Getting your Trinity Audio player ready...
|
MECİT ÜNAL
20 Şubat 2019 Türkiye’nin ilk sol partilerinden Türkiye Sosyalist Fırkası’nın (TSF) kuruluşunun 101’inci Yılıydı. Bakü’de kurulan TKP’nin bu yıl kutlanan 100’üncü yılına nisbetle geçen yıl kimse TSF’nin 100. Kuruluş yılını hatırlamadı. Bunda, yayımladığı “İştirak” adlı dergiden dolayı “İştirakçi Hilmi” olarak bilinen kurucusu ve başkanı Hüseyin Hilmi’nin sol kamuoyundaki kişiliği ve yaşamı hakkındaki “şaibe”lerin etkisi olsa gerek. Yine de, Türkiye Sosyalist Fırkası, sol tarih ve gelenek açısından günümüzde sıfır üyeli sol partilere kıyasla, dönem göz önünde bulundurulduğunda, önemli satırbaşlarından biri durumundadır.
“İştirakçi” Hüseyin Hilmi, belgesel filmi çekilecek, monografisi, hatta romanı yazılacak tarihi kişiliklerden biri.
İLK SOSYALİST PARTİ
TSF’den önce kurulmuş, TSF’nin devamı olduğu bir sol/sosyalist parti var aslında. Kurucularının hemen hemen aynı kişiler olduğu Osmanlı Sosyalist Fırkası, OSF…
2. Meşrutiyet’in ilanıyla oluşan özgürlükçü havada kurulan ilk sol parti OSF…
OSF de halefi TSF gibi çok yaşayamamıştır. 1913’te Sadrazam Mahmut Şevket Paşa suikastının ardından gelen İttihat Terakki’nin baskı rejimi OSF’nin de sonunu getirdi. Kuruculardan Hüseyin Hilmi Bey tutuklanıp Sinop’a sürüldü. Bir daha ancak mütareke günlerinde İstanbul’a dönebildi. Döner dönmez de “İştirak” dergisini yeniden yayımlamaya başladı, TSF’yi kurdu.
TSF, tersane ve tramvay işçileri arasında örgütlendi. 1921’de işgal altındaki İstanbul’da düzenlenen 1 Mayıs kutlamalarında etkin bir rol üstlendi. Hüseyin Hilmi 15 Kasım 1922 gecesi Kalkandereli Ali Haydar isimli bir polis tarafından vurularak öldürüldü. Ali Haydar, verdiği ifadede eşcinsel tercihli bir kişiliğe işaret etse de daha sonra mahkemede ifadesini değiştirmiştir. Cinayetin ardındaki gerçek nedenler aydınlatılamadığı için ölümü faili meçhul kaldı. Hakkında daha sonra ileri sürülen tezler bir yana, Hüseyin Hilmi, belgesel filmi çekilecek, monografisi, hatta romanı yazılacak tarihi kişiliklerden biridir.
NE KADAR ÜYE O KADAR OY!
OSF’yi başlangıç kabul edersek –ki öyledir,- 1910’dan günümüze kurulmuş sol partilerin sayısı 10’larla ifade edilebilir. Bunların içinde toplumsal-siyasal yaşamda iz bırakabilenlerin sayısı ise bir elin parmaklarını geçer geçmez.
Neden böyle?
Örneğin (eski) Türkiye İşçi Partisi, TİP…
Hangi koşullarda nasıl bir yol izleyerek onca oyu toplayıp Meclis’te grup kuracak sayıya yakın milletvekilini çıkarabildi? TİP’in üye sayısı kaçtı? TİP kimleri, ama kimleri bağrında toplamayı başarabilmişti? Sonra o bağırda toplananlar –Yaşar Kemal, Fethi Naci, Demir Özlü, Edip Cansever gibi daha kimler ve niceleri- hepsi toplanıp nereye gitmişti?
Salt TİP’le ilgili daha böyle sayısız soru sorulabilir… Oysa Tip’ten bu yana kurulmuş, hükümetlerce kapatılanlar ayrı, toplumda hiçbir iz bırakmadan da kapanmış -ya da batmış!- o kadar çok sol/sosyalist parti var ki!
