Getting your Trinity Audio player ready...
|
Kurban Bayramı’nın hafta sonu, hafta başıyla birleştirilmesi sonucu 11 günü bulan tatil, İstanbulluları ikiye böldü: Bavulu toplayıp kimi tatil yerine, kimi ailesinin olduğu köy, kasabalarına, nereye olursa olsun kapağı atanlarla ya parası ya gidecek bir yeri ya da niyeti olmadığından, kent bize kaldı diyenler! Klasik bayram geyiğidir, İstanbul boşaldı!
İstanbul boşalır mı hiç, 20 milyondan bahsediyoruz, bir kere İstanbul’un evinde kalanları dışarı çıktı! Çünkü kamu ulaşımı ücretsiz. Aile, üç çocuğuyla hiçbir şey yapmadan vapur, otobüs, şöyle bir dolaşacak olsa, en az 50 TL harcardı ki İstanbul’da kalanların çoğunda o kadar bir gezmede harcayacak kadar bile bütçe yok. İşte onlar dışarı çıktı, para harcamadan gezilip görülecek yerlere gitti. Eminönü, Eminönü olalı böyle kalabalık görmedi! Hiçbir şey yapmayanların kalabalığı, ayaklarını denize uzatıp kordondaki setin üzerinde oturup şehri seyretti. Otobüs bedava, vapur bedava diyen uzak semtlerin insanları, Orta Asya’nın çekik gözlü göçmenleri, Suriyelisi, Uyguru, Afganı, İranlısı, birlikte dolaşan ergen delikanlılar, renkli giysilerini renkli türbanlarıyla tamamlamış neşeli genç kızlar, eli bırakılmayan küçük çocuklar, yaşlı anneler, arabası itilen bebekler, İstanbul’un pek alışılmadık gezgin profili ve bu profilin içinde belirgin Araplarla, kaybolan birkaç Rus, Ukraynalı, Afrikalı, hatta Avrupalılar Eminönü, Sirkeci, Ortaköy, Taksim, İstiklal Caddesi, Kadıköy ve son ikon Galata’yı hıncahınç doldurdu. İnanın, Yüksek Kaldırım’da yürüyemedim kalabalıktan, eziliyordum! Galata Kulesi, fotoğrafı çekilmekten eskiyecek; küçük meydanı AKP Kongresi gibi lebaleb doluydu. Bu kalabalığın esnafı sevindirdiğini söyleyemeyeceğim, ahalide para olsa dükkân senin derlerdi kuşkusuz ama çoğu ne lokantalara girip şöyle doya doya yiyebildiler, ne alışveriş yaptılar, ancak çocuklara su ve simit, bayramlık bile almış olan vardı, eline para geçmişse. Bu kalabalık bedavacı kalabalıktı. Onlar da isterdi elbet çoluk çocuk hiç olmazsa baklavacıda tatlı yemeyi, ama ortalığı dumana boğan, bayram tatiline gitmiş zabıta sayesinde meydanın ortasına mangalı kurmuş, Norveç uskumrusundan balık dürüm, ekmek arası köfte yapıp satan seyyar satıcıların önünden bile çocuğu kolundan çeken görmedim değil, yiyen de vardı elbet. Karaköy’de dilim dilim karpuz satan mı yoktu, renk renk şeker satan mı! Lokantalar da boş değildi canım, onların müşterileri de başta memlekete tatile gelmiş gurbetçiler, kendi aralarında Almanca, Fransızca konuşan! Memleketlerine gidemeyen Suriyelilerin Yeşilköy, Caddebostan sahilini doldurup denize girdikleri, piknik yaptıkları, hatta gece bile orada yatıverdikleri de gelen bilgiler arasında!
BOŞALAN BAĞDAT CADDESİ VE ETİLER
İstanbul boşaldı diyenlerin neresini kastettikleri malum; Bodrum’a, Alaçatı’ya gidenlerin yaşadığı yerler; Bağdat Caddesi, Etiler, Maçka, Bebek. Ve hatta inanmayacaksınız ama bu yıl öğrendiğim bir gerçek. Adalar! İstanbul’un incisi Prens Adaları’nda yaşam eskiden yazlıkmış. Artık, yaşam yıl boyu sürüyor ve temmuz, ağustos denildi mi, Adada yıl boyu yaşayanlar Ege, Akdeniz kıyılarına yazlığa gidiyor! Adalar, günübirlik gelen İstanbullulara, Arap ve Asyalı turistlere kalıyor! Nedeni basit; Adalarda artık denize girilmiyor, deniz kirli! Bu ilkbaharda yaşanan müsilaj kabusu yüzeysel olarak temizlendi. Dikkatli bakınca su hâlâ içine yapılmış gibi bulanık ve bir şeyler yüzüyor. Ama uzaktan bakınca üzerindeki yapışmış sünger tabaka yok. Birazını temizlediler, birazı sıcaktan yok oldu, ama halının üzeri süpürüldü, altı hâlâ çok kirli ve merakla istememize rağmen koli basili raporları yayımlanmıyor. Buna rağmen gözünü karartıp denize girmek isteyenleri ise başka bir sıkıntı bekliyor: fiyatlar! Anayasada “kıyılar halkındır” yazmasına rağmen Adalar’da denize girilebilecek kıyıların hepsi paralı beach klüp, plaj! Giriş hafta içi 30-40 TL, hafta sonu 60-70 TL’ye kadar çıkıyor! Sadece girdiniz, şezlong, şemsiye, bir su içtiniz, bir kola, kaça çıkarsınız kim bilir? Sonuç: Plajlar da boş!
Adalar’da kıyılar da halkın değil, korular da! Heybeliada’da tek mesire yeri Değirmen’de ağaçların altı, baştan sona tellerle çevrili ve içeri giriş 10 TL. Ücretsiz kamu ulaşımı ile gelenlerin, ucuz marketlerden aldıkları kayıntıları oturup yiyecekleri bedava bir ağaç gölgesi bile yok! İstanbul boşalmadı, İstanbul’da sokaktaki profil değişti. Ve kent kültürüne hayli yabancı bu yeni profil, içtikleri suyun şişesini, yediklerinin kâğıdını yere atıyor, her yer çöp! İBB çöpleri temizliyor ama açıkta yiyecek satanları denetleyen zabıta görünmüyor! Gösterilen yerler dışında kesilen kurbanların kanı derelere karışıyor ama kesmeyin diyen yok! İBB çalışıyor ama denetlemiyor? Ya virüs? Sokaktaki bu kalabalık ve sosyal mesafenin unutulmuş olmasından nemalanıyor mu? Yükselen ölüm ve vaka oranları tehlikeyi ve muhtemel kapanmayı işaret ediyor. İstanbul’da bir bayram böyle hercümerç içinde geçiyor.