Kemal Okuyan: Peker, siyaset cephesinden yeşil ışık almadan bu topa girmezdi

Getting your Trinity Audio player ready...

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, gündemde birçok tartışmalara neden olan Sedat Peker’in açıklamalarını soL TV’de değerlendirdi.

Sedat Peker’in açıklamaları ne anlama geliyor?, Derin devlet diye bir şey var mı? “Mafya” tartışmaları siyaseti nasıl etkileyecek? AKP dağılıyor mu ve seçime gidecek mi? gibi pek çok sorunun tartışıldığı programa, programın sunucusu gazeteci Şule Aydın çok tartışılan “videoların dekorları” konusunu sorarak başladı.

Okuyan bir anlam oluşturulmaya çalışıldığının ortada olduğunu ama bu sembollere çok fazla kafa yorulduğunda suç örgütlerini estetize etmek gibi bir hataya düşüldüğünü söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

“Tabii insan doğal olarak merak ediyor. Zamanında ABD’deki İtalyan kökenli bu suç örgütlenmeleriyle ilgili filmlerle, romanlarla korkunç bir estetik operasyonu yapıldı. Bu niye bir sanatın konusu oluyor diyemem ama eninde sonunda bunlar suç örgütü. Dolayısıyla şu kitaptan ne anlamlar çıkar, ben çok orasına girmek istemiyorum. Bazılarında çok açık mesajlar vardı ama çok üzerinde durulması gereken konular olduğunu düşünmüyorum, biraz bu işin sosu gibi. Ama tabi bir de konuşulanlar var, söyledikleri var. Yoksa Troçki kitabı orada ne arıyor sorusuna 50 bin farklı alternatifle yanıt verilebilir. O kitaptan ne anladığını da bilmiyorum Sedat Peker’in. Ben Troçkist gelenekten birisi değilim ama belki de yazılmış en iyi Troçki kitaplarından birisi Deutscher’in kitabı. Onu niye oraya koydu, ne mesaj veriyor, biz hepimiz aynı yoldaydık, beni tasfiye etmeye çalışıyorsunuz gibi bir mesaj mı veriyor? Başka anlamlar yükleyenler de var ama dediğim gibi ben oradaki kağıt kaleme, zarflara falan çok odaklanmamaya çalışıyorum çünkü biraz da ağırıma gidiyor. Bunların kendi dünyalarına fazla değer vermek gibi bir şeyin parçası olmak istemiyorum açıkçası.”

Okuyan videolardan sonra başlayan İtalya başta olmak üzere çeşitli ülkelerin mafyalarına yapılan güzellemelere de sert tepki gösterdi. İtalya’daki devlet, siyasetçi, iş insanı, mafya bağlantıları hakkında çok şey bilindiğini söyleyen Okuyan, dünyanın her yerinde benzer suç örgütleri olduğunu ve para için acımasızca her şeyi yapabildiklerini ifade etti.

‘PEKER’İN AMACI YALNIZCA PAZARLIK DEĞİL’

Peker’in söylediklerinde ise yeni ve bilmediğimiz bir şey olmadığını belirten Okuyan sözlerine şöyle devam etti:

“Bir iç hesaplaşmada videodan bir şeyler aktarılıyor, bunlar konuşulacaktı. Şu kısmı önemli, demek ki Türkiye’de bunları bazı kişilerin dile getirmesi önemseniyor. Şu ana kadar bu konuda suç duyuruları yapılıyor, pek çok gazeteci de değindi. Anlattıklarında cinayet, tecavüz, büyük uyuşturucu kaçakçılığı gibi birkaç önemli başlık var. Bu Sedat Peker açısından kuşkusuz bir pazarlık anlamına geliyor. Dolayısıyla dikkat ediyor, kartlarını hemen açmıyor. Tehdit ediyor, devamı gelecek diyor. Ama sadece pazarlık değil amacı, bu işin kimsenin önemsemediği bir boyutu var. Sedat Peker nasıl oldu da buna cesaret ediyor sorusunun siyasal yanıtlarının olması gerekir. Peker’in hedef aldığı kişiler karanlık bir pastada Peker’e rakip olan unsurlar değil yalnızca, Türkiye’deki siyasi iktidarın uzantıları.”

