Gülen “ÖLEN” Kadınlar Mezarlığı

Getting your Trinity Audio player ready...

AYSEL YENİDOĞANAY

Bugün de bir kadın yakılarak öldürüldü. Dün de öldürülmüştü, önceki gün de. Yarın da öldürülecek, ondan sonraki günde. Ülkenin her şehrinde gülen kadınlar mezarlığından geçilmiyor.
Bir bakın öldürülen kadınların fotoğraflarına; gözlerinin içi gülüyor hepsinin.
“Gülmek devrimci bir eylemdir” sözünden nem kapanlar, kadınların gülüşlerini soldurmaya and içmişler.
“Korkuyorlar Robson, şafaktan korkuyorlar,
Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten”*

Evet, öldüren erkekler korkuyorlar, hem de çok korkuyorlar.
Sevmeyi bilmedikleri için korkuyorlar. Sevilmenin ne olduğunu bilmedikleri için korkuyorlar. Ve korktukları için öldürüyorlar.
Sevmekten ve sevilmekten korkan erkekler aile içinde hiç sevilmemişler. “Ağam, paşam” demişler ona. “Erkeksin, gücünü kullan” demişler. Gak demiş, su gelmiş, guk demiş yemek gelmiş. Şimdi bu adam ‘aşk’ sözcüğünden nasıl bir anlam çıkaracak? Onun için aşk; “ya benimsin ya toprağın!”
“Ben katilimle birlikte yaşamak istemiyorum” diyen kadınların sesine ne zaman kulak vereceğiz. Biz o kadınları duymadığımız sürece, her gün yeni cinayetler işlenecektir. Ve bu cinayeti işleyenlerden biri , “ben ölümcül bir hastalığa yakalanıp ölürsem karım başkasıyla evlenmesin diye öldürdüm.” diye savunma yapacak.
Karısını boğarak öldüren adamın savunması kan dondursa da, kadını “mal” olarak görmenin ifadesidir aslında. Taşınmaz mallar listesinde görüyor onu. O taşınmaz mallar gibi karısının da mirasçılar arasında pay edileceğini düşünüyor.
Bu kadınlar birer anne, birer sevgili, birer arkadaş, birer kardeş; başlarını omuzlarına yasladıkları kişiler tarafından öldürülüyorlar.
Ve kadınlar birinin karısı veya sevgilisi oldukları andan itibaren ellerinden alınıyor özgürlükleri. Zincire vurulmuş köleler gibi tutsak bir yaşama mahkum oluyorlar?
Ve kadınlar “ölmek istemiyorum” haykırışları duyulmadığı için ölüyorlar.
Kadın Cinayetleri Platformu’nun astığı dev dilekçe afişini ciddiye almayan ve onu indirtenler yüzünden ölüyorlar.
Her gün yüzlerce kadın ölüm korkusuyla sürdürüyor yaşamını.
Ve İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR diyordu kadınlar…
“İlk ülkenin bizim ülkemiz olması çok anlamlı.”
“Umuyor ve diliyoruz ki bu yasayla din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın, hiçbir kadına fiziksel, ruhsal, cinsel şiddet olmasın.”
“Kadının özne olduğu her konuda, Meclis’in birlikte hareket etmesi gerekiyor.”
“Bu sözleşmeyle Türkiye, önemli bir yükün altına giriyor.”
Yukarıdaki sözler, İstanbul Sözleşmesi adıyla bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabul edildiği gün, TBMM’de bulunan siyasi partilerin grup başkanlarının ve vekillerinin sözleri.
İstanbul Sözleşmesi: Madde 1-1
• Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;
• Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dâhil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;
• Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;
• Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;
• Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.

Sonra ne oldu? İstanbul sözleşmesi iptal edildi.
Gülen kadınlar mezarlığına döndü ülke.
Tahrik indirimi, iyi hal indirimi, namus indirimi priminden yararlanan erkek, kendi yasasını uygulamaya başladı.
Her gün ama her gün dövülerek, yakılarak, boğularak, bıçaklanarak, kurşunlanarak öldürülen kadınlar, 3.sayfa haberlerinde bir sayıya dönüştüler.
Ve kadın ölümleri, onları koruyan bir yasa olmadığı sürece, sayılar artmaya devam edecek…

*Nazım Hikmet

Exit mobile version