Getting your Trinity Audio player ready... |
Bugünkü konumuz, Biden yönetiminin Amerikan askerlerini Afganistan‘dan çekmesi ve hemen sonrasında Türkiye’nin başkent Kâbil’deki havaalanının güvenliğine talip olmasıdır.
Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, Brüksel’deki NATO Zirvesi’ne katılmadan önce, “Türkiye, Afganistan’daki durumu düzgün bir şekilde yönetebilecek tek güvenilir ülkedir” diyerek niyetini kamuoyuna duyurmuştu.
30 Haziran tarihli New York Times gazetesine göre, teklifin çerçevesini belirlemek üzere Ankara’ya gelen ABD heyeti, Türk yetkililerle bir uzlaşma sağladı. Ayrıntıları açıklanmayan uzlaşma gereğince Türkiye, 600 ile 1000 askerini orada görevlendirecek.
Bu talep, hem Zirve’de hem de siyasi çevrelerde çokça tartışıldı; yerli ve yabancı basında çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Biz de meseleyi birçok yanıyla ele almaya, 20 yıllık olayın arka planına göz atıp kimi yorumlara yer vererek konuyu etraflıca irdelemeye çalışacağız.
11 Eylül 2001 tarihinde, ABD’nin New York şehrindeki ikiz kulelere uçakla yapılan intihar saldırısıyla, gerçekte dört ayrı eşgüdümlü saldırıyı takiben dünyaya duyurulan “terörizmle mücadele” gerekçesiyle, eski Başkan George W. Bush yönetimi dünya çapında bir kampanya başlattı.
ABD, NATO‘nun 5’inci maddesini işleterek bu kuruluşa üye devletlerle birlikte 7 Ekim 2001’de Afganistan’ı işgal etti.
İşgal sonrası iktidardan devrilen Taliban hareketi, El Kaide ve uzantılarıyla birlikte kırsal bölgelere ve dağlık alanlara çekilerek gerilla savaşı taktikleriyle direnişini sürdürdü.
Uzun vadede hedefteki terörist örgütler, bu işgalden daha dirençli ve güçlü çıktılar. ABD ve NATO koalisyonu, Afganistan bataklığına saplandı.
Onca kayıp ve harcamadan sonra beklenen gerçekleşmeyince, Biden yönetiminin kararı üzerine de geri çekildiler.
ABD Savunma Bakanlığı’na doğrudan bağlı askeri istihbarat biriminin bir raporuna göre:
Taliban ve El Kaide hareketleri arasındaki ilişki güçlendi, dostluk bağları sıkılaştı. Amerikan CNN televizyon kanalı, geçen ay yayınladığı bir haberde şu hususa dikkat çekti:
‘İki örgüt arasındaki bağ artık sadece ideolojik değildir. Karma evlilikler sonucu aile ve akrabalığa dönüşmüştür. Bu yüzden Taliban, ülke dışında bir eylem yapmaya kalkışacak olan El Kaide’ye karşı duramaz.’ 1
Nitekim dünyanın farklı yerlerinde, özellikle Kuzey Afrika, Sahel (Sahil) ve Büyük Sahra mıntıkalarındaki İslamcıların gerçekleştirdikleri kanlı eylemler bu tespiti doğruluyor.
Öte yandan Taliban, sanıldığının tersine tamamen başına buyruk hareket edemiyor. Özellikle Afganistan’a komşu ülkelere zarar verebilecek cihatçı (El Kaide veya IŞİD gibi) örgütleri engelleyebiliyor.
Mesela bir süre önce IŞİD militanları, İran’a yönelik eylemler yapmaya yeltendiler. İran’ın Taliban yetkilileriyle birkaç görüşmesinden sonra bu ve benzeri girişimler bizzat Talibancılar tarafından önlendi.
