Getting your Trinity Audio player ready... |
BÖLÜM: 4
Özlem, yorgundu. Hiç bir şey düşünmeden hala nemli olan kıyafetlerini kenara fırlattı ve yatağa geceliğini giyip uzandı.
NEREYE GİDERSEK GİDELİM, EN GÜZEL VE EN RAHAT ETTİĞİMİZ YER EVİMİZDİR.
Cansu, tatilden döndükleri evde annesinin yıkayıp, kuruttuğu giysilerini dolabına yerleştiriyordu. Zaman hızla akmıştı. Tatil planları, sanki dün gibiydi.
Serkan, bir kaç kez mesaj atmıştı ama nedense, hep gece yarısından sonra, sahilde buluşma teklifinde bulunmuştu. Cansu’nun ona olan güvensizliği daha da arttığı için, bahaneler bularak gitmemişti.
Ahmet’le ise; uzaktan bir kaç kez selamlaşmışlardı. Arkadaşlarıyla bir kaç kez sahilde gitar çalıp eğlenirken görmüş ama yanlarına gitmemişti. Bir kez de yanında kumral, uzun saçlı bir kızın, kulağına bir şeyler fısıldarken rastlamıştı.
İçini kıskançlık duyguları sarmıştı. Oradan hızlı adımlarla ayrılmıştı. Kendisine neler oluyordu. İçine ılık ılık bir şeyler akıyordu. Hisleri kısır bir sarmal içinde bedeninde dolaşıyordu. Yüzünde acı bir ifade ile gülümsedi: “Cansu; kendine gel!” “.Her şeyi akışına bırakmayı, kendini üzmeyi bırakmalısın” diye omuzlarını silkeledi.
Telefonuna kulaklığını taktı. Müziğin sesini biraz daha açarak, çalan şarkıya eşlik etmeye başlamıştı. Aile sığınılacak en güzel limandı. Hızlı adımlarla, evine doğru yürümeye başlamıştı.
Gündüzleri anne ve babasıyla vakit geçirdi. Ailesiyle, çocukluğunda olduğu gibi birlikteliğinin tadını çıkarıyordu. Geri kalan zamanını, ruhunu geliştirecek kitapları okuyarak geçirdi. Akşamları sosyal Medya’dan bazen, Ceyda, bazen Fulya ile sohbet ediyordu.
Hayatında ilk kez biri olmadığı için dert yanmıyor, mutlu olmayı, kendini mutlu etmeyi ve çevresini mutlu etmeyi başarıyordu.
Kitapları yerleştirirken, zaman zaman açıp, okurken işaretlediği yerleri, yeniden gözden geçirmeye başladı. Kitabın içinde, henüz yeni kurumaya yüz tutmuş gülü gördü. Eline alıp sevgiyle baktı.
Ahmet beğendiği tip değildi ama bir şeyler ona kendini çekiyordu. Efendiliğimi, güvenirliğimi, yoksa kendini uzak tutması mıydı? İlk karşılaştıkları günü, her göz göze gelişlerinde utançtan gözlerini kaçırmaları, ilk el ele tutuşmaları hatırladı. Kurumuş Gül’e hafifçe parfümünden sıktı ve tekrar aynı yerine koydu.
Telefonu çaldı ve karşıdan gelen ses, Cansu’nun düşüncelerini böldü. “Merhaba, özledin mi beni ?”
Bu tam Ceyda’ndan beklenecek bir telefon şekliydi. Cansu’nun, neşeli ses tonu, Ceyda’nın merakını iyice artırmıştı. Onun nasıl hisler içinde olduğunu merak ettiği için, birçok sorular soruyordu. Heyecanla onda ki değişikliği merak ediyordu.
Cansu, anlatılacak fazla bir şey olmadığını, Fulya ile zaman geçirmenin, kendisine çok iyi geldiği anlattı. ‘’Onun tertemiz yüreğinin dokunuşu, neşesi, hayata bağlılığı, güneş gibi yüreğimi aydınlattı. Dünya birden, eskisi gibi, gözüme tertemiz gelmeye başladı.”
Ceyda;”Polyannacılık mı? “Bunu bilmek güzel,” diye alaycı bir tavırla mırıldandı.
‘’Mehmet uzun süredir aramamışsın? Dedi. Mehmet seni soruyor’’.
‘’Tatlım Mehmet, devamlı beni günde beş kez ararken, birden aramayı bıraktı. Şimdi sana sorması biraz tuhaf değil mi’’?
Ceyda “Belki yoğundur! Bu hafta sonu gurup toplantımıza davet ederim. Sizde sorunları karşılıklı konuşursunuz. Bence o seni çok beğeniyor. Buluştuğumuz zaman konuyu ikide bir sana getiriyor’’.
