Getting your Trinity Audio player ready...
|
1894 yılı doğumlu ve Hukuk Fakültesi mezunu Mustafa Necati, işgalcilere karşı mücadele etmiştir. Kuvayi Milliye’nin hem ateşli bir hatibi hem de örgütçüsüdür. İzmir’in işgali haber alınınca 14 Mayıs 1919’da halkı İzmir’in Maşatlık denen bölgesinde toplayarak artacak işgallere direnmeye çağırmıştır. İzmir’in işgaliyle birlikte Balıkesir’de mücadele devam etmiş ve “İzmir’e Doğru” gazetesini çıkarmıştır. TBMM’nin açılmasından sonra Saruhan (Manisa) milletvekili olarak Ankara’ya gelmiştir. Ülkede huzuru sağlamak üzere kurulan İstiklâl Mahkemeleri’nde görev almıştır. Kastamonu İstiklâl Mahkemesi başkanlığı görevindeyken bölgedeki Kuvâyı Milliye hareketini de örgütlemiştir. Mustafa Necati sonrasında sırasıyla Mübadele ve İmar-İskân, Adalet, Millî Eğitim Bakanlığı yapmıştır.
20 Ekim 1923 günü Mübadele İmar-İskân Bakanlığı’na getirilince 155.585 kişinin yerleşmesini sağlamıştır.
6 Mart 1924 günü Adalet Bakanlığı görevine başlayan Mustafa Necati Sulh, Asliye, Cinayet ve Temyiz Mahkemeleri kurarak mahkemeleri ilçelere kadar yayar. Hâkimlerin sicillerini yeniden düzenleyerek hukuk öğrenimi görmemiş ve meslekte yetersiz olan 1000 civarında avukatın işine son verir. 20 Eylül 1924’de zabıt kâtibi, icra memuru ve müstantik (sorgu yargıcı) yetiştirmek üzere Ankara’da Adliye Meslek Mektebi’ni açmıştır. Ayrıca onun döneminde sonraki yıllarda çıkacak çeşitli kanunların hazırlıkları yapılmıştır.
İlköğretim davası
Mustafa Necati, devrimin yerleşmesi, halka benimsetilmesi yönünde Atatürk’ün fikrine en yakın kişilerden biriydi. Millî Eğitim Bakanlığı döneminde millî ve laik eğitim yolunda hızlı ilerleme görülecektir.
20 Aralık 1925 tarihinde bakanlık görevine başlayan Mustafa Necati, eğitimde başarının ilkokulları yaygınlaştırmaktan geçtiğini düşünüyordu. Çünkü üst öğretim kurumlarına giden öğrenci sayısı, dolayısıyla yetişmiş insan da artacaktı. Bu sebeple 10 yılda okulsuz köy bırakmamak üzere her yıl 3 bin kişi, 10 yılda 30 bin öğretmen yetiştirmeyi hedeflemişti. Bunu sağlamak üzere Kayseri ve Denizli’de öğretmen okulu açmıştır.
Mustafa Necati “memlekette, mektep bulamayan bir çocuk bırakmayacağım” diyordu. İlköğretimin yaygınlaştırılması için 819 Sayılı Muallim Mekteplerine Muavenet Kanunu çıkarılarak il özel idarelerine ait paraların % 10’luk bir dilimi, bakanlık bütçesine aktarılmıştır.
Okullaşmaya öyle önem veriyordu ki bu uğurda Maliye Bakanıyla tartışmaktan çekinmemişti. Mustafa Necati Gazi Eğitim Enstitüsü için Ankara’da arsa ve bina tahsisatı isteyince Maliye Bakanının “veremem” yanıtına şu karşılığı verir:
“Benim vazifem okul açmak, öğretmen yetiştirmektir, senin vazifen de buna para bulmaktır. Eğer ben okul açamaz ve bunu yetiştiremezsem namuslu bir adam olarak çekip gitmem lazım, sen de buna para bulamıyorsan, çekip gitmelisin.”[1]
İlk ve orta öğretimin parasız gerçekleşmesini sağlamıştır. Dağınık yerlerdeki köylerin çocuklarını merkezî yerlerdeki yatılı köy okullarında okutmuştur. Kimsesiz çocuklar için yatılı şehir okullarında meslek sahibi olmalarını sağlamıştır.
Necati Bey, karma eğitimi önemsiyordu. 1924-25 öğretim yılında ilkokullarda başlayan karma eğitim, Talim ve Terbiye Dairesi’nce, yalnızca ortaokulda uygulanması önerilmişse de, cesur davranarak liselerde de karma eğitime geçer. Böylece1927-1928eğitim-öğretim yılında ortaokulda, 1928-1929 eğitim-öğretim yılında da liselerde karma eğitim uygulanmaya başlanır.
Mustafa Necati’nin eğitimin tek elden yönetilmesine gayret sarfettiğini görüyoruz. İlköğretimin yaygınlaştırılması işi valilere bırakılmıştı. O, bir veya daha çok valilikleri birleştirerek bir eğitim bölgesi haline gelen “Maarif Eminlikleri” kurmuştur.
Düğün ve oyun içinde, üretici eğitim
Mustafa Necati’nin eğitim felsefesini incelediğimizde, eğitimin yaşamın ihtiyaçlarına uygun, üretici olmasını savunur. Bu hususta şöyle der:
“Biz, çocukları doğa ile eşya ile gerçeklerle karşılaştıran, neşe ve özgürlük havası içinde çalışmaya, gözlem ve muhakemeye, yaratıcılığa götüren bir okul istiyoruz. Biz istiyoruz ki, okul; çocukların birbirine yardım ederek, birbirlerini tamamlayarak çalıştıkları bir laboratuar olsun…Bizim kurmak istediğimiz okulda dinleyiciler yoktur. Düğün ve oyun içinde çalışan, eserler ortaya koyan, küçük adamlar vardır.”[2]
Toplumu bilgiyle donatmak için okuma-yazmanın öğretildiği ve temel vatandaşlık eğitiminin verildiği halk dersaneleri açmıştır. Sonrasında 1928 yılında yeni harflerin kabulüyle Millet Mektepleri açılarak bir milyon dolayında vatandaş kurstan yararlandırılmıştır.
En büyük emeli öğretmenlikti
İzmir’de öğretmenlik yapan Mustafa Necati 1924 yılında Muallimler Birliği Başkanı olmuştu. Bakanlığı, başkanlıkla birlikte yürütüyordu. Öğretmenlik onda sevdaydı. Atatürk’e “Hayatta en büyük emelim, hasretini çektiğim muallim mekteplerini tesise muvaffak olduktan sonra bunlardan birisinde Tarih okutmaktır”[3]diyecekti.
Öğretmenleri koruyor, öğretmenliği saygın meslek haline getirmeye çabalıyordu. Cumhuriyet Bayramı balolarında öğretmenlerin de temsil edilmesini sağlamıştı. Öğretmenlerle çekişen valilerin görevden aldırıyordu. Bu sebeple devlet yöneticilerinin öğretmenlere saygısı onun bakanlığı döneminde ileriydi. Öğretmenlerin sağlığına verdiği önem dolayısıyla İstanbul’da Validebağ Provantoyumu’nu açmıştı.
Öğretmenlerin sicillerini doğru tutulmasını sağlamış ve öğretmen olarak çalışan ama meslek dışından gelenlerin görevlerine son verilmiştir.[4]
“Okuttuğundan daha çok okumayan bir öğretmen çabuk yıpranır”
Mustafa Necati, öğretmenin kendini geliştirmesine önem verir. Mektup, telgraf yollayarak öğretmenleri sahiplenir. Onun bakan olduğu 1925 yılında öğretmenliğe başlayan M. Rauf İnan, öğretmen okulundan mezun yeni öğretmenlere “Beyaz Zambaklar Memleketinde” ve “Mefkureci Muallim” kitaplarını gönderdiğini belirtir.[5]
Öğretmenin okumasına verdiği önem dolayısıyla şu öneride bulunur:
“Okuttuğundan daha çok okumayan bir öğretmen çabuk yıpranır, ihtiyarlar ve bezginlik getirir. Dikkat ediniz, araştırma, irdelemeye düşkün ak saçlı bir öğretmen hep dinç ve gençtir.”
Atatürk: “Ne evlattı O”
Cumhuriyet devriminin azimli, üretken bakanını 1 Ocak 1929’da kaybettik. Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Mustafa Necati’nin ölümüne çok üzüldüğünü şöyle anlatır:
“O kadar sevinen Necati, Latin harfi ile imza atmayı henüz meşk ediyordu. Maarif Vekili, Millet Mektebi’nin ilk talebesi olacaktı. Heyecan içinde kalktı. Pek sevdiği zeybeğini oynadı. Körbarsak ameliyatı olması için hekimlerin nasihatlerini dinlemeyen zavallı genç, bu sıçrayışlarla bir zehir kesesini delerek içine akıttığını bilmiyordu. Ertesi gün ateşler içinde yattı, Millet Mektebini sayıklayarak öldü. Atatürk’ün ilk defa hıçkırıklarla ağladığını bu ölüm akşamı görmüştüm. ‘Ne evlattı O’ diye hayıflanıyordu.”[6]
Halkçı kişiliği
Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında İtilâf Devletleri’nin işine son verdiği Aydın-Kasaba demiryolu işçilerinin haklarını korumak üzere İzmir Demiryolları İslâm Memurini Teavün Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük etmiş ve hukuk müşavirliğini üstlenmiştir. İzmir’de, 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle işsiz kalan yedek subaylar tarafından İttihat Zabitleri Teavün [Yardımlaşma] Cemiyeti’nin kurulmasına katkı sunmuştur.[7]
Mustafa Necati’nin kuzeni emekli vali Ragıp Uğural, Mustafa Necati’nin, Milli Eğitim Bakanı iken işe alınmaları için ondan “tavsiye mektubu” isteyen vatandaşları geri çevirmediğini, bu sebeple yapılan dedikodulara şu yanıtı verdiğini belirtir:
“Ne yaparlarsa yapsınlar, tarih boyunca bütün kapılar yüzüne kapanan Anadolu çocuğuna benim kapım açık olsun da varsın hakkımda ne söylerlerse söylesinler.”[8]
Yufka yürekli bir devrimci
Sert duruşunun ardında yufka bir yüreği vardı. M. Rauf İnan, İstiklal Mahkemesi Başkanlığı yaptığı sırada Mustafa Necati’nin bir asker kaçağıyla diyaloğunu şöyle anlatır:
“Bir asker kaçağı sadece bir gece bir gün köyünde kalıyor ve zabıtaya teslim oluyor, getiriyorlar. İstiklal Mahkemesine, üç gün uğraşıyor Necati, niçin kaçtın?
Hep ‘cahillik’ diyor. Oğlum, ‘sen cahillik diyorsun ama idam edilirsin’, ‘ne yapalım cahillik.’ Sonunda şu kararı veriyor, 100 sopa atılacak ve köyüne bildirilecek. O zaman kaçak, ‘aman’ diyor, ‘beni idam edin, sopa atıp köyüme bildirmeyin.’
‘Niye?’ ‘Benim nişanlım duymasın bunu.’ ‘İşte şimdi anlaşıldı, söyle bakalım nedir?’ Anlatıyor. ‘Ben ikibuçuk senedir askerim, nişanlım var, onu başkasına verirler diye korktum, gidip bir gece gördüm, dondum. Başka bir şey yok.’ Şimdi verdiği karar çok ilginç bir şey, hatta şimdi burada sorsak verdiği karar nedir acaba? Kimsenin aklına gelmez. Bu adama bir ay izin, kıtasına bildiriliyor, köyünün bağlı bulunduğu kaymakamlığa bir yazı, falan köye git, falanları evlendir ve sonucu bize bildir. Bu da uygulanıyor, köylü bir ay sonra tekrar donuyor. Şu insanlık ölçüsü, işte Mustafa Necati’nin kişiliğini gösterir.”[9]
İstiklal Mahkemelerinin insanlık dışı kararlar aldığına inanan vatandaşlarımız için bu olay ibretlik olmalı.
Mustafa Necati milli, dolayısıyla laik eğitim çabası yönünde yabancı okullara ödün vermeyen kişiliğe sahiptir. Bursa Amerikan Kız Koleji’nin Hıristiyanlık propagandası yapması gerekçesiyle kapatmıştır. Bu yüzden ABD’nin ilk Büyükelçisi John Grew, anılarında, Mustafa Necati’nin okulları açmaya hiç niyeti olmadığını ve“makyavelce bir taktik” izlediğini belirtmiştir.[10]
Mustafa Necati’yi özetle bile olsa birkaç sayfalık bir makalede anlatmak zor. Mustafa Necati’yi bu anlattıklarımızdan yola çıkarak kısaca tanımlarsak; hangi görev verilirse layıkıyla yapan, halkçı, sorunu çözmede gerektiğinde bakanlarla tartışan, gözüpek, öğretmenin yanında olan, az zamanda çok iş başarma hısında bir devrimcidir.
Mustafa Necati’nin idealini ileri götürme hedefinde olan öğretmenler, kendisinin hayatını daha fazla incelemelidir.
MUSTAFA SOLAK