Makalede imzası bulunan Arap araştırmacı yazar Emile Amin‘e göre:
Taliban ilk adımda merkezi hükümetle koalisyon hükümeti kurabilir. Ancak zaman içinde tüm iktidarı tekeline alacaktır. Afganistan sadece Taliban ile El Kaide’nin değil, IŞİD gibi örgütlerin de barınağı haline gelecektir. Ülkedeki İslamcı örgütler, aralarındaki işbirliğini artıracaklar. Haliyle oradaki teröristler, buldukları bu tür bir lojistik destek zeminini, terör dalgası halinde dünyaya yayabilecekler.
Bazı Amerikan yetkilileri, Taliban ve Kaide’nin uzaktan kumandalı silahlar ve uzun menzilli füzeler yoluyla hizaya getirileceğini ileri sürseler de, bunun geçmişte işe yaramadığı 1979’daki Sovyet işgali dönemi ve 2001’de Amerikan işgallerinin tecrübesiyle ortaya çıkmıştır.
Belki de bu nedenle dört yıldızlı birçok Amerikan generali, çekilme kararına itiraz ettiler. Eski Senato Başkanı Mitch McConnell gibi üst düzey Cumhuriyetçi siyasetçiler, çekilme kararı için “büyük bir hata” deyimini kullandılar.
Kimilerinin iddiası ise şöyle:
Taliban ve Kaide gibi örgütler, Çin ve Orta Asya’daki bazı devletlerde de radikal İslamcılığa zemin hazırlayacak; belki de bu durum, Rusya ve Çin ile rekabet halindeki ABD’nin işine yarayacaktır.
Hatırlatalım: Biden’in çekilme kararı, mealen şu gerekçeye dayanmaktadır:
Çin’e karşı stratejik ve jeopolitik meydan okumanın yollarından biri de Afganistan’daki silahlı kuvvetleri geri çekip, Asya’nın farklı bölgelerine yoğunlaşmak suretiyle yeniden yığınak ve tahkimat yapmaktır.
20 yıla yakın bir zamandır çatışmanın sürmesi ve savaş harcamaları, Amerikan kamuoyunda hoşnutsuzluğa yol açmıştır.
Bu gerekçeye bakılırsa:
Asker çekilmesi sonrasında Afganistan’da ister iç savaş çıksın isterse seçilmiş merkezi hükümet devrilsin ve yerine Taliban geçsin, bu durum, Amerikan çıkarlarını büyük ölçüde zarar vermez!
Oysa Amerikalı milli güvenlik uzmanlarının önemli bir kısmı, böyle bir stratejinin “jeopolitik düzlemde son derece kötü ve yanıltıcı olduğunu; Çin ile rekabet amacıyla bile olsa Afganistan’da mütevazı sayıda bir askeri varlığın kalmasının gerekliliğini” vurguluyorlar.
Örnek olarak da Çin sınırının çok yakınındaki Bagram askeri üssünü gösteriyorlar.
Çin‘e gelince, yumuşak karnı sayılan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki İslamcı faaliyetlerin farkındadır. Bu kapsamda, özellikle İran ve Pakistan’la olan dostluk ilişkilerini de kullanarak Taliban’ın kendisine yönelik herhangi bir olumsuz tutum takınmaması için girişimde bulunmuştur.
Nitekim eski Başkan Donald Trump‘ın Afganistan’dan çekileceğini geçmişte ilan ettiği süreçte Pekin yönetimi, küresel boyuttaki “Yol ve Kuşak” projesi çerçevesinde Afganistan’da çeşitli yatırımlar yapmaya hazır olduğunu açıklamıştı.
Bazı yorumcular, daha da ileri giderek, Çin Halk Ordusu ve hava kuvvetlerinin eski Amerikan üssü olan Bagram’a yerleşebileceklerine dair tahminlerde bulunuyorlar. Onların gerekçesi ise şöyle:
Mevcut Afganistan hükümeti, Amerikan askerinin çekilmesinden sonraki hayal kırıklığı ve çaresizlik sonucu, sınır komşusu Çin ile anlaşarak onu ekonomik ve askeri bakımdan ülkeye davet edebilir. Böylece Çin, Biden yönetimine karşı hamle yaparak nüfuzunu Orta Asya ve Batı Asya’ya kadar genişletebilir.
