Getting your Trinity Audio player ready... |
İNSANLIK âlemi her ne kadar teknolojide, bilimde ilerlemiş gözükse de ilkel yaşamdan tam olarak çıkmış değil. Ruh ve akıl evriminin tamamlaması için hâlâ çok uzun bir yol var.
Kimilerimiz daha az, kimilerimiz daha çok ilkeliz.
Daha çok ilkel olanların en gerisindekiler yaşamlarını taş devrinin yağma-talan psikolojisi ile sürdüren, insan, doğa düşmanları, hukuktan, adaletten vicdani, ahlaki değerlerden yoksun “insanımsı” insanlar…
*
OSMANLICADAKİ karşılığı Bâtinilik, yani içte kalan saklı bilgi anlamına gelen, adı antik Yunancadaki Ezoterikos’tan türetilen Ezoterizm’ e göre insanlık tarihinde Envolüsyon -iniş- ve “Evolüsyon” -yükseliş- dönemleri yaşanır.
Envolüsyon ve Evolüsyonlar insanlık tarihi boyunca birbirini izleyerek sürüp gitmiştir ve ilkellikten tam kurtulunmadıkça sürmeye devam edecektir.
Evolüsyon dönemleri insanlığın “ALTIN ÇAĞ”lardır.
Envolüsyon ise yağma-talan anlayışıyla yönetilen toplumlarda sömürü ve baskı düzeninin, savaşların, kara cehaletin yoğun yaşandığı dönem demektir.
Fransız araştırmacı yazar ve ezoterik düşünür Jacques Bergier “Les Livres Maudits adlı eserinde bu olguyu şöyle niteler
“İnsanları bilgelikten uzak tutmak cahil bırakmak bir takım sırlarla insanların karşılaşmalarını önlemek amacıyla büyük bir organizasyon kurulmuştur. Bu organizasyonun üyeleri tüm dünyaya yayılmış durumdadırlar. Bu tarikat ezoterik bilgileri ve belgeleri yöntemli olarak yok etmek konusunda büyük başarıya ulaşmıştır. Kara cübbelileri uygarlık kadar eski olduklarıyla ilgili elimizde ciddi kanıtlar bulunmaktadır”
Ezoterik metinlere göre insanlık zamanımızda bir çöküş sürecinden geçiyor.
Savaşlar, terör olayları, emperyalist sömürü, büyük kitlelerin yoksulluğu, etik değerlerin bozulması, gerici akımlar envolüsyonun bir tezahürü…
Öte yandan Tarih göstermiştir ki büyük çöküş ve büyük yükseliş dönemlerinde mikro çöküşler ve mikro yükselişler yaşanır.
Bütün peygamberlerin insanları sapkınlıklardan kurtarmak amacıyla geldiği Ortadoğu coğrafyası her zaman envolüsyonun en kötü koşullarda yaşandığı bölge olmuştur.
Yine Ezoterik düşünceye göre Tanrı peygamberler dışında insanlara özel görevli kurtarıcılar da gönderir.
Atatürk işte öyle bir özel görevlidir.
Yalnız kendi ülkesini kurtarmakla kalmamış, mazlum uluslara hatta bütün insanlığa ışık olmuştur.
“Biz istiklalimizi emin bulundurabilmek için heyeti umumiyemizce, heyeti milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyemizce mücadeleyi caiz gören bir mesleği takip eden insanlarız” diyen Atatürk bütün insanlığa şöyle yol gösteriyordu.
“Bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla insan mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli, kendi milletinin mutluluğuna ne kadar değer verirse, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır”
Ne ünlü İngiliz Devlet adamı W. Churchill’in “Atatürk yaşasaydı 2. Dünya Savaşı çıkmazdı…” yorumunu ve ne de bütün dünyayı sömüren büyük güçlerin başında gelenlerden Rockfeller’in “Atatürk yüzünden projelerimizi yarım asır erteledik” itirafını hiç unutmayalım…
Atatürk’ün sonsuzluğa göçünden sadece Türkiye Cumhuriyeti değil insanlık da çok şey kaybetti.
Neler kaybedildiğini görmek için sadece birkaç örneğe bakmak yeter.
Atatürk’ün talimatı ile ülkemizde kaportasından motoruna kadar dönemin en son teknolojine uygun, dışsatım yapacak kadar gelişen uçak fabrikaları kurulmuş 1923’den 1950 yılına kadar farklı türde 400’e yakın uçak üretilmişti.
Demokrat Parti döneminde ABD’nin” Biz size uçak veririz, uçak fabrikalarını kapatıp traktör ve tarım araçlarına döndürün” talimatı üzerine o tesisler kapatıldı.
Atatürk o dönemde yaşasaydı böyle bir şey mümkün olabilir miydi?
Tam tersine ülkemiz dünyadaki sayılı uçak sanayii merkezlerinden biri olurdu.
Ormanlarımız günlerdir cayır cayır yanıyor. Orman Bakanlığının yangın söndürme uçağı yok. Birkaç yıl önce var olanlarsa hurdalıkta çürümeye terkedilmiş durumda…
Bütün bunlara sözgelişi şeker fabrikaları gibi, TEKEL’e ait tütün fabrikaları gibi ve üretim yaparak ihracat yapacak daha nice tesislerin kapatılarak ülkeyi ABD’ye bağımlı hale getirişini, döviz kanamalarını, üretimin, istihdamın, mali sistemin çöküşünü ekleyin.
