Getting your Trinity Audio player ready... |
Okyanuslar, dünya genelinde yaşayan canlıların % 80’nini barındırıyor. Bu nedenle yine dünyadaki oksijenin yüzde 80’lik kısmının denizlerden geliyor olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Çünkü dünya yüzeyinin yüzde 70’i denizler, göller ve akarsular olmak üzere sularla kaplı. Yüzde 30’luk karasal bölgenin ise ormanlık alanları oldukça sınırlıdır. Ormanlık alanların her geçen gün azalması ve dünyanın betonlaşması ise devam ediyor. Bu nedenle, kullandığımız oksijenin yüzde 49’unu planktonlar(*), yüzde 30’luk kısmını ise algler, su yosunları ve sucul canlıların üretmesi şaşırtıcı olmasa gerek. Fitoplanktonlar küresel bitki biokütlesinin sadece % 1’ni oluşturuyorlar. Küresel Fotosentez oluşumunun yarısını, aynı zamanda oksijeninde yarısını üretiyorlar. Amazon ormanlarının 4 katı kadar karbondioksiti emiyorlar. Bilim insanları “Her iki nefes alışımızda planktonlara teşekkür etmeliyiz. Çünkü soluduğumuz oksijenin yarısı planktonlardan diğer yarısı da algler, su yosunları, sucul canlılar ve ormanlardan geliyor” diyorlar.
Planktonların (Phytoplankton) okyanuslarda yaşayan mikroskobik canlıların yüzde 98’ini temsil ettiği tahmin ediliyor. Sudaki canlı devamlılığının ve atmosfer yağış oluşunun sağlanması gibi görevlerde aktif rol oynayan planktonların, son yıllarda yaşam alanları daralmaya başladı. Bunun nedeni ise küresel ısınma sonucunda denizlerin Ph derecesinin düşmesi. Düşük Ph derecesinde tek hücreli olan planktonlar yaşamlarını devam ettiremiyor.
Küresel ısınma ile birlikte, dünyada her yıl 450 milyar metreküp arıtılmamış ya da kısmen arıtılmış çöpün, endüstriyel ve tarımsal atıkların denize atılmasıyla birlikte deniz canlıların yaşam alanları daralmakta, yaşamları için gerekli koşullar giderek azalmaktadır..
Denizlerdeki plastiklerden denizlere kıyısı olan 192 ülkenin de sorumlu olduğu düşünülüyor, ancak iyi yönetilemediği için okyanuslara ulaşan atık miktarının %83’ünden 20 ülke sorumlu tutuluyor. Ayrıca okyanuslardaki asıl kirliliğin başında Endüstriyel balıkçılık yapan büyük balıkçı gemilerinden kaynaklandığı görülmeye başlandı. Denizlerde 4 milyon 600 bin büyük balıkçı gemisi bulunmaktadır. İşte bu sayıdaki gemilerin yaratacağı kirlilik ise az olmasa gerek. Okyanuslardaki kirliliğin % 46’sı balıkçı ağları oluşturmaktadır. Diğer balıkçı atıkları ile birlikte düzensiz ve kontrolsüz balıkçılıktan kaynaklı bu kirlilik oranı % 50’nin üstüne çıkmaktadır. Kısaca Ticari Balıkçılık en fazla kirlilik nedenidir. Deniz hayvanlarının çoğunun ölümü ise bu sektör tarafından denizlere ve okyanuslara atılan balıkçı ağlardan ve diğer balıkçı malzemelerinden kaynaklıdır.
Planktonların minik deniz bitkisi olanların döllenmesini ise, okyanuslardaki Balina ve Yunusların su yüzeyine çıkıp nefes aldıkları hareketleri sayesinde oluşabiliyormuş. Ancak son yıllarda balina ve yunusların yoğun şekilde avlanması sonucunda bu minik bitkilerinde çoğalması azalmış oluyor. Ayrıca Balina ve Yunusların denizlere atılan plastik ve balıkçı ağlarından dolayı ölümleri de artmaktadır.
Son araştırmalara göre canlı bitkiler ve deniz ve nehir diplerinde depolanan karbon miktarını arttırmak mümkün. Bu alanlar arasında bataklıklar, gelgit havzaları ve deniz çayırı yatakları var. Bu sulak alanlar, tüm ekosistemler arasında metrekare başına en çok karbon depolama kapasitesine sahip yerler. Ancak kıyı ekosistemleri dünyada en büyük tehdit altında bulunan alanlar. Her yıl 340 bin ile 980 bin hektar arasında kıyı ekosistemi yok ediliyor. Bu alanların yok edilmesiyle daha fazla gaz salımı da ortaya çıkıyor. Her yıl 100milyon dönüm orman yok ediliyorken, Denizlerde Trollerle avlanmadan dolayı, Troller 15 milyar dönüm deniz dibi bitki örtüsünü yok ediyor. Bunların olmasının nedeni Okyanusların ancak % 5’i korunurken, bununda ancak % 1’i tam koruma altına alına biliniyor. Okyanusların korunamaması yüzünden, gerek balık popülasyonu, gerekse denizaltı bitkileri hızlı bir şekilde yok edilmektedir. Buda hem üretilen Oksijenin azalması, hem de Karbonun diplerde depolanması olayı azaldığından, iklim krizini daha da hızlandırmaktadır.
Yine deniz canlılarının hareketleri, yüzeye çıkıp hava alma ve tekrar diplere doğru gitmeleri ile deniz yüzeyindeki sıcak suyu diplere doğru çekmeleri ile deniz sularının sıcaklığındaki dengeyi korumada rol oynuyorlar. Ancak deniz canlılarının azalması ile deniz suyu sıcaklığındaki denge de bozulmaya başlamıştır. Yüzeydeki sıcaklık artışı ise okyanuslarda ve iç denizlerde hortum ve diğer hava hareketlerinin oluşmasına neden olmaktadır. Bu her geçen gün artarak devam edecektir. Eğer gerekli tedbirler alınıp doğal dengeyi bozan eylemler ve müdahaleler engellenmezse.
(*)-Planktonlar: daha çok deniz ve göl sularında bulunan, ancak mikroskopla görülebilen canlı varlıkların tümüne verilen ortak ad. Planktonlar, hem bitkisel olanı, hem de hayvansal olanları vardır. Bitkisel olanlara Fitoplanktonlar, hayvansal olanlara ise Zooplanktonlar olarak adlandırılıyorlar.
Kaynak: Ali Tabrizi. Denizlerdeki Komplo