ABD ise jeopolitik planı gereği, Çin yayılmasını kendine tehdit olarak gören Hindistan ile ittifak halinde yeni bir çevreleme stratejisi izleme yoluna gidebilir. 2
Rusya‘ya gelince… Yönetim, Savunma Bakanlığı’nı hareket geçirerek Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan gibi devletlerle olan ortak güvenlik antlaşmalarını güncellemeye ve bu düzlemdeki eksik gedikleri gidermeye çalışıyor.
Aynı şekilde Çin de öteden beri bahsedilen devletlerle, özellikle terörist faaliyetlerin eksik olmadığı Tacikistan ve Özbekistan ile ortak güvenlik tedbirleri alma yoluna giderek yeni anlaşmalar imzalıyor. 3
Bütün önlemlere rağmen korkulan terör faaliyetleri şimdiye kadar bitmediğine ve yeni Taliban iktidarı sırasında giderek yaygınlaşma ihtimali bulunduğuna göre Rusya, Çin ve Orta Asya ülkelerinin yetkilileri yeni gelişmeler ışığında farklı yol ve yöntemler deneyeceklerdir.
Alman ordusunda binbaşı rütbesiyle görev yapan Afganistanlı askeri danışman ve gazeteci-yazar Esedullah Oğuz, Afganistan işgalinde yaşananlarla gelecekteki muhtemel senaryoyu şöyle anlatıyor:
“ABD’nin Afganistan’dan kaçtığını söylemek abartılı ve popülist bir yaklaşım olur. Zira şu anki Afgan hükümeti, ABD’nin yardımıyla ayakta duruyor. Bundan sonra da sırtını ABD’ye yaslamaya devam edecek.
ABD, Afganistan’da amacına tam ulaşamadı veya kısmen ulaştı. ABD’nin birinci hedefi gerçekleşti: El Kaide yok edildi ve Afganistan artık bir terör üssü değil. İkinci amaç ise gerçekleşmedi: Nation building veya ulus inşası, fiyaskoyla sonuçlandı. Silahlardan arındırılmış ve mümkün olduğunca müreffeh bir Afganistan yaratma hayali de hayal olarak kaldı.
Birçok bölgede, özellikle de kırsal bölgelerde merkezi otoritenin ya son derece zayıf olması ya da hiç olmaması, El Kaide ve Taliban gibi örgütler için uygun zemin hazırladı. Ayrıca mesajlarını benimsemeye hazır dışa kapalı bir toplumun bulunması da, onların işlerini kolaylaştırdı.
El Kaide ve Taliban’ın sıradan Afgan köylüsüne cazip gelen mesajı şu: ‘Tüm bu işgaller ve yıkımlar, İslam’dan uzaklaştığımız için başımıza geldi. İslam’ın ipine sarılırsak kurtuluruz. Kurtuluş İslam’dadır.’
Afganistan, komşu ülkelerin halklarından oluşan yamalı bir bohçadır. Afganistan’ın kuzeyi, Tacikler, Türkmenler, Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar gibi kuzeyde yaşayan halklardan oluşuyor. Güney Afganistan nüfusu ile Kuzey Pakistan’ın nüfusu da aynı: Peştun veya Pakistan’daki adıyla Patan. Böyle yamalı bir bohçadan üniter bir devlet ve ulus yaratmak imkânsız olmasa bile çok zor.
ABD’nin Afganistan’da üs bulundurmasına pek gerek yok. Nasılsa hemen yanı başındaki Pakistan’da Amerikan üssü var. Ayrıca diğer çevre ülkelerde de ABD üsleri bulunuyor.
Afganistan, ABD için uzun zamandır baş ağrısı, o yüzden bu ülkeden ne kadar çabuk kurtulursa o kadar iyi. Diğer NATO ülkelerinden hiçbiri de ABD olmadan orada zaten kalmaz ve kalamaz.
