Advert Advert
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Amerikan ulusal istihbarat raporu: 2040’larda bizi nasıl bir dünya bekliyor?

Amerikan ulusal istihbarat raporu: 2040’larda bizi nasıl bir dünya bekliyor?

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Getting your Trinity Audio player ready...

ABD yönetim binası Beyaz Saray, ‘Yıldızı sönen ve düşüşe geçen süper bir süper güç’ diye tanımlanıyor / Fotoğraf: AP

ABD Milli İstihbarat Kurulu (National Intelligence Council-kısa adıyla NIC), 1979 yılında kurulmuştur. Her dört yılda bir dünyadaki eğilimler, gelişmeler ve genel gidişat hakkında hazırladığı raporu, bağlı bulunduğu Milli İstihbarat Müdürlüğü’ne (Director of National Intelligence-DNI) teşkilatına sunmaktadır.

DNI ise, ülkedeki 17 istihbarat teşkilatının (United States Intelligence Community-IC) liderliğini ve Milli İstihbarat Programı’nın yöneticiliğini yapan ABD yetkilisine bu raporları iletir.

Amaç, Amerikan çıkarları açısından geleceğe yönelik en uygun taktik ve stratejik politikalar üretilmesidir.

Milli İstihbarat Kurulu (NIC), yedinci dönemsel raporunu 8 Nisan 2021’de “Global Trends-2040” (Küresel Eğilimler-2040) başlığı altında kamuoyuna açıkladı.

Rapor, geçmiş tecrübeler ve gelişmelerin de ışığında genel bilgilerden yararlanmakla yetinmiyor, aynı zamanda istihbarat teşkilatlarından gelen ham ve işlenmiş bilgilere de dayanıyor. Böylece gelecek 20 yıl sonrası için muhtemel senaryoları ele alıyor.

Dünyanın önde gelen medya organları (Reuters, AP, CNN, BBC, Deutche Welle, Sputnik gibi) 9 Nisan tarihli Türkçe bültenlerinde, bu raporlara yer verdiler. Ancak daha çok kendilerinin ayıklayıp öne çıkardıkları gelişmeleri yayınladılar.

Türk medyası da eşzamanlı olarak ve bilhassa Türkiye’yi ilgilendiren hususları haber olarak sundu. 9 Nisan 2021 tarihli yayınlardan birkaç örnek verelim:

Hindistan'da Müslümanları dışlayıp Hindu milliyetçiliğini destekleyen Vatandaşlık Yasası'na karşı protestolar.jpg
Hindistan’da Müslümanları dışlayıp Hindu milliyetçiliğini destekleyen Vatandaşlık Yasası’na karşı protestolar

Deutsche Welle Türkçe:

“Raporda Türkiye ile ilgili öngörüler de yer aldı. Bazı devletlerin politik amaçları doğrultusunda başka ülkelerdeki dini ve etnik öğeleri kullanacağı belirtildi:

Ankara’nın Türk nüfuzunu artırmak için Avrupa’daki diasporayı mobilize etme çabası, Moskova’nın Rusya dışındaki Ortodoks azınlıkları desteklemesi, Hindistan’ın Hindu milliyetçiliğini ihraç etme çabası gibi…

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu İran, Endonezya, Suudi Arabistan, Avustralya, Brezilya, Nijerya, Birleşik Arap Emirlikleri gibi rekabetçi atmosferde daha fazla nüfuz sahibi olma arayışındaki bölgesel güçler, muhtemelen yeni fırsatlardan yararlanmaya ve daha önce bir büyük güç tarafından üstlenilen rolleri almaya çalışacaklar…”

İklim ve göç ilişkisi hakkında Dünya Bankası raporu.jpg
İklim ve göç ilişkisi hakkında Dünya Bankası raporu

Amerika’nın Sesi (VOA):

“Raporda tanımlanan en kritik sorunlardan biri de iklim değişikliği. Sorunun önümüzdeki 20 yıl içinde kademeli olarak yoğunlaşacağı ve tüm ülkelerde daha yüksek hava sıcaklıklarına, deniz seviyesinin yükselmesine, kasırga, hortum ve sel gibi aşırı doğal felaketlerin artmasına neden olacağı öngörülüyor. Deniz seviyeleri yükselirken dünya çapında daha az yağmur alan bölgeler daha büyük kuraklıklar yaşayacak.

Rapora göre; iklim değişikliğinden en çok etkilenecekler yoksul ve gelişmekte olan ülkeler olacak. Bu ülkelerin hükümetlerinin meselelere yanıt verme ve uyum sağlama becerisi gösterememesi ise yeni göç dalgalarına yol açabilecek; bu durum ise, göç akınlarının hedefi olan ülkelerin kaynaklarını ve kapasitelerini baskı altına alabilecektir.

