Getting your Trinity Audio player ready...
|
SOLMEDYA/HABER MERKEZİ
Albert Einstein dünyanın gelmiş geçmiş en büyük fizikçilerinden biri ve bir dahi olarak kabul edilir. Ancak sadece bu yanıyla anılması onun hayatına karşı büyük bir haksızlık da olacaktır. Einstein yaşamı boyunca, kararlı biçimde anti faşist, anti ırkçı tutum takınan bir özgürlük savaşçısı ve sosyalizm taraftarıdır. Haksızlıklara karşı çıkan, bu noktada bedel ödemekten kaçınmayan, her zaman özgürlük mücadelesi verenlerin yanında saf tutan, eylemci, cesur ve örnek bir aydındır. Yaşamı bir bilim insanının nasıl olması gerektiğine dair çarpıcı bir örnektir.
Einstein’in yaşam öyküsünden kesitleri John Simon’un “Albert Einstein, Radikal: Bir Politik Profil” makelesinden bölümler kullanarak aktarıyoruz:
Albert Einstein, 14 Mart 1879’da, özgürlükçü, laik bir burjuva Alman Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğdu. 16 yaşındayken, Alman yurttaşlığını kendi isteğiyle bırakarak İsviçre’ye yerleşti. Bunun temel nedeni, zorunlu askerlik yapmak istememesi ve Zürih Politeknik Kurumu’nda eğitimini tamamlama arzusuydu.
Einstein Zürih’teki zamanının büyük bir bölümünü, Aleksandra Kollontay, Troçki ve birkaç yıl sonra Lenin’e de ev sahipliği yapacak, Rus devrimcilerin uğrak yeri olan Odeon Kafe’de geçirdi. Odeon Kafe’deki siyasal tartışmalara katılmak için okulu astığı bile oluyordu.
Akademik kadro bulamayan Einstein, 1902’de, Bern’deki İsviçre patent kurumunda çalışmaya gitti. 1914’te Berlin’den tam kadro profesörlük önerisi aldı ve kabul etti.
Einstein savaşa karşı çıkıyor
Einstein, daha önce yandaşı olduğu Alman sosyal demokratlarıyla anlaşmazlığa düşmek pahasına savaşa karşı çıktı ve kendini, partideki, savaşı, savaşan tarafların egemen sınıfları arasındaki bir kavga olarak gören azınlığın yanında konumlandırdı.
“Ders iptal-Devrim”
Einstein, savaşın sonunda sözünü sakınmamayı sürdürdü. Kaiser Wilhelm’ın tahttan düştüğü gün Einstein sınıfının kapısına bir yazı astı: “Ders iptal-Devrim”. Savaş boyunca, özgürlükçü ve köktenci öğrencilerinin ve meslektaşlarının savaşımına destek verdi ve onları savundu. Savaş sonrası, daha sonra hızla Nazizme dönüşecek, yeni yeni gelişen öç peşindeki militarizme karşı direnişte de onlarla birlikteydi.
1921’de, ışığın kuantum doğasını gösteren foto-elektrik etkisi üstüne yaptığı çalışmalarla Nobel Fizik Ödülü’nü aldı.
1920’lerde, Almanya’da tırmanışta olan ırkçı ve aşırı milliyetçi şiddete karşı Yahudileri korumayı amaçlayan örgütleri destekledi ve Avrupa’nın birliği için çalıştı. Eşitlikçi çizgisi dizginlenemez bir nitelikteydi. Einstein, üniversite harçlarındaki yoksul öğrencilerin karşılayamayacağı artışı protesto ederek, akşamları düzenli olarak ücretsiz fizik dersleri veriyordu. Avrupa’daki iktisadi ve siyasal bunalım keskinleştikçe, çoğu kez, bilimsel konferanslardaki platformları siyasal soruları yanıtlamak için kullandı. Jerome şöyle diyor: “Onun için, sabah bir üniversite dersinde göreliliği tartışıp, sonra aynı günün akşamı gençlerle askere gitmemeleri için konuşmak hiç sorun değildi.”
Einstein, Naziler’in hedef tahtasında
30 Ocak 1933’te Naziler iktidarı ele geçirdi ve Einstein’ın Berlin’deki mülküne el koydular. Mayıs’ta Hitler’in propaganda bakanı Göbbels, özellikle Einstein’ın yapıtlarını içeren, kamuya açık bir kitap yakma gösterisi düzenledi; bu vahşiliğin resimleri, dünyanın dört bir yanında yayınlandı. Nazi gazetelerinde, kendisini öldürecek kişiye büyük bir para ödülü verileceğinin yazılmasından sonra Einstein, kendisi ve ailesi Berlin’e dönmemeye karar verdi. Onun yerine, New Jersey, Princeton’daki İleri Çalışmalar Kurumu’ndan önerilen yaşam boyu kadroyu kabul etti ve Mercer Sokağı’nda gösterişsiz bir eve yerleşti.
