kesitinde ABD işgal güçlerinin komutanı Stanley McChrystal bir düşünce kurumu olan ‘Dış İlişkiler Kurulu’ndaki konuşmasında, “ABD ordusu Afganistan’ı işgal ettiğinde, ülke hakkında çok az bilgisi vardı. Korkunç derecede basit bir anlayış sergiledik. Hâlâ da bu ülkeyi bilmiyoruz. Koalisyon güçleri amacın ancak yüzde 50’sine ulaştı. Geride kalan ise en zor bölümüdür. Sıradan bir Afgan’ın bile inanacağı ve Taliban’a karşı duracak meşru bir hükümet kurulmalıdır,” derken; Afganistan’daki eski İngiliz Büyükelçisi Sherard Covper-Coles da, “Bu savaşı kazandığımızı düşünmek bile hayal olur. Bu isyan bir kanserse bizlerin müdahalesi ancak anesteziye benziyor. 10 yıl sonraki stratejimiz de ölümcül derecede yanlış!” diyordu.
Ayrıca eski Alman Genelkurmay Başkanı General Harald Kujat da, “Harekât ABD ile dayanışma açısından siyasal hedefine ulaştı. Ancak ülkede istikrarı sağlamada başarısız olundu,” derken; dönemin Afganistan Cumhurbaşkanı Hamit Karzai, “Ne hükümetin ne de NATO’nun güvenliği sağlayabildiğini” itiraf ediyor ve ‘The Guardian da gerçeği, “Afganistan savaşı, her düzeyde yenilgiyle sonuçlandı,” değerlendirmesini yapıyordu.[18]
Özetle dünyanın en fakir ülkelerinden biri olmak, her geçen gün artan yolsuzluk, savaşı iyice çekilmez yapıyorken; Afganlar gibi ABD’liler de savaştan usanmıştı.
‘CBS News Poll’ın anketinde ABD’lilerin yüzde 58’i “Afganistan savaşından çıkmalıyız” diyorken; ‘Pew Research Center’ın 5 Ekim 2011’de tarihli araştırmasına göre, ABD’li gazilerin üçte biri Irak ve Afganistan’da boşuna savaştıklarını düşünüyordu.[19]
Söz konusu dekadans tablosunda işgal karşıtı tepki Taliban’a akarken; ABD ile Taliban’ın “aforoz ettiği” Afgan kadın Malalai Joya durumu tüm çıplaklılığıyla şöyle özetliyordu:
“Dünya kamuoyunu, ‘insani müdahale’ olarak tanımladığı işgal planına adım adım hazırladı ve bunu kadınların ‘özgürleştirilmesi’ olarak sundu. Kadınların da desteğine ihtiyaç duyuyordu. İşgale ilişkin söyleyeceğim ilk şey şudur: Amerika bizi sadece savaş ateşinin ortasına atmadı, bizi korkunç bir geleceğin kuruluşunun da aleti, bahanesi hâline getirdi. Savaş lordları Taliban kılığında köktendinci yönetimi oluşturduklarında kadınların özgürleştirilmesi bahanesinin ne kadar büyük bir yalan olduğu ortaya çıktı. Tecavüz, şiddet, okula giden kız çocuklarının öldürülmesi, küçücük kızların işkencelerden geçirilmesi, kadınlara sokak ortasında saldırılar… Bütün bunlar gündelik hayatın bir parçası oldu. Biz işgalden bu yana orman kanunlarıyla yönetiliyoruz ve Batı’nın gelişmiş hukuk anlayışı bu orman kanunları karşısında hiçbir sorun yokmuşçasına hareket etti. Kırbaçlanan, elleri ve kulakları kesilen, cinsel organları dağlanan kadınlar yalnızca Taliban’ın değil, bu uygulamaları yaratan işgale ses çıkarmayan Batı dünyasının da kurbanlarıdır. Bu insanlık dışı uygulamalara sesini yükselten iki Afgan kadını parça parça edildi sokak ortasında.
Afganistan’ın yeraltı ve yer üstü kaynaklarının sömürülmesi, halkın Taliban rejiminin korkunç uygulamalarının deneme tahtası hâline getirilmesi, bölgede emperyalizmin yerleşik bir pozisyona gelebilmesi için topraklarımızın üs hâline getirilmesi… Bunlar tüm Afgan halkının hayatına mal olurken, kadınlar açısından tüm yaşamın cehenneme dönüşmesi anlamına geldi.
Elbette durumumuz iyi değildi, haklarımızdan yoksunduk, köktendincilerin saldırıları karşısında mücadele ediyorduk. Ama bize Batı’nın müreffeh elleri yaşamınıza dokununca her şey çok güzel olacak’ dediklerinde ‘orada durun’ dedik, ‘biz bu ellerin boğazımıza yapışacak ölüm elleri olacağını biliyoruz.”[20]
Ve maalesef dediği gibi de oldu!
“İMPARATORLUĞUN” MARİFETLERİ
Noam Chomsky’nin, “Terörün resmi tanımlarıyla ilgili bir başka sorun da, ABD’nin önde gelen terörist bir devlet olduğu sonucuna varmasıdır,” notunu düştüğü emperyalist ABD İmparatorluğu’nun dünyayı fethetmek için askeri güç kullanma çabası felaket üstüne felaket yarattı…[21]
11 Eylül 2001 günü gerçekleşen saldırı, Irak ve Afganistan’da rejim değişikliği için fitili ateşleyen fırsatı sundu. Donald Rumsfeld bu savaşların baş savunucusu ve baş stratejistiydi.
“Kitlesel imha silahları” iddialarını da en yüksek perdeden dile getiren yine Rumsfeld oldu. Medyaya “Silahların yerini biliyoruz” dedi. Saddam rejiminin hayali El Kaide bağlantılarından söz etti, ABD’nin elinde ‘somut kanıtlar’ olduğunu öne sürdü.
Bu savaşların insanlığa maliyeti korkunç oldu. Brown Üniversitesi’nde yürütülen ‘Savaşın Maliyeti’ araştırmasına göre “ABD’nin Afganistan, Irak, Suriye, Pakistan ve Yemen’de yürüttüğü savaşlarda ‘doğrudan’ ölüm sayısı 800 bin olurken; altyapıların, sağlık hizmetlerinin, gıda ekonomilerinin çökmesi sonucunda yaşanan ‘dolaylı ölüm’ sayısı 3 milyonu aşıyor.” Amerika’nın bitmek bilmeyen emperyalist savaşları yüzünden 37 milyon insan evini terk etmek zorunda kaldı. Kitlesel katliamların yanı sıra Rumsfeld’in diğer eserleri arasında adam kaçırma ve işkence uygulamaları var. Meşhur Guantanamo kampının mimarları arasında yine Rumsfeld var ve Afganistan’daki Bagram üssü gibi ‘ileri sorgulama teknikleri’ (yani işkence) uygulanan kampları da yine bizzat Rumsfeld tasarladı.
Ocak 2002’de Rumsfeld imzası ile paylaşılan bir ‘iç yazışmada’ terörle mücadele esasında “Düşman mahkûmlarını sorgulamada kullanılacak yöntemlerde Cenevre Sözleşmesi’nin hükümsüz olduğu” ifade edildi. ABD’li askerlerin Irak’taki Ebu Gureyb hapishanesinde mahkûmlara işkence yaptığını gösteren fotoğraflar kamuoyuna sızdığında Pentagon’un ve Beyaz Saray’ın şaşkınlığı ‘sırların saklanamaması’ üzerineydi.
ABD ordusu yönetimine ve yürüttüğü savaşlara yönelik eleştiriler giderek arttı ve Rumsfeld 2006 yılında istifa etmek zorunda kaldı. Neticede Cumhuriyetçiler hem Temsilciler Meclisi’ni, hem Senato’yu kaybetti.
Generaller savaşı sürdürmek istiyorlardı fakat bunun yolu daha ‘kabul edilebilir’ bir liderlik görünümü yaratmaktı. Demokratların tercihi savaşı bitirmekten yana değil, yeni bir ‘dalga’ ile Irak’taki katliamın dozunu bir kez daha arttırmaktan yana oldu. 2011 yılında gelindiğinde Rumsfeld Bilinenler ve Bilinmeyenler isimli kitapta anılarını yazıya döküyordu. Verdiği röportajlardan birinde şöyle diyordu; “Başkan Bush ve ekibinin yürürlüğe koyduğu programlar eleştiriliyor -askeri komisyonlar, Guantanamo kampı, vesaire… Gelinen noktada bunlar hâlen yürürlükte. Neden? Çünkü bunlara 21. yüzyıl dünyasında mantık teşkil eden uygulamalar. Bunlara ihtiyaç var. Yeni yönetim, yerlerine daha iyisini koyamadı”
Şiddet Obama döneminde de sürüp gitti. Irak’ta ABD operasyonları devam etti, Afganistan’da şiddetin dozu arttı, Libya ve Suriye’de felaket anlamına gelen savaşlar başlatıldı. Bush döneminde hayata geçirilen kirli savaş taktiklerine insansız hava araçları ile suikastlar eklendi.
Guantanamo kampı bugün hâlâ açık. Rumsfeld döneminde medyaya Irak savaşının en fazla beş ay süreceği söylendi fakat savaş hâlâ sürüyor. Biden yönetimi daha geçtiğimiz hafta Irak-Suriye sınırında hava saldırıları düzenledi.
Rumsfeld’in kirli mirasının korunmasının sebebi, emperyalist politikaların devamlılık esası. Biden yönetimi adına konuşan Savunma Bakanı Lloyd Austin Rumsfeld’in “dikkate değer kariyerine” vurgu yaptı…
ABD emperyalizminin dünyayı fethetmek için askeri güç kullanma çabası felaket üstüne felaket yarattı… Rumsfeld’in Irak ve Afganistan’da yarattığı felaketlerin ardından dahi yılmayan ABD yönetici sınıfı, şimdi Amerikan militarizmini çok daha tehlikeli sulara taşıyor. Gözünü “büyük güçler” çekişmesine çeviriyor. Çin ile dalaşıyor ve dünyayı felakete sürüklüyor.”[22]
“Donald Trump gitti, Biden geldi” türünden ucuz umutların karşılığı olmadığı uluslararası ilişkiler dünyasında ABD emperyalizmi “fabrika ayarlarına” geri dönerken Biden ile yeni bir sayfa açılıyor.[23]
Bu gerçeği görmeden ne Afganistan’ı ne de dünyayı anlamak mümkün değildir!
Unutulmamalıdır ki emperyalistler amaç değil, araç değiştirir.
Bunu ABD’nin yakın tarihinde görmek mümkün. ABD’nin 2001’de Afganistan’ı işgalinden beri başkanlık Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında gitti geldi. Ancak Afganistan’dan Amerikan politikalarının özü değişmedi…
“Nasıl” mı?
Evet “Trump gitti, Biden geldi ancak ABD politikasında değişmeyecek şeyler var: ABD’ye diz çökmeyen Venezüella, Küba, Suriye, İran gibi ülkelere yönelik cinayet niteliğinde yaptırımlar; 70 ülkede 800’den fazla askeri üs; Çin ve Rusya gibi nükleer güç sahibi tehlikeli devletler ile dalaşma; yurttaşlarının ihtiyaçlarını hiçe sayarak paraya doymayan askeri harcamalar; şirketleri zengin ederken işçileri perişan eden serbest ticaret anlaşmaları; sözde düşmanlarımızla iş tutan müttefiklerimize gözdağı verme; Latin Amerika’da iktidar gelen sol hükümetleri devirmeye çalışma ve dahası…”[24]
Örneğin Biden, yeni dönemin dış politikasını açıkladığı 4 Şubat 2021 tarihli konuşmasına “ABD geri döndü”, “Diplomasi geri döndü” sözleriyle başladı.
Trump döneminin istikrarsız ve tutarsız dış politika reflekslerinin bir sonucu olarak ABD ile ilişkileri bozulan geleneksel müttefiklerinin siyasi liderleri, Biden’ın konuşmasını adeta bir “normale dönüş” olarak gayet olumlu karşıladı.
“Normal” ise ABD liderliğinde, “Batı”nın her zaman, dünyanın ekonomik, siyasi (askeri teknolojik) ve kültürel merkezi olmasıydı. Soğuk Savaş bittikten sonra Francis Fukuyama, artık tarihin sonunda, Batı’nın egemenliğinde, en mükemmel yönetim biçimine ulaşıldığını iddia ettiğinde aklında işte o “normal” vardı.
Gerçekteyse Frank Fabra’nın ‘Le Monde’daki yorumunda işaret ettiği gibi, tarihin XIX. yüzyıl sonundaki “gerileyen İngiltere hegemonyası ortamına” benzeyen yeni ve kırılgan bir “güçler dengesi” dönemi başlıyor, tarih hızlanıyordu.
Tarih, I. Körfez Savaşı, Kosova savaşları, Rusya’da Putin restorasyonu, 1997 Asya krizi, 2001-2 borsa krizi, “11 Eylül”, Afganistan ve II. Irak Savaşı, siyasal İslâm’ın terörist kanadının şekillenmesi, sonra 2007/2008 finansal krizi, “Büyük Durgunluk”, “meydan işgalleri/isyanları” gibi sarsıntılarla, Çin’in hızla ekonomik, teknolojik süper güç kategorisine, ABD dış politikasının en önemli konusu konumuna yükselmesiyle ilerledi. İklim krizi, Covid-19 ile küreselleşen virüs salgınları, “Yeni Faşizm” de bu resmi tamamlıyordu.[25]
Tablo buyken; ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “ABD’nin bundan sonra demokrasi adına başka ülkelere askeri müdahalede bulunmayacağını veya otoriter rejimleri askeri güçle değiştirmeye kalkışmayacağını” öne sürse de[26] “Uygarlık Krizi” koşullarında “Egemen sınıflar dünya çapında şimdiye kadar olmadığı biçimde otoriterizme mahkûm olmuş durumdalar. İsteseler bile otoriter bataklıktan kurtulmaları mümkün değil.”[27]
Verili tabloda -bunların yanında!- adı konmamış bir III. Dünya Savaşı yaşanmakta! Ancak savaş biçimi değişti. Emperyalist güçler, donattıkları ve de eğittikleri terör örgütleri aracılığıyla, dünyanın herhangi bir bölgesine çıkar elde etmek için saldırı düzenliyorlar! Bomba, kimyasal ve biyolojik silahlarla kitlesel katliam yapıyorlar.
Örgütlerin işlevi bitince emperyalistler, onları yok etmek için müttefiklerini devreye sokuyor! Aslında bu yöntem, müttefik dedikleri zayıf ülkelerin ellerindeki kaynakları sömürme ve korkutarak yönetimlerini ele geçirmenin basit yoludur. Bu yolu en çok ABD kullanır. Ekonomik krizleri de terör örgütleri aracılıyla ABD çıkarır. Bölgesel yapay çatışmalar nedeniyle dünya siyaseti ve ekonomisi ABD’nin elindeyken;[28] hegemonyası da tartışılmaktadır.