Küresel göç, geleceğin önemli olgusu haline gelecek.jpg
Küresel göç, geleceğin önemli olgusu haline gelecek / Fotoğraf: AP

Raporda sözü edilen bir başka kritik konu ülkelerin, teknolojik olarak giderek daha çok ilerleyen bir dünya karşısında kendilerini tecrit etme yolunu seçmeleridir. Buna göre; dünya hem giderek daha fazla birbiriyle bağlantılı hale geliyor hem de farklı yönlere doğru giderek daha çok parçalanıyor: Toplumlar, insanların hem kurulu düzene hem de yeni oluşan ve öne çıkan kimliklere göre belirlenen gruplara katılarak güvenlik arayışı içine girmeleri nedeniyle bölünüyor…

Bu eğilim, yapay zekâ gibi teknolojilerin yayılmasıyla daha çok güç kazanıyor. Bu durum, hükümetler, bazı gruplar ve hatta şirketlerin, gerek etki kampanyaları gerekse dezenformasyon (yanlış bilgilendirme) operasyonlarıyla kamuoyu görüşünü şekillendirmesini kolaylaştıracak. Gerçek zamanlı, imal edilmiş ya da sentetik medya gerçeği, hakikati daha da saptırabilir, toplumları, mevcut dezenformasyon eylemlerinin kapsam ve hızını aşan bir ölçüde istikrarsızlaştırabilir.

Büyük devletlerarası ilişkilerde ise gidişat şöyledir: ABD ve Çin arasındaki rekabet, önümüzdeki yıllarda jeopolitik ortamın geniş kapsamlı parametrelerini belirleyecek, başka ülkeleri daha katı ve sert seçimler yapmaya zorlayacaktır.

İstihbarat uzmanları, en iyi senaryoya göre, ABD ve demokratik müttefiklerinin galip geleceği görüşündeler. Bunun nedeni ise Çin ve Rusya gibi rakiplerin, inovasyonu (düşüncel yaratıcılığı) baskı altına alan toplumsal kontrollerinin yoğunluğudur.

‘Demokrasilerin Rönesansı’ adı verilen olgu sayesinde Batı, gelişmiş teknoloji, ekonomik büyüme ve artan gelirler gibi toplumsal gerilimleri azaltan unsurlar sayesinde gelişecektir.

Bununla birlikte, uzmanların öngördüğü başka senaryolar da var: Çin dünyaya egemen olmasa da öncü güç olma konumunu pekiştirecek. Dünya ise kendine yetmeye, direnç ve savunmaya odaklanan bölgesel güçlerin hâkimiyetinde bölünmüş olacak.

En kötü senaryolardan biri de gıda kıtlığı ve söylentilerin dünya genelinde liderleri ve rejimleri deviren şiddet dalgalarına yol açmasıdır. Bu da zenginlik ve kaynakların paylaştırılmasında radikal bir değişime neden olabilir.”

BBC Türkçe:

“Bazı ülkelerde milliyetçiliğin güç kazandığı, bazılarında dışlayıcı milliyetçilik kavramlarının öne çıktığı’ raporda belirtiliyor… Bazı hükümetler dini ve etnik temaları, dış politika hedefleri için yabancı halkların desteğini almak için kullandı.

Türkiye’nin Avrupa’daki etkisini artırmak için kıtadaki Türk diasporasını mobilize etme çabası da liderlerin kimlikleri bu şekilde kullanma çabasına örnek gösterilebilir.”

Avrupa'da darbe girişimine karşı AKP iktidarına destek mitingi- Fotoğraf-AA .jpg
Avrupa’da darbe girişimine karşı AKP iktidarına destek mitingi / Fotoğraf: AA

Hürriyet:

“Raporda Türkiye ile ilgili tahminler de yer aldı. Rapora göre; Avrupa’da nüfusu en yüksek olan şehirler sıralamasında 2035’te 18 milyon nüfusla İstanbul birinci, 12 milyonla Paris ikinci, 10 milyon 600 bin nüfusuyla Londra üçüncü sırada bulunuyor. Dördüncü Madrid’in nüfusu 7 milyon olacak, bunu 6 milyon 200 bin nüfuslu Ankara izleyecek…

Raporda 20 yıldaki gelişim tahminlerine göre ise, nüfusun artacağı ancak artış oranının azalacağı; 2040 yılında 1 milyar 400 milyon insanın dünya nüfusuna eklenmesiyle küresel nüfusun 9,2 milyara ulaşması bekleniyor.”

