Getting your Trinity Audio player ready... |
BEN ülkemi pazarlamakla mükellefim” dedi, kimse bu sözlerle ne kastettiğini, o mükellefiyet emrini kimlerden aldığını sormadı.
Limanlar, hava alanları, enerji santralları ve benzeri tüm altyapı tesislerini yağma Hasanın böreği misali sattı.
İnsanlar suspus…
Ne kâğıt fabrikası ne şeker fabrikası ne çimento fabrikası ve benzeri temel ihtiyaçları karşılayacak elde ne kadar tesis varsa hepsini haraç mezat satarak satışlardan elden gelirlerle saraylar yaptırarak, milyonlarca asalak Suriyeliyi besleyerek, servetine servet katarak, yeni zenginler yaratarak devleti de ulusu da yoksulluğa, işsizliğe mahkûm etti.
Ülke tarımsal ürün alanında dünyadaki kendine yeterli üç beş ülkeden biri iken tarımsal alanlar, ormanlar, meralar ranta açılarak, üretici tarımsal girdi maliyetlerini karşılayamayacak kadar yoksullaştırılarak dünyanın dört bir köşesinden saman dâhil dışalım yapılarak ekonominin temeli olan tarım ve hayvancılık sektörü çökertildi.
Sadece satmakla kalmadı, yıkıp döktü de…
Tanrının bu ulusa armağanı olan ve harabe halindeki ülkeyi mamureye çeviren eşsiz önder Atatürk’ün eserini yeniden harabeye döndürdü.
Bugün eğer faaliyetine devam etseydi Covid-19 salgınının yayılmasına karşı en etkin mücadeleyi verebilecek olan Hıfzıssıhha Enstitüsünü kapattı.
Kimse sesini çıkarmadı.
Avrupa’nın ve dünyanın en önemlilerinden olan Atatürk Havalimanını yerle bir etti.
Kimsenin gıkı çıkmadı.
Corono virüs vakalarında risk taşıyan her bir kişinin hastalığı altı kişiye bulaştırdığı hesabı yapılmışken, Ayasofya’da Cuma namazı kılmak, Giresun’da sel felaketi bölgesinde incelemeler yapmak örtüsü ile Ordu’da Rize’de insanları meydanlara çekmek ve tesis açılışı töreni düzenlemek bahanesiyle Malatya’da yüzbinler meydanlara doldurulmuşsa bunların sonucunun nereye vardığının hesabını kimse sormadı, sormuyor.
Sormuyor ama, “g……kılı olurum” diyen, “Tanrının bütün hususiyetlerini taşıyan önder” diyen “Tayyip’i üzmek Allah’ı üzmektir” diyen “Çıktığı televizyonu yere koymak günahtır”, “Başbakanımıza dokunmak ibadettir” diyenler, onun için her gün iki rekat şükür namazı kılınması çağrısı yapan fikri zikri sapık yaratıklar oluşmuşsa eğer…
Din adına bütün dinlerin yasakladığı her şey fütursuzca yapılıyorsa…
Kutsal kitap Kur’an’ın Yunus Suresinde “Allah akıllarını kullanmayanlara azabı, rezilliği ve murdarlığı salar” denildiği gibi tanrı bütün bunların bedelini ödetmek için üstümüze bu belayı salarak ulusumuzu cezalandırıyor mu yoksa ?
Bütün kutsal kitaplar cehalet, dalâlet ve gaflet içinde, aklını, ahlakını, vicdanını yitirmiş ve hepsi İslamiyet’ten önce bugünkü İslam coğrafyasında yaşayan Nuh, Kavminin, Nemrud, Âd Semûd, Lût, Şuayb ve Tübba Kavimlerinin Tanrının gazabına uğrayarak helak edildiğini yazar.
Gelin de Namık Kemali anmayın…
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançeri Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini…”
**
YİNE de umutsuz olmayalım..
Eşsiz önderimiz Atatürk “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” demişti.
Onun her sözü, her öngörüsü birer birer aynen gerçekleşmedi mi?