Getting your Trinity Audio player ready... |
Bedrettin KELEŞTİMUR
Bizim kültürümüzde, ‘Eylül-Ekim-Kasım’ aylarını,
‘GÜZ’ olarak bilinir!
Güz sözlükte, “gölgelik, güneş almayan yer!”
Güz sözlükte, “sonbahar!”
Güz sözlükte, “Yazı kışa bağlayan ara mevsim!”
Güz mevsiminde, ‘bağ bozumu…’
Güz mevsiminde, ‘bostanlar savmıştır…’
Güz mevsiminde, ‘ressamlar için farklı tuval…’
Bu farklılığı bir şiirimizde şöyle ifade ederiz;
“Sarıdan kırmızıya kayar gözler
Güzün mor desenine doyar gözler
Gök kubbe, dağlar, nehirler tuvalim;
Gönül kalemiyle boyar gözler.”
İhtiyarlarımız için, ‘son baharlarını yaşıyor’ deriz!
Çağrılarımız sürekli dirilişedir; ‘Bahar Mevsiminedir!”
“Mevsim Bahar Olunca” şiirimizde şöyle sesleniriz;
“Mevsim bahar olunca gel diyorsun
Sensiz hayat kuru bir dal diyorsun
Gönül fermanını yağmurlara yaz;
Hasretle kapısını çal diyorsun!”
Eylül ayı bizlere ‘hüznü çağrıştırır’
Kasım ayında, ‘kışın soğuk rüzgârları…’ esmeye başlar!
Artık bütün hasretiniz, ‘ılık rüzgârlardır’
“Muhabbet konsun…” şiirimizde şöyle deriz;
“İsterim, güller açsın; gün üstüne
Ilık rüzgârlar essin, güz üstüne
Bedri, selam verilsin göz üstüne
Gönülden gönle muhabbet konsun
Sevgiden yüreğe, muhabbet konsun…”
Renklerde, ‘mevsimlerin dilini…’ okumaktayız;
“Al yaprağı eline, rengine bak
Yeşili bahar, sarısı güz kokar
Üşüyen güneşi dalından kopar
Yıldızlarla birlikte göğsüne tak…”
O dil bizlere, ‘mahşeri de tasvir eder’
“Kâh soğumakta, kâh ısınmakta
Ölüp-dirilen kâinat, Mâhşeri çizmekte…”
Kışın soğuk rüzgârlarına, “yüreğimiz yorgun düşer!”
“Faniden kaçar şu can, bahara vurgun
Karanlık çığlık çığlığa şafağa sürgün
Aydınlık ister gönlüm güneş dolusu…
Suya vursun efkârım yüreğim yorgun”