Getting your Trinity Audio player ready... |
10 Aralık 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna sunulan ve kabul edilen BiLDiRGENiN içeriği bugünü değerlendirmemiz için bize ışık tutacaktır.
***
Bildirgenin;1,2,3,4,5,7 ve 18.maddelerini incelediğimiz de özetle şunları söyleyebiliriz..
Madde 1-
Bütün insanlar özgür,onur ve haklar bakımından eşit doğarlar…..
Madde2-
Herkes,ırk,renk,cinsiyet,dil,din,siyasal ya da toplumsal köken,mülkiyet,doğuş ve statü farkı gözetmeksizin bu bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir…
Madde 3-Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır…
Madde 4-Hiç kimse kölelik ya da kulluk altında tutulamaz…..
Madde 5-Hiç kimse işkence ya da zalimce,insanlık dışı iyi ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz..
Madde 18-Herkesin düşünce,vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır.Bu hak din ve inancını değiştirme özgürlüğünü, din veya inancını tek başına ya da topluca yaşama hakkı vardır.
Ayrıca Herkesin,herhangi bir ayırım gözetmeksizin,eşit işe eşit ücret hakkı vardır.
Bu maddeler en belirgin ve öne çıkanlarıdır.
***
İnsan Hakları Bildirgesini 1940’lı yılların sonlarında dünyada esen liberal demokrat anlayışın, yani burjuvazinin taleplerini de kapsayacak biçimde üye ülkelerde uygulanma yoluna gidildi.
***
Bizde ise Cumhuriyet döneminde zayıf olan ve devlet eliyle geliştirilmekte olan milli burjuvazi zayıftı..1950 lerin başında ABD emperyalizmi ile kurulan ilişkiler milli burjuvazi yerine işbirlikçi ve hatta komprador(taşeron)burjuvazinin gelişmesine neden oldu.
***
Bu gelişme İnsan Hakları Bildirgesine gelişen iktidarların yeterince önem vermemesinin nedeni oldu.Sadece 1964’te Bülent Ecevit’in Çalışma Bakanlığı döneminde İşçi,İşveren ve çalışma hayatı ile ilgili yasalar yürürlüğe girdi.1960 darbesi görece,demokrasi ve özgürlükler anlamında ileri bir rol oynadı..
Bunu farkeden uluslararası güçler “Türkiye’de sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçmiştir”tespiti yaparak hemen yeni bir darbe ile önlemlerini aldılar..
Bu süreçte elbette ayakları Türkiye topraklarına basan yerli ve milli sanayici işadamlarının kendi sermaye birikimleri ile çalışma hayatına girmeleri önemliydi.Buna da engel olundu. Aynı zamanda adalet,özgürlük,örgütlenme ve düşünce alanında da büyük gelişmeleri yaşamaya devam edebilirdik olmadı..
***
1980’lerin başında dünyada esen neoliberal politikalar ve serbest pazar ekonomisi, Cumhuriyet dönemi kamu işletme ve kaynaklarının özelleştirilmesi furyası,toplumsal ve milli burjuvazinin de gelişmesinin önüne set çekti.
***
Bu dönemde yaşadığımız 3 askeri darbe de bu gelişmelerin sekteye uğramasının en önemli etkileri olarak sayılabilir.Uluslararası sermaye ile iç içe giren büyük sermayedarlarımız,doğal olarak kendi temel çıkarlarını düşünerek, yerli sanayi başta olmak üzere toplumsal düzen ve işleyişte geniş halk kitlelerini göz ardı ettiler.
***
Uluslararası sermaye, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı hoyratça kullanmanın yolunu buldu.Zayıf ve gelişemeyen milli burjuvazi bu sürece karşı direnemedi.Böylece,teknoloji,endüstri başta olmak üzere düşünce özgürlüğü,adalet ve toplumsal düzeni de emperyalistler ve işbirlikçileri belirlemiş oldular..
Bu günümüze baktığımızda,o günlerin özelleştirme girişimleri başta eğitim ve sağlık olmak üzere kamunun hizmetleri alınıp satılabilir bir meta haline getirildi.
Sağlık ve eğitimde PAZAR KURULDU..
Parası olan “Herşeye hakim olmaya”başladı.
Ancak PANDEMİ bütün ezberleri bozdu..
“Özel Hastaneler ve Sağlık Kurumları Derneği” bir açıklama yaparak bu süreçte hastanelerin KAMULAŞTIRILMASINI istedi..
“Dağ fare doğurdu..”
***
Ekonomik çıkmazımız “Haziran 2020 de; 14 yada 21 günlük tam kapanmayı kaldıramayacağı düşüncesi ile MART ayında alınan önlemler gevşetildi.
Olgu ve hasta sayıları TURİZM SEVDASI uğruna karman çorman edildi..
Ancak başta TTB, Sağlık Sendikaları ve muhalefet partilerinin çabaları gerçeği ortaya çıkardı..
Sayılar birden 4 binlerden 30 küsür binlere çıkartıldı.
***
Hergeçen gün ölüm sayıları artmaya başladı.
1)Pandemide DÜNYA DÖRDÜNCÜSÜ olduk..
2)AVRUPA’da ilk sıraya bir anda geliverdik.
3)Grip aşısında yolda kaldık..
4)PANDEMİ AŞISINDA neyle karşılaşacağımızı ileride göreceğiz..
***
ÖLÜM ADIN KALLEŞ OLSUN!…
Pandemi sürecinde ikiyüzü geçen sağlık çalışanını kaybettik.Bu gidişle daha ne kadar kaybederiz bilemiyoruz.
***
Pandemi meslek hastalığı olarak bir türlü kabul edilmedi..
Kaybettiğimiz Sağlık çalışanları Meslek ŞEHİDİ olarak bile sayılmıyor…
BAŞINDAN BERi SAVUNDUĞUMUZ iLKELER
1)Bilim Kurulunun bağımsız ve özgür bir yapıda olması.Yani Bilim Kurulu siyasi iktidardan bağımsız ama geniş halk kitlelerinden yana olan bir çözüm yolu önermeliydi.
2)Bilim Kurulunda TTB başta olmak üzere Eczacılar Birliği,Diş Hekimleri Birliği ve Sağlık Sendikalarının temsilcilerinin olacağı bilimsel bir kurul oluşturulmalı ve önerileri İktidar tarafından uygulanmalıydı..
Aynı şekilde illerde oluşturulan Pandemi Kurullarına da yukarda sözünü ettiğim yapıların temsilcilerinin de bulunması kesinlikle gerekmekteydi..
3) ENAZ 2 HAFTALIK BiR TAM KAPANMA ACiLEN UYGULANMALIDIR..
***
Zararın neresinden dönersek kârdır.
Zaman kaybetmeden bu öneriler dikkate alınarak yeni bir yol ve yöntem geliştirilmelidir.
Ekonomi ve PANDEMİ krizi iç içe geçti.
YÖNETENLER YÖNETEMEZ hale geldiler.
Bu nedenle”Halkın sağlığını dikkate alacak HAKÇA VE TOP LUMSAL bir düzen kurulmalı”, bu konuda her birey ve yapı üzerine düşeni yerine getirmelidir…
Sözümüzü, ışıklar içinde yatsın Muzaffer Akgün hocamızın çok güzel söylediği bir Sivas türküsü ile bitirelim..
Yüce dağ başında yanar bir ışık.
Düşmüşüm derdine olmuşum aşık.
Ağ buğday benizlim,zülfūn dolaşık.
Dividim kalemim yazarım..
Sevgiler..
Mustafa TORUN(Uzm.Dr.)
Cafer KESKiN(Eğt.-Yazar)