Geri çekilme başladı. Taliban ile hamisi Pakistan ellerini ovuşturmuş bekliyorlar. Ellerini sevinçle ovuşturan diğer iki ülke ise, ABD’nin bölgeden bir an önce çekip gitmesini isteyen İran ile Rusya. Elbette Çin de bu durumdan son derece memnun.” 4
Gerek askeri danışman Esedullah Oğuz, gerekse Emil Amin’in Afganistan’ın durumu ve başta Taliban olmak üzere oradaki radikal İslamcı örgütlerin ne yapacaklarına ilişkin öngörülerinde çelişkiler ve boşluklar var.
Her durumda, çeşitli ihtimal ve spekülasyonlara açık bu konu, sadece bir iç mesele değildir. İktidarı eline alacak Taliban’ın uluslararası teamüllere uygun sorumlu bir devlet siyaseti mi yoksa ideolojik bir örgüt politikası mı güdeceği meselesinden de ötedir.
Afganistan’ı çevreleyen veya bu ülkeyle yakından uzaktan yakından ilgisi olan Rusya, Çin, ABD, Pakistan, İran, Hindistan ve Orta Asya devletlerinin ne yapacakları Afganistan’ın geleceğini bir şekilde etkileyecektir. Türkiye de bir şekilde meseleye dâhil olmak istemektedir.
NATO güçleriyle beraber Afganistan’da 20 yıldan beri asker bulunduran Türkiye, yaklaşık 500 neferden oluşan birliğinin görevini, “Başkent Kâbil’deki havaalanının askeri bölümünün güvenliğini sağlamak” olarak belirlemişti.
Bu havaalanının güvenliği ve idaresi konusunda deneyimli olduğundan, ABD’nin asker çekme kararının ardından, bu kez aynı yerin hem sivil hem de askeri kısmında eski görevini devam ettirmeyi önerdi.
Bu talebin birçok nedeni var. Yerli ve yabancı basında, başlıca dört neden üzerinde duruluyor:
- AKP iktidarı Türkiye ile ABD’nin arasındaki mevcut sorunların giderilip diyalog yolunun açılması amacıyla böyle bir teklifte bulundu.
- Kâbil havaalanının işletmesi eskiden Birleşik Arap Emirlikleri tarafından yürütülüyordu, demek ki, iş belli oranda çifte kazanç hanesine yazılacak türden.
- Bir yandan oradan elde edilecek gelirler, diğer yandan bu mekâna gelip gidecek yabancı devlet yetkilileriyle kurulacak yeni siyasi-diplomatik bağlantılar hesaplanıyor. Çünkü ABD Dışişleri Bakanlığı, Afganistan’da yabancı diplomatlar ve diğer devlet temsilcilerinin bulunabilmesi için, söz konusu havaalanının güvenli olması şartını getiriyor.
- Türk askerine güvenlik masrafları karşılığında 130 milyon dolar yardım edilmesi öngörülüyor; ayrıca Ankara yönetimi, evdeki bütçe açığını kapatabilmek için ek mali yardımlara ilaveten diplomatik/siyasi destek verilmesini talep ediyor.
Daha uç yorumlar da söz konusu. Örneğin; Türkiye, başkent havaalanında asker bulundurmakla, “beklediğini bulamadığı Libya’daki maddi ve siyasi zararlarını telafi etme yoluna gidiyor” deniliyor.
Kimi kuşkucu kesimler ise, “din kardeşliği ve eski dostluk” söylemiyle orada bulunacak Türkiye’nin Taliban hareketi tarafından sıcak karşılanmayacağı kanısında.
Bu kanıyı haklı çıkaran bir haber, Taliban’ın Katar’daki temsilcisi Suheyl Şahin’in, 11 Haziran tarihli ifadesinde somutlaşıyor:
Türkiye, 20 yıldan bu yana NATO kuvvetleriyle birlikte hareket ediyor. 29 Şubat 2020 tarihli anlaşma gereğince, NATO devletleri gibi o da askerini geri çekmelidir. Yine de Türkiye büyük bir İslam ülkesidir. Biz, İslamî bir hükümet kurduğumuzda, gelecekte kendisiyle güvenli ilişkiler gerçekleştirebiliriz.
Taliban’ın bu şartlı ret cevabı, en azından şimdiki aşamada cesaret verici olmaktan uzaktır.
