Getting your Trinity Audio player ready... |
Yeni yıla girmeye hazırlanırken, Sökemizde Kağıt Fabrikası da devreye girecek. Fabrikanın devreye girmesiyle, ilçemizde var olan çevre sorunlarına yenileri eklenecektir. Gerek Menderesin kirlenmiş suyundan kaynaklı, gerekse aşırı kimyasalların kullanılmasından dolayı can çekişen Söke Ovasının başına bu fabrikayla yeni sorunlar eklenecektir. Bu Fabrikanın; Bir taraftan tüketeceği aşırı sudan dolayı, su sıkıntısının ana kaynağı olacak, atık sularından ve sonrasından ortaya çıkan çamurlarından tarım arazilerine zararlar verecektir. Fabrikadan havaya salınan gaz lardan, havası kirlenecektir. Ve karadan esen rüzgârdan dolayı, kirlenmiş hava direk ilçenin üzerine yayılacaktır. Fabrikadan çevreye yayılan Metilmerkaptan kaynaklı ağır kokular veya diğer bir ifadeyle “Çürük Lahana” kokusu denilen kokuları da ilçemiz halkı tatmış olacak! Jeotermallerden kaynaklı Çürük Yumurta” kokusundan sonra, “Çürük lahana” kokusunu da tanıyacağız. Bu kokuyu ilçemizin doğusunda kalan yerleşim merkezlerine doğru da denizden esen esintiyle duyabilecekler.
Ayrıca kağıt fabrikasının enerji kaynağı olacak olan, atıklarla çalışacak Termik Santrali de ayrı bir çevre sorunu ve hava kirletici olarak devreye girmektedir. Hem çimento fabrikasının Atık Lastikle çalışan Santrali, hem Biokütle Enerji Santralinin yarattığı kirlilikler ilçemizin çevre kirliliği sorununu katlayacaktır. Bu konuda yetkililerin acil çözümler üretmeleri ve kirliliği önleyecek tedbirleri zamanında almaları hayati bir zorunluluktur.
Kağıt Fabrikalarının çevre üzerindeki etkilerini ele alan ve Noktahaberyorum’da yayınlanan “Kağıt Fabrikalarının Çevre ve Doğal Yaşama Zararları” ile ilgili yazımızdan değinmiştik. Şimdi bunu biraz daha irdeleyerek devam etmek istiyoruz. Kağıt Fabrikaları ile ilgili İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesinden Prof Dr. Celil Atik ve Prof Dr. Kenan Ok tarafından ele alınan “Türkiye’de Kâğıt Üretimi ve Sürdürülebilir Kalkınma” adlı çalışmalarından aşağıya aldığımız alıntılarla biraz daha açmaya çalışacağız. Bu çalışmada şöyle denmektedir:
“Kalsiyum karbonat, kaolin, bentonit, talk gibi mineraller kâğıt üretim sürecinin farklı
aşamalarında kullanılmaktadır. Kâğıt üretimiyle birlikte artan mineral talebi, beraberinde bu minerallerin üretileceği maden sahalarına yönelik talebi de artırmaktadır. Genellikle açık saha madenciliği şeklinde gerçekleştirilen mineral tedarik işlerinin ise, başta ormanlar olmak üzere tüm ekosistem üzerinde etkilerde bulunmakta, özellikle toprak su dengesini etkilemektedir. Hammaddenin ve onu işlemek için kullanılan enerjinin yanı sıra, kâğıt üretim esnasında kullanılan kimyasal maddelerin ve proses atıklarının da olumsuz çevresel etkiler oluşturduğu görülmektedir.
Selüloz sanayinin üretim yöntemleri ile bazı çevresel sorunların ilişkisi Tablo 7-1’de
gösterilmiştir. Günümüz dünyasının çok tartıştığı küresel ısınma açısından kimyasal yöntemlerin tercih edilir olduğu Tablo 7-1’den anlaşılmaktadır. Buna karşılık kimyasal yöntemlerin; hava kirliliği, asitleme, ekotoksikleme ve insan sağlığı açısından diğer yöntemlere göre dezavantajlara sahip olduğu görülmektedir.