İspanya İç Savaşı’nda Cumhuriyetçiler’in safında
1940’ta ABD yurttaşlığına alınmadan önce, Einstein’ın siyasal uğraşları, Naziler’in Yahudi karşıtlığının ve faşizmin eleştirisine odaklanmıştı.
İspanya İç Savaşı’ndaki Franko karşıtı güçleri, etkin olarak ve açıkça destekledi. Nazi Hava Güçleri İspanyol köylerini bombaladığında, Birleşik Devletler, Britanya ve Fransa’yla birlikte, Cumhuriyetçi güçlerin cephane gereksinimini hiçe sayarak, düzmece bir “yansızlık” ambargosu uyguladı. Einstein’ın da katkıda bulunduğu örgütlü gösterilere ve çağrılara karşın ambargo kaldırılmadı ve (savaş sonrası, ABD yardımıyla) İspanya’nın başına çöreklenmiş faşist düzen ayakta kaldı. Abraham Lincoln Tugayı’ndan yaklaşık 3000 Amerikalı gönüllü, Cumhuriyet’le savaşma komutuna uymayıp hükümetlerine karşı çıktılar. Einstein, başından beri onların ateşli bir destekçisiydi.
“Amerikan eşitliği, sadece beyaz derililer için”
Einstein, ününü toplumsal adalet için kullanmaya istekliydi, ama bu yolla elde edebileceği onurlandırmaları kararlılıkla geri çevirdi. Ancak, bir ayrıcalıklı durum vardı. Mayıs 1946’da Pennsylvania’da, tarihsel olarak siyah bir kuruluş olan Lincoln Üniversitesi’nin rektörü Horace Mann Bond, bilimciye bir onursal derece verdi. Einstein kabul etti ve gününü lisans öğrencilerine ders anlatarak ve öğretim üyelerinin çocuklarıyla konuşarak, hatta oynayarak geçirdi.
Bunlardan biri, rektörün küçük oğlu Julian Bond’du, ki ileride Uygarlık Hakları Hareketi’nin önderlerinden biri olacaktı ve bugün Renkli Derili İnsanların İlerlemesi İçin Ulusal Dernek’in başkanı (4). Basın olayı yansıtmadı, ama Einstein konuşmasında “Amerikalılar’ın toplumsal bakış açısı, eşitlik ve insan onuru anlayışları, yalnızca beyaz derililer için. Kendimi ne kadar çok Amerikalı duyumsarsam, bu durum içimi o kadar çok acıtıyor. Suç ortaklığından, ancak sözümü sakınmayarak kurtulabiliyorum” diyordu.
“Ateş saçan Vezüv”
Einstein ölmeden birkaç gün önce, 18 Nisan 1955’te, “Einstein-Russell Manifestosu” olarak bilinen bildiriyi imzaladı. Barışı savunma amaçlı bu metinde, düşünür-matematikçi Bertrand Russell ve Einstein belirsiz ahlak tartışmalarının ötesine geçiyorlardı. Bunun yerine, siyasal yönelimler ortaya attılar: “Önümüzde -eğer yeğlersek- mutlulukta, bilgide ve bilgelikte sürekli bir ilerleme uzanıyor. Kavgalarımızı unutamadığımızdan, bunun yerine, ölümü mü seçeceğiz? İnsanlar olarak, insanlara çağrıda bulunuyoruz: Anımsayın insanlığınızı ve unutun gerisini. Böyle yapabilirseniz, yol yeni bir Cennet’e açılacak; yapamazsanız, önünüzde evrensel ölüm tehlikesi uzanıyor”.
Einstein, öğrencilik yıllarından son soluğunu verene dek bir köktenciydi. Yaşamının son yılında, günün siyasal olayları ve kendi dünya bakışı üstüne düşünürken, bir dostuna, hep “devrimci” olarak kaldığını ve hâlâ bir “ateş saçan Vezüv” olduğunu söylüyordu.
Bu büyük bilim insanı ve cesur aydın, 18 Nisan 1955’te 76 yaşındayken Amerika’nın New Jersey eyaletinde hayatını kaybetti.