Köln'de Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan'a destek mitingi,31 Temmuz 2016.jpg
Köln’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek mitingi, 31 Temmuz 2016

Bu arada yerel bir site olan “El-Aziz”, bu rapordan gönlüne göre birkaç paragrafı alarak şöyle abartılı bir başlık atmış:

ABD 2040 İstihbarat Raporu: Türkiye etkin bölgesel güç.

Abartısını inandırıcı kılmak için de Sovyet sisteminin çöküşü üzerine “tarihin sonu geldi” diye çığırtkanlık yapan Japon asıllı Amerikalı akademisyen Francis Fukuyama’dan bir de alıntı yapmış:

Küresel görünüm, askeri SİHA’lar tarafından değiştirildi ve Türkiye burada ana aktör oldu.

Hâlbuki aynı Fukuyama, “Droning On in the Middle East” başlığıyla kaleme aldığı 5 Nisan 2021 tarihli makalede, bir yandan Türkiye’nin SİHA’larını överken, diğer yandan İngilizce “droning” kelimesinin gerçek anlamı olan “vızıldama/vızıltı/zırıltı” ile drone (insansız hava aracı) sözcüklerini birlikte kullanıp kelime oyunu yoluyla Türkiye’nin bu gücüyle dalga geçen bir üsluba başvurmuştu.

Raporda, Avrupa'da nüfuzunu güçlendirmeye çalışan Türkiye'nin din ve milliyetçilik temelinde gösteriler düzenlediğine işaret ediliyor-fotoğraf-A.jpg
Raporda, Avrupa’da nüfuzunu güçlendirmeye çalışan Türkiye’nin din ve milliyetçilik temelinde gösteriler düzenlediğine işaret ediliyor / Fotoğraf: AA

Sozcu.com.tr sitesi:

“Küresel ölçekte iki kutuplu yapıdan çok kutuplu bir dünya düzenine geçiş aşamasında bölgesel devletlerin arasındaki rekabetler de artmaktadır: Avustralya, Brezilya, Nijerya, İran, Türkiye, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) katıldıkları yarışta boşluğu doldurmaya çabalıyorlar.

Bölgesel güçler gelecek 20 yılda muhtemelen istenmeyen çatışmalardan kaçınmaya çalışırken bir yandan da diğer güçleri birbirine düşürme gayreti içine girecekler. Bölgede kendi koalisyonlarını ve bölgesel blokları güçlendirmek suretiyle bölgesel sorunlarda agresif (saldırgan) tutum takınırken, küresel zorluklarla da birlikte başa çıkmaya çalışacaklar.

İç politikada yönetim zorluklarıyla uğraşırken, komşularla iyi ilişkiler geliştirilmesi kritik önemde olacak. Bu ilişkiler hem etkilerini artırmak hem de göç, terör, güvenlik riski gibi konularla mücadele etmek için kritik rol oynayacak.

Dünyanın hemen her yerinde devletler ve milletler arasındaki mücadele, gelecek dönemde ön plana çıkacak; jeopolitik yarış, Çin ile ABD arasındaki mücadele çevresinde şekillenebilecektir.
ABD başta olmak üzere Batı dünyası ve Çin arasındaki mücadeleyi etkileyecek faktörler şunlardır: Askeri güç, demografik yapı, ekonomik gelişim, çevresel etkenler, teknoloji ve yönetim modelleri.

Bu küresel güçlerin dünya çapındaki normları, kurallar ile kurumları da etkileyecek; ilaveten bölgesel politikalara da etki edebilecektir.

Raporda; ABD ve Çin’in ekonomik büyümeye odaklanmasının ardından siyasi etki alanını genişletme, teknolojik alana hâkim olma ve stratejik avantaj kazanma hedefinin olduğu belirtiliyor ve iki ülke ordusu arasında büyük bir savaş çıkma ihtimalinin ‘çok düşük olduğu’ tahminine yer veriliyor…

Asya ülkelerindeki ekonomik büyümenin 2030’lar boyunca da devam edeceği tahmin ediliyor. Bağlı olarak büyüme hızı yavaşlayacak ve muhtemelen 2040’ta hâlâ ABD ile Avrupa’daki rakamlara ve ekonomik etki gücüne erişemeyecektir.

Kadınlara yönelik haksızlık, adaletsizlik ve eşitsizlik 2040'lı yıllarda da sürecek.jpg
Kadınlara yönelik haksızlık, adaletsizlik ve eşitsizlik 2040’lı yıllarda da sürecek

Kadın ve erkekler arasında istihdam, siyasi hayata katılım, eğitim, sağlık hizmetlerine erişim gibi konularda en büyük uçurum ve adaletsiz dağılım, kadınların aleyhine olmak üzere Arap ülkelerinde görülmektedir. Kadınların ilk çocuk doğurma yaşı ve ortalama çocuk doğurma oranı 4,9’a düştü. Gelişmiş ülkelerde bu oran 3’ün altında.

