Asya’nın ötekileri-5: İran’da Ehl-i Hak olmak

Getting your Trinity Audio player ready...

 

İslam dininin Batıni-Heterodoks kollarının doğuşuna ev sahipliği yapan, Kufe, Basra gibi Arap coğrafyasında doğan ekollerin de sonradan taşındığı ve yayıldığı bir coğrafya olan İran’da bu inançların mirasçıları geçmişte olduğu gibi bugün de pek çok sıkıntı ve ayrımcılıktan mustaripler. Hem de Şia’yla ortak değerleri olmasına rağmen. İran’ın resmi inancı olan On iki İmamcı Şiilik dışında, dini azınlık olarak anayasanın 13. maddesinde, sadece üç dini gruba yasalar çerçevesinde dini özgürlük tanınmış. Bu maddede inanç özgürlüğü tanınan dinler şöyle tanımlanmış: “Zerdüşti, Kelimi ve Hıristiyan olan İranlılar, yasalar çerçevesinde kendi dini merasimlerini yapmakta özgür bırakılmışlardır ve özel alanlarında, dini eğitimlerinde kendi ayinlerine uygun davranabilirler.” Anayasada tanımlanmayan dini gruplar içinde en büyük grubu Ehl-i Hak ya da Yarsanlar oluşturuyor. Bazı bölgelerde Tayfesan, Ali Allahi ya da Ali Illahi, Kalenderiler, Kuzey Irak’ta ise Kakai olarak adlandırılan bu grubun ne kadarlık bir nüfusa sahip oldukları tartışmalı. Gerek İran rejiminin onları yok sayan politikası gerekse bu grubun kapalı bir toplum olması nedeniyle tam olarak bilinmeyen nüfuslarının 1 ila 1.5 milyon olduğu tahmin ediliyor.

ETNİK KÖKENLERİ
Ehl-i Hak’ların etnik kökeni de çeşitlilik arz ediyor. Bu grubun ezici çoğunluğu Gorani lehçesi konuşan Kürtlerden oluşuyor. Kürtler dışında ikinci büyük grubu Türk kökenli olanlar. Ehl-i Haklar’da Zaza ve çok az da olsa Fas ve Arap olanlar da var. Kürt kökenli olan ve daha çok Yarsan adıyla anılanlar İran’ın Kirmanşah, Hamedan, Luristan, Senencend ve İlam bölgelerinde yerleşikler. Bu grubun Irak koluKakailer ise Musul, Süleymaniye, Kerkük, Hanekin, Duhok ve Diyala gibi geniş bir coğrafyaya yayılmış durumdalar. Türk olan Ehl-i Haklar ise ağırlıklı olarak Tebriz, Şiraz, Kazvin ve Ilhıcı’da bulunuyor. Ayrıca Ermenistan ile Azerbaycan sınırlarında yaşayan Karapapaklar da Ehl-i Hak inancına mensuplar. Kirmanşah, Reşd, Veramin ve Deylem bölgelerinde Zaza olan Ehl-i Haklar, dışında Tahran’da da her etnik gruptan çok sayıda Ehl-i Hak yaşıyor. Bu grubun farklı isimlerle anılması yaşadıkları bölge ve bu bölgelerdeki grupların gerek inanç gerekse ritüellerindeki küçük farkılılıklardan kaynaklanıyor.

EHL-İ HAK- YARSAN İNANCI

İran coğrafyasında doğmuş ve çevre ülkelere yayılmış pek çok batıni sufi akım gibi Yarsan inancı da senkretik özellikler taşıyor. Kürtlerin kadim inancı Zerdüştlük, Nizari İsmailik, On iki İmamcı Şiilik, biraz Hinduizm, biraz Ezidilik, Hurufilik, Kalenderilik, Nusayrilik ve Anadolu Aleviliğiyle pek çok ortak noktaları olmakla birlikte farklılıkları da içinde barındırıyor. İnancın kurucusu olarak 15. yüzyılda yaşayan Sultan Sahak. Seyyid İshak olarak da bilinen Sultan Sahak’ın On İki İmamcı Şia’nın yedinci imam kabul ettiği Musa Kazım’ın soyundan geldiğine inanan Ehl-i Haklar, Perdiver’deki Sultan Sahak türbesini en kutsal mekân olarak görüyor. İkinci önemli kutsal mekânları ise Dohab şehrindeki Baba Yadigâr türbesi.

KUTSAL SERENCAM

Bu inancın temel ilkeleri ve kuralları kutsal saydıkları “Serencam” adlı kitapta toplanmış durumda. Gorani dilinde yazılan Serencam’da Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta’dan da esintiler bulunuyor. Bu inancı ilk araştıran bilim insanları, Ehl-i Hakları radikal Şia (Gulat-i Şia) akımı içinde değerlendirmişse de kendileri, bunu reddederek Şiilikle bir ilgilerinin olmadığını öne sürüyor. Ancak gerek ritüelleri gerekse Hz.Ali’ye kutsallık izafe etmeleri nedeniyle bilim insanlarının ortak görüşü Şia’nın batıni alt kollarından birisi olduğu yönünde. Alamut Kalesi’nin Moğollar tarafından yıkılmasından sonra “İhtilalci Mehdicilik” olarak tanımlanan Nizariye İsmaililiğin yok olmadığını, dervişler aracılığıyla farklı coğrafyalarda farklı inançlarla karışarak bu inaçları etkilediği yönünde ortak bir görüş oluşmuş durumda. Ehl-i Hakların da bu gruplardan biri olduğu öne sürülüyor. Anadolu Aleviliğinin etkilendiği Kalenderi ve Hurufilik akımının da Ehl-i Hak inancının oluşumunda derin etkileri olduğu ortak saptamalardan biri. Nitekim bu grubun yaygın olan Yarsan ve Ehl-i Hak adlarının yanında Kalenderilik ismini kullanması bu görüşü kanıtlar nitelikte.

TENASÜH İNANCI

Yarsan inancının temelinde Tanrının farklı kimliklerde insana tenasüh (reenkarnasyon) ettiği inanışı var. Bu yönüyle Nusayriler ve Dürzilikle benzeşen Ehli Hak inancı, Anadolu Aleviliğinden de ayrışıyor. İnanca göre, Tanrı önce Havendigar (Havenkar) suretinde tezahür etti, sonra da Hz.Ali’de, ondan da Şah Hoşin adlı zatta hulul etti. Tanrının don değiştirmesi dördüncü olarak da inancın kurucusu olan Sultan Sahak’ta tecelli etti. Daha sonra her bölgedeki Ehl-i Hakların farklı isimlerle saydığı üç kişide daha tecelli ederek yediye tamamlandı. Yediye tamamlanması bu inancın Nizari İsmailikten etkilendiğinin de kanıtlarından biri. Bu tenasüh anlayışı bir tür arınma olarak kabul ediliyor ve kamil insanın oluşumu böylece vücut buluyor. Binbir defa bu işlem gerçekleştiğinde tam bir arınma gerçekleşiyor. İbadetlerini perşembe günleri Cemhane ya da Cemevi dedikleri mabetlerinde yapan Ehl-i Hak’larda kadınlar da ibadete giriyor. Cemlerde Kelamhan denen zakirlerin tanbur ya da bizdeki dede sazı çöğürlerle inancın büyüklerinin beyitleri söyleniyor. Ehl-i Hak’larda cennet ve cehennem inancı yok. Hıristiyanlıkla benzeşen ortak noktaları ise doğan çocukların vaftiz edilmeleri. Vaftiz babalarının, akrabalarının da katıldığı vaftiz töreninde Seyyidler tarafından çocuklara isim veriliyor.

ÜÇ GÜN ORUÇ

Ramazan orucu tutmayan Yarsanlar, aralık ayında üç gün oruç tutuyor ve bitiminde bayram yapıyor. Namaz kılma ve Kâbe’yi ziyaret de Ehl-i Hak’larda yok. Anadolu Alevileri ile bir farkları da güçlü bir Hz.Ali kültüne karşın Ehl-i Beyt’e (On iki İmam) bağlılık aynı oranda değil. Hemen hemen hiç yok. Sır olarak görülen inancın esasları kimseyle paylaşılmıyor. Kendi inancı dışında kimseyle evlenmeyen Ehl-i Haklarda erkeklerin bıyık bırakması uyulması gereken en önemli zorunluluk. Bıyığı olmayanlar ceme alınmaz. Başka bir inançtan birisinin Yarsan inancına geçmesi mümkün değildir.

SESLERİNİ DUYURMAYA ÇALIŞIYORLAR

Şah döneminde göreceli bir rahatlık yaşayan Yarasanlar, 1979 İslam devriminden sonra Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan inançlar arasında yer almayınca her türlü ayrımcılığa maruz kaldılar. En temel vatandaşlık haklarından mahrum kalan bu inanç sahipleri siyasi ve dini olarak temsilden de yoksunlar. İbadet özgürlükleri de zaman zaman engellenen Yarsanların türbe ve cemevleri de bazen devlet bazen de Şiiler tarafından saldırıya uğramakta. Diyasporadaki Yarsanlar tarafından yurtdışında sık sık protesto gösterileri yapılarak ve uluslararası kuruluşlara başvurularak hak talebinde bulunuluyor. 2008 yılında Uluslararası Af Örgütü tarafından yayımlanan bir raporda İran Içişleri Bakanlığı’nın valiliklere gönderdiği yazıda “Yarsan inancına mensup kişilerin ibadet yeri talepleri reddedilsin” talimatı verdiği bilgisine yer verildi. 2011 yılında Kirmanşah bölgesinde Hubyaran şehrinde Seyyid Faruk türbesinin restore edilmesine güvenlik güçleri engel oldu. 2013 yılında hapisteki bir Yarsanlının bıyığının zorla kesilmek istenmesi binlerce Yarsan mensubunun protesto gösterilerine yol açtı. 2014 yılında üç Yarsan mensubunun hapse atıldığı, bazı üniversiteli Yarsanlının eğitiminin engellendiği BM raporlarına yansıdı. Hamedan şehrinde protesto gösterileri sırasında iki kişi kendisini yaktı. Nimkard Tahiri isimli Yarsan mensubu yaşamını yitirdi. Tahiri’nin kendisini yakma eylemini videoya çeken kişi de hapse atıldı. 2007 yılında da Mehdi Fayazi ve Ihsan Fayazi adlı iki kardeş Yarsan mensuplarına yapılan baskıları protesto için kendisini yaktı. Bugüne kadar baskıları protesto için kendilerini yakan 5 Yarsan mensubu olduğu kayda geçti. 2013 yılında Tahran’daki gösteriler sırasında 85 Yarsan gözaltına alındı. Şah Abad şehrinde Şiilerce birçok cemevi tahrip edildi. 2017 yılında yapılan yerel seçimlerde Heşred bölgesinde aday olan Yarsan mensuplarının adaylık başvuruları reddedildi. Yarsan liderleri Ali Hamaney’e mektup yazarak Yarsanların kamuda işe alınmalarını, inançlarının resmi olarak tanınmasını ve ibadet mekânları açmalarına izin verilmesini talep etti.. Son iki üç yıl içinde kısmi bir esneklik gösteren Tahran yönetimi, Yarsan Kelamhan topluluklarının ve bilim insanlarının yurtdışı toplantılara katılmalarına izin veriyor. Tahran ve Tebriz’de cemevi açılması için başvuralara da olumlu görüş bildirdi.

BAHAİLİK, ANAVATANINDA YOK HÜKMÜNDE

Ehl-i Hak inancı gibi Bahailik de doğmuş olduğu anavatanı İran’da yok sayılan inançlardan biri. Resmi inançlar arasında tanınmayan Bahailer’in üniversite ve kamuda personel olmaları gayriresmi yasaklar içerisinde. Şah rejimi sırasında hiçbir sıkıntı yaşamayan Bahailer. 79 devriminden sonra gördükleri baskılar nedeniyle yurtdışına büyük göçler verdiler. İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nda Bahailik din olarak kabul edilmiyor. İran’daki İslam devriminden bugüne kadar yaklaşık 200 Bahai idam edildi. 1800’lü yıllarda Baha Ullah (Allah’ın Celali) olarak tanınan Mirze Hüseyin Ali tarafından kurulan ve kendini diğer dinlerden daha modern ilan eden Bahailik; Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Museviliği reddetmemekle birlikte kendisinin son din olduğunu ileri süren bir inanç. Baha Ullah 1863’te sürgünde olduğu Bağdat’ta peygamberliğini ilan etmişti. İran rejimi 2016’da Bahailere karşı gözaltı ve tutuklama furyası başlatıp, sonra yüksek meblağlarda kefalet parası ile serbest bırakmış ardından aynı yıl içerisinde 92 Bahaiyi tutuklamıştı.

TEHLİKELİ GİRİŞİM

2006’nın mart ayında, dönemin Birleşmiş Milletler’in (BM) Din ve İnanç Özgürlükleri Özel Temsilcisi Esmi Cihangir, İran rejim ordusu komutanlarından birine ait, Bahailerle ilgili istihbari bilgi toplanmasını salık veren ve tüm İran rejimi bakanlıklarına gönderilen gizli ibareli belgenin ortaya çıkması ardından kaygılarını vurgulamış ve bunun çok tehlikeli bir girişim olduğunu söylemişti. Sözü edilen belgede tüm bakanlıkların Bahailerle ilgili toplayacakları bilgileri dini merci olan Ayetullah Ali Hamaney’e aktarılması isteniyordu. Şiraz’da da Bahai inancına sahip yaklaşık 30 kişi, “muhalif örgütlerle işbirliği yaptıkları” ve “İran rejimine karşı faaliyetlerde bulundukları” gibi gerekçelerle mahkemeye sevk edildi. Bu kişiler, halen Şiraz’da işkence ve kötü muamele ile bilinen ve “100 numara” ismi ile tanınan istihbarat merkezinde tutuluyorlar.

Exit mobile version