Diyelim ki Türkiye, yakın müttefiki Katar’ın Taliban’la olan dostane ilişkilerini kullanarak gerekli onayı aldı; Sorun bitecek mi?
AKP Genel Başkan Başdanışmanı ve gazeteci-yazar Yasin Aktay, yukarıdaki yorumları doğru bulmayarak eleştiriyor ama partisinin yönettiği Türkiye’nin uluslararası alandaki icraatlarını alabildiğine övmekle birlikte ihtiyatlı iyimserliği de elden bırakmıyor:
“Uzun zamandır arabulucu misyonu kabul edilebilecek bir aktör olarak Taliban da dâhil bütün tarafların hüsnü kabulüne en üst düzeyde konu olabilecek aktör Türkiye’dir. İran, Pakistan, ABD veya başka herhangi bir ülkenin mutlaka burada etkileri var, etkiledikleri gruplar var. Ancak Türkiye bütün grupların ittifakla sempati besledikleri bir ülke olmakla birlikte etkili harici aktörlerle de gerekli işbirliğine açık bir mesafededir…
İslam dünyasında barış, adalet, istikrar ve kalkınmanın teminini arayan misyonuyla Türkiye’nin Afganistan’daki varlığı belki başka uluslararası misyonlarla örtüşebilir ama kimse bu misyona başkalarının taşeronluğunu yakıştıramaz.
Diğer yandan Türkiye’nin Afganistan’daki misyonunda şimdiye kadar yapılanlardan yola çıkılarak gelecek için dikkate alınması gereken dersler de vardır…
Türkiye’nin Afganistan içindeki siyasi çekişmelerde herhangi bir tarafı dışlamadan, herkese karşı eşit mesafede, kucaklayıcı bir tutum geliştirmesi çok önemli…
Afgan halkı unsurlarının birbirleriyle iletişim kurabilmesi için Türkiye’nin dikkatli ve adil bir rol oynaması bekleniyor. Bunu oynadığı takdirde Türkiye çok hayırlı, kendi misyonuna uygun tarihi bir rol oynayacaktır. Aksi durumu düşünmeyelim bile.
Daha fazla düşünmemiz gereken, Afganistan’ın mevcut etnik ve siyasi dengeleri ve buna Türkiye’nin verebileceği cevaplar için fırsatlar ve tehditlerdir.” 5
Yasin Aktay, aynı konudaki ikinci makalesinde, “Afganistan’da Türkiye’nin barış ve huzuru temin etmenin ötesinde, Afganistan halkına çok yönlü yardım yapabileceğinin” altını çiziyor.
Bu arada “Taliban hareketini, şimdiki Afganistan’ın en belirgin gerçeği olarak görüyor ve kimsenin onu yok sayarak ülkenin geleceğine dair bir plan ortaya koyamayacağını” vurguluyor.
Ona göre:
Siyasi kesimlerle aşiretler, insani faaliyetlerde bulunduğuna ve barış için çaba gösterdiğine dair Türkiye’ye güveniyor. 6
“Türkiye’ye güvenme” hususuna Aktay’ın delil olarak sunduğu, iki ülke arasındaki din kardeşliği ve tarihi bağların yanı sıra, 20 yıldan bugüne kadar NATO ile kuvvetleriyle birlikte orada bulunan Türk askerlerine, Taliban savaşçıları tarafından herhangi bir saldırının olmamasıdır.
Doğrudur. Ancak bu, kendisinin de belirttiği üzere, Türk askeri ve sivil birimlerinin cephede savaşçı bir rol üstlenmemesinden kaynaklanmaktadır, din kardeşliğinden değil!
Nitekim Aktay, bütün övgülerine ve iyimserliğine rağmen Afganistan gerçeği karşısında ihtiyatı elden bırakmıyor:
Bununla birlikte bu güvenilirliği sürdürebilmenin karşısında yeni durumda bazı tehditlerin veya risklerin olduğunu da görmek lazım… Taliban’ın artan askeri ağırlığına paralel olarak siyasal bir ağırlığı olacağı da çok açık… Bu durumun başka türlü dirençlerle karşılaşması ve bu tür direnişlerin NATO’dan boşalan misyona Türkiye’yi çağırmak isteyeceklerini görmek gerekiyor. Birçok siyasal gelişme Türkiye’yi hiç istemeyeceği gerilimlerin ortasına çekebilecektir. 7
Bu değerlendirmeden anladığım kadarıyla; Türkiye, bir taraftan Batılı devletlerin desteklediği Afganistan’daki merkezi hükümet ile Taliban’ın arasını bulmaya gayret edecek; diğer yandan da Taliban’ın (koalisyon ortağı veya tek başına iktidar olması halinde) uluslararası camiada kabul görecek bir devlet anlayışını benimsemesine yardımcı olacak!
Bir anlamda şimdiki Katar-Taliban veya eskiden (yani 1990’larda) Suudi Arabistan-Taliban hükümeti ilişkisine benzer bir durumun olacağı varsayılıyor.
Biz, Aktay kadar emin değiliz. Asya’daki karmaşık durum, Afganistan ile çevresinde varsayımsal bir “istikrara” yol vermeyebilir.
İrdelememizi sürdürürken, birkaç soruyla da yola çıkabiliriz:
Özellikle afyon ekimi, satışı ve başka ülkelere gönderilmesine siyasi bakımdan karşı çıkmayan, tam tersine, uyuşturucu kaçakçılığı da yapabilen Taliban, iktidara geçtiğinde, acaba Kâbil Havaalanı’nı bu amaçla kullanabilir mi?
Türk askeri engellemeye kalktığında, çatışma mı olur yoksa uzlaşma mı?
Aynı Taliban, dünya kültür-inanç mirası sayılan devasa Buda heykelini bombalayıp tahrip etme türünden bir tahribata kalkıştığında veya şehirdeki kadınların kazanılmış bazı (kırıntı halindeki) haklarını gasp ettiğinde, böyle bir olay bizzat havaalanı ve çevresinde yaşandığında Türk askerinin tutumu ne olacaktır?
Benzer soruları, Pakistanlı siyasi uzman, yazar ve resmi ticari kuruluşlar danışmanı Altaf Muta da sormuş ve uyarılarını kaleme almış:
“Türkiye polis ve askeri devriye dolaştırmadan başkent Kâbil’in hayati tesislerini, büyükelçiliklerini ve havaalanını nasıl koruyabilecektir? Zira havaalanının güvenliği şehrin içi ve dışından başlar. Açıkçası böyle bir görev, aynı zamanda çatışmayı da içermektedir.
Evet, Müslüman bir ülke olarak Türkiye, tarihi ve dini bağlarına da dayanarak Afganistan’da siyasi ve sosyal bir etkiye sahip oldu. Cephede savaşmayan askerleri genel olarak halk arasında ve özellikle (Türkî topluluk olan) Özbekler arasında pek sıcak karşılandı. Türkiye’nin Pakistan ile de güvenli bağları var…
Bütün bunlara rağmen Türk askerinin Afganistan’da güvenlik maksadıyla kalmasını öngören Erdoğan’ın hırslı planı, yaratıcı bir fikirle ve gayet dikkatle ele alınıp uygulanmadığı sürece, uzun vadede kendisi için kâbusa dönüşebilir. Dolayısıyla Ankara, bu planı yapmadan evvel iki kez düşünmelidir: Suriye, Libya ve Karabağ bölgelerine benzemez Afganistan. Onun için boşuna ‘İmparatorluklar mezarlığı’ denilmemiştir.” 8
Yıllarca Asya ve Ortadoğu ülkelerinde savaş muhabirliği yapan, bu arada ABD merkezli Atlantik Konseyi (Atlantic Council) adına çalışan Borzou Daragahi, “Şimdiye kadar Somali, Suriye, Libya ve Azerbaycan’da asker varlık gösteren Türk askerinin Afganistan’da tahripkâr bir rol almayacağı” kanısındadır.
Gazeteci Daragahi’ye göre Ankara yönetimi, Afganistan’daki varlığından istifade ederek Orta Asya (bilhassa Türkî Cumhuriyetler) ile Kafkasya arasında bir geçiş yolu kurmayı amaçlamaktadır.