Ülkemiz bugün yangın söndürmek için uçak bulamayan, yangında canlarını mallarını kaybeden felaketzedelerin kafalarına her yerde adet haline getirdiği çay poşetleri atmayı kendi siyasi propagandasına fırsat aracı olarak gören ilkel bir zihniyetle yönetildiği çöküş süreci yaşıyor.
Keşke iktisatçı bir bilim insanımız çıksa da 19 yıllık AKP iktidarında ekonominin değişkenleri arasında aritmetiksel korelasyonlar, projeksiyonlar kurup, toprak rantına, tüketime, talana değil de üretime, planlı kalkınmaya dayalı ekonomi politikası izleyen bir siyasi iktidar işbaşında olsaydı eğer bugün nasıl bir Türkiye’de yaşıyor olabilecektik bunun tablosunu çıkarsa…
Ülkeyi gelecekte yönetecek siyasetçiler için de böyle bir çalışma çok hayırlı bir rehber olurdu.
Bir başka dramatik örnek ulusumuzun sağlıklı yaşam güvencesi olarak Atatürk’ün talimatıyla 27 Mayıs 1928 tarihinde kurulan, yıllarca difteri, kolera, tifüs, tetanos, kuduz, grip aşısı gibi 20 çeşit aşı üreten Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü sadece Türk halkına değil dünyaya da hizmet veriyordu.
Çin’de, Bulgaristan’da, Mısır’da yaşanan kolera salgınlarına karşı Hıfzıssıhha Enstitüsünün ürettiği aşılardan yararlanıldı.
Ne hikmetse 2004 yılında aşı üretimi yasaklanan Enstitünün kapısına 2011 de kilit vuruldu.
Çok değil bundan 8 yıl sonrada 2019’da Çin’de Vuhan kentinde Covit-19 virüsü ortaya çıktı.
Çok sayıda tıp ve bilim adamı bazı istihbaratçılar virüsün ABD-Çin işbirliği ile laboratuvar koşullarında üretildiğini öne sürüyorlar.
Buna açık ve net bir yalanlama gelmedi.
Bu da insanın aklına küreselcilerin dünya nüfusunu 500 milyona indirerek dünya nimetlerinden daha büyük paylar almak planı söylemini getirmez mi?
Bu, insana Hıfzıssıhha Enstitüsünün Covit-19 virüsünün ortaya çıkışından çok kısa süre önce paldır küldür kapatılması üstüne komplo teorileri kurdurmaz mı?
Bugün ülkemizin geldiği duruma bakalım;
Atatürk gibi semavi bir görevli değil, Amerikan emperyalizminin bir görevlisi olan biri 19 yıldır eşsiz önderimizin adını unutturmaya çalışıp, Atatürk’ün uygarlık anlamında ne kazandırmışsa hepsini birer birer yok edip ülkeyi harabeye döndürüyor.
Bugün Okyanusya ülkelerinden Avrupa’nın göbeğine, Latin Amerika bölgesine kadar Atatürk hep ışık olmaya devam ederken “Bütün dünyanın Atatürk’e ihtiyacı var” sözleri yükseliyor.
ABD Genel Kurmay Başkanı iken Atatürk’ü ziyarete gelen General Mac Arthur ziyaretten çıktıktan sonra izlenimi “Dünyaya bir daha böyle bir insan gelmez” sözleriyle dile getirmişti.
Dünyaya bir daha böyle bir insan gelmez ama eşsiz önderimizin fani varlığı artık aramızda olmasa da yaktığı ışık belki daha yüzlerce yıl insanlığı aydınlatmaya devam edecek
Eğer bugün içine düştüğümüz kör kuyudan kurtulmak istiyorsak Atatürk’ün gösterdiği yoldan milim sapmadan ilerlemeliyiz
**
DUAYEN gazeteci Rahmi Turan’ın 2 Ağustos tarihli SÖZCÜ Gazetesindeki köşesinde “ Yanan çam ağaçları ABD tuzağıdır” başlıklı bir yazısı yayınlandı. Sayın Turan yine bir başka değerli basın mensubu Sayın Gülgun Feymen Budak’ın bir yazısından alıntı yaparak özetle şunları yazıyordu.
“ABD 1947 yılında Kavak ve Çam ağacı karşılığında Ege ve Akdeniz bölgelerimizdeki milyonlarca zeytin ağacını kökünden sökerek Avrupa’ya taşıdı. Kavak ağaçları alerjik hastalıklar başlattı. Yağlı çıra gibi olan Çam ağaçlarının kozalakları 200 metre fırlayarak çam ağaçlarını tutuşturur”
O günkü hükümet eğer ABD’nin bu oyununa gelmeseydi her yıl milyarlarca hektar orman kaybı yerine zeytin ağacı ormanlarınız olurdu.
Dünyadaki yöneticiler arasında çevreye duyarlılığını herkesten önce gösteren devlet adamı olan, bir ağacın tek bir dalının kesilmesinden bile rahatsız olan Atatürk o dönemde yaşıyor olsaydı buna izin verir miydi?
İşte bunun için de bütün insanlığın Atatürk’e ihtiyacı var.
Dünyaya böyle bir insan bir daha gelmez ama içimizden ABD’nin afyon ekimini yasaklama dayatmasını “Kendi topraklarımızda ne ekip ne ekmeyeceğimize kendimiz karar veririz diyerek yüzlerine çarpan, Kıbrıs harekâtında ambargo uygulayan ABD’nin ülkemizdeki üslerini kapatan bir Bülent Ecevit çıkarabiliriz belki…