Hafta sonu, buluşacakları pastaneye geldiği zaman, bütün arkadaşlarının gelmiş olduğunu gördü. Arkadaşları koyu bir muhabbetteydiler. Mehmet’te oradaydı. Samimiyetine inandığı, kompleksiz hallerini sevdiği, güvendiği, dert ortağı, hiç değişmeyen, hep olduğu gibi olan arkadaşı Murat’ın yanında oturdu.
Murat, poşetten yeni aldığı kitabı çıkartıp gösterdi. Varoluşçuluğun öncülerinden, Danimarkalı filozof ve Teolog Soren Kierkegaard’un önemli kitaplarından “Korku ve Titreme” yi gösterdi.
Murat tam bir kitap kurduydu. Elinden kitap hiç düşmezdi. Onunla oturup, okuduğu bir kitap üzerine tartışmak çok güzel ve zevkliydi. Ailesiyle paylaşmadığı birçok şeyi onunla paylaşıyordu. Bazen Murat’ın bir kız arkadaşı olursa onu kaybeder miyim korkusunu yaşıyordu.
İki arkadaş sohbete o kadar daldılar ki, masadan yükselen gülme sesleriyle arkadaşlarının yüzüne baktılar.
Sohbet aralarında, Mehmet’le sık sık göz göze geliyordu. Hiç fark etmemiş gibi kafasını çeviriyor, gözlerini aşağı indiriyordu. Ürkekleşiyor, utangaç bir tutum içindeydi. Sanki korkuyor gibi bir hali vardı.
Onun ilgisini çeken bir tip olmamasına rağmen, gözlerinin kendi üstüne olduğunu fark ediyor olması, kadınsı güzel bir duygunun tüm benliğini sardığını hissediyordu. Aldığı iltifatlar ruhunu okşuyordu. Mehmet, espriler yapıyor, arkadaşlarını güldürüyordu. Arada her fırsatta “çok kültürlüyüm” imajı vermeye çalışıyor gibiydi. Herkesi etkisi altında almıştı. Masada herkes onu dinliyor ve kahkahalar atıyordu.
Mehmet; Avrupai görünümlü, geniş omuzlu, sarı-kahverengi karışımı saçları yana ayrılmış, beyaz gömleğinin üstüne mor V yaka kazak giymişti. Özlem arkadaşlarıyla buluştuğu için çok mutlu olmuştu. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı bile.
Buluştukları yerden hep beraber kalktılar. Arkadaşlarıyla da vedalaşıp, arabasına bindi. Kapattığı zaman susan cd müzik, kontağı çevirmesiyle çalmaya başlamıştı.
Akşam Mehmet telefonla iki kez aramıştı. Cansu“ yine ilk başa döndük. “ diye düşündü. Tanıştığı ilk günlerde bir ay her gün beş kez aramış, sonra telefonunu ani kesmişti. Yalnız buluşup konuşmak istiyordu.
Mehmet’in aşırı ilgisinden sonra aramasına çok şaşırdığı günlerde, Murat’la dertleşmişti. ‘’Ben mi aramalıyım?’’ diye sorusuna, Murat” aramamasını” söylemişti. “Onunda senden beklediği bu, ona bunu verme sakın” diye uyardığı gibi, Mehmet’ten uzak durmasını istemiş ve ona bağlanmaması konusunda uyarmıştı.
Murat “Cansu, Mehmet tam bir narsist kişilik” dedi ve devam etti. “Narsistler, illüzyon ustasıdır. İhtiyaçlarının karşılanmasından hoşlanan ve yüksek bakımlı ve zeki insanlardır. İlk başta sizi ilgi yağmuruna tutarlar. Samimi ve sevimlidirler. Tıpkı düzgün ve iyi adamlar gibi narsistler de size iltifatlar sıralar ve sizi kazanmak için vakit ayırırlar. Sizinle ilgilendiğini veya ilgi duyduğunu düşünürsünüz. Daima kendi sorunları ön plandadır, başkalarının ne yaşadığıyla veya duygularıyla kesinlikle ilgilenmezler. Durmadan kendilerini överler. Empati kurma yetenekleri sıfırdır. Sonra birden ortadan kaybolurlar. Aranıza mesafe koymaya başlarlar. Ortamdaki diğer kişilerin konuşmasına izin vermezler, en çok onlar konuşurlar. Çünkü onlara göre, doğrusu budur. Onları haksız bulmanız mı? Çıldırırlar ve öfkeli ve saldırgan tavırlar gösterebilirler. Çoğu zaman, kendilerini reddeden ve eleştiren kişiyi suçlama eğilimindedirler. DR. Mehmet’e, bunların çoğunu görebiliyoruz.” Demişti.
Cansu, Murat’a hak vermiş, Mehmet’i aramamıştı. Yine görüşmeye başlamaları mucize gibiydi.