‘SEDAT PEKER KONUŞTUKÇA CUMHUR İTTİFAKI ZAYIFLIYOR’

Okuyan, Peker’in konuşmaya başlamasının nedenlerini ülke siyasetindeki değişmelerde aranması gerektiğini söyledi ve konuşmaların etki alanında bulunan siyasal ve toplumsal kesimlere ilişkin görüşlerini şu şekilde anlattı:

“Peker’in hedefinde Erdoğan yok mu? Siyasi denge değiştiği için mi bu kavganın sonunu izliyoruz? Kesinlikle. Konuşmamız gereken Peker’le bağlantılı şeylerin dışında AKP’deki gelişmeler. Türkiye’deki siyasi dengelerdeki bu oynamalar ve AKP içindeki bu dağılma hali gerçekleşmeseydi yeraltı dünyasında ne olursa olsun Peker bu açıklamaları yapamazdı. Peker AKP’nin çok önemli bir kanadına yükleniyor, bu önemli. Ama öte yandan Peker bu anlattığı şeylerle ve kendisi bir figür olarak milliyetçi ülkücü camia denilen, MHP, İyi Parti ve BBP’nin siyasi alanda temsil ettiği geleneğin içine müdahale ediyor. O gelenekte bir başka benzer isim var: Alaattin Çakıcı. Açık bir şekilde Devlet Bahçeli ile beraber görüntü veriyor. Hiç daha oralara girmedi ama konuşmalarında dikkat çekici bazı unsurlar var. Örneğin Barış Akademisyenlerine girmesi, kendisini şirin göstermesi, daha geniş bir kesimin kendisi söylediklerine alıcı olmasından ibaret olduğunu düşünmüyorum. Biraz kendi konumlanışına ilişkin küçük rötuşlar da yaptığını düşünüyorum. MHP geleneğinin bugünkü siyasi dengeleri içindeki yerine de bir müdahale var. Burada Sedat Peker’in bu konuşmaları yapmasında siyaset cephesinden de bir onay gitmiş olma olasılığı çok güçlü. Çünkü Sedat Peker konuştukça Cumhur İttifakı zayıflıyor. Bu çok açık. Ne yazık! Türkiye’de bir suç örgütü liderine mi kaldı bu işler diye herkes soruyor. Ama şu soruyu sormak lazım, iktidar bloğundaki çözülme ve iktidar bloğundan vezir düşürme üzerine kurulan bir muhalefet stretejisi var. Sedat Peker de iktidar bloğunun bir unsuru. Herkes Davutoğlu, Babacan, Abdullah Gül cephesine bakıyor ama Peker de orada bir unsur. Suç örgütü, derin devlet geçiniz bunları. Bu bir bloktur ve bir bütündür. Ben ayrıca o kavramları da pek sevmiyorum. Derin devlet, sığ devlet. Suç örgütü kavramı bile her şeyi açıklamıyor aslında.”

‘PEKER’İN AÇIKLAMALARI CUMHUR İTTİFAKINI SARSIYOR, BUNDAN EN FAZLA YARARLANACAK OLAN İYİ PARTİ’