ABD açısından Türkiye’nin oradaki varlığı, denize kıyısı olmayan Afganistan ile Batı dünyası arasında siyasi, insani ve ticari köprü işlevi görecektir.
Daragahi, “Türkiye’nin fazladan bir belayla karşılaşmayacağının” gerekçesini, Afganistan merkezli Islah gazetesinin başyazısındaki bir yoruma bağlıyor:
“1989’da Sovyet askerinin çekilmesinden sonra bile Taliban, sarsıntılı ve desteksiz kalmış Afganistan iktidarını bile hemen devirememişti. Muhammed Necibullah, üç yıl boyunca Taliban’a direnerek iktidarda kalabilmişti.
Mevcut Afganistan kolluk kuvvetleri, 20 yıl boyunca NATO gözetiminde çok sıkı askeri eğitim aldılar. Şehirler ve kırlardaki Taliban ile IŞİD militanlarına karşı en hassas operasyonlarda başarılı oldular.
Ülke içindeki 20’den fazla terör örgütüne karşı mücadeleye kumanda edebilen milli savunma ve emniyet kuvvetleri, Kâbil havaalanının güvenliğini, başka bir devlete bırakmaz.
Esasen havaalanı gibi hassas ve hayati bir yerin sorumluğunu yabancıların eline teslim etmek, kamuoyunda da olumsuz bir algıya yol açar. Halkı göçe zorlar, kurumların verimli çalışmasını engellemiş olur.
Türk askerine devretmek, aynı zamanda Afganistan kolluk kuvvetlerinin gücü ve başarısından kuşku duymak manasına gelir ki, bu da onların moral ve motivasyonunu bozmaya eşdeğerdir. Böylece halk ile hükümet arasında güvensizlik doğmuş olur.” 9
Görülüyor ki, Türkiye’nin bu görevi alıp alamayacağı, alırsa başarılı olup olamayacağı ve bu süreçte Afganistan’ın gibi geleceği hususlar, hem bölgeyle ilgilenen devletlerin (ABD, NATO, Rusya, Çin, İran, Pakistan, Hindistan) siyasi/askeri oyunları, hem de ülke içindeki denge değişiklikleri (Taliban’ın koalisyon ortağı veya tek başına iktidar olması gibi) ile belirlenecektir.
Sadece Türkiye’nin istemesi ve iradesiyle olacak iş değildir bu.
Kaynakça:
1-) Emil Amin, “Afganistan: Bugünün beklentileri ve geleceğin korkuları”, Şark’ul Avsat gazetesinden çevirip yayınlayan Independent Türkçe, 6 Haziran 2021.
2-) هل يساعد انسحاب أميركا من أفغانستان على مواجهة الصين؟, independent Arabia, 25 Haziran 2021.
3-) https://thediplomat.com/2021/05/russia-central-asian-states-worry-about-instability-in-afghanistan/; https://thediplomat.com/2019/05/russias-bulwark-tajikistan-on-the-afghan-border/; https://www.intellinews.com/russia-addressing-growing-central-asia-security-concerns-211972/
4-) Adem Demir, “Askeri danışman ve Afganistanlı yazar Esedullah Oğuz: ABD’nin ulus inşası fiyasko ile sonuçlandı, biçilen elbise dar geldi.”, Independent Türkçe, 6 Mayıs 2021.
5-6-7-) Yasin Aktay’ın Yeni Şafak gazetesindeki iki makalesi bakınız; “Türkiye, Afganistan’da ne yapar, ne yapamaz?”, 23 Haziran 2021; “Afganistan’daki durumu yönetebilmek kabiliyeti”, 28 Haziran 2021.
8-) https://mubasher.aljazeera.net/author/ , 27 Haziran 2021; إلى توسيع بصمتها في أفغانستان تركيا تتطلع.
9-) مصير أمن مطار كابول وجواره مؤشر إلى مستقبل أفغانستان, independent Arabia, 23 Haziran 2021.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish