Getting your Trinity Audio player ready... |
AKP iktidarının “dindar nesil” yetiştirme hedefiyle özellikle eğitim alanında attığı adımlar birbirini izliyor. Dinci eğitimi ana okullarına kadar indiren AKP iktidarı, geleceği açısından büyük önem verdiği eğitimin gericileştirilmesini uzun vadeli bir proje olarak ele alıyor. Diyanet ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın kol kola yürüttüğü, genç beyinleri zehirlemeyi hedefleyen bu proje, AKP iktidarının siyasi çıkarları için yolu düzlemek adına uygulanıyor.
Ancak dinci-gerici iktidar sadece eğitimdeki dönüşüm üzerinden “başarı” elde edemeyeceğini biliyor. İktidarını kurabilmek için bir zamanlar birlikte yürüdüğü yol arkadaşlarının ipini çekip cemaat liderini terörist ilan etmeye varan iç mücadelelerden, devlet kurumlarını ele geçirmeye uzanan bir yol kat edildi. Eğitimde ve diğer kurumlarda ilerici, demokrat, devrimci kadrolar ihraç edilerek, yerleri tarikat mensupları ve yandaşlar ile dolduruldu.
Eğitimde değişimi alenen savunan iktidar, kadrolaşmayı ve hegemonya araçlarını da artık açıktan sahipleniyor. Ancak geçtiğimiz hafta basına yansıyan gelişmeleri yalanlamak ve gerçeklerin üzerini örtmek zorunda kaldılar. Zira basına yansıyanlar, bizzat kendileri için oluşturdukları vurucu güçler ile ilgiliydi ve gericiliğin sadece beyinleri uyuşturmaya dayanmadığını göstermiş oldu. AKP iktidarının cemaat ve tarikatlar ile olan çok yönlü ilişkilerine ışık tuttu.
Darbe girişimi ile sokakların nereden çıktıkları belli olmayan silahlı, sarıklı ve sakallı katil müritlerle dolması gerçeği ve Erdoğan’ın “yüzde 50’yi zor tutuyoruz” açıklamaları, AKP’nin iktidarını korumak için kurduğu milis tartışmalarını gündeme getirmişti. Geçtiğimiz hafta basına yansıyan gelişmeler ise, cemaat ve tarikatların nasıl AKP’nin vurucu gücü olma işlevini yerine getirdiği göstermiş oldu. Cübbeli Ahmet’in emniyete gidip “2000 selefi dernek silahlanıyor” yönündeki sözde ihbarı ve ardından sapık şeyh Fatih Nurullah’ın müritlerinden birinin yaptığı “bekçi istediniz verdik, polis istediniz verdik” açıklamaları gündeme geldi. Bunun üzerine İçişleri Bakanı Soylu, silahlanan tarikatları bildiklerini ve onlarla “mücadele ettiklerini” açıklamak zorunda kaldı.
“Mücadele ediyoruz” yalanlarının arkasına gizlenmeye çalışsalar da, cemaat ve tarikatların ‘80 askeri faşist darbesinin ardından güç kazanması ve AKP iktidarı döneminde palazlanması bir sır değildir. Cemaat ve tarikat faaliyetlerinin eğitim alanındaki yoğunlaştığı ve devlet kurumlarında kadrolaşma rezervi oluşturdukları da artık herkes tarafından bilinmektedir.
AKP iktidarı ile cemaat-tarikatlar arasındaki bağlar her geçen gün güçlenmekte, zira bu gericilik yuvaları AKP’nin iktidarını koruyabilmesi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Cübbeli Ahmet’in silahlandıklarını söyledikleri selefi tarikatlar IŞİD’in destekçileridir. AKP nasıl IŞİD’i el altından beslemeye devam ediyor, onu ilerici-devrimci güçlere yönelik katliamlarda kullanıyorsa, bu diğer selefi tarikatlar için de geçerlidir. IŞİD’e eleman devşiren bu katil çetelerinin kollamak AKP iktidarı için bir ihtiyaçtır. IŞİD’in sınır ötesindeki kirli emeller için kullanılması, militanlarının defalarca tutuklanıp salıverilmeleri ve ardından bir başka kanlı eylemde ortaya çıkmaları, bu toprakların tanıklık ettiği olaylardır. Soylu’nun “mücadele ediyoruz” söylemi, ön kapıdan içeri alınan militanların sırtları sıvazlanarak arka kapıdan salıverilmesinden başka bir şey değildir.
Çocuk istismarcısı şeyh Fatih Nurullah’ın müritlerinin yaptıkları açıklamalar ise, cemaatçilerin sadece el altından değil bizzat “memur” sıfatıyla silahlandırılarak kadroya alındıklarını gösteriyor. Sapık şeyhi savunmak için “sitem” eden sözkonusu mürit açıklamalarında, devletin kendilerinden dindar polis ve bekçi istediğini ve yüzlercesini yolladıklarını söylüyor. Vurucu güç olarak özellikle cemaat ve tarikatların kullanıldığı görülüyor. Eğitim, yargı, sanat, bilim alanlarındaki kadrolaşma denli planlı ve tehlikeliyse, polis, bekçi, ordu içinde yapılanlar da o kadar planlı ve tehlikelidir. AKP iktidarı kendi yargısını, eğitimini, vb. kurmanın ötesinde kendi ordusunu, polisini ve bekçilerini de yaratmıştır. Bunda en önemli rezerv kaynağı cemaatler ve tarikatlardır.
Dikkat çeken bir diğer olgu, cemaat ve tarikatların birbirleriyle çekişmesidir. Cübbeli “ihbarı”nın ardından selefi gruplar aleyhine konuşmalar yapmıştır. İşaret edilmeye çalışıldığı gibi, “legal” ve “illegal” tarikatlar ayrımı yapaydır. Her ikisi de AKP iktidarının koltuğunu sağlamlaştırmaya hizmet etmektedir. Silahlanan selefi tarikatlar da, AKP’nin istemlerini yerine getirerek polis ve bekçi temin eden cemaatler de aynı ölçüde kirli ve tehlikelidir.
Cemaat ve tarikatlar “din işleri” ile uğraşan yapılanmalar değildir. İşçi ve emekçilerin dini duygularını istismar ederek alınterlerini sömüren, her türlü çıkarları için kullanan pislik yuvalarıdır. Dinci-gerici AKP iktidarının kadrolaşmasının ana kaynaklarından biri ve hazırda bekleyen vurucu gücüdür. Cemaat ve tarikatlara sunulan destek, sağlanan olanaklar bunun kanıtıdır.
Bunlar AKP iktidarı altında devletin her yanına sirayet eden zehirli örümcek ağlarıdır. İşçi sınıfı ve emekçiler sınıf çıkarları temelinde bir araya gelip örgütlendiklerinde, bilinçlerini esir alan gerici kuşatmayla birlikte bu ağları parçalayacaklardır.
Kızık Bayrak