Kadına Yönelik Şiddete Karşı Susmayacağız

Getting your Trinity Audio player ready...

25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kadının (Mirabel Kardeşler) tecavüz edilerek vahşice öldürülmesinin ardından, 39 yıl sonra 1999’un 25 Kasımın’ da, Birleşmiş Milletler tarafından ‘Uluslararası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü’ ilan edilmişti. Bu vahşice yaşanan olayın üzerinden yıllar geçse de hiçbir şey değişmedi aksine tecavüz, taciz ve kadına şiddet olayları daha da arttı.

Kadınlar hayatlarının her döneminde şiddete maruz kalıyorlar. Babadan, erkek kardeşten, kocadan ya da hiç tanımadıkları bir erkekten…
Ülkede gün geçtikçe etkisini artan ekonomik kriz ve Covid-19 salgının yarattığı olumsuz iklimle birlikte, biz kadınlara yönelen şiddet, tüm biçimleri ile artarak devam ediyor. Mevcut ekonomik ve siyasal sistem ile desteklenen bu anlayış, hükümet politikaları ile de güçleniyor. Cinsiyetçi politika ve uygulamalar, Hükümet söylem ve eylemine dönüşüyor. İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması ve toplum için zararlı olduğu görüşü de bu anlayıştan besleniyor. Bu nedenle, yerine erkek zihniyetinin kabul ettiği yeni bir sözleşme yapılması isteniyor.

Böyle bir anlayış ile kadına yönelik şiddetin azalması mümkün değildir.

Şiddet, aynı zamanda çalışma yaşamının ağırlaşması, ücret eşitsizliği, güvencesiz iş ortamı ile de artmaktadır. Haksız işten çıkarmalar, sosyal haklardan yararlanamama, eşitsizlikler kadının dışlanmasına ve kayıt dışı çalışmasına neden olmaktadır. Çalışma hayatının içinde olan kadınlar ise çalıştığı sektöre göre işe girme ve işte yükselme konusunda ayrımcı politikalara maruz kalırken, işyerlerinde kadına yönelik şiddet her geçen gün artıyor.

Covit19 Salgını ile mücadelede ön saflarda yer alan, kadın sağlık çalışanlarına yönelik şiddet arttığı gibi, sağlık çalışanı sayısının yetersizliğinin yol açtığı, uzun süreli çalışma fazla mesai, yeterince dinlenmeme, aşırı iş yükü sağlık çalışanlarını tükenme noktasına getirmiştir.

Son bir yılda tüm insanlık olarak, sağlık çalışanları, hekimler olarak covid-19 Pandemisi ile mücadele ediyoruz. Bir acil hekimi olarak salgın ile mücadelede verimli hasta bakmak yerine, şiddetin nereden geleceğini kollayarak çalışmak başlı başına şiddeti kendiliğinden getirmektedir.

Şiddeti onaylayan, meşrulaştıran zihniyet değişmedikçe kadına yönelik şiddette bitmez. Çünkü şiddet nerede, nasıl, kim tarafından uygulanıyor olursa olsun beslendiği kaynak aynıdır. Böylesi bir ortamda, bugün kadınlar için daha çok mücadeleye ihtiyaç var. Şiddete karşı mücadele etmemek, göz yummakta ona ortak olmak demektir. Tanık olduğunuz şiddete onay veriyor ve ya sessiz kalıyorsanız şiddetten yanasınız demektir.

Kadına yönelik şiddete, ayrımcılığa karşı toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan Ulusal ve uluslararası hukuksal, kamusal kazanımlarımız başta İstanbul sözleşmesi olmak üzere hem ülkemizde hem de dünyada milliyetçi muhafazakâr eril iktidarlar tarafından uygulanması engellenerek, imza atılmayarak ye da imzanın çekilmesiyle güçsüzleştirilmeye çalışılmaktadır. AKP iktidarı tarafından kadını erkeğe bağlı tutmak için yapılan kazanımlarımızı geri alma girişimleri sürekli gündemde tutulmaktadır. Başta İstanbul sözleşmesi olmak üzere kazanımlarımızdan geri adım attırmayacağız ve derhal uygulanması için mücadelemize devam edeceğiz.

1 Ağustos 2014 tarihinde imzalanan Kadınlara Yönelik Şiddet Ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin çıkarılan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa uygulanmalıdır.

Kadına yönelik şiddet adına sadece 25 Kasımlarda değil, her gün dayanışma içinde susmayacağız. Susmayacağız ve şiddet için mücadeleye devam edeceğiz. Daha güzel bir dünya, Ülke ve yaşanılabilir toplum için omuz omuza dayanışmaya devam edeceğiz.
ADD Samsun Şubesi

Dr. Işık ÖZKEFELİ
Exit mobile version