Okuyan, Şule Aydın’ın “İyi Parti açısından Peker’in açıklamaları nereye oturuyor?” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Ben doğrudan Akşener’in ya da İyi Parti’nin bu konuşmalarda dahli vardır demiyorum. Ama şurası bir gerçek MHP de çok yara aldı. Yani bu Cumhur İttifakı meselesinde Devlet Bahçeli’nin hep Erdoğan’ı elinde tuttuğu değerlendirmesi yapılıyor ama şu unutuluyor. Güç ve inandırıcılık kaybeden bir siyasi iktidara tutunan MHP ideolojik olarak da erozyona uğruyor. Devlet Bahçeli şimdi iktidara tutunmuş gibi gözüküyorlar, iktidar olanakları büyük bir nimet ama öte yandan da inandırıcılığı düşüyor. Bu gelenekte bir başka aktör İyi Parti ve e Millet İttifakında oyun kurma yeteneği en güçlü unsur bütün yediği darbelere rağmen Akşener. Elindeki kartlara, olanaklara bakıyorsunuz Akşener’in, orada CHP’ye kıyasla daha fazla güç var. Akşener gerçekten de ilginç bir yer tuttu siyasette. Hem AKP’deki, hem MHP’deki gelişmeler, buradaki dağılma hali doğal olarak ilk etapta İyi Parti’ye yarıyor. Çünkü henüz Davutoğlu ve Babacan’ın partisi yeteri olgunluğa ulaşmadı. Ulaşacak gibi de gözükmüyorlar. Babacan inanılmaz hatalar yapıyor. Hiç konuşmasa daha iyi denen siyasetçiler vardır, Babacan’ın son Abdullah Gül’le ilgili açıklaması ve açıklamayı yapma biçimi… İki üç gazeteci, özellikle İsmail Saymaz konuşturdu, konuşmaması gereken şeyleri söyletti Babacan’a. AKP üyesiyken Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığı için imza vermişken, başka bir aday için kulis yaptığını ve merkezi bir rol oynadığını söylemesi iyi hesaplanmış bir hamle değil.

Peker’in açıklamalarına gelirsek, niye siyasi boyutu var? Peker’in MHP içinde büyük bir ağırlığı olduğunu düşünmüyorum. Ama şunu unutmamak gerekiyor; popüler kültür alanıyla siyaset arasındaki geçişken bölge. Peker’in videoları milyon izleniyor. Ve izleyenler yalnızca siyasi meraktan dolayı değil, ya da Zaytung’un çok hoş haberi gibi, dizi izlemekten kapanma döneminde sıkılan orta sınıf eğitimli kentlilerin izlemesinden değil. Bir de Peker’in hitap ettiği bir toplumsallık var. Burada dengeler kaçınılmaz olarak değişecek. Sadece bir pazarlık ve rant kavgasından ibaret değil. Bu Sedat Peker için geçerlidir ama eğer siyasetten bir yerlerden yeşil ışık almasaydı imkanı yok bu topa giremezdi. Ne diyor ‘aklımı tatile çıkardım’. O tatil zorunlu tatil olabilir yani hadi bakalım denmiş olabilir. Bu AKP’nin iç dengelerinden ibaret olamaz. O yüzden ilginç olacak. Devamı gelir mi gelmez mi bilemem ama şimdiden söyleyebilirim AKP’nin son bir aydaki dağılma görüntüsünün üzerine tuz biber ekti. “Türkiye’de neler oluyormuş neler” meselesi değil ki. Şaşılacak bir şey yok. Ama bunların söyleniyor olması Cumhur İttifakını, iktidar bloğunu ciddi bir şekilde etkiliyor ve ben bundan en fazla yararlanacak partinin İyi Parti olacağını düşünüyorum.”

‘MUHALEFETİN AKP’SİZ BİR STRATEJİSİ YOK’

Muhalefetin bir seçim hazırlığı içinde olduğunun bilindiğini söyleyen Okuyan, Erdoğan’ın kaybedeceği bir seçime nasıl gireceğinin sorulduğunu belirtti ve şöyle devam etti:

“O yüzden Sedat Peker meselesinin de dağılmanın parçası olduğunu düşünüyorum. İktidarda panik havası var. Her gün kendi yarattıkları bir dertle uğraşıyorlar. Muhalefetle mücadele için çizgi film üretiyorlar, birbirlerine giriyorlar. Kapanma sürecindeki genelgeler konusunda çok kötü çuvalladılar. Muhalefetin beklentisinin de tamamen bunun üzerinde kurulduğunu düşünüyorum. AKP’de bir kopuşun erken seçimi kaçınılmaz hale getireceğini ve iktidar bloğunda bir sarsıntı beklendiğini ve bu beklentinin de muhalefetin kendi kurduğu stratejiye uygun olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de AKP’siz bir strateji yok, hep AKP’deki değişmeler üzerine kurulu. AKP’den kurtulamayacağız eğer bu strateji yürürlükte kalırsa. O yüzden insanlar Peker’i izliyor merakla. Evet doğru, iktidarda bir zayıflama olmadan düşmez, ama o iktidarın devamlılığından yana olan ya da Türkiye’nin geleceğini o iktidarın zihniyetine teslim etmiş bir muhalefet tarzıyla karşı karşıyayız.