Diğer bir husus ise teknolojik gelişmenin olumsuz etkisiyle ilgilidir: Teknoloji, ticaret ve insan hareketliliği sebebiyle küresel çapta iletişimin büyük oranda arttığı son dönemde, farklı gruplar arasındaki gerilim artmakta ve daha fazla bölünmüş toplum görüntüsü ortaya çıkmaktadır.”

Afrika'dan Avrupa'ya doğru açlık göçü-kaynak-ww.finansgundem.com_.jpg
Afrika’dan Avrupa’ya doğru açlık göçü / finansgundem.com

Yerli ve yabancı medyada yer verilmeyen birkaç önemli tespit daha bulunuyor raporda:

    • ABD, Avrupa, Çin ve Japonya gibi ülkelerde sayısı artan yaşlı vatandaşın bakımı için, giderek daha çok kaynağa ihtiyaç duyulacak.
    • İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkacak yetersiz gıda ve şu ihtiyacı, insanların güvenliğini tehdit eder hale gelecek.
  • Artan sıcaklıklar, Kanada gibi az sayıdaki ülkede tarıma yardımcı olacak birer etken olacak.
  • İklim değişikliği ve su kaynakları üzerindeki rekabetten en fazla zarar görecekler, gelişmekte olan ülkeler olacak.
  • Etiyopya’nın Nil nehri üzerinde kurmakta olduğu Nahda Barajı ve benzeri ihtilaflı sorunlar, çatışmaları ateşleme riskleri yaratacak, daha fazla çatışmaya yol açabilecek ve gelecek 20 yıl boyunca daha çok huzursuzluk yaşanacak.
  • İklim değişikliğini yönetmeye dönük artan teknolojik yenilikler ve salgınlarla mücadele çabaları ABD ve Çin’in bir arada yaşama, hatta iş birliği yollarını bulma becerisine bağlı olacak.
  • Dünya çapında yüzde 56’larda seyreden şehirleşme oranı, 2040’larda yüzde 70’e kadar yükselebilecek.
  • Hükümetlere, rejimlere, seçkinlere ve kurulu düzene güven azaldıkça insanlar daha küçük alt kimliklere sığınıyorlar. Dinsel, mezhepsel, etnik ve toplumsal aidiyetlerini (anlaşabildikleri cemaat, camia, topluluk veya çıkar grupları) içinde bulmaya yöneliyorlar. Bu oluşumlar, bazen ulus üstü kümeler ve küresel sosyal ağlar da olabiliyor.
  • Eskiden birleştirici bütünleştirici bir rol oynayan milli kimlikler, bazı ülkelerde etnik çekişme, çatışma ve gerginliklere yol açabiliyor. Önceleri toparlayıcı bir işlevi olan milliyetçilik, sivil milliyetçiliğin ideallerini zayıflatmakta; kültürel ve etnik farklılıklar nedeniyle aşınan toplumlarda, artık yeni bir meydan okumaya dönüşmektedir.
Çin lideri Şi Cinping ile ABD Başkanı Joe Biden-İki süper devletin rekabeti dünyanın geleceğini şekillendirecek.jpg
Çin lideri Şi Cinping ile ABD Başkanı Joe Biden, iki süper devletin rekabeti dünyanın geleceğini şekillendirecek

Rapordan anlaşıldığı kadarıyla ABD ile Avrupa Birliği (yanı sıra Japonya, Avustralya, İngiltere, Kanada) ile Rusya-Çin ikilisi arasında geçecek olan mücadele, İkinci Dünya Savaşı sonrasında o dönemde iki süper devlet konumunda olan Sovyetler Birliği ve ABD arasında yaşanan mücadelenin aynısı olmayacaktır. Hem eldeki ekonomik, askeri ve yüksek teknolojik güç hem de geleceğin jeopolitik unsurları açısından klasik bir rekabet, çekişme, kavga, mücadele ve belki de savaş beklenmemelidir.

Çin ve Rusya'nın Ortadoğu'daki nüfuzu hakkında Amerikan Temsilciler Meclisi'ne sunulan rapor.jpg
Çin ve Rusya’nın Ortadoğu’daki nüfuzu hakkında Amerikan Temsilciler Meclisi’ne sunulan rapor

Raporun ayrıntılarına bakarken bir noktaya dikkat ettim:

Dünyanın birçok yerinde ulus-devletlerin milli sınırları içinde yaşanması muhtemel etnik ve dinsel çatışmalara ek olarak ayrışmalar ve alt kimliklerden de söz edilmiş.

