Getting your Trinity Audio player ready... |
Aysel Yenidoğanay
Acı ortak acı gibi görünse de ateş yalnızca düştüğü yeri yakıyor.
Aynı kentin içinde olup çaresizlik içinde çırpınanlara yardım edememek kadar acıtıcı bir şey yoktur.
Bir sarmalın içinde debelenip duruyorsunuz. Yangın büyüdükçe boğazınızdaki yumru da büyüyor.
Yemek, içmek ve yatmak kadar doğal olan ihtiyaçlarınızı unutuyorsunuz.
Ateşin rüzgarla dansı ve orman canlılarının çığlıkları sizi de sarıyor. Kahroluyorsunuz. Denize kıyısı olan bir kentin yeşil denizi gözlerinizin önünde içindeki canlılarla birlikte yok oluyor.
Devletin güçlü elini yakınınızda hissetmek istiyorsunuz; yok. Acılı insanların acılarını dindirmek için çay dağıtıyor (atıyor) devlet. Oysa biz uçak istiyoruz, soğutma araçları istiyoruz; yangın yayılmasın istiyoruz.
Halk hortumlarla, kovalarla, pet şişelerle çabalarken, söndürmeye uçağımız yokken, iktidar sahipleri yangını uçaktan izliyorlar…
“Yaprak döker bir yanımız/Bir yanımız bahar bahçe.” diyor ya şair; ülke olarak bu durumdayız şimdi…
35 ilden çaresizlik içinde yükselen “yardım edin” çığlığı insan olan herkesin yüreğini yaktı. Bu çığlık üzerine sosyal medyadan uluslararası yardım çağrısı yapıldı.
Yapıldı, çünkü Türkiye cayır cayır yanıyor. Canlar yanıyor, köyler boşaltılıyor, insanlar ölüyor ve bölge yetkilileri çaresizlik içinde çabalıyor.
Yapıldı, çünkü yeterli yangın söndürme uçağımız yok, soğutma araçlarımız yok ve en önemlisi rüzgarı durdurma gibi bir şansımız yok.
Ve yangın mahallelere sıçramaya başlamışsa, yardım çağrısı, zorda kalan insanların başvurduğu son çaredir.
Uluslararası yardım çağrısına (GLOBAL CALL) devletin yetkililerinden tepkiler yağdı. Bunları tek tek yazmayacağım, zaten haberlere yansıdı çoğu.
Benim içimi acıtan, bugüne kadar beğeniyle izlediğim, dinlediğim sanatçılardan gelen tepkiler. Özellikle Nilgün Belgün, Şehrazat ve Nilüfer’in yardım çağrısı için; “Devletimizi zayıf göstermeye çalışan, utanç verici bir çağrıdır, biz bunu paylaşamayız” demeleri.
Birlikte yaşlandık sizinle, aynı sahneden beslendik. Ama ben artık sizden değilim, size saygım kalmadı artık.
Devletin itibarı yardım çağrısı ile sarsılmadı; devletin itibarı, vatan topraklarını parsel parsel yabancılara satmaya başladığı gün sarsıldı. O gün utanmanız gerekirken halkın çağrısı karşısında utanmanız “sanatçı” kimliğinize yakışmıyor.
Yarın bu yangın söndüğünde, canını dişine takarak dimdik ayakta duran halkın yüzüne bakmaya utanmayacak mısınız?
Bir türkü diyor ki; Kör cahil elinden kul dertli dertli…
Bir de yüreğimizin orta yerine taht kuran sanatçılar var: Haluk Levent gibi; Şahan Gökbakar gibi sanatçılar…
Ve desteğini sosyal medya üzerinden yapan sanatçılar; adlarınızı tek tek yazmasam da sizleri kalbime yazdım…
Ve en önemlisi itfaiyecilere su desteği sağlarken yaşamını yitirin Şahin Özdemir’i unutmayacağız.
Yorgunluktan bitkin düşen, yine de vazgeçmeyen orman çalışanlarını unutmayacağız.
Sırtlarına hortumları dolayıp yangın söndürmeye giden kadınları unutmayacağız.
Canlara acil müdahale eden veterinerleri de unutmayacağız.
Ve evlerinden tahliye edilen vatandaşlara açan otel işletmecilerini de unutmayacağız.
Ve yangını “yağmur duası” ile söndürmeye çalışanları das unutmayacağız.
Ve bir kamyon arkası yazısı: Dindarlığını Allah’a göster, bana insanlığın lazım!
Evet, bu yangın sönecek elbet ve biz halk olarak yeniden kenetlenmiş olacağız…
“şarkılarla geleceğiz
bir ormanın
yanarken söylediği.
sesimiz dağılacak
havalanmış tırpanın
tekinsiz rüzgârıyla.
kalbimiz yer değiştirecek
kuşların bayrağı
bir gelincik yaprağıyla.
yağmurun ayaklarıyla koşacağız
oğlakların doğumuyla
kirlenmiş kırlarda.
şarkılarla geleceğiz
bir dağın
uyanırken söylediği.”
Şiir: Salih Bolat