Getting your Trinity Audio player ready...
|
Korona belası yüzünden eve kapanmak zorunda kalıp tartışma programları ve büyük kanalların dizileri de bayınca Netflix gibi ticari kanallara gün doğdu ve tam da o sırada bu kanal için çekilmiş özgün bir yerli dizi, “Bir Başkadır” patlama yaptı. Berkun Oya’nın yazıp çektiği ve Türkiye’nin iki ayrı mahalleye savrulduğunu, birbirini anlayamadığını ve iletişim kuramadığını anlatan dizi, tam da yerdiği mahalleden olumlu ses getirdi. Belli bir kesim, dizideki karakterlerin üzerinden özeleştiri yapıp biraz da “Ben aslında karşı mahalleyi anlıyorum ama hep bu anlamayanlar yüzünden başımıza bunlar geldi” gerekçesiyle diziye sarıldı gitti.
İBB bile “24 numaralı bir otobüs hatları olmadığını, gerektiğinde hatlar konusunda yardımcı olabileceğini” duyurdu sosyal medyasından! Bir gecede bütün diziyi izleyenler, Ferdi Özbeğen dinlemeye başlayanlar, bundan böyle kıyma kavurup ekmek arası yemeye niyetlenenler, sabaha uykusuz uyananlar, aslında en çok da dizideki oyunculukların etkisinde kaldılar. Özellikle Meryem’i canlandıran Öykü Karayel’in doğal oyunu, diğer oyuncuların da bundan aşağı kalmayan performansları herkesi etkiledi. Çoğunu başka dizilerde de izlediğimiz oyuncular, yıllardır böyle bir senaryo ve samimi diyaloglar beklediklerini, o nedenle işlerini inanarak ve gerçekçi yaptıklarını ortak katıldıkları bir zoom röportajında dile getirdi.
HER KONU VAR
TV ve dizi eleştirmenleri de çok beğenmişti çıkan işi. Milliyet’in TV yorumcusu, müzisyen Sina Koloğlu, “Bir Kadın portresi bu kadar iyi gözlenir” başlığıyla şunları yazıyordu: “Etnik kimlik, türban, laik ve muhafazakâr kesim, eşcinsel, trans her şey mevcut dizide. Bu sadece bir ‘tozunu aldık’ dizisidir. Tabii dünya görüşüne bağlı olarak değişkenlikler de gösterir diyelim!” Sina Koloğlu da Öykü Karayel’in oyunculuğunu övenlerden: “Soba dumanı kokan mahalle kızını olağanüstü oynamış. Fazladan bir türban ile 2000’li yılların çerçevesini çiziyor” diyor. Şenay Aydemir ise Evrensel gazetesindeki yazısında diziyi fazlasıyla “yerli ve milli” bulduğunu belirtiyor. Aydemir, yazısında “Bir Başkadır” dizisinin “Türkiye sınırları dahilinde üretilmiş en iyi Netflix işi” olduğunu kabul ederken dizinin bütünlüklü bir hikâye anlatamadığı eleştirisini getiriyor. “İspanya’daki Netflix izleyicisi hangi olay örgüsünü takip/merak ettiği için izlesin ‘Bir Başkadır’ı? Dizi bu yönüyle ‘yerli ve milli’ kalmış, uluslararasılaşamamış!” diyor. Netflix ise dizinin 5. gününde 16 ülkenin Netflix Top 10 listesine büyük bir başarıyla girdiğini açıklıyor?
Berkun Oya’nın bazı “ezberlerden” kaçamadığını da savunan Aydemir’e göre dizideki Kürt karakter üzerinden “AKP ile anlaşan” imajının da yine Kürtlerin başına patladığını kaydediyor. Bir başka kritik: Ali Şimşek ise dizinin “Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim gibi kendine sadece festivallerde yer bulabilen, yavaşlığı ve kasveti ile eleştiriye de uğrayan film dilinin dizi formatındaki ilk örneklerinden biri olduğunu” vurguluyor. Dizideki karakterlerin iç içe geçmişliğini ise “Dizinin çekirdeğinde eğitimli yeni orta sınıf ile yüzlerce yıla yayılan geleneksel İslam ile harmanlanmış alt sınıfların (yoksulların) samimi bir karşılaşması yatıyor aslında… “Özellikle AKP’yi uzun dönem imtiyazlandıran halkından memnun olmayan seküler Cumhuriyetçi kesim ile hep ezilen, Cumhuriyetin dışladığı kavruk Anadolu insanı çatışması gibi” derken bir yandan da “AKP muhafazakârlığının sıkıştırdığı hayat tarzları üzerinden bir gerilimi kendince uzlaştırma isteğini normalleşmeyi okumak da mümkün” diyor. Sinema eleştirmeni Mehmet Açar ise “İki farklı kültürel dünya arasındaki çatışmalar kadar geçişlere, uzlaşma ve sızıntılara” özellikle dikkat çekiyor.
Ayrıca dizinin çok önemli bir yanı olan müzikleri de incelemiş Mehmet Açar: “Müzikler sayesinde her şeye biraz daha dışarıdan, duygusal bir yerden bakıyoruz” diyerek Ferdi Özbeğen’in Türkiye’yi birleştiren şarkılarını, Çoban Yıldızı’nı, Cahit Berkay’ın Arkadaşım filmi için yaptığı müziği işaret ediyor.
TERS KÖŞE YAPIYOR
Olayı psikolog gözüyle izleyen sinema ve müzik eleştirmeni Cenk Erdem ise diziyi “Kitle histerisi yaratmaktaki başarısından dolayı” kutlarken birçok açıdan ters köşe yapıyor: “Sosyal medyadaki meşguliyet dönüp dolaşıp bizim öyle aynı gemide olmadığımızı, birbirimize çok da bayılmadığımızı umarım netleştirmiştir. Birbirimizi sevmek zorunda da değiliz, aynı haklara sahibiz ve birbirimize karışmadan geçinmek zorundayız. Son derece ‘yetmez ama evet’çi alt metinlerle, yer yer asla tarafsız olmayan bir dille zoraki ortak hisler ve kesişen hayatlar üzerine kurulmuş bir dizi.
Psikiyatrist Peri’yi yerden yere vururken muhtemelen yaşam koçundan esinlenmiş. İyi bir psikolog ya da psikiyatrist spiritüellikten faydalanır ama saplanmaz. Hem devlet hastanelerinde hiçbir psikiyatrist danışanı 15 dakikadan fazla dinleyemez, ilacını yazar, yollar. Böyle bir lüksü yoktur. Dizide alt metinde kurtulmamız gereken tüm yanlış inançlar da var: Muhafazakârlık ne hikmetse çok cici! Sürünseler de evlilik kurmak mutluluktur, her türlü şiddet ve ilkellik olsa olsa sevgilerindendir! Tüm şehirli ötekiler savrulur, perişan olur. İki genç kızın aşkı da mümkün olduğu kadar sansürlü. Dizide haksızlığa uğrayan tek hikâye onlarınki değil, Kürt meselesi de içten olmayan bir tavırla dizinin içine katılırken serebral palsi kardeşin harika oyunculuğu dışında ortada hikâye bile yok, hikaye felç!” diye sert bir şekilde eleştiriyor.