Gelgelelim dört ayrı devlet yönetiminde bulunan yaklaşık 30-40 milyonluk Kürt halkının sorunlarına değinilmemiş.

Oysa Ortadoğu’daki çatışma alanlarında en önemli devlet dışı yerel aktörlerden biri Kürtlerdir. Türkiye, Suriye, Irak ve İran’da hala yasal siyasi veya yasadışı silahlı Kürt hareketleri mevcuttur. Raporda bunlar hakkında bir şey bulunmuyor.

Rapordan bağımsız olarak gelen güncel gelişmelere bakılırsa, Rusya ile ABD, bölgedeki Kürt meselesi konusunda hala net tutum içinde değiller.

Rus askeri polisi, Menbiç'te devriye geziyor-kaynak-Sputnik.jpg
Rus askeri polisi, Menbiç’te devriye geziyor / Sputnik

Oysa hem Suriye hem de Irak tarafındaki Kürt coğrafyasını denetim altına alma konusunda rekabet halindeler.

Suriye, Kürtlere herhangi bir hak verme niyetinde olmadığı gibi, bu dikenli sorunu kendince halledebilmek için Türkiye ile istihbarat heyetleri aracılığıyla görüşüyor.

İki devlet, Kürtlere hak vermeme paydasında buluşabiliyor. Türkiye, Suriye ve Irak sınırları içindeki bazı şehir ve dağlık mıntıkaları askeri denetim altına alıp üsler kurmuştur. Girdiği yerlerden kolay çıkacağa da benzemiyor.

Bu arada Biden yönetimi, SDG‘ye (Suriye Demokratik Güçleri) tanınan petrol üretimi ve ticareti ayrıcalığını yenilemedi. Ayrıca Amerikan heyeti, SDG komutanlarıyla görüşmesinde “Amerikan güçleri çekilirse durum ne olur, o vakit sizin neye ihtiyacınız olur” diye sormuş.

Amerikalı bazı temsilciler de, Irak Kürdistan Yönetimi’yle de İran ve Irak’taki sorunları görüşmüşler.

Irak Kürdistan bölgesinde Peşmerge güçleri ve Amerikan askerleri.jpg
Irak Kürdistan Bölgesi’nde Peşmerge güçleri ve Amerikan askerleri

Böylece “Küresel Eğilimler-2040” raporunun muhtevasına ilişkin bir çerçeve çizdik. Daha fazlasına gerek duymadık.

Şimdi ise, raporun yayımlandığı tarihten itibaren süper devletler diye anılan ABD, Çin ve Rusya cephesinde yaşanan bazı dikkat çekici gelişmelerden örnek vermek durumundayız.

Irak'ta Sünni kitlelerin gösterisi-Mezhep çatışmalarının gelecek yıllarda artarak devam edeceği öngörülüyor-Fotoğraf-Reuters .jpg
Irak’ta Sünni kitlelerin gösterisi. Mezhep çatışmalarının gelecek yıllarda artarak devam edeceği öngörülüyor / Fotoğraf: Reuters

Şöyle ki:

Amerikalı emekli bir diplomat olan Robert Stephen Ford, yukarıdaki alıntılardan farklı olarak bahsi geçen raporu kendince değerlendirdi.

Görüşü şundan önemlidir: O, Saddam sonrası Irak’ta koalisyon adına kurulan geçici Amerikan yönetiminin danışmanı oldu.

Cezayir (2006-2008) ve Suriye’de (2010-2014) büyükelçilik yaptı. Amerikan Dışişleri Bakanlığında “Ortadoğu ve Arap dünyasını en iyi bilen diplomat” olarak tanınıyordu.

Kahire’deki Amerikan Üniversitesi’nde diplomatik Arapçayı öğrenmiş bir şahsiyettir. İngilizceye ek olarak Almanca, Türkçe, Fransızca ve Arapça bilmektedir.

Ford, Suriye’ye yabancı müdahale (Amerika, Fransa, Türkiye, Avrupa ve Körfez devletleri gibi) yanlısıydı. Suriye muhalefetine elinden gelen desteği vermekle yetinmemiş; özellikle Barack Obama yönetiminin askeri müdahalede bulunmasına gayret etmiştin.

Bu amaçla Türkiye-Suriye sınırındaki silahlı Suriye muhalifleri için kamplar açmış, hemen her türlü askeri-lojistik destek sağlanması için var gücüyle çabalamıştır.

