Getting your Trinity Audio player ready... |
Ulusumuz adına 2021 yılının dertlerden arınmış olarak yaşanacak bir yıl olabileceğini kimse garanti edemez.
Yoksulun emeğini sömüren, ekmeğini çalanlardan çaldıkları geri alınıp, özgürlüğünü kısıtlayanlara, can namus güvencesini yok edenlere, ülkenin yaşam kaynaklarını yağmalayıp yok edenlere, sahte belgeler düzenleyenlere bütün bunların bedeli ödettirilmeden…
Suçlulara bilerek ya da bilmeyerek yataklık edenlerin akıl ve vicdanları sağlığa kavuşmadan gelecek için ümitlenmek sadece ütopyadır.
Bir yılı tüketirken biraz arşivleri karıştırıp zaman zaman gülme isteği yaşatacak anılara bakalım:
Büyük Devlet adamı(!) Bahçeli Elâzığ’da, Sivas’ta, Isparta’da, Kastamonu’da konuşmalar yapıyor:
Neler, neler söylemiyor ki…
“Erdoğan’a şeref nedir diye sorsak, ‘ilk kez duyuyorum, nerede satılır, hangi villada bulunur’ diye cevap verir.”
“Be hey densiz, be hey kanun tanımaz, ahlak bilmez. Sen Cumhurbaşkanısın, sen devletin başısın. Ne geziyorsun meydanlarda? Biz zalim Esad’a çok şükür ‘kardeşim’ demedik, ailecek tatile çıkmadık. Hele hele Kandil’in yolunu hiç bilmedik.”
“Gece gündüz zehir kusuyor”.
“Yalan makinesi. Servetini yurt dışına kaçırdı”.
“Sende şeref ve mertlik işportaya düşmüş”
“Erdoğan ve AKP milli güvenlik için PKK kadar tehdittir”
“TBMM’de yaptığı tarafsızlık yeminini namus ve şerefi üzerine etmişti. Namus ve şeref üzerine yemin ederken namus ve şereften ne anlamaktadır? Şeref gibi derdi olmayanın Türkiye’nin şerefini savunması beyhudedir.”
“Sen yakın tarihimizin en yanlış şahsiyetisin. Milletimiz adına çok üzülüyorum”
“Böyle birisinin Cumhurbaşkanı olması yıkımdır, kayıptır, zulümdür, milli ve manevi depremdir.”
“Türkiye koyu bir karanlıkta, kör bir çıkmazdadır. Sizler işsiz ve yoksulken, Ankara’da bir avuç imtiyazlı ve sonradan görme hazineyi hortumlamakta, kaçak saraylarda yaşamaktadır. Sizler darlık ve yokluk çekerken, AKP milli servet ve kaynakları zimmetine geçirmektedir…”
“Kişisel hak ve hürriyetleri budayandan Cumhurbaşkanı olmaz.
Hukuka saldırandan, adaletten kaçandan, rüşvetçilere ve hırsızlara kol kanat gerenden Cumhurbaşkanı olmaz.
Villalara balya balya dolar yığandan, kamu arazilerini zimmetine geçirenden, evdeki parayı sıfırlarken haysiyet ve inandırıcılığını da sıfıra düşürenden, TSK’ya kumpas kurandan başkomutan olmaz.”
Muhatap aldığı kişi “Kudüs’e gideceğim” dediğinde “Gidebilirsen seni alnından öperim, diyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na “Benim tertemiz alnıma senin pis dudaklarını değdirmem” diyen…
Parmağındaki yüzüğü gösterip “Bütün servetim bu, eğer zengin olursam bilin ki yolsuzluk yapmışımdır” diyen…
17-25 Aralık’ta yolsuzluk ve rüşvet operasyonları yapılırken oğluna verdiği “Sıfırla oğlum sıfırla” talimatıyla Çamlıca’daki aileye ait villalardan emin bir yerlere taşınarak ancak iki günde sıfırlanabilen Dolarların, Avroların sahibinin mutadı üzere 100’er bin TL manevi tazminat istemiyle iki dava açtığı Devlet beye elbette verilecek yanıtları vardı:
“MHP’nin başındaki beyefendi çıkıyor, aile çoluk çocuk nedir bilmez böyle bir derdi yok”
“MHP’li kardeşlerime hep sesleniyorum. MHP’yi küçülten bu adamla bir yere varamazsınız. Bu adam siyasette çırak bile olamadı, olamayacak da. Bunun varlığı MHP teşkilatı için bir tehlikedir. Bu denli bir tehlikedir. Bugün yine iftiralarla dolu, yolsuzluklar şu bu filan falan. Ey Bahçeli, bunları ispat edemezsen sen alçaksın, adisin”.
“Evlenmemiş de olabilirsin ayrı mesele. Ama sen ailenin kadir kıymetini bilmezsin. Çünkü anne olmak, baba olmak ayrı bir şey. Ben dört çocuk babası olarak yavrularımın çektiği çileyi biliyorum.”
***
SONRA birden iki düşman sihirli bir değnek değmiş gibi birbirlerinden ayrılmaz iki kanka oluverdiler.
Devlet Bey “Kankama laf söyletmem” diyecek, kankası da pazara kadar değil mezara kadar beraber olacaklarını söyleyecekti.