‘SUÇ ÖRGÜTLERİ DENİLEN YAPININ NE İŞE YARADIĞINI ANLAMAK ÖNEMLİ’

Aydın Mehmet Ağar’ın “beni bilen bilir” dediği açıklamasını hatırlattı ve Okuyan’a Ağar’ı nasıl bildiğini sordu. TKP Genel Sekreteri’nin yanıtı şöyle:

“Bu savunma gerçeği yansıtıyor. Ağar’ı bizzat katıldığı sorgulardan, faili meçhullerin en yoğun olduğu dönemde aldığı sorumluluklardan biliyoruz. Derin devlet kavramına ben itiraz ediyorum. Marksizm buna çok güzel açıklamalar getirmiş. Devlet nedir? Devlete bir kutsallık atfederseniz, o zaman derin devlet vardır dersiniz. “Devletin bir kutsallığı vardır, bir de bunun dışında o devletin gölgesine sığınmış, karanlıkta kalmış, kökleşmiş bir mekanizma daha vardır” dersiniz. Derin devlet kavramı rağbet edilmemesi gereken yanlış bir kavram. Devletin değişik fonksiyonları vardır, devlet eninde sonunda bir baskı ve egemenlik aygıtı. Ve bu egemenlik aygıtı da o toplumsal düzende hangi sınıf egemense ona aittir. Devletin anayasa gibi mekanizmaları var ve devlet toplum karşısında belli kurallarla çalışacağını taahhüt ediyor. Ama hiçbir devlet dünyada o kurallara sığamaz. Kuralları değiştirirler sürekli istedikleri gibi. Bir de kendilerine kural tanımadan hareket eden mekanizmalar sağlarlar. Bunlar bir bütündür. O yüzden derin devlet görünür devlete karşıdır diye bir şey olamaz. Bu suç örgütleri denilen yapının ne işe yaradığını anlamamız gerekiyor. Bunlar sadece kendilerine çalışan tipler mi? Yoksa büyük bir mekanizmanın vazgeçilmez parçaları mı? Dünyanın her yerinde örtülü suç işlemek durumunda kalıyor devletler. Yurttaşlarına karşı hukuk dışı enstrümanlarla hareket eden iktidarlar var. Bazı ülkelerde çok fazla buna başvuruluyor, çünkü o ülkelerin ekonomik ve siyasi yapıları çok zayıf, o yüzden de kurallar içerisinde kalma şansları yok. Örneğin Balkan ülkeleri ya da eski Sovyet ülkelerinden bazıları için öyle denir. Peki İsviçre gibi medeni olarak bilinen bir ülke nasıldır? Baştan aşağı bir kuralsızlık abidesidir. Kara para aklama yeri. Dünyada suç örgütleri İsviçre gibi bazı ülkeler olmasa yapamazlar.”

‘UYUŞTURUCU TİCARETİ SERMAYE İÇİN BİR BİRİKİM MODELİ, BUNDAN RAHATSIZ DEĞİLLER’

