Getting your Trinity Audio player ready... |
28 EKİM tarihli SÖZCÜ Gazetesinde İsmail Saymaz imzalı “Atatürk sevgisini ne kadar abartsak azdır” başlığı ile yayınlanan haberi çok kişi görmüş olmalıdır.
Haberde Ortaokul ve İmam Hatip Ortaokullarının yedinci sınıflarında okutulan Türkçe ders kitabında, edebiyatçı Peyami Safa’nın Atatürk’ün ölümünden bir gün sonra yazdığı “Atatürk’ümüz” başlıklı yazının abartma sanatına örnek olarak gösterildiği belirtiliyor.
Habere göre öğrencilere yazarın Atatürk’ün ölümünden duyduğu hüzünle yazdığı bir çeşit ağıt olan yazıdan bir paragraf verilerek, “Abartma ve duygu belirten ifadelerin geçtiği cümleleri metninden bularak yazınız” deniliyor.
Peyami Safa’nın yazısından alınan paragraf şöyle:
“Türke ait her şeyin içinde o vardı. Onun gölgesi meydanları dolduruyor, onun karaltısı dağ başlarını tutuyor, onun bakışı en uzak dağların ucuna, en geniş ovaların sonuna içimiz kadar kapalı ve kuytu köşe bucaklara uzanıyordu. Kımıldayan, fırlayan sıçrayan her şeyde onun şimşeğinden bir çizgi Vardı. Her ev her gün kendi aile reisinden bir haber bekler gibi ondan bir işaret almaya alışmıştı. Kara haberden sonra hem de nasıl birden bire söndü… Nasıl… Nasıl… Sanki onsuz dağlar karardı, onsuz dallar kurudu. Onsuz mesafe bomboş kaldı. Şimdi bütün gözler yaşlı, benizler uçuk, dudaklar kilitli sanki her evden bir cenaze çıktı.”
Bu ifade abartılıymış…
Başta Çin ve Japonya olmak üzere Atatürk’ün hayatı ve eserleri bazı ülkelerde ders konusu olarak öğrencilere öğretilirken hiç yoktan kurduğu kendi ülkesinde böyle bir mantıkla ders kitabı yazılıyorsa bunun anlamı ülkemizde her şey iyice zıvanadan çıkmış demektir.
*
SİZ, gençlerin körpe beyinlerini ipotek altına almak için ders kitabı diye böyle bir zırvayı yazan, okullarda ders kitabı olarak okutulmasına icazet veren nankör, kanı bozuk, aklı kıt, vicdansız mahlûkat takımı…
Atatürk’ün dünyanın dört bir köşesinde başka hiçbir yabancıya nasip olmamış şekilde heykelleri dikiliyor, adı caddelere, meydanlara veriliyorsa…
Atatürk’ün ölüm haberi İtalyan gazetelerinde bir İtalyan Profesörün “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkın, Büyüğünüz geliyor” sözleri ile duyurulmuşsa…
Danimarka’da National Tidence Gazetesi Atatürk’ü “Atatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi idi, O, yirminci yüzyılın en görkemli olayını yaratan adamdı” diye anmışsa…
Norveç’te bir zorluk karşısında usançlık duyanlara “Mustafa Kemal gibi düşün başarırsın” özdeyişi varsa…
Macaristan Pester Lioyd Gazetesi ise Atatürk’ün ölümünü “Dünya, bu savaş ve barış kahramanı büyük adamın ölümü ile yoksul düşmüştür” diye yorumlamışsa…
Pakistanlı şair Muhammed İkbal, “Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O’nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik” diyerek Atatürk hayranlığını dile getirmişse…
Alman Edebiyatçı Cornelius Bischoff “Einstein nasıl yüzlerce yıllık Newton fiziğinin geçirdiyse, Atatürk de yüzlerce yıllık bir imparatorluk yönetiminin yıkıntıları üzerinde demokratik bir toplum ve devlet kurdu. Atatürk, demokrasi kuran bir dehadır” demişse…
Kenya asıllı ABD’li bilim adamı Prof. Ali Mazuri “ O bizimdir. Büyük değerler yalnız ait oldukları toplumun değil, tüm dünyanın malıdırlar. Aynı şekilde Atatürk de bir dünya değeridir. Bunun için Türkiye’nin O’nu tekeline almasına izin veremeyiz” diyerek bizim Atatürk’ümüze sahip çıkmışsa…
Alman tarihçi Prof. Herbert Melzig “Atatürk’ün reformları ve sözleri göklerde bayrak gibi dalgalanıyor. Bu bayrak dünyaya barışı getirecektir ve bizler bu büyük insanın düşüncelerini bile takip edebilecek güçte değiliz” demişse…
İngiliz Başbakanı Winston Churchill “ Atatürk sağ olsaydı, dünyanın görüntüsü başka olurdu. Atatürk sağ olsaydı ya da biz o büyük insanın yolundan gidebilseydik, dünyadaki Türkiye başka olurdu” diye bir Atatürk yorumu yapmışsa…
Yıllar geçse bile Çinli Prof. Dr. Hu Zhenhua hâlâ “Bütün dünyanın Atatürk’e ihtiyacı var” diye düşünüyorsa…
Demek ki hepsi abartılı konuşuyor öyle mi?
Fransız yazar Claude Farrère şöyle der:
“Onu sizler layıkıyla takdir edemezsiniz. Büyüklüğünü gereği gibi ölçemezsiniz. O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, O’na çok uzaklardan bakmak gerekir.”
Hele sizin gibi onurlarını satan, insanlıklarını kaybeden o zırvaları yazan okullarda ders diye okutan mahlûkat takımı onu hiç anlayamaz.
*
ŞUNLARI bir hatırlayın:
“Başbakanımızın doğum günü milli bayram olmalıdır…”
“Başbakanımıza dokunmak bile ibadettir…”
“Tayyip’i üzmek Allah’ı üzmektir…”
“Erdoğan’ın çıktığı televizyonu yere koymak günahtır…”
“Başbakanımız Allah’ın sıfatlarına sahiptir…”
“Rize, İstanbul ve Siirt de mübarektir. Çünkü bu üç şehir, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük liderinin doğmasına vesile olmuştur…”
Bunları hatırlayın da kitap diye yazdığınız, ders kitabı diye okullara soktuğunuz o paçavra parçaları ile gurur duyun…