Kendisinin bu istihbarat raporuna bakışı, kuşkusuz, adına faaliyet gösterdiği ülkesinden yanadır.

Raporda sözü edilen Amerika aleyhine olabilecek gelişmelerin yol açacağı endişeleri bertaraf edebilmek veya hafifletmek için şöyle ifadeler kullanmaktadır:

…Gelecekteki güçlerinin boyutunu anlamak için ABD ve Çin’in askeri ve ekonomik gücünü incelemek yeterli değil… Para ve bilgi alışverişi dâhil olmak üzere yeni teknolojiler, ağlar ve değişim merkezleri geliştirme becerisinin yanı sıra bilgiyi kontrol etme yeteneği de rekabet halindeki devletlerin gücünü belirlemede hayati rol oynayacak.

Örneğin, Çin son derece önemli olan 5G ağlarının kontrolünü ele geçirip rakip ülkelere veya kendisine bağlı şirketlere bilgi gönderimini durdurabilecek mi? Bugün Hindistan, Rusya, Avrupa Birliği ve Japonya vb daha fazla ülkenin gücü ve etkisi var… Buna ek olarak İran ve Kuzey Kore gibi küresel istikrarı bozabilecek bölgesel ülkeler de olacak. 1

Dikkat edilirse Amerikalı diplomat, satır aralarında 2040’lı yıllarda ABD’nin birçok bakımdan gerileyeceğini ve Çin’in yükselişe geçeceğini kabul etmektedir.

Ancak o, aynı Çin’in kontrolü elinde tutamayacağını ve ister istemez birçok alanda rakibi Amerika ile işbirliği yapmak zorunda kalacağını da öne sürmektedir.

Bizce, Robert Ford‘un iddiası da bir ihtimaldir ve mümkündür. Gelgelelim son aylardaki gelişmelerin seyri hem hızlıdır hem de ABD aleyhinedir.

Mesela ünlü Amerikan dergisi Foreign Affairs, çok sayıda uzmana sorup araştırdıktan sonra vardığı sonucu kapağına şu şekilde taşımıştır:

Kayma ve düşüş: Amerika, yeniden önder olabilir mi?

Foreign Affairs dergisinin Amerika'nın dünyadaki rolü hakkındaki araştırmasını gösteren kapağı -Kayma ve Çöküş-.jpg
Foreign Affairs dergisinin Amerika’nın dünyadaki rolü hakkındaki araştırmasını gösteren kapağı “Kayma ve Çöküş”

Dergiye göre; Amerika’nın başında olduğu tek kutuplu dünya düzeni hızla çökmüştür. Yerini alacak olan çok kutuplu sistem ve kuralları henüz netlik kazanmamıştır.

Mevcut gidişat son derece karmaşık ve bir o kadar da farklıdır. Küresel ölçekte beş büyük güç, rekabet ve işbirliği halindedir: ABD, Çin, Rusya, Avrupa Birliği (AB) ve İngiltere.

Her bir devlet, uluslararası alanda oynadığı/üstlendiği rol kadar içeride de problemlerle karşı karşıyadır. Sözgelimi eski büyük imparatorluk günlerindeki görkemine ve tecrübesine rağmen İngiltere Brexit anlaşmasıyla AB üyesi olmaktan vazgeçtikten sonra, artık o kadar hırslı ve ihtiraslı değildir.

Ekonomik bir dev olan Almanya, NATO içinde bile sınırlı ölçüde siyasi ve askeri bir ağırlığa sahiptir. Denildiği üzere:

Almanya, dünyadaki bir güçtür, lakin bir dünya gücü değildir.

Rusya önemli bir askeri güçtür; uluslararası alanda, petrol ve doğalgaza dayalı zayıf ekonomisinin elverdiğinden daha fazla rol oynayabilmektedir.

Çin, devasa ekonomik gücünün dinamiğiyle muazzam bir askeri kuvvet inşa etme yolunda hareket ediyor.

Küresel ölçekli, ‘Bir Yol ve Bir Kuşak‘ projesi aracılığıyla da siyasi ve mali nüfuzunu, üç kıtaya yaymış durumdadır.

Dünyada büyük rol oynayan ve küresel liberal demokrasinin kurucusu konumundaki ABD’ye gelince, yurtiçinde tehlikeli bir bölünmeyle karşı karşıyadır; aynı zamanda da dış tehdit ve meydan okumalara maruz kalmaktadır.

Bu tespiti doğru bulup makalesine taşıyanlardan biri de, Lübnan’ın tecrübeli ve kıdemli gazetecisi Refik Huri‘dir.