Bana kalırsa, sol partilerin toplumdaki etkileri ile üye sayıları ve oy oranları arasında çok kesin bir doğru orantı bulunuyor. Yani “Atatürk Samsun’a çıkarken kaç oyu vardı” ya da “Muhammed’in Medine’ye göçerken oy oranı mı vardı” gibi konuyu sulandıran çıkarımlar karşımızdaki acı gerçeği ortadan kaldırmıyor.
Yani, üye sayın kadar varsın ve üye sayın kadar oy kazanabiliyorsun… Tersinden de öyle; aldığın oy oranı toplumda bıraktığın etkinin çapını gösteriyor.
Bitmedi, bu orantı yayımlanan dergi-gazetenin baskı-satış rakamlarıyla da doğrulanabilir. Matematik formülü de bence şu:
Bayi satış rakamlarının üye sayısına oranı= seçimlerde alınan oy sayısının oranı…
TİP hangi koşullarda nasıl bir yol izleyerek onca oyu toplayıp Meclis’te grup kuracak sayıya yakın milletvekilini çıkarabildi?
AŞILMASI EN ZOR BARAJ: GÜVEN
90’lı yıllarda Aydınlık’ta çalışırken -o zamanki adı İP idi,- parti yöneticilerinden birine merak edip partinin kaç üyesi olduğunu sormuş, 10-11 bin gibi bir rakam olduğu cevabını almıştım. Oysa dergi bu kadar satmıyordu. Rakamlar 2 bin, bilemediniz 2 bin 500 civarındaydı. Üyelerinin para vererek satın almadığı bir yayın organı durumundaydı. Rakamlar karşılıklı olarak artmış ve azalmış bir şekilde bugün de benzer.
Ancak arada şöyle bir durum var.
Ergenekon ve Balyoz davalarının görülmekte olduğu 2011’de günlük olarak yayına başladığında gazete kısa sürede 50 binli rakamlara ulaştı. Gezi olayları sırasında ise 80 binlere dayanmıştı. Şimdi bugün 8-14 Şubat haftası itibariyle bin 860. Bu büyük düşüşün nedeninin gazetenin ve bağlı bulunduğu partinin makas değiştirmesi olduğu apaçıktır. Burada ister istemez, yayın organı tirajı 80 binli rakamlara ulaşan bir partinin oy oranının bu denli düşük olmasının nedeni sorulacaktır. Bunun tek bir cevabı var. Güven!
Bu da, sadece, sol ile bugün hiçbir ilgisi kalmamış VP için değil, tüm sol için de geçerlidir:
Halk güvenmediği partiye de oy vermiyor!
Sol için aşılması en zor baraj da bence budur esasen.
Yazıyı bitirirken Medyaradar’a girip bir daha baktım. 8-14 Şubat 2021 haftası rakamları sol ve sol diyebileceğimiz gazeteler için şöyle:
Cumhuriyet: 25 bin 696,
Birgün: 5 bin 538,
Evrensel: 3 bin 57.
En yüksek rakam, tüm gazeteler arasında Sabah ve Hürriyet’in ardından üçüncü sırada bulunan, genelde CHP tabanının okuduğu Sözcü’ye ait; 192 bin 242.
Tüm basılı gazetelerin rakamlarının düşüklüğünü salgına, ekonomik krize, sanal medyanın etkinliğine ve kimsenin gazete okumadığına filan bağlayabilirsiniz. Peki bu gazetelerin şöyle ya da böyle bağlı bulundukları sol partilerin üye sayılarındaki muazzam düşüklüğü –Birgün ile yakın olduğu Sol Parti arasındaki sayısal örtüşme istisna,- neye bağlayacağız?
