Getting your Trinity Audio player ready... |
Bugün, Zafer Bayramının 99. yıl dönümü. Geriye dönüp baktığımızda bu zaferin getirdiklerinden kaçını koruya bildik? Biraz irdelediğimizde bu kazanımların bir bir elimizden gittiğini, avucumuzun boşaldığını görürüz. Bu kazanımlarımızın önemli bir kısmının gelmiş geçmiş sağ iktidarlarca çarçur edildiğini, esas büyük bir bölümünün özellikle son 20 yılda eridiğini acıyla irkilerek görüyoruz.
Neydi bu büyük taarruzun getirdiği kazanımlar;
Şöyle bir kaba taslak baktığımızda;
Birincisi bağımsızlıktı. Bugün Emperyalist politikalar karşısında bağımsız bir devlet politikasına rahmet okunduğunu hepimiz yaşıyoruz hissediyoruz.
Ulusal yerli diye bir ekonomi mi, el fatiha.
BOP ‘a eş başkan olma sevdası ile, Ortadoğu bataklığının çamuruna bulaştırılmış durumdayız. Suriye’den Libya’ya, Iraktan, Afganistan’a, emperyalistlerin çıkarları uğruna kardeş halkların topraklarında çocuklarımız heder olmakta.
Cumhuriyet mi? Hak getire ….
Bildiğiniz gibi” cumhur” halk anlamında, “ cumhuriyet” halk idaresi” anlamındadır. Allah aşkına elimizi vicdanımıza götürelim ve halk değişi ile eğri durup doğru konuşalım. Bu gün ülkemizde halk idaresi mi var? Tek kişi idaresi mi var? Bunu zaten cumhur başkanı da açık açık altını çize çize deklare etmişti. Fiili durumdan bahsederekTek kişi idaresine yani başkanlık sistemine fiilen geçildiğini sadece hukuki kılıfın hazırlanması gerektiğinden bahsetmişti. Ve nitekim süreç içinde yeni anayasa oylamasıyla, millet egemenliğinden, halk idaresinden başkanlık sistemine geçildi. Başkanlık kararnameleri çoğu zaman TBMM yasama yetkisinin yerini aldı. Halk idaresi parlamento daki seçtiği temsilcisi aracılığı ile kullandığına göre tek kişi başkanlık kararnamelerinin meclis iradesinin önüne geçtiği durumlarda halk idaresinden, halk iradesinden söz edilebilinir mi?
Elbette hayır.
Tüm komşularımızla gerginlik ve çatışma halindeyiz.
Kadına siyasal hakları vermeyle övüne durmayalım boşuna. Onu da Varto’da ölü kadın bedenini çırıl çıplak soyup, marifetmiş gibi poz vererek yerlerde, sürüklüyoruz. Gülmemizden, kahkahamıza, ne giyip giyemeyeceğimizden kaç çocuk doğurup doğuramayacağımız, kürtaj olup olmayacağımıza kadar erkek politikacılarca dizayn ediliyoruz.
TBMM de oybirliği ile alınan kararla yasalaşan İSTANBUL SÖZLEŞMESİ nden , Tek kişilik KARARNAMEYLE vaz geçilince kadına yönelik şiddet ve katliamlar da hız kazandı. Günde en az 3 kadın katlediliyor, o da kayıtlara geçen … kim bilir kaç kadının katli de kayıt dışıdır, onu da Allah bilir? Öyle ki; kadın katliamları “cins kırıma” varan bir hal aldı.
Söz yetki-karar mekanizmalarında kadınların ve yoksul emekçi kesimlerin esamesi okunmuyor.
Atatürk dönemindeki mecliste geçen bir anekdot bunu daha açık seçik ortaya koyuyor. Bu ders dolu anekdota göre;
TBMM de zamlar görüşülüyor. Ekmeye, gaza derken sıra tuza geldiğinde dinleyici locasından şapkalı, şalvarlı, puşili bir amca ayağa kalkar veee;
“ hoop işte o haltı yiyemezsiniz”
Herkes şaşkın…” bu ne cüret, bu ne küstahlık… hem de Atatürk’ün meclisinde… “diye mırıldanmalar falan. Ancak Atatürk o amcanın yanına gider. Elini amcanın omzuna koyarak;
-Baba sen ne iş yaparsın?
– Ben dericiyim paşam. Siz tuza zam getirirseniz benim derilerim hep kokar. Ben ne halt ederim” der.
Atatürk sakin bir şekilde meclise hitap eder.
-Efendiler bu meclise böyle insan da lazım” der. Hala mecliste alınteri emeği ile geçinen kesimlerin doğrudan temsili eksik olduğu gibi o şapkalı şalvarlı puşili amcanın konuşması şimdi olsaydı başına neler gelirdi yorum sizin.
Ötekileştirme politikaları ile zulümlerden zulüm beğendiriliyoruz.- bir avuç beyaz üçlü -beşli yandaş yalaka dışında- herkese.
Tüm bu ahval ve şerait için de dahi vazifelerden olan “30 Ağustos Zaferini kutlaya biliyorsak; gene de kutlu olsun ne diyem!