7 Mayıs 2011 günü, ”Güya yeni bir kanal açıyorlar, adına da ‘İstanbul Kanalı ve bu bir çılgın proje’ diyorlar. Bu, soygun düzenini çılgınca sürdürecek” diye eleştirdiği kanal projesi hakkında artık şöyle düşünüyordu:
“Bundan rahatsızlık duyanlar, şuursuz ve gayrı milli olanlardır. Mesele rant değil, milli anttır.”
“Yolsuzlukların hesabını sormazsam namerdim” diyen Bahçeli hesap sormayı da mertliği, namertliği de unutmuş, 16 Nisan 2017’de yapılan Başkanlık sistemi referandumunda verdiği destekle “Böyle birisinin Cumhurbaşkanı olması yıkımdır, kayıptır, zulümdür, milli ve manevi depremdir” dediği Erdoğan’a tek adamlığın yolunu açmıştı.
“MHP ile AK Parti, Türk tarihinin iki ucunu bir sevdayla kavrayıp geleceğin parlak ve onurlu kucağına doğru taşıyan iki kahraman millet eseridir” diyen Bahçeliye göre Cumhur İttifakı, cumhurun şeref nişanesi, Cumhuriyetimizin kuruluş ruhunun nigehbanıdır.
“Sen yakın tarihimizin en yanlış şahsiyetisin” sözlerini sanki başka biri söylemiş gibi şöyle devam ediyordu:
Sayın Cumhurbaşkanımız ile hukukumuz Türkiye düşmanlarının kafalarının almayacağı kadar tutarlı, dengeli, hesapsız, plansız, ilkeli, karşılıklı hürmet ve muhabbete dayalıdır Cumhur İttifakı Türkiye’nin yegâne umudu, yedi düvele karşı güvencesidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türk milletinin geleceğinin mimarı olacaktır”
Bahçeli artık “Çiftçinin hasadı, emekçinin maaşı, atanamayan öğretmenlerin ahı, milyonların çığlığı kaçak ve karanlık saraydadır. Sizden alınan vergiler, Erdoğan’ın lüksü, keyfi, egoları için harcanmaktadır. Milletin emeği Erdoğan’ın kibri, müsrifliği, azgınca yaptığı harcamalar için mi harcanacaktır diye andığı kaçak sarayın kapısını aşındırıp durur.
***
BİZİM bir de sihirli değnek küründen geçen soyluluğu adından menkul bir başka Soylu devlet adamımız daha var…
Biraz da onu dinleyelim:
“Ülkenin herkese çatan ve kaos yaratan bir Başbakanı var ki, akşam evine gittiğinde karısına ve çocuklarına boynu bükük kalan esnafın, çiftçinin yerine kendini koymuyor. Kendisi evindekilerin yüzüne nasıl bakıyor. AKP iktidarından önce işsizlik yüzde altıydı, bugün 11,3’e çıktı. Başbakan at üstünde durmayı nasıl beceremediyse, ülke yönetmeyi de aynı şekilde beceremedi…”
“Yolsuzluklarla mücadele edeceğim” diyen hükümet, Türkiye’yi yolsuzluk çukuru içine batırdı”.
“Tüyü bitmemişin hakkını yedirmeyeceğim” dediler. Her gün tüyü bitmemiş yetimin üzerinden siyaset yapıyorlar”.
“Bu ülkeyi rant ülkesi yapmayacağım” dedi sayın Başbakan, rantın babasını getirdi…”
“AKP hükümeti, yanlış ekonomi politikası sonucu bayramları da millete zehir etti. İnsanlarımız gülmeyi unuttu. Beceriksizlik ve yetersizlikle, Türkiye’yi krizle karşı karşıya bıraktılar”.
“Paçalarından yolsuzluk akıyor. Türkiye’de ihale ve yandaş belediyeciliği yapılmaktadır”.
“Ey Recep Tayyip Erdoğan, boyun eğdin, emir eri oldun, milletin ümitlerini boşa çıkardın. Boyan döküldü Tayip Erdoğan.”
Ve…
Soylu Bakan’ın “Türkiye’nin ilelebet ebedi başkanı” dediği yeni patronunun sarayında vaftiz olup koltuğu, kırmızı plakayı kaptıktan sonraki sözleri…
“Biz ahlaklı adamlarız. Siyasetin de ne olduğunu iyi bilen kardeşlerinizden biriyim”
“AK Parti, 10 yılda destansı bir başarı hikâyesi ortaya koydu. Bu başarı hikâyesi, pek çok anlamlı faktörün birleşimidir. Bu faktörler arasında nitelikli insan kaynağı hiç şüphesiz önemli bir yer tutmaktadır. AK Parti, yerelden genele ahlaklı, maneviyatı yüksek, nitelikli kadrolarıyla bilgiyi, araştırmayı, sürekli eğitimi ve kişisel gelişimi vazgeçilmez bir pusula haline getirdi”
***
SİYASET bu kadar çamura bulandığına, devlet adamlığı böylesine ayağa düştüğüne göre daha kötü şeyler yaşamadığımıza şükretmemiz mi gerekiyor yoksa?