Getting your Trinity Audio player ready... |
Son bir haftadır,Covit-19 ölümleri gerçeğinin artık gözden ıraksayabilmenin nafile davranışlar
olduğunu anlamış bulunanların haliyet-i ruhlarına bir Şivan türküylen gönderi de bulunmak istedim;
“Havada bulut yok,bu ne dumandır..
Mehlede ölüm yoktur,bu ne sivandır..
Şu yemen elleri nede yamandır..
Anom yemendir, gülü çemendir..
Giden gelmiyor,acep ne iştir? ”
*
Günlük vaka sayısı 1000-1500 lerde ve ölü sayısı 20-30 aralığında ise;
Tıp eğitimi alacak olan öğrencilerin online eğitim görmelerine,
Uzman ve uzmanlık öğrencilerinin filyasyon ekiplerinde görevlendirilmelerine,
Temel amacı tıp eğitimi vermek olan fakülte hastahanelerinin pandemi
hastahaneleri olarak kullanılmalarına,kısaca tıp eğitiminin
“tanrıya havale edilmesine” varan tespitler artık aşikârdır…
Buraya kadar tamam..
**
Bilim Kurulu üyelerinin artık toplumda itibarsızlaştıkları bir dönemden geçiyoruz.
Bu da çok doğru.. Daha çok doğrular sıralayabiliriz.
Ama gerçek şu ki bazen yüzlerce doğru; Bir gerçeği ya da bir doğruyu anlatmaya
yetmez.
Gerçek ise bize göre şudur;İktidarı elinde bulunduranlar,temel tercihlerini halktan
ve sağlık çalışanlarından yana değil bir avuç yandaş sermaye lehine kullandıklarını
az buçuk mürekkep yalamış herkes tahmin eder
**
Yaşadığımız süreç bunun somut göstergesidir.
Bilim insanı ve aydın olarak bunu yönetenler den beklemek zaten safdillik olurdu.
İğneyi iktidara, çuvaldızı kendimize batıralım bir de şunu belirtmekte yarar var…
Eleştirmek kolay ve badiresizliktir.
Önemli olan çözüm yolu bulmak ve çözüm için direnmektir.
Elbette direnmenin bedeli olacaktır.
Bu bedeli göze alamayanlar, eleştiri ile maalesef bir yere varamazlar.
Aile hekimliğine geçiş sürecine,sağlık ocaklarında ekip çalışmasının ortadan
kaldırılmasına, HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ kapatılırken,aşı ihraç etmekten ithal aşı
arayışına girmemize,en önemlisi hasta hekim ilişkisini tüccar müşteri mantığı ile
yöneten bu günkü anlayışa dönüştüren zihniyete ses çıkartmadıksa, bu günleri
sineye çekmek gibi bir lükse de sahip olmakta bir mahsur görülmeyebilir…
***
Geçmişte de bir çok şeye ses çıkartmamanın ağır bedellerini bugünler de
ve yakın gelecekte ödeyeceğimiz kesin gibi…
12 Eylül’ün YÖK yasasına,anti demokratik uygulamalarına,
mesleğinde yetkin insanların
kollarından tutulup kapı önüne bırakılmalarına
“Bana değmeyen yılan bin yaşasın”mantığı ile bakılıp,
bizleri bu günlere getirdiğini kimse yalanlayamaz..
Kısaca sorun var ve bu apaçık ortada duruyor. Bu sorunun üzerine gitmek yerine
kendi dar çevremizde, en kötüsü bir müddet sonra emekli olur kurtulurum yaklaşımı
bizce doğru değildir.
Bu belki bireysel bir kurtuluş olur..Asla ilkesel,ahlakive toplumsal değildir.
*****
Yapılması gereken, geniş kamuoyu ile birleşip doğru düşünceleri topluma sunmaktır.
Bedeli elbette olacaktır!
Yakın tarihimiz bu bedeli canları ile ödeyen gençlerimizle doludur. Biz kimseye bu
bedeli canınızla ödeyin
ya da ödeyelim demiyoruz.
Ama sesimizi yükseltip bir hekim (Hele de bir öğretim üyesi)olarak, yani kısaca aydın
sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz…
Daha dün akşam can bedeli ödeyen bir genç avukatın dramını acı bir şekilde çektik.
Ebru TİMTİK’in ölümünü biz yaşamadık.
Ölüm adın kalleş olsun dememiz de yetmedi…
Eğer,geçmiş demokratik mücadelede üzerimize düşeni yapabilseydik, bir hafta da beş
değerli meslektaşımızı ve EBRU’yu kaybedermiydik bir düşünelim?
Son olarak bilim insanı ve aydın; her zaman belirttiğimiz üzre,düzenle uzlaşan değil,
direnen, çatışandır.
BUNU ASLA UNUTMAYALIM!!
Uzm.Dr.Mustafa Torun
(Klin. Mikr.biyo. ve Enf. Hast. Uzm.-TTB Mrkz Kons. Delegesi)
(Eğitimci-Yazar)Cafer Keskin