Getting your Trinity Audio player ready... |
“Tek Parti Dönemi” adlandırması, bu dönemin olumsuzluklarına vurgu yapıldığını düşündürür. Aynı döneme daha yaygın olarak “Cumhuriyet Dönemi”, “Cumhuriyet’in Kuruluş Dönemi” denmektedir. Bu ifade o dönemdeki siyasi yaşamı olumlandığını çağrıştırır.
Tek Parti veya Cumhuriyet Dönemi, 1923 ile 1945 arasını kapsar. Bunu aynı partinin iktidarını sürdürdüğü 1957’e kadar uzatmak mümkündür. 27 yıllık bu dönemin 1923-1938 yılları arasında 15 yılı Atatürk’ün cumhurbaşkanlığı ve İsmet İnönü’nün (1937-1938 hariç) İnönü’nün Başbakanlığı, 1938-1950 yılları arasındaki 12 yılı İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı ile geçmiştir. Fakat ikisinde de iktidarın sahibi, sınıf olarak Türkiye Burjuvazisi, siyasi olarak da Cumhuriyet Halk Partisidir.
Bazıları, Atatürk dönemiyle İnönü dönemini birbirinden ayırarak, Tek Parti Döneminde görülen olumsuzlukları İnönü’ye yükleme eğilimindedirler. Atatürk’ü tartışma dışında bırakmanın nedeni onu nerdeyse kutsal ve dokunulmaz saymalarındandır.
Oysa aydınlanma felsefesine göre hiç kimse ve hiçbir dönem tartışma dışı bırakılamaz. Böyle bir anlayış, toplumların özgürlüğünü kısıtlama altına almak demektir ve ilerlemeye engeldir.
Türkiye’nin demokrasi alanında yaya kalmasının en önemli nedeni budur. Gerçekte bütün geçmiş dönemler hata ve sevaplarıyla toplumların belleğinde yer etmiş durumdadır.
Tek parti dönemini ölçüsüzce öven pek çok yayın vardır. Bunların büyük çoğunluğu 1923- 1950 döneminde iktidar partisine haklılık kazandırmak için yazılmış siyasi metinlerdir. Resmî devlet görüşünü yansıtırlar. Daha sonraki dönemde aynı mahiyette yazılmış olanlar da muhaliflere cevap yetiştirme çabasının ürünüdür. Tek Parti dönemini yeren kitapların ve yayınların büyük çoğunluğunun amacı da bugünkü muhafazakâr iktidarı haklı çıkarmaya yöneliktir. Oysa bugünkü iktidar da bir Tek Adam rejiminden başka bir şey değildir.
İki sınıf, iki siyaset tarih üzerinden çarpışmaktadır! Bir yanda Hürriyet ve İtilaf Partisini, Prens Sabahattin’in Ademi Merkeziyetçiliğini temel alan ve günümüzde AKP tarafından temsil edilen dinci muhafazakârlığın tezlerine gerekçe arayanlar, diğer tarafta, 1923’ten sonra iktidara tam olarak yerleşen ve uzun süre bunun nimetlerini toplayan Türkiye burjuvazisi.
1950’de CHP’den iktidarı devralan Demokrat Parti ve ardıllarını nereye koyacağız? Gerçekte onlar da Cumhuriyet Dönemi iktidarının paydaşlarıdır ve başka bir sınıfın temsilcileri değillerdir. Ne var ki, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Demokrasilerine uyum sağlamak için iktidar tabanının biraz genişletilmesinden ibarettirler.
Tarihe ve yaşadıkları döneme emekçi sınıfların gözüyle bakan akımlar, partiler, yayın organları hiç eksik olmamıştır. Bunlar yasaklı oldukları dönemde yeraltına çekilmişler, iplerin bir parça gevşediği dönemlerde ise siyasi alanda boy göstermişlerdir. Yani emekçi sınıfların siyasi mücadelesi kesintisiz olarak sürmüştür. Ne var ki emekçiler hiçbir zaman iktidar yüzü görmemiştir. Bunun en temel nedeni, Türk burjuva ve feodallerinin şiddetli bir sol (sosyalizm, komünizm, halkçılık) düşmanlığında iş birliği yapmış olmalarıdır. Bunun ekonomik nedeni, ülkedeki gelir kaynaklarına el koyma hevesi ve kararıdır.
Bu bakış açısına yabancı olanlar ister siyasetçi ister tarihçi, isterse bir sosyal medya kullanıcısı veya sıkı bir taraftar olsun, gerçeklere yaslanmış olamazlar. Eğer onlar emekçi sınıflara mensup oldukları halde onun çıkarlarına göre tarih okuması yapamıyorlarsa beyinleri burjuvazi veya feodaller tarafından kültleştirilmiş demektir.
Bu girişten sonra, Tek Parti Dönemi’nin halk açısından belli başlı olumsuzluklarına değinebiliriz.
Zeki Sarıhan