Getting your Trinity Audio player ready... |
Bu akşam Hakkı’nın kahvesinde ilkindi çayını, hemşehri sohbeti ile demleyip, bütünleştirdik.
Hamburglu gazeteci arkadaşımız Ali AKDEMİR,
konuğumuz idi.
Ali’nin, Lübeck Türk Spor klubü ile Bad Schwartau spor kulübünün maçını izlemeyip haber yapmak için bugün Lübeck’e gelmesi; Hakkının Kahvesinde, Hakkı’nın da katılımı ile dört hemşehri bir araya gelip, memleket toprağından sohbetimize de neden oldu.
TÜRGEM’in düzenlediği toplantılarda inanıyorum ki, yaptığı haberler için çektiği fotoğraf sayısı, bizim TÜRGEM arşivinden daha zengin bir koleksiyona sahip olan arkadaşımız, bir Balıkesir sevdalısı olan Kadir TAÇGIN’ın yöreden edinip aktardığı haberler ile bilgi dağarcığımızı zenginleştirdi.
Ali çantasından çıkarıp masaya koyduğu, Almanya’da Hürriyet gazetesinde çalıştığı yıllarda, birinci kuşak Türk işçi ve aileleri ile yaptığı röportajları kitaplaştırmış hemşehrimiz İbrahim ERGÜL’ün, Balıkesir Altıeylül Belediyesi Kültür Yayınları serisinden “El Kapıları Vatan Oldu” adlı kitabının kapak fotoğrafı, benim de Sirkeci istasyonundan tren ile vatandan ayrılış anlarımı depreştirdi.
Birinci kuşağın, öyküleri ile betimlediği Balıkesir’in büyük sevdalısı İbrahim’in, yaşamının verimli yıllarında yaşama veda etmiş olduğunu Ali’den öğrendiğimde, içimi büyük bir hüzün kapladı.
Almanya ve Orta Avrupa’da gençlik yıllarını geçirmiş birinci kuşak Türkler’in yaşam öykülerini, değişik yazarlardan da okuyup değerlendirmiştim.
Balıkesir sevdalısı merhum İbrahim’in, el kapılarını kendilerine vatan yapan insanlarımızın beş hikayesini, bu satırlara başlamadan, bir solukta okudum.
İbrahim, insanlarımızla memleketlerinin manzara görüntülerini öylesine güzel bütünleştirmiş ve betimlemiş ki, daha iyisi mümkün olamazdı, dermekten kendimi alamadım.
İbrahim’in, Almanya’da bir Balıkesir sevdalısı olarak, kentimizi tanıtmak ve de kalkınmasında katkıda bulunmak için kuruluşunda önderlik ettiği Duisburg “BAL-DEP” Derneği ile doğup büyüdü topraklara, borcunu ödemiş olduğuna inanıyorum.
İbrahim kitabında, Türkiye topraklarından gelen insanlarımızın içtenliğini, çalışkanlığını, doğup büyüdükleri topraklara olan sevdalarının dışa vuruşlarını öyle bir güzel işlemiş ki, iki saatlik soluk alıp verme ile okumuş olduğum beş hikayesinde, Türk insanındaki zeka, azim ve kararlılığını da keşfedip, ince bir yöntemle sergilemeyi çok güzel başarmış.
Çalıştığı FORD fabrikasında, dışlanıp, itilip kakılmayı içinde sindiremeyen Karamanlı Mevlüt AKKURT, Alman öğrencilerin bile çok ender başardıklarını, 4 yıl içinde hem dil öğrenmiş olup, Duisburg üniversitesinin 4 yıllık mühendislik bölümünü 3 yılda, zamanından önce bitiren ilk yabancı öğrenci olarak, üniversite tarihine adını kazıtmış olduğunu, İbrahim’in kaleminden öğreniyorum.
Mevlüt AKKURT, tekrar ve bu defa mühendis olarak döndüğü FORD fabrikasında, kendisine daha önce hoş davranmamış olan eski ustabaşısının önüne koyduğu diplomasını, o ustabaşı, gözlüklerinin camını defalarca silip silip, diplomaya bakmakta olduğunu, satır aralarından görür gibi oluyorum.
Halkı’nın kahvesinin arka bahçesinde koruma ilaçları almadan meyvelerini veren elma ağacının, meyvelerini son gördüğümde ceviz büyüklüğünde idiler ve çok lezzetli olduklarını da dinlemiştim.
Olgunlaşıp dallarının altına düşen elmalar; çaycı Hayri öğleye doğru kahveyi açıncaya kadar, karga ve diğer kuş türlerine doğa’dan bereketli bir sofra sunuyor.
Ben Hakkı’ya boyunu soruyorum. Hakkı: “187 deyince: “O zaman sen Uzun Adam’dan 2 santim daha uzunsun” deyip, kendisinden benim uzanamadığım dallardan bir kaç elma 🍏 rica ediyorum.
Halkı, 3-5 zıplama yaptı ise de, boyuna orantılı gövde ağırlığı, elmalı dallara uzanmasına engel oluyor.
Hakkı ricamı yerine getirmek için, kendi boyuna denk bir genci oyun masasından kaldırıp, kendisinin ulaşamadığı dallardan koparttığı 2 🍏 elmadan sonra ben “yeterli” desem de, Hakkı: “Haydi arslanım, bak şunu da” deyip, genç arkadaşı bir basketçi gibi zıplattı.
Hakkı’nın kahvesinde, ülkemizin Güney sahil bölgelerinde yanan orman alanlarının, irtibata geçeceğimiz TEMA Vakfı ile mümkün olduğu ve gücümüz yettiğince tekrar ağaçlandırılmasında katkıda bulunmak için bağış kampanyası da başlatmış bulunuyoruz.
Hayri’nin çayları; her hangi bir kahvede ve hatta pek çoğumuzun evindeki çaydan daha lezizdir.
Eee, bu da meslek sırrı imiş.
Hayri masanızdan boş çay bardaklarını toplarken: “Beğendin mi?” Demeyi de hiç eksik etmez.
Ben derim ve gönül ister ki; Lübeck ve yakın çevresinde oturanların ve de Hayri’nin çayını içmemiş çay tiryakilerin Hakkı’nın kahvesini ziyaret etmelerini ve de Türkiye’nin Güney Sahillerine BİR FİDAN bağışında bulunmalarını, bir dost olarak tavsiye ederim.
Kalın esen ve sağlıcakla
Remzi UYSAL
Lübeck, 19.8.2021