SIFIR ÜYELİ PARTİLER
12 Ocak 2021 itibariyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın web sitesinde faaliyet halinde bulunan 21 adet sol/sosyalist parti bulunuyor. Bu partilerin üye sayılarına ilişkin bilgiler de şöyle:
Devrim Hareketi: 0,
Devrimci İşçi Partisi, DİP: 44,
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, DSİP: 81,
Emek Partisi, EMEP: 5 bin 366,
Emekçi hareket Partisi, EHP: 257,
Ezilenlerin Sosyalist Partisi, ESP: 407,
Halkın Kurtuluş Partisi, HKP: 358,
İşçi Demokrasisi Partisi, İDP: 0,
İşçinin Kendi Partisi, İKEP: 66,
Komünist Parti, KP: 36,
Sol Parti: 5 bin 135,
Sosyalist emekçiler Partisi, SEP: 18,
Sosyalist Yeniden kuruluş Partisi, SYKP: 384,
Toplumcu Kurtuluş Partisi, 1920 TKP: 93,
Toplumsal Özgürlük Partisi, TÖP: 0,
Türkiye İşçi Köylü Partisi, TİKP: 43,
Türkiye İşçi Partisi, TİP: Bin 470,
Türkiye Komünist Hareketi, TKEH: 730,
Türkiye Komünist Partisi, TKP: 2 bin 968,
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, TSİP: 70,
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, YSGP: Bin 91,
Toplam: 12 bin 617.
SOL DIŞINDA KONUMLANAN PARTİLER
41 bin 39 üyesi bulunan HDP’yi sol kategorisinde saymadım. Çünkü HDP, solun bazı çbs/çizgisi belirsiz sosyalist kesimlerini bünyesine katarak bazı kesimleriyle seçim ittifakı yaparak özellikle büyük şehirlerde oylarını yüzde 10 barajını geçecek kadar çoğaltmakta, karşılığında da hayatta gerçek ve somut bir varlığı bulunmayan parti grup ve kişilere milletvekili seçilme olanağı tanımaktadır.
Öte yandan da HDP kendi siyasal gündemi bakımından zaten solun dışında yer almaktadır. Gırtlak gırtlağa geldiği iktidar ile zemini oluştuğunda çok kolaylıkla uzlaşabilmekte –aynı davranış iktidar tarafında da bulunuyor,- Dolmabahçe’de filan buluşarak mutabakat imzalayabilmektedir. Sadece 2010 referandumunda aldığı boykot tavrı, bu partinin siyasal gündeminin ne olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kaldı ki daha Habur’u var bunun ve tartışılmaya başlanan “yeni anayasa” konusundaki 1921 Anayasası’na dönüş sinyallerine karşı şimdiden, en iyi ihtimalle aldığı ve alacağı hayırhah tutum var.
“Vatan Savaşı” söylemiyle kendisini AKP’nin gemisi Cumhur İttifakına dahil eden 19 bin 281 üyeye sahip, TUDEH’in Türkiye çeşitlemesi VP’yi de doğal olarak sol kategoride saymadım.
Solun bir kısmının içinde yok olduğu “diğer” kategorisi. Solun geriye kalan kısmının boğulduğu kategori ise HDP.
İKİ KATEGORİDE BOĞULAN SOL
Öte yandan, AKP’nin üye sayısı milyonlarla ifade edilirken –11 milyon 157 bin,- CHP’nin üye sayısı ise 1 milyon 250 bin.
Bu rakamlar da gösteriyor ki, güçlü bir sol olmadığı için AKP’nin rüzgarı toplumu sağa çekmekte, ana muhalefet CHP’de de sağ rüzgarlar estirmektedir.
Kamuoyu araştırma şirketlerinin her ay düzenledikleri seçim anketleri de bu savı doğrular nitelikte. Anketlerde rakamı değişmeyen tek kategori yüzde 1,5-2’de sabitlenmiş, solun bir kısmının da içinde yok olduğu “diğer” kategorisi.
Solun geriye kalan kısmının boğulduğu kategori ise HDP.
Başlıktaki o cana alıcı soru da işte tam bu noktada ortaya çıkıyor:
Sol, “diğer” kategorisinden nasıl çıkacak? HDP’nin vesayetinde boğulmaktan nasıl kurtulacak?
Aslında herkesçe bilinen basit bir cevabı var bu sorunun.
“Diğer”den çıkacak olan sol, aynı anda HDP’nin vesayetinden de kurtulacaktır.
Bu da ancak, Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi armudun sapı, üzümün çöpü demeden tüm solun bir araya gelmesiyle mümkün.
Kaynak: Eskimiyen Haber