ABD’nin yeryüzündeki varlığını “müstesna” gören, dünyayı “biz ve diğerleri” olarak algılayan yönetici elit için hegemonya yitiminin, yenilir yutulur olmaması gayet anlaşılır. ABD dünyanın hâlâ en etkili ülkesi; nükleer güç, dünyaya yayılmış güçlü bir ordusu ve donanması var; dolar/ SWIFT ile küresel mali sistemi kontrol ediyor; basın/yayın aygıtları ile gelişen teknoloji eşliğinde ideolojik/ kültürel hegemonyayı belirliyor. Son iki unsurdaki sıkıntılar, küresel pandemi eşliğinde iyice görünür oldu. Yani ABD açısından küresel liderlik belki hiç görülmedik “meydan okumalarla” karşı karşıya artık![29]
ABD İŞGALİ VE NATO
ABD’nin Afganistan’da oynadığı oyun, bölgenin öteki ülkelerine yaptığından farklı değilken; Ceyda Karan’dan aktararak hatırlatalım: “Amerikan müesses nizamının en büyük mahareti, uluslararası politikadaki eylemlerinin, genel olarak ‘insanlığın hayrına’ olduğu yolunda dünya çapında azımsanmayacak miktarda insanı ikna etmesinde. ‘İyi niyet’ addedilen bu eylemler genellikle tam aksi sonuçlar doğursa dahi, algıları tekrar tekrar şekillendiren Amerikan ideolojisidir. Açıklanan ‘hedefler’ ile çıkan ‘sonuçlara’, bu bağlamda ‘başarılara’ bakıldığında, facialar çarpıcıdır. ABD herhangi bir coğrafyadaki bir ülkeye dair ‘demokrasi, özgürlükler, insan hakları, kadın hakları’ dediğinde, insanın önce irkilmesi gerekir. Bu faciaların en somutlaşmış örneği Afganistan’dır.”[30]
Hatırlanacağı gibi geçenlerde Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani, ülkede güvenlik durumunun kötüleşmesinden ABD’yi sorumlu tutarken;[31] Amerikan medyasına sızdırılan gizli belgeler, ABD’nin üst düzey yetkililerinin Afganistan’daki savaş hakkındaki gerçekleri gizlediklerini, farklı bir tablo çizerek ülkedeki savaşın artık kazanılamayacağı gerçeğini çarpıttıklarını ortaya çıkarmıştı.
İki bin sayfalık belge, Afganistan’daki savaşta doğrudan rol oynamış, yetkili, general ve diplomatların görüşlerinden oluşuyordu. Görüşlerine başvurulanlardan 400’den fazlası Afganistan’da işlerin yolunda gitmediğini ve ABD’nin ülkede bir bataklığa saplandığını ifade etti.
Belgelerde, Eski Başkanlar George W. Bush ve Barack Obama döneminde Beyaz Saray’da Afganistan masasını yöneten Korgeneral Douglas Lute, “Afganistan’ı temel olarak anlamaktan uzaktık. Ne yaptığımızı bilmiyorduk. Nasıl bir yükün altına girdiğimizin farkında değildik,” ifadesini kullandı…
Savaşa resmi rakamlara göre 934 ile 978 milyar dolar harcandığı ifade edildi. Ancak bu rakama ‘Merkezi Haberalma Teşkilâtı’nın (CIA) operasyonları ile ‘Savaş Malûlleri Yönetiminin harcamaları gibi yan harcamaların dâhil olmadığı belirtildi.
Pentagon verilerine göre, 2001’den beri 775 bin Amerikan askeri Afganistan’da görev yaptı. Bunlardan 2 bin 300’ü öldü,[32] 20 bin 589’u yaralandı.[33]
ABD’de Kongre komisyonu, 10 yılda yönetimin Irak ve Afganistan’da en az 30 milyar dolar harcadığını bildirdi. Harcamalar konusunda hem hükümeti hem de taşeron şirketleri suçlayan raporda, bir projenin ihale usulüyle özel şirketlere yaptırılmasının, yeniden düşünülmesi gerektiği belirtildi. 10 yılda Irak ve Afganistan’da yaşanan savaşların ABD’ye maliyetinin 1 trilyon doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor.[34]
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Kâbil ziyaretinde “ABD’nin en yeni NATO üyesi olmayan önemli ortağı” ilan ettiğini Afganistan[35] macerasının ABD’ye maliyeti, yaklaşık 2 trilyon doları; Afganistan’a atılan bomba sayısı 58 bin 602’i; Afgan hükümeti askeri kaybı 64 bin 100; sivil kaybı 43 bin 74’i bulurken; 2020 Mart’ında ülkenin yüzde 33’ü Afgan Hükümeti’nin kontrolündeydi; yüzde 48’i karışık, yüzde 19’u ise Taliban yönetimindeydi.[36]
Özetle orta yerde ne bir ABD “zaferi” ne de Taliban yenilgisi varken; yaygın bir işgalci zulmü söz konusuydu. İşte birkaç örnek…
i) Afganistan; Zangebad’da 40 bin askerin bulunduğu en büyük Amerikan üssünde görevli bir asker 11 Mart 2012 gece saat 3’te dışarı çıktı. Bir km. ötedeki Afgan köyüne gitti. İlk eve girdi. Silahını ateşledi. 11 kişiyi öldürdü. Üzerlerini battaniyelerle örttü. Evi ateşe verdi. İkinci eve geçtiğinde orada 4, üçüncü evde ise 1 kişiyi aynı biçimde öldürdü. Dokuzu çocuk, üçü kadın olmak üzere toplamda 16 kişinin canına kıydı, beş kişiyi de yaraladı![37]
Saldırının faili olarak gösterilen askerin bağlı olduğu Kandahar yakınlarındaki ABD üssünün adı daha önce de şiddet olaylarında geçmişti. Washington’daki Lewis-McChord üssündeki Stryker Tugayı’ndan buraya giden 4 askerin Kahdahar’da 2010 yılında silahsız 3 kişinin öldürülmesiyle bağlantılı olarak cezaevine gönderildiği kaydedildi. Askerler Afgan sivilleri hedef alan “ölüm timi” kurmak, cinayetler sonrasında çatışma izlenimi vermek için cesetlerin yanına silah bırakmakla suçlanıyor. Lewis-McChord üssü “kötü ünü” ile tanınıyor. Irak’a birlik gönderen üsteki askerler çok sayıda suça karışmışlar.[38]
ii) 11 Ocak 2012’de internet sitelerinde Taliban, Afganistan’daki dört Amerikan askerinin üç Taliban militanının cesetlerine idrarlarını yaparken görüntülendikleri videoyu internette yayınladı![39]
iii) Afganistan’daki bir grup ABD askerinin Adolf Hitler’in kurdurduğu SS birliğinin flamasıyla çektirdiği fotoğraf tepkilere neden oldu. Sangin bölgesinde çekilen ve internete sızan fotoğrafta, 10 asker, ABD bayrağının altındaki SS logosunun önünde silahlarıyla poz veriyordu![40]
İngiltere Savunma Bakanlığı 28 yaşındaki Prens Harry’nin, Afganistan’daki 5 aylık görev süresinin sona ermek üzere olduğunu açıklarken; o da kendisiyle söyleşi yapan bir gazetecinin, “Elinde tetiği tutuyordun. Düşmana ateş açıp hiç öldürdün mü” sorusu üzerine “Herkes gibi biz de gerektiği zaman vurduk. Bazen bir hayat kurtarmak için bir hayat almak gerekir. Bizim insanlarımıza zarar vermek isteyenleri biz de oyun dışı bırakırız,” dedi![41]
iv) NATO güçlerine bağlı Avustralya askerlerinin Taliban’a yönelik operasyonları sırasında açtıkları ateşte 7 ve 8 yaşındaki iki çocuğun yaşamını yitirdiği bildirildi![42]
v) Avustralya Savunma Kuvvetleri Genel Müfettişi’nin (IGADF) raporu, 39 Afgan sivilin öldürüldüğünü ortaya koydu. Soruşturmada 57 olay incelenirken, 400’den fazla tanık dinlendi. Rapora göre 2005 ile 2016 yılları arasında “mahkûm, çiftçi veya sivil” cinayetleri nedeniyle hakkında soruşturma yürütülen askerlerin 39 Afgan sivili haksız bir şekilde öldürdüğü tespit edildi![43]
vi) İngiliz askerlerinin yaralı bir Taliban mensubunu öldürmekten yargılandığı bildirildi. Helmand eyaletinde iki yıl önce bir arazide yaralı hâlde bulunan Afganlının devriye gezen üç İngiliz askeri tarafından öldürülüşünün askerlerden birinin kaskında bulunan kamerayla da görüntülendiği kaydedildi.
Mahkemede izlenen söz konusu görüntülerde askerlerden birinin kanlar içindeki Afgan için “Burada ölmekte olan o..çocuğu var… Belli ki bu herhangi bir yere gitmeyecek dostlar. Ben de sadece Cenevre Sözleşmesi’ni ihlâl etmiş olacağım” diyor.
Ekipten sorumlu askerin “Bu salağa yardım etmek isteyen var mı?” sorusuna diğerlerinin “Hayır” dediği işitiliyor. Bir diğer askerin de “İstiyorsanız onu başından vurabilirim,” sözleri duyuluyor![44]
vii) Afganistan’da görev yaptığı sırada oluşturduğu “öldürme timiyle” silahsız Afgan sivilleri öldürdüğü iddiasıyla yargılanan ABD piyade tugayında görevli bir astsubay çavuş, suçlu bulunarak ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ama yargı Gibbs’e ömür boyu hapis cezası vermiş olsa da, ancak 8.5 yıl gibi bir sürede şartlı tahliyeden yararlanabilecek![45]
viii) ABD, Afganistan’daki askerlerini geri çekmeyi kararlaştırırken geride kalacak olan askerlerin her hangi bir suç nedeniyle yargılanması ve operasyonlara katılmasının önündeki engelleri de bir anlaşmayla güvence altına almak istiyor![46]
ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, “Cumhurbaşkanı Hamid Karzai, Afganistan’da ölen ya da mücadele eden müttefik askeri birlikleri eleştirmek yerine, teşekkür etmeli” dedi![47]
Beyaz Saray’da Karzai’yi ağırlayan Başkan Obama, Amerikan askerlerinin 2014 sonrası Afganistan’da kalması için “dokunulmazlık” hakkı verilmesini şart koştu![48]
Afganistan’daki işgal tarafından yaşa(tıla)nanlar Platon’un, “Her yerde tek bir adalet ilkesi vardır, güçlünün çıkarı”; Max Horkheimer’ın, “Tecrübelerimiz, ahlâk ve politikanın hemen bütün sorularının akılla değil, güçle belirlendiğini göstermektedir,” saptamalarını doğrularken; emperyalist işgal hızla kaçınılmaz sonunu hazırlıyordu.
ACILI AFGANİSTAN
Tüm bunlar dünyanın en yoksul ülkelerinden, devletin toplam bütçesinin, ABD’nin güvenlik bütçesinin üçte birine denk düştüğü[49] acılı Afganistan coğrafyasında gerçekleşiyordu.
Kimilerine göre, “Dünya uyuşturucusunun yüzde 90’ını üreten, dünyanın en yolsuz devleti, dünyanın en tehlikeli ülkesi”[50] Afganistan’da ‘Dünya Bankası’ verilerine göre halkın yüzde 73’ünün içme suyuna erişimi yoktu…
Afganların yüzde 95’i sağlıksız, hijyenik olmayan koşullarda yaşıyordu…
Yılda 50 bine yakın çocuk (günde 133 çocuk) ishâlden ölüyordu…
Halkın üçte biri günlük minimum kalori ihtiyacını (2100 kalori) karşılayamıyordu…
Çocukların yüzde 75’inde demir ve iyot eksikliği vardı…
Beş yaş altındakilerin yarısından fazlası kronik yetersiz beslenmeden muzdaripti…[51]
Ve nihayet Peştunların hâkimiyetindeki Afganistan’da, nüfusun dörtte birini oluşturmalarına rağmen gerek etnik kökenleri, gerek fizyonomileri gerekse inançları farklı olduğu için her dönemin en alttakiler Hazaralar idi…[52]
Denge(sizlik)ler işgalciler aleyhine hızla bozulurken; ABD kuklası Kâbil rejiminin geleceği giderek kararıyordu.
Taliban “zaferi”yle birlikte, ABD’nin Afganistan’dan çıkmasıyla oluşan boşluğa doldurmak için sırada bekleyen büyük güçlere kapıları açacakken; “Yeni Afganistan’ın” emperyalizme bağımlı “ülke” olarak kalmasını da baştan kabulleniyor.
Taliban’ın projesi başarılı olursa, belki, Afgan halkı sürekli savaş içinde, ABD kuklası, hırsız bir rejimle yaşamaktan kurtulacak ama emperyalizme bağımlı, dinci bir rejimle yaşamaya başlayacak.
Yani Afganistan’daki talan rejimi[53] varlığını, “farklı” formlarda sürdürecekti; kaynakları ve narko ekonomisi ile…
Örneğin ‘Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin raporuna göre, Afganistan’ın kuzey ve güney bölgelerinde çıkarılmaya hazır yüksek değerli mineraller ve dünya standartlarına uygun değerlerde bakır, altın, demir ve nadir toprak elementlerini bulunuyordu.[54]
‘The New York Times’ 13 Haziran 2010’da Pentagon’dan referansla ‘Amerika Afganistan’da Geniş Tabi Zenginlikler Keşfetti’[55] başlıklı haberle Afganistan’daki el değmemiş zenginliklerin en az bir trilyon dolar değerinde olduğunu da açıkladılar. Pentagon’un verilere göre, ülkede 420.9 milyar dolar değerinde demir, 274 milyar dolar değerinde bakır, 81.2 milyar dolar değerinde niyobyum, 50.8 milyar dolar değerinde kobalt, 25 milyar dolar değerinde altın, 23.9 milyar dolar değerinde molibdenim, 7.4 milyar dolar değerinde nadir metaller vardı. Ayrıca, değeri 5 milyar dolar altında birçok mineral rezervi barındırıyordu.[56]
Jeologlar ise, Afganistan’ın güney çöllerinde lantan, senyum ve neodimyum gibi ender elementlerin yer aldığı 1 milyon tonluk maden yatağı tespit etti. Bu keşifler ender bulunan yeraltı zenginliklere sahip ülkeler sıralamasında Afganistan’ın 6. sıraya yükseltti.[57]
Söz konusu zenginliklere bir de Afganistan’ın narko gerçeği eklenmeden geçilmemelidir.
Uyuşturucunun toplam dünya piyasası 500 milyar dolara kadar ulaşıyor ve dünyada sadece uyuşturucu tedavisi için 35 milyar dolarlık bir kaynak harcanıyorken;[58] Afganistan’ın dünyanın en büyük afyon üreticisi olmaya devam ettiği ve ülkede afyon üretiminin rekor seviyeye ulaştığı bildirildi.[59]
‘BM Uyuşturucu ve Suçla Mücadele Ofisi’nin (UNODC) raporuna göre, Afganistan’da afyon ekilen alanlar 2012’ye göre yüzde 36 artarak 209 bin hektara ulaştı.