Onun temel gerekçesi ise şöyledir:

Mesele sadece ABD’nin ne yapıp yapmadığından öte bir şeydir. Diğer büyük devletlerin oluşturdukları stratejiler, geleceğe dair teoriler (vizyon, uzgörüler) ve icraatlar ciddi biçimde Amerikan yönetimini ne yapacağını bilemez vaziyette bırakmaktadır.

Bahsi geçen dış güçler, savunma konumunda olmalarına rağmen küresel ölçekte büyük roller üstlenmektedir. Oysa ABD, ricat ederek savunma pozisyonuna geçmiş görüntüsü vermektedir. Zira dünya çapında lider olmanın külfet ve bedellerini sırtlamaktan çekinmektedir.

Eski Başkan Barack Obama, (maceracı) Neocon’ların (Bush yönetimindeki Yeni Muhafazakâr ekibin) tehlikeli yükselişinden sonra ülkeyi ‘yumuşak inişe’ geçirmeyi başarmıştı.

O tarihte Obama’nın yardımcısı olan şimdiki Başkan Joe Biden, mevcut durumda ülkeyi tekrar ‘dünya liderliğine yükseltme’ iddiasıyla işbaşına geldi. Lakin ihtirasla gerçeklik arasındaki mesafe bir hayli büyüktür. 2

Atlantik Konseyi'nin Çin'in Ortadoğu'daki rolüne ilişkin hazırladığı rapor.png
Atlantik Konseyi’nin Çin’in Ortadoğu’daki rolüne ilişkin hazırladığı rapor

ABD’nin içinde bulunduğu vaziyete ilişkin bir başka örnek verelim:

Savunma Bakanlığı (Pentagon), Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) uğruna 20 yıla yakın bir süre boyunca harcadığı savaş masraflarını, şimdi alabildiğine kısmaya başladı.

Başkan Biden’ın Kongre’ye sunduğu 2022 yılı savunma bütçesi, 715 milyar olarak tespit edildi. Geçmişe kıyasla çok az miktarda yükseltilmiş.

Irak, Suriye, Afganistan ve benzeri ülkelerdeki harcamalarda azalma görülüyor. Örneğin Suriyeli muhaliflerle Iraklı askerlerin eğitimlerine tahsis edilen miktar, yüzde 40 oranında azaltılmış; Keza bir dönem bölgenin altını üstüne getiren cihatçı IŞİD örgütüyle çatışmalar için de kısıtlama yoluna gidilmiş; Doğu Avrupa’da (özellikle Ukrayna ve Baltık ülkelerinde) Rusya’ya karşı mücadele eden çevrelere verilen yardımdan 800 milyon dolar kesilmiştir.

ABD yönetim binası Beyaz Saray-'Yıldızı sönen ve düşüşe geçen süper bir süper güç' diye tanımlanıyor-fotoğraf AP.jpg
ABD yönetim binası Beyaz Saray ‘Yıldızı sönen ve düşüşe geçen süper bir süper güç’ diye tanımlanıyor / Fotoğraf: AP

Buna karşılık, neredeyse Biden yönetiminin kâbusu haline gelmiş olan Çin’in ekonomik, teknolojik ve askeri yükselişini önlemek için bu ülkeyle muhtemel bir savaş yahut askeri mücadele, Pentagon’un öncelikler listesine alınmıştır.

Konvansiyonel silahlar (savaş uçakları, tanklar ve klasik savaş gemileri gibi) üretmek yerine, Çin’in askeri teknolojideki büyük sıçramasıyla başa çıkabilmek için, güdümlü modern savaş gemileri üretmek, ses duvarını aşabilen füze sisteminde ve nükleer tersanesinde köklü/niteliksel bir değişime gitmek gibi projeler geliştirilecektir.

“Yeniden dünya liderliği” fikrinde ısrarcı olan Biden, bütçesinin bir kısmını “yumuşak güç” ve “kamu diplomasisi” kapsamında dışarıdaki insani yardımlara ve müttefiklerle ortak faaliyetlere ayırmıştır.

İklim değişikliğini önleme çalışmaları için ayrılan bütçede 600 milyon dolarlık bir artış var. İnsan hakları ve demokrasi konusundaki çabalara ayrılan miktar ise 2 milyar 800 milyon dolardır. 3

İklim değişikliği ve kuraklık göçün önemli nedenlerinden .jpg
İklim değişikliği ve kuraklık göçün önemli nedenlerinden

Bir örnek de Çin cephesinden:

Amerikan merkezli National Interest dergisine göre Çin, dünyanın en muazzam deniz filosunu oluşturdu. Filo hakkında sunulan raporlarda, bu filonun adı “Deniz Canavarı” olarak geçiyor.

