Getting your Trinity Audio player ready... |
UZM.DR.MUSTAFA TORUN
✓CİCİ MUHALEFETİMİZ AYAK ÜSTÜ
DURMAK İSTEMİYOR HERHALDE✓
104 EMEKLİ AMİRALİN MONTRÖ BİLDİRİSİ ve sonrası gündeme gelen ifade özgürlüğü konusunda bizlerin de söyleyecekleri var. Şunu hemen yazının başlangıcında vurgulamakta yarar var. Ülkemizde yaşamın her alanı üzerindeki baskılar sadece bu dönemde görülmemiştir. Ama bu dönemdeki baskı ve zulüm artık DİKTA dönemine evirilmiştir. Bu gerçeği görmemek için kör sağır dilsiz olmak gerekir. Artık şahsım devleti her alana gözünü dikmiştir. Kımıldayanı anında dışlamış, terörist ve vatan haini ilan etmiştir.
*
Gelelim bu duruma kadar olan gelişmeleri tekrar gözden geçirelim. Neler olmuş? Ne tür tepkiler oluşmuş? Çok geriye gitmeden 1960’lardan bu yana demokratikleşme süreçlerini ve bu süreci geri götürme hareketlerini kısaca özetleyelim..
*
27 Mayıs 1960 darbesine giden kilometre taşlarından biri de 27-28 Nisan olaylarının Ankara ve İstanbul’da yoğunlaşması ve buna daha sonra Harp Okulu öğrencilerinin katılımı idi. 555K ile formüle edilen gençlik hareketi, özünde özerk üniversite talebini içeriyordu. Demokrat Parti iktidarının anti demokratik uygulamalarına karşı 1960 darbesi sonrası görece daha özgürlükçü bir ortam geliştirdi. Bu özgürlükçü ortamdan gençlik ve üniversiteler de kısmen yararlandılar. Üniversitelerde bilimsel ve idari özerklik akademik çalışmaların da önünü açtı. İşçi sınıfının örgütlülüğü ve sendikal yapılar toplumsal gelişmede bir lokomotif görevi gördüler. Dünyada esen sol rüzgârlardan da etkilenen toplumsal gelişme süreci, bilim ve siyaset çevrelerinde olumlu yankılar yarattı. Ancak uluslar arası sermaye “Türkiye’de sosyal gelişme ,ekonomik gelişmenin önüne geçmiştir” tespitini yaparak, soruna yeni bir askeri müdahale ile daha GERİCİ bir çözüm bularak süreci tersine çevirmek istiyordu. 1965’te başlayıp 1968’de doruğa ulaşan gençlik mücadelesi ve üniversitedeki boykot ve özel okul karşıtı eylemler müdahalenin sözüm ona gerekçesini oluşturdu.
*
Kısa süre sonunda 12 Mart diktatörlüğüne gidildi. Diktatörlük sendikaları, gençlik örgütlerini, üniversiteleri ve tüm ilerici güçleri yeniden dizayn ederek toplumsal mücadelenin dışına itti. Bu süreçte üniversiteler terör ve anarşinin odağı olarak görüldüğü için yeniden daha katı ve kontrol edilebilir kuvvetler haline getirildiler. Bu tablo üniversitelerin bilim ve idari özerkliğini ortadan kaldırdığı gibi bilimsel çalışmalara da ket vurdu.
*
1970’lerin son yarısında dünyada esen ve 1980’lerin başında doruğa ulaşan küresel neoliberal politikalar, ancak örgütlülüğün (işçi sınıfı ve emekçi kesimlerin örgütlülüğü) ve üniversitelerin toplum dışına iteklenmesini gerektiriyordu. Bunun için de parlamentonun feshi ve yeni bir darbenin gerçekleşmesi kaçınılmaz gözüküyordu. 12 Eylül 1980’de Amerikan emperyalizminin “bizim çocuklar becerdi” itirafı darbenin rengini ve niteliğini ortaya koymaya yetiyordu.
*
Ülkede olup bitenler göz önünde bulundurulduğunda siyasal sistemimiz ; Dışa bağlı, Küresel Kapitalizmin denetiminde, feodalizmi tasfiye edememiş buna paralel olarak demokratik hakların giderek yok edildiği bir baskı sistemidir. 104 Emekli Amiralin anayasal ifade özgürlüğü çerçevesinde yapmış oldukları Montrö bildirisi bir demokratik ışık olup, bu ışığı daha da çoğaltıp ”Demokrasiyi tesis etmek hepimizin boynunun borcudur”…Bu aşamada tepkinin kimden geldiği, ne amaçla olduğu tali çelişkidir. ”Baş çelişki; Bu anti demokratik iklimden kurtulmak için (Georgi Dimitrov’un belirttiği gibi) “Demokratikleşme Birlikteliğini ” çoğaltıp, bu kötü mevsimden kurtulmaktır. ”
Yazımızı “Georgi Dimitrov’un” güzel bir tümcesi ile bitirelim..
✓VATANINIZA VE HALKINIZA KARŞI SONSUZ BİR SEVGİ GÖSTERMENİZ GEREKİR..✓