Getting your Trinity Audio player ready... |
ABD’nin Suriye ve Afganistan’da Rusya ile işbirliği girişimleri Türkiye’nin daha da sıkıştırılması anlamına gelebileceği sinyalini veriyor. Rusya; Türkiye’nin Afganistan hamlesine karşılık İran ile birlikte ABD’ye yardımcı olabileceğini belirtirken Türkiye’nin önünü kesmiş oluyor. Ayrıca, Suriye’de ABD – Rusya işbirliğinin doğrudan radikal islama karşı ortak cephe oluşturma stratejisini yansıttığı görülüyor.
“…Putin’in Afganistan ve İran konusunda ABD’ye yardımcı olabileceği mesajına karşın Biden’ın Suriye ve Libya halkına bir miktar istikrar ve ekonomik güvenlik kazandırma niyetinden bahsetmesi karşılıklı etkileşime işaret ediyor.
Şimdilik Biden’ın odaklanmak istediği konu BM Güvenlik Konseyi’nin Cilvegözü Sınır Kapısı’nın (Bab El Heva) kullanımına ilişkin 10 Temmuz’a kadar verdiği iznin süresi dolmadan bir mutabakat sağlamak.
Kuşkusuz hangi kapıların insani yardım için kullanılacağı tartışmasında Türkiye de kritik bir yerde duruyor. Yine olası Rus-Amerikan etkileşiminin en önemli muhatabı Türkiye.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hem Brüksel’deki NATO zirvesinde hem Biden’la görüşmesinde Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) desteğin kesilmesi başta olmak üzere Türkiye’nin Suriye’deki önceliklerini tekrarladı ama istediğini alamadı.
Buna karşın NATO zirvesinin sonuç bildirisinde Türkiye’yi hoşnut edecek iki madde eklendi. Bildirinin 52’nci maddesinde dikkat çekici bir ifade yer aldı: “Suriye’den Türkiye’yi bir kez daha vurabilecek veya tehdit edebilecek füze atışlarına karşı müteyakkız olmaya devam ediyoruz.” Bildirinin 53’ncü maddesinde ise Suriye’deki seçimlerin tanınmadığı ve BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı uyarınca gerçek bir siyasi sürecin gerektiği vurgulanarak Türkiye’nin mültecilere ev sahipliği takdir edildi.
Bu ifadeler, Erdoğan’ın NATO’nun Rusya’yı kuşatma stratejisi için verdiği açık çek ve Afganistan’da Kabil havaalanını koruma teklifine karşın bir ödül de sayılabilir. 2019’da NATO’nun Londra Bildirisi’nde Suriye yer almazken 2018’deki Brüksel Bildirisi’nde “Türkiye’nin son dört yılda Suriye’den fırlatılan füzelerle üç kez vurulmasından endişe duyuyoruz” denilmişti.
Aciliyet arz eden mesele 11 Temmuz’a kadar insanı yardım koridorunun belirlenmesi. Bu konudaki çözümün şekli Biden yönetiminin Suriye’de izleyeceği siyaseti de etkileme potansiyeli taşıyor.
BM Güvenlik Konseyi, 2014’te BM ve sivil örgütlerin Türkiye sınırlarında Öncüpınar ve Cilvegözü/Bab El Selame, Ürdün sınırında Ramse ve Irak-Kürdistan sınırında Rabia/Yarubiye kapılarını kullanmalarına izin vermişti. Yarubiye ve Ramse Ocak 2020’de kapandı. Rusya 11 Temmuz 2020’de Yarubiye ve Ramse kapısının yeniden açılması, Bab El Selame ve Bab El Heva’nın bir yıl daha açık kalmasını öngören tasarı için yaptırımların kaldırılması şartını koştu. ABD kabul etmeyince Rusya ve Çin sadece Bab El Heva’ya izin verdi.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 29-30 Mart’ta Brüksel’deki yardım konferansında Yarubiye ve Bab El Selame’ye yeniden izin verilmesi, Bab El Heva’nın da açık tutulması çağrısı yaptı.
Biden yönetimi durum tespiti için haziranda BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield’ı Suriye-Türkiye sınırına göndermişti. Putin de zirve öncesi yardımların Suriye hükümeti üzerinden gitmesi gerektiğini yineledi.
Biden 16 Haziran’daki görüşme sonrası Putin’den Suriye’deki insani yardım koridorlarını yeniden açmasını istediğini belirtirken Reuters’a konuşan ABD’li bir yetkili, “Herhangi bir taahhüt yoktu ancak Suriye konusunda daha fazla işbirliği olacaksa bunun bizim için çok önemli olduğunu açıkça belirttik” dedi. ABD’li yetkiliye göre tasarının yenilenmesi iki ülkenin birlikte çalışıp çalışamayacağının bir testi olacak.
Yarubiye’nin açılması iki yönlü bir direnci tetikliyor. Yarubiye açıldığında Fırat’ın doğusunda Kürtlerin liderliğindeki fiili özerk yapı bundan faydalanacak. İşte bu noktada Rusya kadar Türkiye’nin de itirazları yükseliyor.