Filo, sadece Çin ordusuna ait gemilerden oluşmuyor; sahil güvenlik güçlerinin elindeki hücumbot ve benzeri deniz silahlarını da kapsıyor.

Çin Savaş filosu, uçak gemisi eşliğinde gövde gösterisi yapıyor-kaynak-Asian Military Review dergisi.jpg
Çin Savaş filosu, uçak gemisi eşliğinde gövde gösterisi yapıyor / Asian Military Review dergisi

Bu “Deniz Canavarı” gücü, Çin’in dış politika hedeflerinin gerçekleştirilmesini katkıda bulunacak. Özellikle de Güney ve Doğu Çin Denizi diye isimlendirilen sularda yoğun biçimde hareket edecek.

Global Firepower dergisine göre, Amerikan Ordusu hala dünyada birinci sırada.jpg
Global Firepower dergisine göre, Amerikan ordusu hala dünyada birinci sırada

Global Firepower dergisine bakılırsa Çin’in filosu, farklı işlevleri olan (uçak gemisi, firkateyn, hücumbot, mayın temizleme gemisi, torpido gibi) 777 savaş gemisinden oluşuyor.

National Interest, Rusya Başkanı Putin’in silahlı kuvvetlerin modernleştirilmesi çerçevesinde uygulanan projelerden sonra, NATO’nun Rus taktik silahlarından ciddi biçimde çekindiğine ilişkin bir haber-yorum yaptı.

Güçlü Çin Savaş Filosu, 2015'te Meksika'nın Acapulco Limanında ziyarete açıldı-Fotoğraf-Xinhua Ajansı .jpg
Güçlü Çin Savaş Filosu, 2015’te Meksika’nın Acapulco Limanı’nda ziyarete açıldı / Fotoğraf: Xinhua Ajansı

Sözün özü şudur:

2040’lı yıllara uzanan gidişat hakkındaki raporu destekleyen bazı somut veri ve kaynaklar sunmuş olduk.

Şüphesiz ki siyasi, askeri ve ekonomik açıdan kızgın volkanlar üstünde duran dünyanın bu seyri, tekdüze ve istikrarlı bir çizgi izlemeyecektir.

Tersine, gel-git dalgaları gibi ileri geri hareket edecektir. Bahsi geçen süper devletlerle bölgesel güçler de düz çizgi üzerinde yol alamayacaklar; düşüş ve kalkışlar, ilerleme ve gerilemeler yaşanacaktır.

Kanımca, büyük sürprizler ortaya çıkmadığı sürece gidişatın ana mecrası ve yönü, raporda öngörülen şekilde seyredecektir. Bu süreçte çelişki, çatışma, mücadele ve uzlaşmalar hiç eksik olmayacaktır.

 

 

Kaynakça:

  1. Robert Ford, “2020: Daha Rekabetçi Bir Dünya”, Şarku’l Avsat gazetesinden çevirip yayınlayan Independent Türkçe, 15 Nisan 2021.
  2. محور”فورين أفيرز”: الأفول واستعادة الدور, Refik Huri, independent arabia, 29 Mayıs 2021.
  3. ما الذي تكشف عنه موازنة بايدن من تغيرات في السياسة الخارجية والدفاعية, Tarıq El Şami, independent Arabia, 31 Mayıs 2021.
  4. ABD Temsilciler Meclisi’nde Dış ilişkiler Komitesi’nin Çin ve Rusya’nın Ortadoğu’daki etkisi konusunda sunduğu 2019 tarihli rapor sunumu için bakınız: “Chinese and Russian Influence in The Middle East”, Committee on Foreign Affairs House of Representatives.
  5. Amerikan yarı resmi kuruluşu Atlantik Konseyi’ne (Atlantic Council) bağlı Lübnan’daki Rafik Hariri Center for the Middle East şubesinin hazırladığı, “China’s Changing Role in The Middle East” (Çin’in Ortadoğu’da Değişen Rolü) başlıklı ve Haziran 2019 tarihli rapor-Beyrut.
  6. Foreign Affaris, “Decline and Fall: Can America Lead Again?”, March/April (Mart-Nisan) 2021.
  7. İsrailli akademiysen Mordechai Chaziza, “China’s Economic Diplomacy Approach in the Middel East Conflict” (Ortadoğu’daki Çatışmada Çin’in Ekonomik Diplomasi Yaklaşımı), Department of Politics and Governance, Ashkelon Academic College, Israel, China’s Report 55, 1 (2019)

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

Amerikan ulusal istihbarat raporu: 2040’larda bizi nasıl bir dünya bekliyor?
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Advert
Advert
Giriş Yap

Sol Medya ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin