Getting your Trinity Audio player ready... |
1970’e gelindiğinde ABD; dünyada Tek Devlet, Tek Din, Tek Para hedefi için hazırlıklarını tamamlamıştı, operasyonlarına başlayabilirdi.
Ulus devlete karşı ilk darbeyi 1973’te CIA’nın destek verdiği diktatör general Pinochet ile Şili’de yaptılar.
Kemal Derviş’in 1979’da Türkiye’ye verdiği neoliberal reçeteyi, S. Demirel 24 Ocak 1980 günü imzaladı, bakanlarına da okutmadan istifa tehdidiyle imzalattı.
Neoliberal süreçte yaşadığımız ekonomik krizler sonrası Kemal Derviş, 2001’de sözde “Türkiye’de Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”nı uygulaması için Ecevit, Yılmaz ve Bahçeli üçlüsünün ekonomi bakanı yapıldı. Kemal Derviş’in bu programı ile Türkiye’nin sanayisi, tarım ve hayvancılığı çökertildi, iğneden ipliğe her kalemde dışa bağımlı hale geldik, dış borçta, işsizlikte rekorlar kırdık.
Erdoğan da Kemal Derviş’in neoliberal ekonomisini eksiksiz uygulamaya devam etti, ediyor.
1989’da IMF ve Dünya Bankası, Yugoslavya hükümetine çok ağır koşullarda kredi verdi. Bu kredi ile birlikte Kemal Derviş “G-17/Ulusal Program” adıyla Yugoslavya ekonomisinin başına geçti. Artık, Yugoslavya’nın ipleri ABD’nin elindeydi.
1989’da Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ndeki otonom Sırbistan’ın devlet başkanı S. Miloşeviç, George Soros’un organize ettiği turuncu devrim ile Kosova, Voyvodina ve Karadağ’ı kendine bağlayınca çözülmenin ve iç savaşın fitilini ateşlemiş oldu.
1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetlerin dağılmaya başlamasıyla birlikte ABD, NATO’yu devreye soktu.
Amerikan güçleri, Haziran-1999’da eski Yugoslavya’ya girer girmez, Kosova’da el koydukları 460 dönüm araziye, 21. yüzyılın silah deposu denilen askeri üslerini yerleştirdi. Kosova, ABD’nin 51. Eyaleti olmuştu.
Kosova, 2008 yılında Sırbistan’dan tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan ettiğinde ülkenin her yeri Amerikan bayraklarıyla donatılmıştı.
NATO, Balkanlarda hızla yayıldı: 2004 yılında; Bulgaristan, Estonya, Letonya, Romanya, Slovakya, Slovenya NATO’ya kabul edildi.
G. Soros, Turuncu Devrim yöntemini Ukrayna’da da uyguladı; 21 Kasım 2004’de milyonlarca kişinin katıldığı gösteriler sonucu yenilenen hileli seçimde ABD yanlısı Viktor Yuşçenko cumhurbaşkanı oldu.
ABD’nin Doğu Avrupa ve Balkanlardaki bu politikalarla hedefi; Rusya’yı çevrelemek, tecrit etmek ve sonra teslim almaktı.
Erdoğan, Rusya’yı sıkıştırma amacıyla 11 Mayıs 2016’da NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’e seslenerek NATO’yu Karadeniz’e çağırıyordu: “…Bakın dedim, Karadeniz’de görünmüyorsunuz. Karadeniz’de görünmeyişiniz Karadeniz’i adeta Rusya’nın bir gölü haline dönüştürüyor…!”.
Erdoğan’ın bu çağrısı üzerine ABD-NATO, 8-9 Temmuz 2016’da Karadeniz’deki varlığını artıracağını açıkladı.
Ve NATO, Nisan 2019’da Karadeniz’i “mücadele alanı”olarak belirledi.
Dış İşleri Bakanı M. Çavuşoğlu, 2020-Ocak ayında Davos toplantısında Gürcistan’ın NATO’ya davet edilmesini önerdi.
Erdoğan, 8.03.2020’de “Kanal İstanbul projesi en yakın zamanda ihaleye çıkıyor” açıklamasını yaptı. 25 Mart 2020’de Kanal İstanbul için ilk ihale yapıldı.
Yukarıdaki satırlarda okunduğu gibi ABD, son 35 yılda soykırımlara neden olan politikalarıyla Balkanları adım adım ele geçirmiş ve Karadeniz’e çıkmak için sırayı Kanal İstanbul’a getirmiştir.
Trakya’nın doğasını yok edecek, 1 milyon kişiyi göçe zorlayacak bu proje Araplara satılacak kent inşa etmek için olabilir mi, yapmaya değer mi?
Koronovirüs nedeniyle ekonomimiz çökmüşken, insanlarımız işsizlik, açlık çekerken 15 milyar dolarlık bu hafriyat-inşaat projesi için bu acele neden…?
Çok açıktır ki Kanal İstanbul, 1950’lerden beri ABD’nin, Montrö Anlaşmasını delerek Karadeniz’e çıkma projesidir.
Kanal İstanbul açıldığında da 200 yıl sürmüş Osmanlı-Rus savaşlarına kaldığı yerden Türkiye Cumhuriyeti olarak devam ederiz.”
Not: Bu yazı Adnan Pelvanlar’ın yazısından alınarak düzenlenmiştir