Türkiye’nin tercihi Bal El Heva’nın yanı sıra Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesine açılan Bab El Selame’nin açılması. Rusya ise pazarlığı farklı bir yere koyuyor: Moskova açısından Türkiye ile ilişkilerin selameti için Bab El Heva açık kalabilir ama İdlib’de Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) gibi terör örgütlerine koruma sağlayan pozisyon terk edilmeli, Suriye’ye yaptırımlar kaldırılmalı ve yeniden inşa sürecinin önü açılmalı.
Rusya, Fırat’ın doğusunda ise Kürtleri Şam’a itme stratejisine hizmet edecek şekilde yeni bir denklem aradığı izlenimini veriyor. Bir senaryoya göre eğer ABD petrol kuyularını hükümetin denetimine bırakırsa Rusya da Irak Kürdistanı’na açılan Yarubiye kapısına izin verebilir.
Elbette bu senaryoyu teyit eden bir bilgi yok. Sadece bir iki işaretten söz edilebilir: Biden yönetimi, Donald Trump döneminde Suriye’nin kuzeybatısındaki petrol sahalarında çalışması için Delta Crescent Energy adlı şirketi Sezar yaptırımlarından koruyan muafiyetin süresini uzatmadı. Bir ihtimale göre Biden, Ruslarla Suriye’de çalışmanın yolunu açmak için petrole bekçilik misyonuna nokta koydu. Zaten benimsediği bir politika değildi. İkincisi bununla Türkiye’nin “Kürt devletinin alt yapısı oluşturuluyor” eleştirisini ve Yarubiye kapısına ilişkin itirazını geriletmek istiyor.
Petrol kuyularının Amerikan desteğiyle SDG’nin eline geçmesi, Moskova ve Şam’ın Kürtlere bakışını da dramatik bir şekilde değiştirmişti. Şam’la müzakerelerin önündeki en önemli engel Kürtlerin ABD ile ortaklığı ve buna bağlı olarak Suriye’nin petrol ve tahıl ambarlarından mahrum bırakılması. Fakat Yarubiye kapısı ve petrolün kontrolü ile ilgili statü değişikliği ABD, Rusya ve Türkiye üçgeninde taşları yerinden oynatabilir.
Büyük çıkarımlar için erken. ABD’nin Şam’la normalleşme için 2254 sayılı karar çerçevesinde siyasi çözümün ilerletilmesi şartı yerli yerinde dursa da son Putin-Biden karşılaşmasında bir kırılma kendini hissettirdi. Biden, “Bana Suriye Devlet Başkanı ile sorun yaşamaya devam etmenin neden önemli olduğunu düşündüğümü sordular. Çünkü uluslararası bir normu ihlal ediyor dedim, adı Kimyasal Silahlar Anlaşması deniliyor.” ifadelerini kullandı. Bu yanıt, Esad’a yönelik koşulların değiştiğini gösteriyor.
Türkiye’ye dönersek, NATO’da yakalanan nispi olumlu hava arzulanan desteğe dönüşebilir mi? Pek çok müttefik Erdoğan’ın planlarına dair rezervlerini koruyor. ABD’nin SDG’ye desteği de 2022 bütçesinde teminat altına alınmış durumda. Biden İran, Afganistan, Libya ve Suriye’de Putin’le çalışma olanağını dışlamıyor. Bu Türkiye’nin Suriye’de aradığı Amerikan tutumunu garanti etmeyebilir.
Beri taraftan Erdoğan Biden’le el sıkışabilmek için Gürcistan ve Ukrayna’dan Polonya’ya kadar Rusya’yı kızdıracak epey adım attı. Bu gerilimin hesaplaşmaya dönüşeceği yer İdlib, ki şu sıralar İdlib’in çeperlerinde Suriye ve Rusya baskıyı artırırken İran da Halep’in doğusuna güç yığıyor.
NATO’nun Türkiye hesabına diş göstermesi, İdlib’de yaklaşan fırtınayı kesecek bir caydırıcılık inşa etme amacı taşıyor olabilir. Sonuçta Erdoğan’ın elinde somut bir şey yok. NATO bildirisindeki ifadelere rağmen aradığını bulamayan Erdoğan “Biz kendi göbeğimizi kendimiz keseriz. Bu işin başka yolu yok” diyerek hayal kırıklığını dışa vurdu.
NATO’dan en önemli beklenti güvenli bölge planına destekti. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar zirveden önceki açıklamasında umutsuzdu: “Defalarca müttefiklerimize güvenli bölge oluşturulmasını önerdik ve bazı planlar üzerinde mutabık kaldık. Ne var ki gereği yerine getirilmedi ve Türkiye terörle mücadelede yalnız bırakıldı.”
Türkiye tampon bölge, mülteciler ve SDG ile ilgili çağrıların karşılık bulmadığı ortada. Yine de Erdoğan S-400’e bozuk çalan ittifakın baskılarını savuşturmak için bu meseleleri gündemde tutuyor…”
DEVAM EDECEK