Selüloz fabrikalarının önemli sorunlarından birisi de kötü kokulu gazların meydana gelmesidir. Günümüzde kötü kokular konusunda önemli gelişmeler elde edilmişse de, bunların çok küçük miktarları bile toplum tarafından rahatsızlık verici kabul edilmektedir. Bu gazlardan biri olan metilmerkaptan, keskin kokusu nedeniyle doğal gaz kaçaklarında uyarıcı işlevi görmek üzere katkı olarak kullanılmaktadır.
Büyük oranda biyolojik malzeme kullanan selüloz ve kâğıt endüstrisinin atıklarının bir
bölümü enerji elde etmek için kullanılabilmekte ve ardından anorganik kül ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte atık su arıtımından da geriye çamur kalmaktadır.”
Gerek atık suların gerekse geriye kalan çamurların Söke ovasının ortasında zararsız olarak bertaraf edilmesi çok zor görülmektedir. Üstelik bu OSB’de sadece Kağıt fabrikası yok, 28 ayrı sektörde ve kirlilik yaratan işletmeler bulunmaktadır. Bunların tümü için devasa arıtma sistemleri ve atık göletleri gerekebilir. Bunların açık olması ise çevre sağlığı açısında ayrı bir tehlike yaratmaktadır.
“Tablo:7-1 “Kimyasal, mekanik ve biyolojik selüloz üretim yöntemlerinin çevresel ve insan sağlığına etki oranları:
Küresel ısınmada: Kimyasal olarak % 21, Mekanik (TMH) olarak % 47, Biyolojik (TMH) olarak %32 etki yaratmaktadır.
Endüstriyel hava kirliliğinde: Kimyasal olarak % 44, Mekanik (TMH) olarak %28, Biyolojik (TMH) olarak % 28 etki yapmaktadır.
Asitlemede; Kimyasal olarak % 97, Mekanik (TMH) olarak % 2 , Biyolojik (TMH) olarak % 1 etki yapmaktadır.
Ekotoksiklikte: Kimyasal olarak % 36 , Mekanik (TMH) olarak % 32 , Biyolojik (TMH) olarak % 32 etki yapmaktadır.
İnsan sağlığında (kanser): Kimyasal olarak %36, Mekanik (TMH) olarak % 32, Biyolojik (TMH) olarak %32 etki yaratmaktadır.
İnsan sağlığında (diğer): Kimyasal olarak %36, Mekanik (TMH) olarak % 32, Biyolojik (TMH) olarak % 32 etki yaratmaktadır.”
Yukarıdaki verilerde de görüldüğü gibi Kâğıt fabrikalarının çevre ve insan sağlığında yarattığı olumsuzluklar açıkça görülmektedir. Yüzdelik oranları bile ürkütücü. Bu oranlar diğer sanayi tesislerinin olumsuzluklarıyla birleşince sıkıntı daha da büyüyecektir. Zaten gerek atık lastikli santral, gerek biokütle santrali ve gerekse Balık yemi Fabrikasının ortaya çıkardığı o kötü kokulara yenileri eklenerek, havamız tam olarak bozulacaktır. Tüm bu olumsuzluklar dikkate alınarak alınması gereken önlemlerin acilen alınması bir zorunluluktur. Gerekli önlemler alınmazsa, ilçemizde hava kirliliği daha üst boyutlara çıkacak, açık arazideki tarım alanları ve buralarda üretilen ürünlerin kalitesi bozulacak, üretim daha da düşecektir. Bu verimli ovamıza ve yaşanabilir ilçemize daha fazla zarar verilmemelidir. Çevre sorunları kaynaklı bir çok hastalığın ilçe halkında zuhur etmesinin Azrail’i olmamalıdır. Zaten çevre sorunları kaynaklı bir çok hastalık açıkça görünmüşken, yenilerinin ortaya çıkmasının kaynağına fırsat verilmemelidir.
(1)-Türkiye’de Kâğıt Üretimi ve Sürdürülebilir Kalkınma
· January 2017 Prof Dr. Celil ATİK, Prof Dr. Kenan Ok İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi.
DOI: 10.13140/RG.2.2.32294.93761