Ülke, dünyada uyuşturucu yapımında kullanılan afyonun yüzde 80’ini üretiyor. Afyonun ağırlıklı olarak Taliban’ın etkin olduğu güney ve doğu vilayetlerde ekildiği ancak Kâbil’de de önemli artışın göze çarptığı belirtilen raporda, yaklaşık 6 milyon nüfusa sahip Kâbil’deki afyon ekim alanlarının 2012 yılına göre yüzde 148 arttığı vurgulandı.[60]
Bunlarla bağıntılı olarak BM’ye göre, 2013’de uyuşturucu ekim için 209 bin hektar arazi kullanılması, Afganistan’daki uyuşturucu üretiminin yeni bir rekora ulaştığını gösteriyordu. 2007’de 193 bin hektar arazide uyuşturucu ekilmişti. BM, 2013’de Afganistan’da üretilen uyuşturucunun değerinin 3 milyar dolar olduğunu, 2012’de ise bu rakamın iki milyar dolar olduğunu bildirmişti.
BM’nin verdiği rakamlara göre, Taliban döneminde Afganistan genelinde yaklaşık 50 bin hektar arazide uyuşturucu ekiliyordu. 2013’de bu rakam 4 kat artış gösterdi.[61]
Konuya ilişkin olarak bir ek bilgi de, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, Afganistan’daki bazı ABD askerlerinin uyuşturucu kaçakçılığı trafiğine dahil oldukları yönünde Moskova’nın elinde bilgiler olduğunu açıklamasıydı.[62]
“GÖRÜŞME”(?), “SEÇİM”(!) MANEVRALARI
Acılı Afganistan’da işgalcilerin yoğun olarak kullandığı narkoz “görüşme”(?), “seçim”(!) manevralarında somutlanırken; ABD önceleri, Taliban’la konuşmayı reddediyordu. Şimdi Taliban, ABD ile konuşmayı reddediyor. Bu, Afganistan’da güç dengesinin nasıl kaydığının bir ölçütü. Batı müdahalesi başarısızlığa uğradı… Üst düzey bir Pakistanlı yetkilinin alaycı yorumu şöyle: “ABD’nin ‘Tek iyi Taliban, ölü Taliban’dır’ lafını dillerden düşürmediği zamanı hatırlarım. Sonra uzlaşmacı Taliban’ı, uzlaşmasız olandan ayırmaktan söz ettiler. Şimdi de ‘Taliban düşmanımız değil’ diyorlar…”[63]
Bu doğrultuda Taliban’ı yenemeyeceğini kabul eden ABD, Katar ve BAE’de Taliban ile masaya oturdu.[64]
Taliban 18 Haziran 2013’de Katar’ın başkenti Doha’da siyasi büro açarken Washington’dan “görüşme yapılabileceği” mesajı geldi.[65]
Taliban’la bu kez Avrupa Birliği (AB) flört ediyor. Taliban’a bağlı bir siyasi heyet, Doha’da AB’ye bağlı temsilcilerle görüştü.[66]
Washington düşmanı Taliban’la masaya otururken Devlet Başkanı Hamid Karzai sert tepki gösterdi ve protesto etmek amacıyla ABD ile yürüttüğü çift taraflı güvenlik görüşmelerini askıya aldığını duyurup, Afganistan öncülük yapmadıkça Taliban’la yapılan barış görüşmelerine katılmayacaklarını açıkladı.[67]
Sonrasında Karzai 30 Mart 2013’ta ziyaret için Katar’a giderken temaslarının ana gündem maddesinin Taliban’la barış görüşmeleri sürecine[68] ilişkin olacağını belirtiverdi.[69]
Taliban, Afgan hükümeti ve örgüt temsilcileri arasında Pakistan’da 31 Temmuz 2015’de yapılacak barış görüşmelerini reddetti. Taliban Sözcüsü Zabiullah Mücahed, “Basında, Taliban ve Afgan hükümeti arasında Pakistan veya Çin’de barış görüşmelerinin başlayacağı ile ilgili haberleri görüyoruz. Barış ile ilgili tüm yetki ve sorumluluk Taliban’ın siyasi bürosuna ait ve siyasi büronun böyle bir görüşmeden haberi yok,” dedi.[70]
Taliban’la barış için kadın vekil ve insan hakları savunucularından oluşan bir heyet Norveç’te görüştü. Oslo’da Taliban temsilcileri, 5 kadın milletvekili ve 4 insan hakları savunucusuyla masaya oturdu. Görüşmenin “gayriresmi” özelliği vurgulanırken vekillerin parlamentodan “bağımsız temsilciler” sıfatıyla geldiği ve Kâbil hükümetini temsil etmediği belirtildi. Üç insan hakları savunucusunun, Taliban’la müzakere sürecini yürüten Yüksek Barış Konseyi’ne mensup olduğu açıklandı.[71]
‘Yüksek Barış Şurası’ Başkan Yardımcısı Din Muhammed, Kâbil’deki açıklamasında da, ABD’nin Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’ın Taliban yetkilileriyle görüşerek ülkedeki yabancı güçlerin çekilmesi konusunda uzlaşma sağladığını söyledi.[72]
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Taliban’la 29 Şubat 2020’de barış anlaşması imzalanacağını açıkladı.[73] Taliban da bunu doğruladı.[74]
ABD Başkanı Trump, seçmenleriyle bir araya geldiği canlı yayında, Taliban’la yaptığı barış anlaşmasını öven açıklamalarda bulundu.[75]
ABD’nin Afganistan stratejisindeki değişikliğin işareti olan anlaşma hiç şüphesiz, Taliban’ın başarısıydı. Söz konusu cihatçı grup, “terör grubu” olmaktan çıkarak ABD’nin masaya oturup pazarlık yaptığı bir muhataba dönüştü.[76]
Hükümetle Taliban arasında yeni bir anlaşmaya varıldı. ABD’nin barış anlaşması imzaladığı Taliban, Eşref Gani liderliğindeki hükümetle mahkûm takası konusunda anlaştı.[77]
Hemen hepsinin nafile özellikler taşıdığı “barış görüşmeleri” gibi “manipülatif seçim(sizlik)”ler de Afganistan halkları için hiçbir şey ifade etmiyordu!
Afganistan’da seçimlerin üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen hâlâ tam bir kabine listesi oluşturulamadı mesela![78]
Öte yandan 14 Haziran 2014’deki devlet başkanlığı seçimini Eşref Gani Ahmedzay kazandı. Gani’nin oyların yüzde 56.49’unu, Abdullah Abdullah’ın ise yüzde 43.56’sını aldığını açıklandı. Ancak seçim komisyonu, seçimde hile yapıldığı iddialarını araştıracaklarını ve bunun ardından sonuçları kesinleştireceklerini belirtti. Seçimi kaybeden aday Abdullah Abdullah ise sonuçları tanımadığı vurgusuyla, “Bunu, halkın iradesine darbe olarak görüyoruz,” dedi.
Kuzey İttifakı’nın eski bir üyesi olan Abdullah’ın kuzeydeki kabilelerin ve Taciklerin desteğine sahip iken, Gani’nin Peştunlarca desteklenmesi ülkede 1992-1996 kesindeki gibi etnik çatışma endişesine neden olurken; Afganistan’ın güney ve doğusundaki Peştun kabilelerin desteğini alan eski Maliye Bakanı Eşref Gani, ABD’deki Columbia Üniversitesi’nde kültürel antropoloji eğitimi almış; ABD’de akademik kariyerini 1991’e kadar sürdürüp, daha sonra da Dünya Bankası’nda çalışmıştı. 24 yıl boyunca ülkesinden ayrı kalan Eşref Gani, 11 Eylül saldırılarının ardından 2001’de Afganistan’a geri dönerek, Karzai hükümetinde maliye bakanı olarak görev almıştı.[79]
Bu bile seçimlerde kimin, nasıl seçildiğini ortaya koyuyordu![80]
TALİBAN GERÇEĞİ
Gelelim emperyalizmin laboratuvarında üretilen -nihai kertede- ABD İmparatorluğu’nun paramiliter gücü Taliban’a…
Şeriatçı uygulamalarıyla dünyanın dikkatini üstüne çeken ve 11 Eylül saldırılarının ardından ABD’nin hedefi hâline gelen Taliban, savaş beyleri, farklı aşiret, boy ve etnik gruplar arasında bölünmüş olan Afganistan’da 1994’te ortaya çıktı.
Arapça talib (öğrenci) kelimesinin çoğulu Taliban (öğrenciler) adını benimseyen örgüt, ülkenin güneyinde Molla Ömer Ahund liderliğinde yaklaşık 50 medrese öğrencisiyle 1994’te kuruldu. Aslen Kandaharlı olan Molla Ömer, bir süre Pakistan’da, ardından da Kandahar’ın kuzeyindeki Meyvend ilçesinde medrese eğitimi aldı. Sovyet işgaline karşı savaştı.
Gelenekçi bir yapıya sahip Afgan toplumu içerisinde hızla taraftar toplayan ve yükselen grup, amacını, Sovyet savaşı ve akabinde patlak veren iç savaşlar sırasında ortaya çıkan savaş ağalarından kurtulmak olarak tanımladı.
Kuruluş felsefesini de Afganistan’da İslâm’a dayalı bir yönetim getirmek olarak tanımladı.
Kurulduktan birkaç ay sonra çoğunluğu medrese ve şeriat okulu öğrencileri olmak üzere savaşçı sayısı 20 bini buldu. Kısa süre sonra Pakistanlı Peştun etnik kökenden Mevlana Samiul Hak liderliğindeki Darul Ulum Hakkaniye medresesi öğrencilerinin önemli bir kesimi de yine örgüte dahil oldu. Öğrenciler hareketinin mensuplarının çoğu ülkenin güneyindeki Peştun kökenli kişilerden ve Pakistan’daki medreselerde eğitim gören mülteci ailelerin çocuklarından oluştu.
Analistlere göre, örgütün kuruluşundan itibaren en büyük destekçisi ve yol göstericisi kuşkusuz Pakistan istihbarat teşkilâtı (ISI) oldu. Uzmanlar, hem askeri eğitimin hem de maddi desteğin doğrudan ISI tarafından sağlandığını belirtiyor.
Kuruluşundan kısa süre sonra, Afganistan’ın ikinci büyük kenti Kandahar’a saldırdı. Talebeler örgütü 3 Kasım 1994’te ciddi bir direnişle karşılaşmadan Pakistan sınırındaki kentin kontrolünü ele geçirdi. Bu aynı zamanda zayıf durumdaki Kâbil merkezi hükümetine de ilk darbe oldu.
Ülkenin güneyindeki Peştun nüfusun yoğunlukta yaşadığı kentleri ciddi bir direniş görmeden bünyesine katan Taliban, 1995’te Kâbil’e dayandı. Başkentin kontrolünü ele geçirebilmek için Kâbil’i 3 ayrı koldan bombaladı. Ancak Sovyetler Birliği’ne karşı verdiği direnişle adını duyuran Ahmet Şah Mesut liderliğindeki güçler Taliban’ı burada ağır bir yenilgiye uğrattı.
Pakistan’dan ve bazı Körfez ülkelerinden para ve silah desteği aldığı belirtilen Taliban, 1996 yılının eylül ayında Kâbil’e saldırmak üzere hazırlık yaptı.
Kanlı sokak savaşına girmek istemeyen Tacik komutan Ahmet Şah Mesut, kendine bağlı tüm güçleri 26 Eylül 1996’da Kâbil’den çekti.
Otorite boşluğundan faydalanan Taliban savaşçıları 27 Eylül 1996’da Kâbil’e girdi. İlk olarak BM binasına sığınan eski Devlet Başkanı Muhammed Necibullah Ahmedzay ile kardeşi Şahpur Ahmedzay idam edildi.
Başkentin ele geçirilmesi zamanına kadar milis bir yapı olan Taliban, bu tarihten itibaren kendi hükümetini kurduğunu açıkladı. Adını Afganistan İslâm Emirliği, kurucu lider Molla Ömer’i de Emir ül Müminin (Müminlerin emiri) ilan etti. Bayrak değiştirildi. Molla Ömer adına camilerde hutbe okundu.
Afganistan’ı yakından takip eden uzmanlara göre Taliban, bu tarihten sonra Pakistan’ın bölgedeki çıkarları için vekâlet savaşı veren bir örgüt hâline dönüştü.
Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, Taliban’ı resmen tanıdı.
Önceleri nispeten yumuşak bir görünüm veren örgüt Kâbil’in ele geçirilmesinin ardından çok katı kurallar uygulamaya başladı.
Şeriata dayalı anayasal sistem yürürlüğe girdi. Hanefi mezhebi ön planda tutuldu.
Şeriatın gündelik hayatta uygulandığını takip etmek için Emr-i bil Maruf (iyiliği emretme) Bakanlığı oluşturuldu.
Hayatın her alanından soyutlanan kadınların çalışması, kız çocuklarının okula gitmesi ve eğitim alması tamamen yasaklandı.
Kadınlara peçe zorunluluğu erkeklere ise takke ve sakal mecburiyeti getirildi.
Sakalını kesenler için 6 aydan başlamak üzere hapis cezası verildi. Yüzü görülen kadınlar kırbaçlandı.
Afganistan Televizyonu’nun yayını durduruldu. Fotoğraf dahil her türlü görsel yayın ve müzik yasaklandı.
Erkeklere, evine en yakın camide 5 vakit namaz kılma mecburiyeti getirildi.
Emri bil Maruf görevlileri camilerde yoklama aldı.
Mazeretsiz camiye gitmeyenlere ağır yaptırım uygulandı.
Namaz surelerini bilmeyenler kırbaçlandı.
Bütün okullar medreseye dönüştürüldü. Ders kitaplarındaki görseller yok edildi.
‘Medreselerde’ 3’üncü sınıftan itibaren tüm öğrencilere en az 3 metre olmak üzere sarık sarma mecburiyeti getirildi.
Ele geçirilen tüm bilgisayarlar TV kabul edilerek kırıldı.
‘İslâm devletine karşı gelenler’ hain ilan edilerek doğrudan idam edildi.
Özellikle farklı mücahit gruplara mensup kişiler, yakalandıklarında şer ve fesat hükmü ile idam edildi.
Çok sayıda kişinin çeşitli sebeplerle eli kesildi.
İdamların ve el kesmelerin birçoğu cuma namazlarından sonra gerçekleştirildi ve halka izlettirildi.
Kesilen eller, şehrin merkezinde sergilendi.
Resmi kurumlarda Peştu dili mecbur edildi.
Toplu taşıma araçlarındaki aynalar, kadınlara bakılabileceği gerekçesiyle kaldırıldı.
Taliban’ın Kâbil’i ele geçirmesinin ardından diğer gruplar, ülkenin kuzeyindeki Mezarı Şerif’i geçici başkent ilan etti. Burhaneddin Rabbani liderliğinde bir araya gelen ve adını Kuzey İttifakı olarak duyuran gruplar ellerindeki kentleri kaybetmemek için Taliban’a karşı mücadeleye girişti. Taliban, 1997’de Mezarı Şerif’e saldırdı. Halk direnişi ile karşılaşan örgüt, burada yaklaşık 10 bin savaşçısını kaybetti. 7 bin civarında Taliban militanı da Kuzey İttifakı tarafından esir alındı ve daha sonra bu militanların öldürüldüğü ifade edildi.