“Bu suç örgütleri denilen unsurda evet ağırlıklı olarak bir uyuşturucu pastası var. Yanlış hatırlamıyorsam dünyada yıllık 350 milyar dolar toplam hacminde. Evet bu hacim büyük ama korkunç miktarda dağılıyor bu pasta. Sadece Avrupa’da 5 ile 6 bin arası uyuşturucuyla ilgili suç örgütü olduğu söyleniyor. Avrupa’daki pasta da 30-40 milyar dolar arası. Bunlar büyük rakamlar ve üstelik insan hayatına kast ediyorlar. Ama Amazon’un yıllık cirosu aşağı yukarı bu kadar. Amazon’un kârı da 20-25 milyar dolar civarında. Demek ki öyle sanıldığı gibi dünyadaki en güçlü sektör değil. Ama burayı cazip hale getiren başka bir şey var. Uyuşturucu trafiği başka bir sürü başlıkta o trafiğin parçası olan unsurlara güç veriyor. Mesela silah kaçakçılığı uyuşturucu kaçakçılığının bir uzantısıdır. Aşağı yukarı aynı ağ üzerinden gidip gelir. Silah kaçakçılığı para getirmez, ilginçtir yıllık 1 milyar dolar civarı. Uyuşturucuya kıyasla çok düşük. Ama tabi bu silah kaçakçılığını önemsiz hale getirmiyor. Bazı ülkelerin karanlık iş yapma, örtülü vurucu güç ihtiyacını karşılıyor. Kimi zaman muhalefete, kimi zaman devrimci hareketlere karşı kullanıyorlar uyuşturucu trafiğini, kimi zaman bazı ülkelerde denetimi ele geçirmek için kullanıyorlar. Dünyada iki önemli kol var, biri kokain kolu Latin Amerika, diğeri eroin kolu Afganistan. Afganistan üç koldan dünyanın eroin ihtiyacını karşılıyor. Bunlardan bir tanesi İran ve Türkiye. Raşid Dostum ismi unutuldu, Afganistanlı bir komutandı. Türkiye bağlantısı çok güçlüydü, bütün trafiği o yönetiyordu zamanında. Türkiye’ye büyük paralar kaldı. O paralar sermayeye geri dönüyor. Uyuşturucu meselesi karanlık ekonomi değil aynı zamanda bir sermaye birikim modeli. Ekonomik ilişkiler siyasi ilişkiler olmadan bu uyuşturucu bağlantıları Kolombiya ya da başka Latin ülkeleriyle kurulamazdı. NATO uçakları Afganistan’dan ABD’ye uyuşturucu taşıyor. Bu sermaye sınıfının rahatsız olduğu, “biz üreterek kazanıyoruz, onlar bedavadan insaları zehirleyerek kazanıyor” dediği bir para değil ki. Bu paralar eninde sonunda finans sermayesine, turizme, inşaata akıyor. Sistem böyle işliyor.

İşin bir de sosyal boyutu var, yoksul halk Afganistan’da afyon, Latin Amerika’da koka yetiştirmeye mahkum ediliyor. 1978’de Afganistan’da devrim olduğunda, gelen ilerici iktidarın programında tarihi bir madde vardı: Ekonomik olarak Afganistan halkını afyon bağımlılığından kurtarmak. Sovyetler Birliği de yardım etmeye çalışıyordu. Bunun karşısına din adına dikildiler ve “Allahsız komünistlere karşı cihat” dediler. İslamın bütün aktörleri Afganistan’a silah, para ve danışman yolladılar. Türkiye’nin payına da daha sonra General Raşid Dostum düştü. Bu son derece önemli. Afganistan’ın afyonla devam etmesini istediler. İslamcı silahlı gruplar Afgan halkının afyona ekonomik olarak bağımlılığını istismar ettiler, yaşamak için o yoksul insanlar afyon ekmek zorunda bırakıldı.

Yine bize kızacaklar ama evet, bu düzen değişikliği olmadan uyuşturucudan da kurtulunamaz, bu suç örgütlerinden de kurtulunamaz. Gayet açık bir tablo. Temiz kapitalizm?! Bir ülke gösterilsin temiz kapitalizme! O yüzden İsviçre örneğini verdim. Yani şunu mu diyeceğiz: Ah İtalyan mafyası ne kadar kültürlü, ne kadar ilkeli bir suç örgütü! Gördük onların ne halde olduğunu. Binlerce sanayici, siyasetçi, milletvekili soruşturma altına alındı, mafyayla ilişkisi yüzünden İtalya’da. Dünyanın her yerinde böyle, İngiltere’de böyle. Ama bazı ülkelerde çarşafa dolanıyor iş, yerlerde sürünüyor çünkü o ülkelerin ekonomisi zayıf ve bu yüzden de bu suç örgütlerinin kapladığı alan çok fazlalaşıyor. Bir de istikrarsızsa o ülkenin siyaseti, bu suç örgütlerine sürekli suç işletirseniz, şunu vur bunu vur, şu Kürt işadamını öldür, şu sendikacıyı öldür diye, bunları yaptığınız zaman da gebe kalırsınız. İşte Sedat Peker de açıklarım diyor.”

Exit mobile version