Mezarı Şerif’teki bu savaşla ‘beyin takımını’ kaybettiği belirtilen örgüte El Kaide’ye bağlı çok sayıda savaşçı katıldı. Taliban, topladığı güç ve örgüte yeni katılanlarla birlikte Ağustos 1998’de yeniden Mezarı Şerif’e saldırdı.
Bu defa kenti almayı başaran grup, siviller dâhil birçok kişiyi ya öldürdü ya idam etti. Özellikle de azınlık durumdaki etnik gruplara mensup insanlar, topluca kıyımdan geçirildi. Mezhepçi politikalar uygulayan Taliban, İran’ın Mezarı Şerif’teki konsolosluğuna saldırdı, 9 İranlı diplomat ile bir gazeteci öldürüldü.
Analistlere göre Taliban, Mezarı Şerif’i ele geçirdikten sonra bir önceki yılın intikamını aldı.
Çok sayıda kişinin evi ve araçları ya gasp edildi ya da yakıldı.
Örgüt 1998’de Afganistan’ın yüzde 90’ını kontrol altına aldı. Muhaliflerin elinde sadece Şah Mesud’un kontrolündeki Pencşir bölgesi kaldı.[81]
Mücahidlerin aşırılıklarından ve Sovyetlerin sürülmesinden sonra iç çatışmalardan bıkmış Afganistanlılar, ilk zamanlar Taliban’ı memnuniyetle karşıladılar.
Fakat Taliban, alanını genişlettikçe, hüküm giymiş katillerin ve zina yapanların halka açık infazları ve hırsızlıktan suçlu bulunanların uzuvlarının kesilmesi gibi Şeriat kanunlarının katı kurallarını uygulamaya başladı.
Artık erkeklerin sakal bırakması ve kadınların yüzlerinin tümünü kaplayan burka giymesi gerekiyordu.
Yasakların devamı geldi. Televizyon, müzik ve sinemayı ve 10 yaş ve üstü kızların okula gitmesini yasakladı.
Pakistan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile birlikte Afganistan’da iktidardayken Taliban’ı tanıyan üç ülkeden biriydi. Aynı zamanda grupla diplomatik bağları koparan son ülke oldu.
Taliban militanları Pakistan’da eğitilmiş ve silahlandırılmıştı. Taliban, Pakistan’ın askeri, Suudi Arabistan’ın mali desteğiyle 1996’da Kâbil’i de ele geçirdi. Yerel kaynaklara göre 1996-2001 arasında Taliban saflarına 80-100 bin savaşçı katılmıştı. ABD Dışişleri’ne göre bunların yüzde 20-40’ı Pakistanlıydı.
ABD Dışişleri’nin gizli yazışmalarına göre Pakistan istihbaratı, 1996’da Kâbil’de iktidarı ele geçirdikten sonra Taliban’a mühimmat, yakıt ve gıda malzemeleri göndermeye devam etti.
Pakistan 1997 ve 1998’de Taliban’ın memur maaşlarını ödemesine yardım etti.
11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi saldırılarının ardından dünyanın dikkati Afganistan’daki Taliban’a çevrildi. Taliban, baş şüpheliler Usame Bin Ladin ve onun El Kaide hareketi için bir sığınak sağlamakla suçlandı.
7 Ekim 2001’de ABD liderliğindeki bir askeri koalisyon Afganistan’da saldırılar başlattı ve Aralık’ın ilk haftasında Taliban rejimi çöktü.
Grubun o zamanki lideri Molla Muhammed Ömer ve Bin Ladin de dahil olmak üzere diğer üst düzey isimler, dünyanın en büyük insan avlarından birine rağmen yakalanmaktan kurtuldu. Örgütün lider kadrosu Pakistan ordusuna ait kargo uçaklarıyla Pakistan’a taşındı. Ancak Taliban 2003’den itibaren yeniden toparlanmaya başladı 2004’den itibaren ülkedeki işgal güçlerine karşı gerilla savaşı başlattı. İntihar saldırıları ve diğer şiddet eylemleriyle süren mücadele ABD ve NATO güçlerinin sivillere uyguladığı teröründen bezmiş, afyon üretimine yönelik engeller karşısında tek geçim kaynağını yitirmekte olan yerel halk tarafından destekleniyordu.
Böylelikle ülkedeki şiddet birkaç yıl içinde 2001’den önceki seviyelere geri dönmüştü.
Kâbil’e çok sayıda Taliban saldırısı düzenlendi ve Eylül 2012’de grup NATO’nun Bastion Kampı üssüne yüksek profilli bir baskın düzenledi.
2013’te Taliban’ın Katar’da bir ofis açmayı planladığını açıklaması, barış umutlarını artırdı. Ancak taraflarda yüksek oranda güvensizlik söz konusuydu; şiddet devam etti.
Ağustos 2015’te Taliban, Molla Ömer’in Pakistan’daki bir hastanede sağlık sorunları nedeniyle ölümünü iki yıldan fazla bir süredir örtbas ettiğini itiraf etti. Ertesi ay grup, haftalarca süren iç çatışmaları bir kenara bıraktığını ve Molla Ömer’in yardımcısı olan Molla Mansur kişiliğinde yeni bir lider etrafında toplandığını söyledi.
Aynı zamanda, Taliban stratejik açıdan önemli Kunduz kentinin kontrolünü ele geçirerek 2001’deki yenilgisinden bu yana ilk kez bir eyalet başkentinde denetimi sağlamış oldu.
Temmuz 2016’da ‘Time’ dergisi Afganistan’ın yüzde 20’sinin Taliban kontrolü altında olduğunu ve en güneydeki Helmand Eyaleti’nin Taliban’ın kalesi olduğunu tahmin ederken, Aralık 2016’da ABD ve ‘Uluslararası Kararlı Destek’ koalisyonu komutanı General Nicholson benzer şekilde ülkenin yüzde 10’unun Taliban’da olduğunu, yüzde 26’sı üzerinde ise hükümet ve çeşitli grupların mücadele içinde olduğunu belirtiyordu.
Molla Mansur Mayıs 2016’da bir ABD insansız hava aracı saldırısında öldürüldü ve yerine grubun kontrolünde kalan yardımcısı Mevlevi Hibatullah Ahundzade geçti.
Uzun bir doğrudan görüşmeler dizisinin doruk noktası olan Şubat 2020’deki ABD-Taliban barış anlaşmasını takip eden yılda, Taliban taktiklerini şehirlerdeki ve askeri ileri karakollara saldırılardan bir suikast dalgasına kaydırdı.[82]
Eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, “Taliban’ın iki kanadı var. Sivil ve askeri kanat. Sivil kanat uzlaşmadan yana. Doha’daki görüşmelerde onlar var zaten. Ama askeri kanada gelirsek, Hakkani yapısı da etkin. Bunlar Pakistan tarafında, Peşaver’de daha yoğunlar,”[83] dese de; o ya da bu kanat fark etmez; Taliban -gülümsemeye düşman![84]- şeriatçı bir terör örgütüdür!
Evet; işgale karşı çıkıp, dinci motiflerle yığınları hareketlendirmiş olsalar da, böyledir bu!
Şu bir gerçek: ABD, Afganistan’ı hiçbir zaman istediği gibi kontrol edemedi. Bu arada Taliban’ın yaklaşık 60.000 tam zamanlı savaşçısı ve yarı zamanlı gönüllüleri vardı[85] ve çok etkindi…
i) Yüksek güvenlikli Kâbil 22 Haziran 2015’de Taliban’ın meclis saldırısıyla sarsıldı. Meclis önünde bomba yüklü intihar eyleminin ardından yerleşkeyi basan militanlarla 2 saat süren çatışmada biri 10 yaşında bir kız çocuğu iki sivil yaşamını yitirdi, 31 kişi yaralandı. 6 saldırgan da etkisiz kılındı.[86]
ii) BM misyonuna saldırı düzenlendi. Bir polis memurunun hayatını kaybettiği belirtildi.[87]
iii) Kâbil’de başkanlık sarayı, savunma bakanlığının yanı sıra CIA ofisinin de bulunduğu bölge 25 Haziran 2013’de saldırılara sahne oldu.[88]
iv) Afganistan’da düzenlenen çifte saldırılarda 48 kişi yaşamını yitirdi. İlk saldırı Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin katıldığı seçim mitinginde gerçekleşti. Bombalı saldırıda 26 kişi yaşamını yitirdi. Kâbil’deki ABD Büyükelçiliği yakınında düzenlenen ikinci saldırıda ise 22 kişi hayatını kaybetti.[89]
v) Taliban, Kâbil’de 15 Nisan 2012’de parlamento ve büyükelçiliklere seri saldırılar düzenledi. Ana hedefin Alman ve İngiliz elçilikleri ile NATO karargâhı olduğu belirtildi.[90]
vi) Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin üvey kardeşi Ahmed Veli Karzai 12 Temmuz 2011’de düzenlenen suikastla hayatını kaybetti. Kandahar’daki yerel yönetimin başkanı Veli Karzai’ye düzenlenen suikastı Taliban üstlendi. Karzai’nin afyon ticareti ve özel güvenlik şirketleriyle bağlantısı olduğu kaydediliyordu. WikiLeaks’in kamuoyuna duyurduğu Amerikan belgelerinde, Karzai “yolsuzluklara bulaşmış uyuşturucu baronu” olarak niteleniyordu.[91]
vii) Kandahar Vilayeti Belediye Başkanı intihar saldırısıyla öldürüldü. Saldırıda bir sivil hayatını kaybederken, bir güvenlik görevlisi de yaralandı. Saldırının sorumluluğunu Taliban üstlendi. Kandahar bölgesi polis şefi, Belediye Başkanı Gulam Haydar Hamedi’nin, belediye binasının önünde intihar bombacısının üzerindeki bombayı infilak ettirmesi sonucu hayatını kaybettiğini söyledi.[92]
viii) Taliban, ABD özel kuvvetler mensubu askerleri taşıyan helikopteri roketle vurdu. Operasyondan dönen askerleri taşıyan Chinook, Taliban’ın roket saldırısında düştü, 7’si Afgan askeri, 31’i Amerikan askeri 38 kişi öldü.[93]
ix) Müslümanlığa geçmeyi reddettiği için Taliban militanları tarafından esir alınan, kaçmayı başardıktan sonra hikâyesini anlattığı ‘Kabuliwala’nın Bengalli Karısı’ başlıklı yapıtı çok satanlar listesine giren ve 2003’de sinemaya aktarılan Hintli yazar Sushmita Banerjee, 20 kez ateş edilerek öldürüldü. Taliban, 49 yaşındaki Sushimita’nın Şarana şehrinde kaldığı evi basıp kocasını ve çocuklarını esir aldı. Militanlar daha sonra yazarı saçlarından dışarı sürükleyip ateş ederek öldürdüler. Yazarın cesedi, evin yakınında bir medresenin bahçesinde bulundu.[94]
x) Baghlan vilayetinde Taliban’ın bir askeri karakola gerçekleştirdiği saldırıda 45 asker ve polis öldü.[95]
xi) Ocak 2013’de Taliban’ın 24 saat içinde düzenlediği saldırılarda 23 polis öldürüldü. Polislerden 13’ünün Kandahar kenti, Helmand ve Ferah eyaletlerinde yol kenarına yerleştirilen bombaların patlaması sonucu hayatlarını kaybettikleri öğrenildi. Kunduz’daki intihar saldırısında ise 10 polisin hayatını kaybettiği açıklandı.[96]
xii) Vardak vilayetinde, saf değiştirerek Taliban’a katılan bir askerin düzenlediği saldırıda 2’si Amerikalı 6’sı Afgan, 8 asker öldürüldü. ‘Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü’ (ISAF) Sözcüsü de saldırıda 10’u Amerikalı 20’den fazla askerin yaralandığını duyurdu. Saldırganın olay yerinde öldürüldü.[97]
xiii) Taliban’ın “fuhuş” gerekçesiyle otele düzenlediği baskında 16 kişi öldürüldü.[98]
xiv) Taliban üyelerinin eşlerini de savaşa kattı. ‘The Times’ silah kullanmayı Taliban üyesi kocalarından öğrenen ve cihatta yer alan kadınlarla konuştu. Eşi 6 yıldır Taliban üyesi olan Mahmuda (32) ve akrabası Jawida, Afganistan’da mücahide olarak adlandırılan kadınlardan ikisi…[99]
xv) Kâbil’de 18 Eylül 2012’de bir kadın intihar bombacısının saldırısında 12 kişi öldü.[100]
xvi) Kâbil’de 12-14 yaşlarındaki intihar bombacısı, yoğun güvenlik önlemleri altındaki NATO karargâhı önünde kendisini havaya uçurarak, çoğu çocuk 6 kişinin ölümüne yol açtı.[101]
Somut veriler ışığında kimse Taliban’ın elindeki kanın, vahşetinin “masum” olduğunu söyleyemez!
O hâlde hiç kimse Taliban’ı emperyalist işgale ya da emperyalist işgali Taliban’a “yeğ tutmaya” kalkışmasın. Çünkü “A diyen b demek zorunda değildir. A’nın yanlış olduğunu da belirtebilir,” Bertolt Brecht’in işaret ettiği gibi!
TERÖRÜN KOLLARINDA
Simone Weil’in ifadesiyle, “Şiddet başat olduğunda güçlü tam anlamıyla güçlü olmadığını, güçsüz tam anlamıyla güçsüz olmadığını düşünmez,” diye formüle edilen bir karmaşa yaşanılır ki, Afganistan pratiği bunun özeti gibidir sanki…
Öncelikle haber manşetlerinden bazılarını sıralayalım!
“Afganistan: Ölüler birikmeye devam ediyor”…[102]
“2011’de rekor düzeyde sivil Afgan öldü”…[103]
“NATO 4 Afgan çocuğunu öldürdü”…[104]
“Afganistan’ın Kuzey’in de toplu mezar bulundu”…[105]
“Siviller ölmeye devam ediyor”…[106]
“Önce öldürdüler, sonra teşhir ettiler: Afganistan tarzı adalet”…[107]
“Hastanede terör saldırısı: Doktor kıyafetinin altından silahı çıkarıp taradı”…[108]
“Afganistan’da 500 bin kişi evlerini terk etti”…[109]
Emperyalist işgalcilerden Taliban’a, sivillere yönelik bir vahşetin yaşandığı bu kan diyarında, katil(ler) emperyalist işgalciler ile Taliban iken; kurban(lar) ise sivil halktır!
i) Devlet Başkanı Hamid Karzai, NATO’dan artık sivil yerleşimlerin bulunduğu yerlere yönelik hava desteği istemeyeceklerini söyledi. Çıkarılacak yeni bir kararname ile bunun yasaklanacağını kaydetti.[110]
ii) 2012’in ilk 3 ayda düzenlenen saldırılar, 2011’in aynı döneminde yaşanan saldırılara oranla yüzde 11 arttı.[111]
iii) BM verilerine göre yalnızca 2014 yılında Afganistan’da 3 bin 699 kişi öldü, 6 bin 849 kişi de yaralandı. BM’nin 2009’dan bu yana tuttuğu istatistiklere göre, Afgan ordusu ve polisinin ABD’li uzmanlarca eğitilmelerine rağmen, sivil kayıpların sayısı önceki yıla göre yüzde 22 arttı.[112]
iv) BM, 2021 Temmuz’una kadar 1.600’den fazla sivilin hayatını kaybettiğini açıkladı. Bu, 2020 yılına göre yüzde 47’lik bir artış. Ölenlerin yüzde 32’sinin çocuk olduğu bildiriliyor.[113]
v) Afganistan’da sadece 2019’da hayatını kaybeden ya da yaralanan sivil sayısı 10 bini aştı, 10 yılda 100 binden fazla sivil hayatını kaybetti veya yaralandı.[114]
vi) Arghandab bölgesinde NATO güçleri ile Afgan polisleri arasında çıkan çatışmada dört polis öldü.[115]
ŞERİATIN “YOK ETTİĞİ” KADIN(LAR)
“Dux femina facti” yani “Kadın, büyük işlerin lideridir.”[116] Bu böyle değilse ya da tersiyse; Afganistan’da olduğu gibidir!
Veya Karl Marx’ın, “Kadının esaret altında tutulduğu bir toplumda, hiç kimse erkek kadar ağır bir biçimde cezalandırılmamıştır”; Friedrich Engels’in, “Ailede erkek burjuvadır, kadın proletaryayı temsil eder,”[117] tanımlarındaki üzeredir![118]
Evet savaş ve yokluk döngüsündeki Afganistan’da kanayan yaralarından biri de kadın ve kız çocukların hakları konusu…
Taliban, IŞİD ve diğer pek çok cihatçı yapılanmanın tehditlerinin hedefi kadın ve kız çocukları…
Eşitsizlikle, şiddet sarmalında eğitim, çalışma, ifade özgürlüğü, evlenip evlenmeme, yaşam tarzına uzanan pek çok konuda kısıtlama, yasak, yokluklarla çevrililer…
Afganistan’da insanları katleden ABD ve batı iş birlikçisi kriminal bir hükümetin iş başında olduğunu ve ülkesinin 42 ülke askerinin işgali altında bulunduğunu belirten Afganistan Dayanışma Partisi Merkez Komite Üyesi ve Parti Sözcüsü Selay Ghaffar, ABD’nin müdahalesinden sonraki yıllarda Afganistan’da durumun daha da kötüleştiğini, kadınların yüzde 87’sinin fiziki ve cinsel şiddete uğradığını belirttikten sonra şunları kaydediyor: “Kadın hakları Taliban ve IŞİD tarafından ihlâl ediliyor. NATO ve onun kuklası Afganistan hükümetinin de şiddet ve ayrımcılığına uğruyoruz. Kadınlara şiddet uygulanıyor, işkence yapılıyor ve ırzlarına geçiliyor. Yakılarak ve taşlanarak öldürülüyor. ABD, NATO, batılılar ve kukla hükümet kadın haklarında ilerlemeler olduğu yolunda propaganda yapıyorlar. Bu gerçek değil. İş birlikçilerin kadınlarının durumlarında iyileşme var. Oraya buraya vitrinde süs olsun diye yerleştirdiler. Hükümet kadınlar için bir daire kurdu. Hükümette de birkaç kadın bakan var. Bunlar aynen ABD ve şefleri erkekler gibi düşünüyorlar. Kadınları temsil etmiyor ve kadın haklarını savunmuyorlar.”[119]
Ayrıca bu tabloda ‘Bağımsız Afgan İnsan Hakları Komisyonu Başkanı’ Sima Samar, “Kadınların görmezden gelindiği bir ortamda uzlaşı, barış sürecinin başarıya ulaşmasından nasıl bahsedebilirsiniz ki… Umarım Taliban ile yapılan görüşmelerde insan hakları, kadın hakları konusunda tavizler verilmez. Aksi hâlde evet, belki savaş bitirilebilir, ateşkes olabilir ama bu gerçek bir barışa ulaşıldığı anlamına gelmez,”[120] diyerek çok önemli bir gerçeğin altını çizse de; Anne Marie Slaughter ile Ashley Jackson’un ifadesiyle “Afganistan’ın unutulan yarısı”[121] hep kadınlardı!
Örneğin Badghis bölgesinde 18-20 yaşlarında olduğu belirtilen Halime’nin köy meydanında yaklaşık 300 kişinin gözleri önünde babası tarafından evlilik dışı ilişkisi olduğu gerekçesiyle silahla vurularak öldürmesi;[122] veya Afganistan’da temyiz mahkemesinin 2014’ün Mart ayında Ferhunde Malikzade’nin Kâbil’de bir grup tarafından linç edilmesi olayında rol alan dört erkeğe verilen idam cezasını bozması[123] gibi![124]
NİHAYET
Afganistan’da ABD’nin “çekilmesi”, Taliban’ın Kâbil’i ele geçirmesiyle öne çıkan görüngüyü -olanın halka olduğu- “Bırindar bı bırina xwe zane/ Yaralı yarasını bilir,” diye tarif edebiliriz.
“Afganistan yeni bir insani krizin eşiğinde. Bu önlenebilir. Bu önlenmelidir,” diyen UNHCR sözcüsü Babar Baloch, “Afganistan’daki mevcut şiddeti durdurma ve barış anlaşması yapma konusunda başarısız olunması ülke içinde daha fazla kişinin evini terk etmesine ve komşu ülkelere ve ötesine gitmesine yol açabilir,” derken;[125] Ocak’tan beri 270 bin Afgan ülke içinde yerini değiştirdi. Evlerini terk etmek zorunda kalan Afgan sayısı toplamda 3.5 milyonu geçti. 2021’in ilk çeyreğindeki sivil kaybı 2020’ye göre yüzde 29 artarken;[126] Afganistan Meclisi’nde konuşmasında Cumhurbaşkanı Eşref Gani kötüleşen güvenlik durumunun ABD’nin ani çekilme kararından kaynaklandığını ifade ederek,[127] sonuna kadar direneceğinden söz ediyordu; amma…
Sonrasında Gani’nin Afganistan’dan kaçması ardından militanlarının cumhurbaşkanlığı sarayında dolaştığı bir video Taliban tarafından paylaştı. Afganistan Milli Uzlaşı Yüksek Konseyi Başkanı Abdullah Abdullah, mevcut durumdan Gani’yi sorumlu tuttu.[128]
Sonrası malum: Taliban sözcüsü basına verdiği demeçte kadınlara türban ve hicap zorunluluğunu savundu.[129]
Taliban’ın Serpol vilayetinde yayınladığı bildiriye göre, ezan vakitleri dükkânları kapatıp namaza gitmek zorunlu oldu. Kadınların yanlarında mahremi olmadan dışarıda bulunmaları yasaklandı. Erkekler için sakal bırakma zorunlu oldu. Evde ve arabada müzik dinlemek yasaklandı vs…
Taliban’ın kendilerine muhalif insan hakları aktivistlerini, gazetecileri, aşiret üyelerini hedef aldığı belirtilirken; saldırılarının artmasıyla birlikte son bir ayda 22 bin aile evini terk etti.[130]
Bunların ötesinde kavranması gereken ana halka ABD’nin, Afganistan çekilirken para ve itibar kaybı yaşamasına rağmen meseleden en kârlı çıkan ülke olduğudur. Çünkü, ABD’nin kaos içinde bıraktığı Afganistan, Rusya ile eski Sovyet cumhuriyetleri için ciddi bir güvenlik sorununa yol açacak.[131]
Rusya’nın tüm gücünü şimdi Afganistan kaynaklı güvenlik tehditlerine yöneltmesi kaçınılmaz. Bu, ABD’nin birçok alanda Rusya ile mücadele etmesine gerek kalmayacak kadar büyük bir meşguliyet Rusya için. ABD’nin Afganistan’dan hiçbir zaman büyük beklentisi olmadı. O nedenle itibar ile para kaybı dışında bir kaybı yok Afganistan’dan çekilmekle.
Ancak Orta Asya ülkeleri için ticari vs bir beklentinin dışında Afganistan ilgi odağı olmayı sürdürecek. Çünkü Afganistan’da bir Taliban rejimi, bu ülkelerin sınırlarının zayıflamasına yol açacak. Özellikle Tacikistan için bu, uyuşturucu başta olmak üzere her türden kaçakçılık akımının doğması demek. Türkmenistan, yalnızca bölge için değil, aynı zamanda başta Çin, Rusya olmak üzere büyük dış ortaklarla Güney Asya ülkeleri için de stratejik öneme sahip maden yataklarını, uluslararası gaz boru hatları gibi önemli altyapı tesisleri için ek koruma sağlamak zorunda kalabilir. Rusya da Çin de güvenlik endişeleriyle Peştun milliyetçiliğinin destekçisi durumunda…
Sonuçta Neo Taliban rejimi, yeni gelişmelere yol açacak, bölgede aktif olan aktörlere yeni ilişki tarzları kurma olanağı sunacak, ittifaklar değişecek, çıkarlar bazı ülkeleri olmadık derecede birbirine yakınlaştırırken bazılarını uzaklaştıracak. Asıl önemli olan ise Afganistan’da “milli birlik” Taliban eliyle Peştun milliyetçiliği üzerinden sağlanacak. O nedenle Peştun milliyetçisi Taliban rejimini tanımak için sıraya girdi herkes. Bu, ülkedeki Hazaraların, Özbeklerin, Türkmenlerin yok sayılması anlamına gelir.
Afganistan halkı, özellikle kadınlar için ise durumun ne kadar kötü olabileceğini söylemeye bile gerek yok.[132]
RUSYA, İRAN, ÇİN
Olup bit(mey)en konusundan en teyakkuzdaki ülke BDT yani Rusya…
Prof. Dr. İlhan Uzgel’in işaret ettiği gibi, “ABD 20 yılın ardından çekildiği Afganistan’da daha uzun süre durabilirdi. Bugün Afganistan’ı kontrol etmek stratejik açıdan avantaj mı dezavantaj mı ona bakmak lazım. ABD ordusu Taliban’a yenilmiş değil, ancak Afganistan şimdilik ABD’nin küresel stratejisi için gerekli işlevini yerine getirdi. Bu savaşın kaybedeni ABD değil, bu savaşın kaybedeni Afganistan halkı ve kısmen de olsa Pakistan halkı.
Afganistan’ın bir diğer önemi ABD’nin Orta Asya’ya giriş ve çıkış kapısı konumunda yer alması. Öte yandan Taliban tamamen kontrolü ele geçirirse bunun doğuracağı sıkıntılardan Çin, Rusya ve İran da etkilenebilecektir.”[133]
Çünkü İmtiaz Gül’ün işaret ettiği gibi, “Afganistan uluslararası aktörlerin yeni vekâlet savaşlarına sahne olabilir”[134] ve olması da muhtemeldir!
Örneğin konuya ilişkin olarak Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Suriye ve Libya dâhil bir dizi ülkeden IŞİD militanlarının Afganistan’a gittiğini açıkladı.
Rusya’nın, Afganistan’a komşu olan müttefiki Tacikistan’a, olası güvenlik tehditlerine karşı askeri yardımda bulunacağını da ifade eden Şoygu, “Suriye ve Libya da dâhil olmak üzere başka bölgelerdeki IŞİD güçlerinin ne kadar aktif bir şekilde yer değiştirdiğini, bu ülkeye ilerlediğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Afganistan’daki “terör” faaliyetlerinin Orta Asya bölgesine taşınmasını önlemek için önlemler aldıklarını belirten Şoygu, “Bu amaçla Tacikistan ve Kırgızistan’daki Rus üslerinin muharebeye hazırlık düzeyini artırıyoruz, kriz durumlarına müdahale potansiyellerini güçlendiriyoruz. ABD, Orta Asya ülkelerinde yeni geçiş yolları ve lojistik yapılar oluşturma, kendi üslerini ve mevzilerini kurma olasılıkları konusunda daha fazla kafa yoruyor,” açıklaması yaptı.[135]
Kayd-ı ihtiyat payıyla İran’ın tutumu da Rusya’yı andırıyordu…
Afganistan hükümeti ve Taliban temsilcileri İran’da bir araya geldiğinde ABD’nin Afganistan’da yenildiğini söyleyen Zarif, “Afganistan halkı ve siyasi liderleri bugün ülkelerinin geleceği için ağır kararlar almalıdır,” derken;[136] Taliban’ı da uyarmadan geçmiyordu.
Ve iki arada bir deredeki Çin…
Öncelikle Kâbil’deki savaş Pekin için tehditti; sonrası da…
Vijay Prashad’ın ifadesiyle, “Ekim 2001’den beri Afganistan’a karşı savaşan ABD, 11 Eylül 2021’e kadar askeri birliklerini Afganistan’dan çekme sözü verdi. 20 yıllık savaşın ardından vaat edilen hiçbir kazanım elde edilemedi; ne terörist gruplar parçalanabildi ne de Taliban yok edildi. Büyük acılara ve sosyal servetin kaybına yol açan savaş, Taliban’ın gücü tekrar elde etmesiyle ve Orta Asya’da yerleşik olan terörist grupların Afganistan’a geri dönme ihtimalinin artmasıyla sonuçlandı…
ABD’nin Çin üzerindeki artan baskısı dikkate alındığında, 2021 yazından sonra Asya’nın ortasında doğabilecek olan istikrarsızlık ihtimalinden memnun olduğuna dair pek çok kanıt var. Nitekim ABD, 2003’te terör örgütü olarak tanımladığı Türkistan İslâm Partisi’ni geçtiğimiz yıl bu listeden çıkardı. Bu da ABD’nin Sincan’ı istikrarsızlaştırmaya yönelik niyetlerini açıkça ortaya koyuyor.
Pakistanlı istihbarat yetkilisi, eğer Taliban Kâbil’i alırsa TTP ve Türkistan İslâm Partisi gibi grupların Pakistan ve Çin’deki saldırıları yürütme konusunda cesaretleneceğini söyledi.”[137]
Gerçekten de “Çin, Amerika’nın Afganistan’daki niyetlerine büyük şüpheyle bakıyor. Rasyonel düşünüldüğünde Pekin, Afgan girdabına kapılmama konusunda çok dikkatli…
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) bakanlar toplantısı ve ŞİÖ-Afganistan çalışma grubunun 13-14 Temmuz 2021’deki Duşanbe’deki toplantısı, Çin’in Afganistan’da gelişen duruma yaklaşımının ana hatlarına ışık tuttu.
Pekin’in Afgan barış sürecinin merkezinde daha proaktif bir rol oynamaya başlamasından bu yana, Çin Devlet Konseyi Üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi, Çin’in Afganistan’daki niyetleri ve motivasyonlarını yansıtan yerinde ve zamanında açıklamalar yaptı. Çin’in Afganistan’da egemenlik kurma paranoyasına paha biçilmez bir referans oluşturuyor. Rasyonel düşünüldüğünde Pekin, Afgan girdabına kapılmama konusunda çok dikkatli. Bu, ilk nokta.
Basitçe söylemek gerekirse Çin, Afganistan’a askeri müdahalede bulunmayacak, Sovyetler Birliği ve ABD’nin modern tarihte yaptığı hatayı tekrarlamayacak. Ancak Afganistan’ın güvenlik ve istikrarının sağlanması için gerekeni yapacaktır.
Wang, Çin’in bugünkü güvenlik endişelerini üç ana başlıkta topladı: ‘Mevcut çatışmanın tam teşekküllü bir iç savaşa dönüşmesini önlemek,’ ‘Barış görüşmelerini çabucak yeniden başlatmak,’ ve ‘Afganistan’ın yeniden uluslararası terör örgütlerinin açık kapısı olma riskini ortadan kaldırmak.’…
Taliban, Çin ile dost olduğunu iddia ediyor. Ancak Duşanbe Konferansı iki grup arasındaki fay hatlarını açığa çıkardı. Wang, birden fazla kez Çin’in, Taliban’ın henüz tüm terörist güçlerden temizlenmemesi ve ‘ülkeye ve insanlara karşı sorumlu bir tavırla’ Afgan siyasetinin ana akımına dönmemesinden duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getirdi. Bu çarpıcı açıklama tüm boyutlarıyla, dikkatlice anlaşılmalıdır.
Komşu bir ülke olarak Çin’in, Afgan ulusunun İslâm anlayışlarına ve ülkenin iç işlerine karışmama şeklindeki temel ilkesini titizlikle koruyacağını söylemek yeterli. Buna karşın Çin, İslâmi militanlığı ve terörizmi birbirinden ayıran ince bir çizginin de son derece farkında.
Aksi olamaz, çünkü Çin, Orta Asya’ya coğrafi yakınlığı olan Sincan, Gansu, Ningxia vb. yerlerin orta ve batı bölgelerinde yaşayan 20-25 milyon arasında bir Müslüman nüfusa sahip.
Çin’in ABD’nin gizli ajandası hakkındaki şüphelerinin yanı sıra daha büyük endişesi, Amerika’nın çekilmesi sonrasında, Doğu Türkistan İslâmi Hareketi gibi Sincan’ı tehdit eden terörist grupların Afgan topraklarında daha fazla serbestlik ve faaliyet alanı elde edebilmesi ve bununla birlikte terörizm tehdidinin daha göz korkutucu hâle gelmesidir. Elbette Çin, Afganistan gibi büyük bir ülkede Taliban’la işbirliği yapma konusunda Pakistan’a tamamen güvenemez. Taliban sözcüleri Çin’i ‘Afganistan’ın bir dostu’ olarak nitelendirmesine rağmen Çin, Taliban’ın kendi beklentilerini karşılayabilecek bir konumda olup olmadığı konusunda kararsız. Turnusol testi, Taliban’ın tüm terörist güçlerden arınma konusundaki istekliliğinde yatmaktadır…
ŞİÖ-Afganistan temas grubu toplantısında Wang, tüm Afgan gruplarını Afganistan’da ‘geniş, kapsayıcı bir siyasi yapı’ için sağlam bir temel oluşturmak amacıyla bir yol haritası oluşturmaya ve zaman çizelgesini netleştirmeye çağırdı. Özellikle, Afgan dışişleri bakanının huzurunda Wang, Taliban’a uluslararası terör örgütlerinden kopma taahhüdünü yerine getirme çağrısını tekrarladı.”[138]
Tutar mı? Bilinmese de çok şüpheli![139]
Afganistan’ı, dış politika öncelikleri arasında hayli uzak tutmuş Çin’in, söz konusu ülkeye ilişkin ciddi bir politika değişikliğine gittiği görülüyor. Bunda Çin’in Afganistan kaynaklı endişeleri elbette önemli bir rol oynuyor. Her ne kadar dokuz kişilik bir Taliban heyetini Çin’de ağırlayarak bir takım garantiler almış olsa da diplomasi deneyimi olmayan, anında karar değiştirmesi ile bilinen bir örgüt olduğunu unutmamak lazım Taliban’ın. Çin için başlı başına endişeye yol açan gelişme Taliban’ın Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi sınırındaki Badakhshan eyaletini ele geçirmesidir öncelikle. Bu Afganistan sınırındaki Wakhan koridorundan bir “terör gücü”nün yeniden canlanmak üzere olduğunu gösteriyor[140] kim ne derse desin…
VE T.“C”
Türkiye’ye, diğer NATO ülkeleri gibi Afganistan’dan askerlerini çekmesi çağrısında bulunan Taliban’ın[141] T.“C” yaklaşımı tümüyle taktiktir.
ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley, “Afganistan da Türkiye ve ABD’nin ortak çıkar alanına girmektedir. Her iki ülkenin de hem Afganistan hem de Pakistan’ın güvenliği ve istikrarı için çalışmaları ABD ve Türkiye’nin çıkarınadır,”[142] yalanına sarılsa da “Tiranla ilişkiye giren, özgür gelse bile, köle olur çıkar,” Aristippos’un ifadesiyle…
Siz bakmayın Milli Savunma Bakanı Hulusi Bakan Akar’ın, Afganistan’a asker göndermenin ülkenin “menfaatine” olacağını savunmasına![143] Neyin, kimin “menfaati”dir bu?!
Sakın ola Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘The New York Times’a yazdığı ‘Türkiye, ABD ile Krizi Nasıl Görüyor’ başlıklı makalesinde “Çok geç olmadan Türkiye’nin alternatiflere sahip olduğunu kabul etmelidir. Bu tek taraflılık ve saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağız,”[144] demesine; “Gerçek şu: Türkiye, NATO istediği için Afganistan’daydı.”[145] Yeni dönemde de Afganistan’da olma ısrarı, yeni versiyonuyla ABD taşeronluğundan başka bir anlam ifade etmemektedir.
Kolay mı?
“Taliban’ın bu görüşmeleri Türkiye’yle çok daha rahat yapması lazım, çünkü Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alâkâlı ters bir yanı yok,” diyen Erdoğan da, Taliban da “Yeşil Kuşak” stratejisinin talebeleridir.
Nasıl unutulur?
Yeşil Kuşak, ABD’nin SSCB’yi İslâmcılıkla çevreleme stratejisiydi. Bu stratejinin gereği, pek çok ülkede komünizmle mücadele etsin diye dinciliğin önü açıldı. Ziya ül Hak’ın 1977’de Pakistan’da, Kenan Evren’in 1980’de Türkiye’de yaptığı darbeler, bu stratejinin gereğiydi. 12 Eylül rejimi, Türkiye’de Türk-İslâm sentezi altında laikliğin tırpanlandığı ve dinciliğin önünün alabildiğine açıldığı bir süreç oldu.[146]
Bu gün(ler)e made in USA patenli o günlerden geldi Erdoğan da, Taliban da…
“ÇÖZÜM”! (MÜ?)
Yaşa(tıla)nanlar ile Afganistan halklarını daha kaotik süreçler ve yeni vahşetler bekliyorken; yeni işgal planlarına ve Taliban’ın meşrulaştırılmasına sessiz kalınmamalı, özgürlük için direnenlerin sesine ses katılmalı, yanında olunmalıdır.
Unutulmamalıdır ki ABD’nin utanç verici görüntüler eşliğinde çekilmesiyle kukla hükümet ile ordusu dağılan ve Taliban’a terk edilen Afganistan’da 20 yıllık yıkımın ve bugünkü utanç manzaralarının sorumlusu T.“C”nin de dâhil olduğu NATO işgalidir.
Taliban, IŞID, ABD, Rusya, Çin, AB, T“C”, vd’lerinin tümü işçi sınıfına, ezilen halklara düşmandır; emperyalist ve kapitalist gerici dünyanın parçaları ve savunucularıdır.
İş bu nedenle trajik ders(ler)inin öğrettiği gerçek Afganistan’da hüküm süren işgal, savaş, talan, kriz, kaos, açlık, yoksulluk, tecavüz ve her türlü yıkımdan başta ABD olmak üzere emperyalist-kapitalist dünya gericiliği sorumlunda olması yanında; içinden geçilen uzatmalı “Uygarlık Krizi”yle doğrudan ilintili olduğudur.
Verili tabloda sorun, ABD liderliğindeki Batı dünyasının, yani emperyalizmin insan(lık)ı yüzyüze bıraktığı çözüm(süzlük) sürecinden kurtarabilecek güçlerin önderlik ve örgütlülük kriziyle sarsılmalarıdır.
“İyi de ne olacak” mı?
Öncelikle Leonard Cohen’in, “Bir çatlaklar var her şeyde, ışık işte böyle girer içeriye,” uyarısı eşliğinde; Bertolt Brecht’in, “Savaşan kaybedebilir, savaşmayansa çoktan kaybetmiştir,” sözü anımsanacak…
Bilinmelidir ki Jean Paul Sartre’ın ifadesiyle, “İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizli”yken; “Özgür olmayan bir dünya ile baş etmenin tek yolu, o kadar özgür olmaktır ki, sırf var oluşun bile bir başkaldırıdır,” uyarısını dillendiren Albert Camus; hepimize “Uygarlık Krizi”nden çıkışın ilk adımının ne olduğunu da tarif etmektedirler…
Kolay mı? “Gelecek kuşkusuz sizin ellerinizde; iyisiyle, kötüsüyle de sizin olacak. İster istemez büyüyecek ve zamanla birlikte yol alacaksınız. Büyüklerinizin ardından gelecek, onların yerini alacak, her şeyi elde edip sosyal yaşama iyisiyle, kötüsüyle, her şeyiyle sahip olacaksınız. Yoksulluk, zulüm, zorbalık, adalet, sevinç, keder, kimsesizlik, dayak, iş ve işsizlik, hapishane ve özgürlük, hastalık ve ilaçsızlık, açlık, çıplaklık, yüzlerce sosyal mutluluk ve mutsuzluk sizin olacak,”[147] diye tarif edilen bir ufuktayız…
Söz konusu kavşakta, “Siz, siz olun, zalime boyun eğmeyin. Zalimle, masum kavgaya tutuşursa, hep masumun, mazlumun yanında olun. Ömür dediğin, şimşekten hızlı geçer. Ama geriye, mazlumun yanında olanlar için, parıltısı sönmeyen bir ışık kalır ki, bu ışık mezarınızın bekçisi olur,” diyen Bekir Yıldız’ı; ya da “Ölmesini bilene hiçbir şey zorla yaptırılamaz,” çığlığıyla Lucius Seneca’yı; veya “Köle olmaktansa asi olmayı tercih ederim,” haykırışıyla Emmeline Pankhurst’ü; sonra da “Rotanı bir yıldıza sabitlersen; bütün fırtınalarda yönünü bulursun,” uyarısıyla Leonardo da Vinci’yi unutmayın!
Bu başçavuş Vaskov’un gayet net tarif ettiği amansız bir savaş…
“- Burada anne yok. Burada savaş var. Almanlar var. Ben varım; komutanın, başçavuş Vaskov. Savaştan sağ çıkarsan annen yine olabilir. Evet, yalnız savaştan sağ çıkanların anneleri olacak. Anladın mı ne dediğimi?!”[148]
Böyle savaşılırsa, “Uygarlık Krizi” aşılarak yeni bir sosyalist uygarlıkla kucaklaşabiliriz.
Ancak hiçbir şeyin garantisi yok. Belki bir kez daha “Sen kazandın ama ben haklıydım,” cümlesini terennüm edebiliriz Bertolt Brecht’in…
Bu da mümkün!
Ancak ne pahasına olursa olsun, nereye varmayı istiyorsak, “ama”sız, “fakat”sız orayı hedeflemeliyiz…
Bu yolda Sokrates, “Umut her daim vardır!” derken; ekler Ernest Hemingway: “Her gün yeni bir gündür. Kim bilir, belki bugün her şey değişir.”
21 Ağustos 2021 22:51:18, İstanbul.
N O T L A R
[*] Kaldıraç, No: 242, Eylül 2021…
[1] Romalılara ilişkin olarak bir Kelt liderin ağzından aktaran Tacitus.
[2] Fyodor Mihalyoviç Dostoyevski, Ecinniler, çev: Mazlum Beyhan, İş Bankası Yay., 2012.
[3] Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın Kesik Damarları, çev: Attila Tokatlı-Roza Hamken, Sel Yay., 2015.
[4] Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri 4. Cilt, çev: Barış Baysal, Kalkedon Yay., 2014.
[5] Temel Demirer, “Afganistan (ve Ötesi)…”, Kaldıraç, No:71, Ekim 2006.
[6] Temel Demirer, “İmparatora Diz Çöktüren Afganistan”, Çoban Ateşi, Yıl:2, No:80, 19 Şubat 2009; Çoban Ateşi, Yıl:2, No:81, 26 Şubat 2009.
[7] Temel Demirer, “Obama’nın ‘Büyük Oyun’u veya Saldırının ‘Yönü’!, Çoban Ateşi, Yıl:3, No:88, 30 Nisan 2009; Çoban Ateşi, Yıl:3, No:89, 14 Mayıs 2009; Çoban Ateşi, Yıl:3, No:90, 21 Mayıs 2009; Çoban Ateşi, Yıl:3, No:91, 28 Mayıs 2009; Çoban Ateşi, Yıl:3, No:92, 4 Haziran 2009.
[8] Temel Demirer, “2001’den Bugüne Afganistan: Nereden Nereye?”, Sosyal Araştırmalar Vakfı’nın Almanak 2010 Analizleri, SAV Yay., 2011.
[9] Leyla Tavşanoğlu, “… ‘Dikkatli Bir Umutluluk’ İçinde Olmak”, Cumhuriyet, 4 Kasım 2011, s.12.
[10] “James Petras: ABD, Afganistan’da Askeri Olarak Yenilmiştir”, Evrensel, 23 Ocak 2015, s.10.
[11] “Afganistan’da Kâbil Düşer, İç Savaş Çıkar”, Radikal, 9 Ekim 2012, s.28.
[12] Müfit Yılmaz Gökmen, “ABD Bir Ulusun Geleceğini Kaybetti”, Hürriyet, 19 Temmuz 2011.
[13] Fikret Ertan, “ABD, Afganistan’ı Tam Terk Etmiyor…”, Zaman, 26 Nisan 2012, s.16.
[14] Süleyman Gündüz, “Afganistan Ah Afganistan…”, Yeni Şafak, 11 Ocak 2013, s.10.
[15] Tony Karon, “Geride Kalan Afganistan”, Star, 10 Ekim 2012, s.11.
[16] Kays Abbas, “Emperyalist İşgal ve Afganistan’dan Kaçış”, 26 Temmuz 2021… https://direnisteyiz29.org/emperyalist-isgal-ve-afganistandan-kacis-kays-abbas
[17] Özde Çelikbilek, “ABD Emperyalizmi Yıkım ve Ölüm Bıraktı”, Birgün, 26 Haziran 2021, s.5.
[18] Özgen Acar, “ABD’nin En Uzun Savaşı”, Cumhuriyet, 11 Ekim 2011, s.8.
[19] Şenay Tarhan, “Afganistan Çıkmazı 10’uncu Yaşında”, Hürriyet, 6 Ekim 2011, s.21.
[20] Sevda Karaca, “… ‘İnsani Müdahale’ Ne Demek Bize Sorun”, Evrensel, 8 Eylül 2013, s.2.
[21] “ABD ve müttefiklerinin, BM Sözleşmesi ve uluslararası hukuka yönelik sistematik ihlâlleri, sebep oldukları sayısız vahşi ölüm, enkaza dönmüş toplumlar ve kaos için hesap vermeleri gerekiyor.” (Medea Benjamin – Nicolas J. S. Davies, “İmparatorun Yeni Kuralları”, Birgün, 1 Haziran 2021, s.5.)
[22] Bill Van Auken “Rumsfeld’in Savaş Suçları”, Birgün, 5 Temmuz 2021, s.10.
[23] “Elli yıldaki siciline göre Demokrat Parti, ‘ABD emperyalizminin savaş partisi’dir. Trump’ın NATO bağlantılarını zayıflattığı; en azından söylemde ‘ABD’nin sonu gelmeyen savaşları’na karşı çıktığı unutulmamalı. DP’nin sol kanadı ise, Clinton döneminden miras kalan ‘insan hakları emperyalizmi’ söyleminin tutsağıdır; Rusya ve Çin karşıtlığında hemfikirdir.” (“Korkut Boratav: Emperyalizmden Demokrasi Uman Liberaller Yanılıyor”, Birgün Pazar, Yıl:17, No:734, 4 Nisan 2021, s.8.)
[24] Eve Ottenberg, “ABD’nin Gözündeki Çin”, Birgün, 19 Nisan 2021, s.5.
[25] Ergin Yıldızoğlu, “ABD İçin ‘Geri Dönmek’ Kolay mı?”, Cumhuriyet, 11 Şubat 2021, s.11.
[26] Barış Doster, “ABD Neyi İtiraf Etti?”, Cumhuriyet, 6 Mart 2021, s.12.
[27] Murat Çakır, “Ters Tepen Strateji”, Yeni Yaşam, 10 Ocak 2021, s.5.
[28] II. Dünya Savaşı’ndan beri ABD’nin 50’den fazla ülkenin iç işlerine müdahale ettiği biliniyor. İlginç olan da ABD’nin bu gerçeği saklamaması! Müdahalelerini; askeri darbeler, siyasi suikastlar, muhalifleri desteklemek, şantaj ve propaganda yapmak gibi çeşitli yollarla gerçekleştiriyor. Bilinenleri sayalım: İtalya-1948; Filipinler- 1953; İran-1953; Guatemala-1953; Lübnan-1957; Japonya-1958; Küba-1961; Brezilya-1964;Dominik Cumhuriyeti-1965; Yunanistan-1967; Şili-1973; Grenada-1982; Afganistan-1979 1989; Panama-1989; Nikaragua-1990; Çekostavakya-1990; Yugoslavya-2000; Irak-2003; Gürcistan-2003; Ukrayna 2003-2013; Libya-2011; Suriye-2011-2019; Venezüella-2019 (Fikri Sağlar, “Son DEV-GENÇ’li”, Birgün, 2 Mart 2021, s.8.)
[29] Ceyda Karan, “Biden’ın Dış Politikası”, 1 Şubat 2021, s.4.
[30] Ceyda Karan, “ABD’nin ‘İmparatorluklar Mezarlığı’ Tasarımları”, Birgün, 19 Nisan 2021, s.12.
[31] “Gani: Ülkedeki Durumdan ABD Sorumlu”, Cumhuriyet, 3 Ağustos 2021, s.7.
[32] ‘Brookings Enstitüsü’ne göre, Afganistan’da ölen ABD askerlerinin yaklaşık yüzde 40’ının ölümüne el yapımı patlayıcılar nedeniyle oldu; yüzde 30 kadarı ise silahlı saldırılarla… (“Afganistan’da Bedeli Ağır ‘Demokrasi’…”, Gündem, 2 Ekim 2012, s.13.)
[33] “Washington Post Gizli Belgeleri Yayınladı! 18 Yıllık Hezimet…”, 9 Aralık 2019… http://www.hurriyet.com.tr/dunya/washington-post-gizli-belgeleri-yayinladi-18-yillik-hezimet-41393495
[34] “İşgali de Taşerona Vermişler”, Evrensel, 31 Ağustos 2011, s.11.
[35] “NATO Üyesi Olmayan Önemli Ortak”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 2012, s.13.
[36] Orhan Bursalı, “Ankara, Suriye’nin 3’e Bölünmesini Gündeme Getiriyor”, Cumhuriyet, 5 Mart 2020, s.6.
[37] Özgen Acar, “Afganistan’da Kıyamet!”, Cumhuriyet, 13 Mart 2012, s.12.
[38] “Kandahar Sabrı Taşırdı”, Cumhuriyet, 13 Mart 2012, s.12.
[39] “Müslümanları Öfkelendiren Eylem”, Kuds ül Arabi, 13 Ocak 2012.
[40] “Nazi Sembolüyle Poz ‘Safça Hata’…”, Hürriyet, 11 Şubat 2012.
[41] “Taliban: Prens Ruh Hastası”, Cumhuriyet, 23 Ocak 2013, s.12.
[42] “Küçük Çobanlara NATO Ateşi”, Cumhuriyet, 3 Mart 2013, s.13.
[43] “Avusturalya’da Savaş Suçu Soruşturması: ‘39 Afgan Sivil Öldürüldü’…”, Cumhuriyet, 20 Kasım 2020, s.7.
[44] “Taliban Mensubunun Ölümünü Videoya da Almışlar”, Cumhuriyet, 25 Ekim 2013, s.14.
[45] “Kandahar Canisine Ömür Boyu Hapis”, Cumhuriyet, 12 Kasım 2011, s.12.
[46] Yücel Özdemir, “ABD ile Karzai Arasında ‘İmza Krizi’…”, Evrensel, 12 Aralık 2013, s.11.
[47] “Eleştirmek Yerine Teşekkür Etmeli”, Cumhuriyet, 7 Ekim 2012, s.14.
[48] “Obama ile Karzai’nin Dokunulmazlık Pazarlığı”, Taraf, 13 Ocak 2013, s.3.
[49] “Afganistan’ın Geleceği Belirsiz”, Birgün, 22 Şubat 2021, s.5.
[50] Omid Jurrat Rastakhiz, “Afganistan’ın Günümüzdeki Durumu ve Solun Tutumu”, 17 Haziran 2020… https://www.sosyalistgundem.com/afganistanin-gunumuzdeki-durumu-ve-solun-tutumu-omid-jurrat-rastakhiz/
[51] Işın Eliçin, “ABD’nin ‘Sorumlu Savaş’ı: Afganistan”, Yeni Şafak, 13 Ocak 2013, s.13.
[52] Abdurrahman Han’ın emirlik görevine başladığı 1880 yılında, sonra Hazaraların kâbus dolu günleri başladı. Şiî olan Hazaralar hakkında din adamlarından “Kim ki Hazara rafizilerinin kadın, çocuk, erkek ve mallarını ganimet alırsa İslâm dinine göre beşte birini devlete verip kalanına sahip olabilir” fetvası çıkarıldı. Bu tarihten itibaren köle olarak pazarlarda satılan Hazaraların, 1921’de çıkarılan yasayla köle olarak alınıp satılmaları yasaklandı. Taliban’ın saldırıları sonucunda binlerce Hazara katledildi. İç savaş nedeniyle göçtükleri Pakistan’da da radikal İslâmcı grupların katliamlarına maruz kaldılar. (Miyase İlknur, “Afganistan’ın Ötekileri: Hazaralar”, Cumhuriyet, 5 Aralık 2020, s.15.)
[53] ‘The New York Times’ CIA ve Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai arasındaki kirli ilişkiyi gün yüzüne çıkardı. 10 yıldan uzun süredir CIA, Karzai’nin makamına her ay sırt çantalarında, plastik torbalarda ya da bavullarda para gönderdi. Karzai’ye verilen para Afganistan operasyonunun düzenli bir parçası hâline geldi.
Toplamının on milyonlarca doları bulduğu tahmin edilen ödemenin amacı Karzai üzerinde Amerikan yönetiminin etki sahibi olmasıydı. Fakat ABD, Afgan liderin üzerinde istediği nüfuzu yaratamadığı gibi nasıl kullanıldığı denetim altında tutulmayan Karzai yönetiminde yolsuzluğun artmasına sebep oldu. İsimlerinin gizli kalması şartıyla NYT’ye konuşan Karzai’ye yakın isimler, paranın bir kısmının Taliban’a dahi gittiğini belirtti. Savaş tacirleri ve uyuşturucu ticareti yapan çeteler söz konusu parayla zenginleşirken ABD’de 2014’te Afganistan’dan çıkma stratejisine en büyük zararı kendisi verdi.
Karzai’nin 2002-2005 yılları arasında kalem müdürlüğünü yürüten Halil Roman, “Buna hayalet para diyorduk. Para gizlilik içinde geliyordu sonra da gizlilik içinde gidiyordu” dedi. Afgan kaynaklara göre Karzai parayı doğrudan almıyor, Ulusal Güvenlik Konseyi’ne transfer edilerek yakın çevresiyle paylaşılıyordu. Karzai, para aldığını kabul etti, ancak “küçük miktarlarda” olduğunu söyledi. Washington ise haberi yalanlamadı. (“CIA’den Karzai’ye Bavul Dolusu Para”, Milliyet, 30 Nisan 2013, s.26.)
[54] “Afgan Topraklarının Altı Maden, Üstü İşgalci Kaynıyor!”, Cumhuriyet Bilim Teknoloji, No:1284, 28 Ekim 2011, s.10-11.
[55] http://www.nytimes.com/2010/06/14/world/asia/14minerals.html?pagewanted=all
[56] Mahmut Osmanoğlu, “Afganistan İşgalinin Trilyon Dolarlık Ekonomik Boyutu”, Yeni Şafak, 23 Temmuz 2012, s.8.
[57] “Afganistan’da Maden Devri”, Radikal, 2 Ekim 2011, s.36.
[58] M. Ender Öndeş, “Devrimcilikten Başka Yol Var mı?”, Gündem, 16 Eylül 2014, s.4.
[59] Afganistan’da hükümet afyon tarlalarını yaktıkça, zorla evlendirilen çocuk gelinlerin sayısı da artıyor. Nedeni ise altı yaşından büyük görünmeyen kızını, borçlandıkları uyuşturucu tüccarlarına teslim etmek zorunda olması. Afgan gazeteci Necibullah Kureyşi ve İrlandalı yapımcı Jamie Doran, ‘Afyon Gelinler’ isimli belgesele göre dünyadaki afyonun yüzde 90’ını üreten ülkede çiftçi aileler, uyuşturucu tüccarlarının baskısı altında, afyon yetiştirip haraç veriyorlar. Hükümet afyon tarlalarını yaktıkça, ailelerin uyuşturucu tüccarlarına borçları da artıyor. Çiftçi babalar, “çare” olarak küçük kızlarını uyuşturucu tüccarlarına gelin olarak “satıyor.” (“Afgan Kızları Nasıl Zorla Gelin Ediliyor”, Hürriyet, 27 Ocak 2013, s.24.)
[60] “Afganistan’da Afyon Üretimi Rekor Seviyede”, Yeni Şafak, 14 Kasım 2013, s.11.
[61] “ABD Uyuşturucuyu Katladı”, Gündem, 23 Ekim 2014, s.13.
[62] “Rusya’dan ABD’ye Sert Suçlama”, Gündem, 12 Şubat 2013, s.13.
[63] Gideon Rachman, “Batılı Ülkeler Afganistan’da Kaybetti”, The Financial Times, 26 Mart 2012.
[64] “Taliban Üzerinden Bölgede Güç Savaşı”, Birgün, 3 Ocak 2019, s.5.
[65] “ABD-Taliban Dansı”, Cumhuriyet, 19 Haziran 2013, s.14.
[66] “Batı’nın Taliban’la Dansı”, Birgün, 29 Kasım 2019, s.4.
[67] “Karzai’den ABD’ye Boykot”, Cumhuriyet, 20 Haziran 2013, s.12.
[68] Taliban lideri Molla Ahtar Muhammed Mansur, Taliban ve Afgan hükümeti arasında barış müzakerelerini reddedip, ülkede İslâmî rejimin sağlanana kadar silahlı mücadeleye devam edeceklerini belirterek, “Bu barışla ilgili yapılan propagandayı dinlemeyeceğiz, bizim cihadımız ülkemizde İslâmî rejimin sağlanmasına kadar devam edecek” dedi. (“Taliban’dan Savaş Açıklaması”, Cumhuriyet, 2 Ağustos 2015, s.10.)
[69] “Katar’da Taliban Pazarlığı”, Cumhuriyet, 31 Mart 2013, s.13.
[70] “Taliban Müzakereye Gitmiyor”, Gündem, 31 Temmuz 2015, s.13.
[71] “Afgan Kadın Vekiller Oslo’da Taliban’la Barış İçin Görüştü”, Milliyet, 7 Haziran 2015, s.21.
[72] “Afganistan’da Uzlaşma”, Yeni Yaşam, 19 Kasım 2018, s.9.
[73] ABD ile Taliban arasında 29 Şubat’ta anlaşma imzalandı ancak Taliban karakol bastı, ABD bombardıman yaptı. (“İşler Yine İyi Gitmiyor”, Yeni Yaşam, 6 Mart 2020, s.9.)
[74] “ABD Taliban’la Flörtte”, Birgün, 23 Şubat 2020, s.4.
[75] “Trump’a Göre Taliban ‘Barış Yanlısı’…”, Birgün, 7 Mart 2020, s.13.
[76] Didem Mercan, “Anlaşma Taliban’ın Başarısı”, Birgün, 26 Şubat 2020, s.5.
[77] “Taliban Hükümetle Anlaştı”, Birgün, 27 Mart 2020, s.13.
[78] “Afganistan’da 9 Vekile İhraç”, Cumhuriyet, 22 Ağustos 2011, s.9.
[79] “Afganistan’da Zafer Gani’nin”, Hürriyet, 8 Temmuz 2014, s.25.
[80] Afganistan Devlet Başkanlığı’nı Eşref Gani’nin kazanması üzerine seçimin diğer adayı Abdullah Abdullah, “paralel” bir hükümet kurmak için harekete geçti. Abdullah Abdullah’ın itirazları üzerine ABD’den apar topar bir açıklama geldi. ABD’nin Dışişleri Bakanı John Kerry, “paralel” hükümet kurma çabalarını işaret ederek, “Seçim sonuçlarına saygı göstermeyip gücü illegal yollardan ele geçirmeye çalışanların karşısında olacağız. Afganistan’ın çeşitli noktalarından protestoların yanı sıra paralel bir hükümet kurma yolunda düşünceler olduğu haberleri geliyor. İllegal yollardan gücü ele geçirmeye çalışmak ABD’nin bölgedeki finansal ve güvenlik açısından sağladığı desteği geri çekmek anlamına gelir” ifadelerini kullandı. (“Afganistan’da Seçimi ABD Kazandı!”, Birgün, 9 Temmuz 2014, s.13.)
[81] Mustafa Bag, “Taliban Örgütü Nedir? Nasıl Ortaya Çıktı? Amacı Nedir? Arkasında Kimler Var?”, 18 Temmuz 2021… https://tr.euronews.com/2021/07/18/taliban-orgutu-nedir-nasil-ortaya-cikti-amaci-nedir-arkasinda-kimler-var
[82] “Taliban Kimdir, Amacı Nedir?”, 15 Ağustos 2021… https://bianet.org/bianet/militarizm/248809-taliban-kimdir-amaci-nedir
[83] Mine Esen, “Hikmet Çetin’den Uyarı: Taliban’ın Onaylaması Şart”, Cumhuriyet, 4 Temmuz 2021, s.7.
[84] Haşa Zwan adıyla bilinen Nazır Muhammed, dinle falan alay edemeyecek, dini diline dolamayacak kadar biliyordu yaşadığı toplumu kuşkusuz. Haşa Zwan, aklını peynir ekmekle yemiş olamaz. Daha tehlikeli bir iş yapıyordu ama. Güldürüyordu. Taliban’ın dünyasında gülmek, güldürmek yoktu!
Şaşırtıcı olmasa da çok can yakıcıydı gerçekten. Afganistan’ın ünlü komedyeni Haşa Zwan adıyla bilinen Nazır Muhammed’in Taliban katilleri tarafından ölüme götürüldüğü sıradaki görüntüleri çok dramatikti. Yanındaki katillerden biri, işi acılı toplumunu güldürmek olan sanatçının yanında pis pis sırıtıyordu. İyi insanlar güler, alçaklar sırıtır çünkü. Tam da buydu.
Sadece İslâm coğrafyasında değil ama çoğunlukla orada komedyene, gülmeye, güldürmeye öyle pek sıcak bakılmaz. Bunu anlayalı çok oldu. Mısırlı komedyen Adil İmam’ı anımsıyorsunuz değil mi? Bazı filmlerinde İslâm’a hakaret ettiği gerekçesiyle hapse atılmıştı. (Mehmet Erdem, “Taliban’ın Dünyasında Gülmek, Güldürmek Yok”, Birgün, 31 Temmuz 2021, s.2.)
[85] “Taliban: ABD’nin Yarattığı Terör”, 11 Ağustos 2021… https://marksist.org/icerik/Dunya/16399/Taliban-ABDnin-yarattigi-teror
[86] “Taliban Parlamento Bastı: 2 Ölü, 31 Yaralı”, Cumhuriyet, 23 Haziran 2015, s.14.
[87] “Afganistan’da BM Misyonuna Saldırı”, Cumhuriyet, 31 Temmuz 2021, s.13.
[88] “Kâbil’in Kalbine Taliban Saldırısı”, Cumhuriyet, 26 Haziran 2013, s.12.
[89] “Afganistan’da Çifte Saldırı: 48 Ölü”, Cumhuriyet, 18 Eylül 2019, s.7.
[90] “Taliban Parlamentoya Saldırdı”, Cumhuriyet, 16 Nisan 2012, s.9.
[91] “Kardeş Karzai’ye Suikast”, Cumhuriyet, 13 Temmuz 2011, s.11.
[92] “Afganistan’da Bir Suikast Daha”, Cumhuriyet, 28 Temmuz 2011, s.12.
[93] “31 ABD Askeri Öldürüldü”, Cumhuriyet, 7 Ağustos 2011, s.9.
[94] “Taliban’dan Bu Kez Kaçamadı”, Hürriyet, 8 Ağustos 2013, s.16.
[95] “Afganistan’da Askeri Karakola Saldırı: 45 Ölü”, Cumhuriyet, 16 Ağustos 2018, s.13.
[96] “24 Saat İçinde 23 Polis Öldürüldü”, Cumhuriyet, 28 Ocak 2013, s.9.
[97] “Dost Düşman Karıştı”, Cumhuriyet, 12 Mart 2013, s.12.
[98] “Kâbil’de Otele Baskın”, Cumhuriyet, 23 Haziran 2012, s.11.
[99] “Taliban Kadınlarla Birlikte Savaşıyor”, Milliyet, 5 Mart 2012, s.16.
[100] “… ‘Müttefik Ateşi’ Korkuttu”, Cumhuriyet, 19 Eylül 2012, s.13.
[101] “Taliban’ın Çocuk Katliamı”, Cumhuriyet, 9 Eylül 2012, s.13.
[102] Mark Levine, “Afganistan: Ölüler Birikmeye Devam ediyor”, Evrensel Hayat, 18 Mart 2012, s.10.
[103] “2011’de Rekor Düzeyde Sivil Afgan Öldü”, Birgün, 6 Şubat 2012, s.11.
[104] “NATO 4 Afgan Çocuğunu Öldürdü”, Milliyet, 2 Mayıs 2012, s.19.
[105] “Afganistan’ın Kuzey’in de Toplu Mezar Bulundu”, Birgün, 21 Ekim 2011, s.11.
[106] “Afganistan’da Siviller Ölmeye Devam Ediyor”, Evrensel, 9 Şubat 2014, s.7.
[107] “Önce Öldürdüler, Sonra Teşhir Ettiler: Afganistan Tarzı Adalet”, Hürriyet, 15 Temmuz 2011, s.22.
[108] “Hastanede Terör Saldırısı: Doktor Kıyafetinin Altından Silahı Çıkarıp Taradı”, Cumhuriyet, 9 Mart 2017, s.7.
[109] “Afganistan’da 500 Bin Kişi Evlerini Terk Etti”, Gündem, 24 Şubat 2012, s.13.
[110] “Karzai’den NATO’ya Tepki”, Cumhuriyet, 17 Şubat 2013, s.13.
[111] “Saldırılar Yüzde 11 Arttı”, Gündem, 28 Temmuz 2012, s.13.
[112] “Afganistan’ın En Kanlı Yılı 2014”, Evrensel, 19 Şubat 2015, s.11.
[113] “Afganistan: BM Sivil Kayıpların Rekor Sayılara Ulaştığını Açıkladı”, Cumhuriyet, 27 Temmuz 2021, s.7.
[114] “Sivil Katliamlar İzleniyor”, Yeni Yaşam, 29 Şubat 2020, s.9.
[115] “NATO-Polis Çatışması”, Cumhuriyet, 11 Ağustos 2011, s.10.
[116] Kolektif-Latince Güzel Sözler Antolojisi, der. ve çev: Çiğdem Dürüşken, Alfa Yay., 2015.
[117] V. İ. Lenin, Karl Marx-Friedrich Engels-V. İ. Lenin, Kadın ve Aile, çev: Öner Ünalan, Sol Yay., 2008.
[118] “Kadın haklarının yaygınlaştırılması, tüm sosyal ilerlemelerin temel ilkesidir.” (Charles Fourier.)
“Kadının gelişimi, bağımsızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir obje değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. İkincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin bir kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.”(Emma Goldman.)
“Bir tarihsel çağın değişimi, her zaman, kadınların özgürlüğe doğru ilerleme oranıyla belirlenir, çünkü burada, kadının erkekle, zayıfın kuvvetliyle ilişkisinde, insani doğanın kabalığa karşı yengisi en açık biçimde görünür. Kadının kurtuluş derecesi, genel kurtuluşun doğal ölçüsüdür.” (V. İ. Lenin, Karl Marx-Friedrich Engels-V. İ. Lenin, Kadın ve Aile, çev: Öner Ünalan, Sol Yay., 2008.)
“Özgürleşme, kadının en hakiki anlamıyla insan olmasını mümkün kılmalıdır.” (Emma Goldman.)
[119] Murat Kuseyri, “Afganistan Dayanışma Partisi MK Üyesi Ghaffar: Tüm İşgalciler Afganistan’ı Terk Etsin!”, Evrensel, 2 Şubat 2016, s.10.
[120] Mine Esen, “Barış, Dışarıdan Dayatma ile Olmaz”, Cumhuriyet, 15 Aralık 2019, s.7.
[121] Anne Marie Slaughter-Ashley Jackson, “Afganistan’ın Unutulan Yarısı”, Birgün, 21 Ocak 2019, s.5.
[122] “Afganistan’da Baba Vahşeti”, Cumhuriyet, 4 Mayıs 2013, s.12.
[123] “Afganistan: Ferhunde Davası Sanıklarına Verilen İdam Cezası Bozuldu”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 2015, s.11.
[124] 27 yaşındaki Ferhunde polislerin gözü önünde onlarca erkek tarafından tekme ve sopalarla dövülerek öldürülmüş, yakılan cesedi Kâbil Nehri’ne atılmıştı. Korkunç lincin gerekçesi genç kadının bir cami önünde Kur’an yaktığı iddiasıydı. Linci haklı göstermeye çalışan polis sözcüsü, Ferhunde’nin bu yolla ABD vatandaşı olmayı umduğunu iddia etmiş, bir imam “Hükümeti uyarıyorum, bunu yapanları yakalarlarsa isyan çıkar,” diye vaaz vermişti. (“Linç Edilen Afgan Kadının Tabutunu Kadınlar Taşıdı”, Cumhuriyet, 23 Mart 2015, s.17.)
[125] Afganistan’daki mülteci kamplarında sağlık harcamalarının faturasını ödeyemeyen babalar, küçük kızlarını alacaklılara satmak zorunda kalıyor. Bunlardan biri 6 yaşındaki Nağme. ‘The New York Times’da 1 Nisan 2013 tarihli ‘Afgan Borcu İçin Acı Ödeme: 6 Yaşındaki Bir Kız’ haberi, Kâbil’deki bir mülteci kampında yaşananları ele alıyor. Karısının tedavisi ve 9 çocuğunun hastane masrafları için borç alan Taj Muhammed zor durumda. 2500 dolar ödeyemezse, 6 yaşındaki kızı Nağme’yi, alacaklısının 17 yaşındaki oğluyla evlendirmek zorunda kalacağını söylüyor. (“Altı Yaşında Evlendirilecek”, Hürriyet, 2 Nisan 2013, s.21.)
[126] “BM’den, Afganistan Uyarısı”, Cumhuriyet, 16 Temmuz 2021, s.7.
[127] “Afgan Hükümeti Taliban’a Seyirci”, Birgün, 3 Ağustos 2021, s.4.
[128] “Afganistan Cumhurbaşkanı Gani Ülkeyi Terk Etti”, 16 Ağustos 2021… https://www.avrupademokrat.com/cumhurbaskani-gani-ulkeyi-terk-etti-taliban-saraya-girdi
[129] “Taliban’ın Varlığı Özgürlüğe Tehdit”, Birgün, 25 Temmuz 2021, s.4.
[130] “Bir Ayda 22 Bin Aile Evini Terk Etti”, Cumhuriyet, 26 Temmuz 2021, s.7.
[131] “ABD, Afganistan’daki birliklerini geri çekme ve Katar’daki üstlerini kapatma kararıyla, askeri odağını Orta Doğu’dan kaydırarak Çin gibi diğer güçlü rakiplerine yöneliyor.” (“Afganistan Yeni Krizlere Gebe”, Birgün, 6 Temmuz 2021, s.9.)
[132] Mustafa K. Erdemol, “Taliban: Rusya ve Çin’in Kucağına Atılan Bomba”, Cumhuriyet, 19 Ağustos 2021… https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/taliban-rusya-ve-cinin-kucagina-atilan-bomba-1861644
[133] Özde Çelikbilek, “İlhan Uzgel: Yeni Bir Güç Paylaşımı Olacak”, Birgün, 7 Temmuz 2021, s.5.
[134] Özde Çelikbilek, “Afganistan’da Vekâlet Savaşları”, Birgün, 7 Temmuz 2021, s.5.
[135] “Taliban Çin’in Desteğini Aldı”, Birgün, 29 Temmuz 2021, s.4.
[136] “Afganistan ve Taliban Temsilcileri Bir Araya Geldi”, Cumhuriyet, 8 Temmuz 2021, s.7.
[137] Vijay Prashad, “Kâbil’deki Savaş Pekin İçin Tehdit”, Birgün, 29 Haziran 2021, s.5.
[138] M. K. Bhadrakumar, “Çin’in Afganistan Planı ve Hedefleri”, Birgün, 28 Temmuz 2021, s.5.
[139] ABD askerlerinin çekildiği Afganistan’da ilerleyen Taliban bölgesel meşruiyet arayışına karşılık buldu. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi 28 Temmuz 2021’de Taliban heyetini ağırlarken her iki taraftan da işbirliği mesajları verildi. Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından Taliban heyetinin ziyaretine ilişkin yapılan açıklamada, Çin tarafının Taliban’a barış görüşmelerini ilerletme çağrısında bulunduğu Taliban’ın ise Çin’e yatırım için ortam oluşturma sözü verdiği kaydedildi.
Çin’de iktidardaki Komünist Parti’nin resmi yayın organlarından ‘Global Times’ta da Taliban’ı olumlayan yazıya yer verildi. Gazetenin baş editörü Hu Xijin’in kaleme aldığı yazıda, “Afganistan’daki durum görece karmaşık, ancak Çin ulusal çıkarlarının ne olduğunun net olarak farkında. Bu kritik dönemde kendimize düşmanlar oluşturmamalıyız. Özellikle de Taliban’ın gösterdiği iyi niyeti hemen reddetmemeliyiz. Bu, Afganistan’daki nüfuzumuzu artırmamız ve Sincan’daki istikrarı korumamız açısından büyük öneme sahip” ifadelerini kullandı. Hu, Çin’in Taliban’ın düşmanı olarak gösterilmesinin ABD’nin çıkarlarına uyduğunu, Çin’in ise çıkarlarına aykırı olduğunu ileri sürdü. (“Taliban Çin’in Desteğini Aldı”, Birgün, 29 Temmuz 2021, s.4.)
[140] “Çin-Afganistan İlişkilerinde Önemli Değişikliklere Gidiliyor”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 2021, s.7.
[141] Zeynep Çam, “Taliban’dan Türkiye’ye Karşı 8 Maddelik Bildiri”, Cumhuriyet, 14 Temmuz 2021, s.7.
[142] “NATO’nun Afganistan misyonu 2014’te Bitmez”, Cumhuriyet, 27 Kasım 2011, s.12.
[143] “Afganistan’da Menfaat Yok, İstikrarsızlık Var”, Birgün, 25 Haziran 2021, s.5.
[144] “Erdoğan’dan Yeni ‘Kamp’ Arayışı”, Cumhuriyet, 12 Ağustos 2018, s.9.
[145] Mehmet Ali Güller, “Afganistan Jandarmalığının Psikolojik Harekâtı”, Cumhuriyet, 28 Haziran 2021, s.12.
[146] Mehmet Ali Güler, “Yeşil Kuşak Talebeleri”, Cumhuriyet, 22 Temmuz 2021, s.12.
[147] Samed Behrengi, Küçük Kara Balık, çev: Haşim Hüsrevşahi, Can Yay., 2018.
[148] Boris Vasilyev, Sakindi Oranın Şafakları, çev: Güneş Bozkaya, Yar Yay., 2016.